Hafta sonunda Büyük Kulüp’te çok kıymetli bir söyleşi dinleme fırsatım oldu. BiTaksi ve Getir Projeleri’nin Kurucusu Nazım Salur’dan hem girişimlerin öyküsünü, hem de meseleye yaklaşımını duyma olanağını buldum.
Açıkçası bence Salur’un sadece 50 yaşından sonra bile farklı bakış açılarında olup, farklı kulvarlara cesurca geçip, yeni başarı öyküleri yazması bir bakış açısının da kırılması adına önemli. Demek ki startuplar sadece gençlerin yapacağı işler değil.
Salur’un örneği, doğru bakış açısı, bilimsel takip ve yaratıcı düşünceyle geliştirilecek projelerle, mevcut işletmelerimizin de yepyeni ufuklara yelken açmasının mümkün olduğunu, hatta sermaye birikimi olduğu için, gençlere oranla daha şanslı bir kitle olduğunu gösteriyor.
O zaman her şeyi bir kenara bırakıp, bunu tartışmalıyız. Bilhassa dijital dönüşüm ihtiyacı bulunan Türk reel sektörünün, belki de doğru bir planlama ve projelendirmeyle yenilikleri hayatımıza getirmesine olanak tanımalıyız.
Burada da kritik noktayı startuplar oluşturuyor. Bu konuda gerek kurumların gerekse de TÜBİTAK ve KOSGEB temelli devletin verdiği destekler var. Nazım Salur’un anlattıkları içinde bence en ezber bozucu başlıklardan biri de buydu.
Salur’un, devletin bu konuda iyi niyetli destekleri olduğunu, ama bunların hayatında risk almamış insanların yaklaşımlarıyla sonuç vermesinin güç olduğunu söylemesi, üzerinde düşünülmesi gereken bir noktaydı.
Doğru projelendirmenin mutlaka özel sektör içinden yeni yatırımcıyla buluştuğunu hatırlatan Salur, ekonomi yönetiminin destek yerine ortak olacak modeller geliştirmesi gereğine işaret ederek, yol haritasını da verdi. Salur konuşmasında şunları söyledi:
“Devlet eliyle başarılı olan startup yok. İyi niyetle paralar veriliyor, ama çoğu zaman batıyor. Bu yatırımı ve desteği bir takım kurullara bırakacağınıza, iş kolu başka da olsa, zaten bu işlere yatırım yapan işadamlarına mercek tutun. Kamu, onların ortak olduğu projelerden hisse alsın. Desteği de bu yöne çevirsin.”
Çok haklıydı, çünkü iş dünyası fizibilitesi olmayan ya da hayali olan bir işe ortak olmak istemezdi. Ortak olduğuna yani hisse aldığına göre, burada bir umut ışığı belirlenmesi ve kamunun da ona ilave yüzde alarak risk sermaye şirketi gibi kısıtlı kaynaklarını doğru alanlara yatırması sağlanabilir.
Nazım Salur da bu önerisini “İş insanlarının ortak olduğu projelere ilişmek, ülke için de, kaynak yönetimi adına da, desteklenen projenin seçimi bakımından da daha verimli sonuçlar verebilir” diyerek özetliyor.
Bu geniş bakış açılı girişimciden aslında hepimizin hayatındaki BiTaksi ve Getir uygulamalarının yaratılış hikayesini de, yeni finansman modelini de dinledim. Onları da başka bir gün sizin için kaleme alırım. Ama bence o günün en flaş mesajı kimi, nasıl, neden destekleyip, hangi sonucu alacağımızı gösteren bu çağrıydı. Sizce de bu iyi niyetli bakış açısını tartışmamız gerekmez mi?
FACEBOOK YORUMLAR