Raf üzerinden fiyat tartışması dinmek bilmiyor. Enflasyonu engelleyemeyenler, nedenlerini aramak yerine, suçlu arıyorlar. Asıl problem nedende olduğu için de gerek polemik tarafında, gerekse denetim aşamalarında yaşananlar ya düzeysiz ya da komik bir görüntü veriyor.
Fiyatlardaki artışın nereden kaynaklandığının tartışmasını bile hakaretleşmeden yapmayı beceremeyen, karşılıklı oturup gerekçe dinlenmeyen, TBMM’de soru önergesi verilip araştırılması istendiğinde de reddeden garip bir yaklaşım ile karşı karşıyayız.
Tartışma alevlenince ilgili yetkisiz bir grup denetmen hemen marketlere koştu; yine raflardaki etiketlere bakıp bir fahiş kazanç olup olmadığını anlamaya çalıştı. Böyle bir şey mümkün olmadığı için de sorulduğunda ‘biz bakıyoruz şüpheli durum olursa Bakanlık’taki ilgili birime gönderiyoruz’ tadında bir açıklama yaparak konuyu savuşturdular.
Oysa denetmenlerin raflarda değil, muhasebe biriminde olması gerekiyor. Çünkü sizin bir ürünün fiyatını görmek için ortalarda gezinip şov yapmanıza gerek yok. Faturalara bakarsınız, girdi çıktıları kontrol edersiniz. Şüpheli bir durum varsa, geriye dönük dağıtım kanalı zincirinde yolculuğa çıkarsınız ve en uç noktaya kadar araştırırsınız.
Ama muhasebe departmanına girip buna bakarsanız sakıncalı durumlar ortaya çıkıyor. Öncelikle bu şovun şahidi olmaz. Ardından da araştırdıkça, denetletenin istemediği sonuçlar ortaya çıkabilir. Açıklasan dert; açıklamasan dert.
Onun yerine gidersiniz rafa, bakarsınız etikete, bir de kasaya gidip, etiketle kasa çıkışı aynı diye mi kontrol edersiniz. Sonuç aynı ise sorun kapanır. Böylece orada bir fırsatçılık olmadığı kanaati hasıl oluyor herhalde.
Denetçilere çip takıp, tüm verileri yüklediysek, onlar da görünce hemen her şeyi çözüyorlar. Komik ama aynı zamanda bir o kadar da trajik. Bu işin raftaki kısmı. Siyasetçi ile marketçinin atışması daha da garip.
Gülsem mi; ağlasam mı; üzülsem mi bilemiyorum. Hakaretler, küfür kıyamet bir yanda, iş terör örgütü üyeliği suçlamasına kadar giderken, ‘acaba gerçekten maliyetlerde artış olabilir mi’ diye bir soru gündeme bile gelmiyor.
Market tarafı ise belki bugün haklı gerekçelerini ortaya koyuyor ‘ama tarlaları nasıl kapattığını, çiftçiyi nasıl mağdur ettiğini, sokak aralarına kadar yayılırken kendisine kimin destek verdiğini’ söylemiyor.
İş öyle bir gölge oyunu noktasına geldi ki kim Hacivat kim Karagöz karıştı. Peki tüm bunların yanında rafa gidip alışveriş yapamayan insanların durumu ne? Onlar asgari ücret pazarlığına bakıyorlar.
Fakat orası da aynı bir komedi. Türk-İş tarafından açıklanan açlık sınırı 7 bin 786 TL iken, daha masaya oturmadan kırmızı çizgisinin 7 bin 785 TL olduğu söyleyen Türk-İş Başkanı’nı gördük.
Hem de bunun altında bir rakamı kabul etmeyeceğini ve masadan kalkacağını söyledi. Yani otururken açlığa razı bir Başkan ile kim neyin hakkını arayacak bilinmez. Ama orası, masaya gelene kadar ayrı bir dram zaten. İlgili ilgisiz herkes konuşuyor; ama ilgilisi de masa kurulmadan limiti kendi açıkladığı açlık sınırının 1 TL altına koyuyor.
Zamanında bu işler daha bu raddeye gelmeden önce ekonomideki sorunları anlatırken ve bugünlere geleceğini söylerken ortadaki manzarayı şöyle tarif etmiştim. Hisseli Harikalar Kumpanyası. Bugün görüyorum ki o bile yüksek bir çıta kaldı.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR