Aslında ABD’nin FED aracılığıyla ortaya koyduğu yeni politikalar, geçiş sürecinin zamanlaması ile ilgili farklılıktan öteye gitmiyor. Var olan bir gerçek var ki, Amerikan Merkez Bankası para pompalama konusunda sonuçta daralmaya gidecek. Tek tartışılan zamanlaması…
Şu anda reel piyasalara baktığınızda bilhassa üreticinin ihracatta belirsiz kur nedeniyle fiyatlandırma yapmak, ithalatçının da mal getirmek gibi sorunları var. İşte bu noktadan hareketle Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı da beklenti yöneterek 1,92 TL seviyesine herkesi ikna etmeye çalışıyor.
Ama Merkez Bankası’nın söylemlerine baktığınızda reel sektörü dikkate aldığını söylemek güç. Başçı daha çok sıcak paranın seyri konusunda kehanetlerde bulunup, dışarıdan gelmeyen paraya karşılık, içerideki parayı kaçırmamanın yollarını arıyor.
Diyor ki Merkez Bankası Başkanı, yeniden sermaye akımlarının başlaması durumunda, dolar 1.80’i görür. Bu gerçekleşmezse de seviye 1,92’dir. Açıklamalardan anlıyoruz ki hesabın içinde önümüzdeki yıl AB’ye ihracatın artması ihtimali de yer alıyor.
Finans piyasalarını takip eden uzmanlarla konuştuğunuzda gerçekten 1,85 civarı seviyeleri telaffuz edenler var. Ama yabancı yatırımcı (!) adına, bu seviyelerin kâr realizasyonuyla çıkma çıtası olduğunun da altını çiziyorlar.
Peki biz Merkez Bankası Başkanı Başçı’yı doğru analiz yapıyor diye kabul edelim. Bunlardan birincisi 1.80’ler yakalanırsa, doğru AB pazarında bir hareketlilik olabilir. Ama eğer pazarda alım eğilimi olursa… Muhtemelen Başçı burada (AMB) Avrupa Merkez Bankası’nın genişlemeyi devam ettirme kararını esas alıyor.
Fakat AMB’nin parasal genişlemeye devam etmesi, Avrupalı tüketicinin alım yapacağı anlamına gelmiyor. Çünkü orada da çok ciddi bir borçluluk olduğunu biliyoruz. Borçlu Avrupa’nın da iç piyasasında düşük fiyatlı mamullerin rağbet göreceğini tahmin etmek için çok zeki olmaya gerek yok.
Gelelim dolar kuruna… Bir an için Başçı’nın öngörüsünün tuttuğunu düşünürseniz, bu Türkiye’nin yapısal hangi sorununa çare olacak? Çok ciddi anlamda özel sektör, bağlantılı olarak kamu ve çılgınlık olarak nitelendirilebilecek bir tüketici borcu var mı? Düşük döviz değeri iç pazara etki edeceğine göre Başçı’ya soralım. Bu ihracatı mı artırır, ithalatı mı?
Sorun Türkiye’de tüketicinin de, özel sektörün de, kamunun da varlıklarının yükümlülüklerini karşılamamasıdır. Bununla da yetinmeyip tüketim ekonomisini körükleyecek politikalara devam edilmesidir. Cari açık bir yandan, borçlanma bir yandan, pozisyon açığı öte yandan yapısal sorun olarak ortadan kalkmıyor ki…
Bence Merkez Bankası artık sadece makro dengelere bakmaktan vazgeçsin. Sokaktaki gerçekler, oynanmış verileri çabuk alt üst eder. Çünkü ekonominin gerçeği vatandaşın cebinde…
FACEBOOK YORUMLAR