Başbakan Erdoğan ‘demokratikleşme’ adı altındaki açılım paketini açıkladı.
Paket öylesine merakla bekleniyordu ki, 22 dakikada özetlediği paketin detayları için, Başbakan 33 dakika adeta balkon konuşması yaptı.
Elbette arkasından da açıklamalara başladı. Öncelikle kulislere yansıyanlarla, açıklananlar arasındaki fark, AKP’nin içinde iktidarın aklından geçenleri hayata geçirmek konusunda sıkıntıları olduğunu gösteriyor.
Yani bir tarafta ‘daha devamı var’ mesajı verirken, diğer tarafta da ‘elimden bu kadarı geldi’ demeye çalıştı. Ama belli ki sümenin altında daha büyük rahatsızlık verecek konular var. Kendi partilisine ve seçmenine bile…
Paket açıklamasında ilginç bir şey oldu. 76 milyona mesaj veren Başbakan, yine muhalefete laf çakmayı ihmal etmedi ve ‘aslında sizin ne düşündüğünüz umurumda değil’ algısını yarattı.
Kendi anlayışına göre muhalefet istedi; istemediği soru gelmesin diye de soru soracak gazetecileri içeri almadı. Neden? Amaç demokratikleşme (!). Hem kendi dışında kimsenin dediğini dikkate almamak, hem de kaygıları anlamaya çalıştığını söylemek nasıl bir yaklaşım onu ise çözebilmiş değilim.
Ama çok uzatmadan özetlemek gerekirse…
Nasıl ileri demokrat olacağımızın izlerini görmeye başladık. Bunlardan birincisi askeriye gibi üniforma gerektiren noktalar ve hakim ile savcılar dışında türban her yerde serbest olacak.
Yani başörtülü değil, türbanlı avukatları göreceğiz önümüzdeki dönemde… Bir de tabii pek kimsenin aklına gelmeyen milletvekillerini… Seçimlere giderken ne de güzel manevra alanı değil mi?
Türkiye’de kamusal alan ile, kamu görevi kavramlarını karıştırarak, Anadolu geleneğimiz başörtüsünü türban yapan Başbakan yeni bir tartışmaya kapı açacak gibi gözüküyor.
İkinci önemli nokta konuşmasından anlıyoruz ki dayattıkları anayasa değişimi tamamen rafa kalkmış. ‘O olmadı, bunu verelim’ cinsinden bir yaklaşım var ortada… Yasal düzenleme gerektirenlere baktığınızda siyasi partiler ve seçim kanunu ile tartışma ortamı yaratırken, yüzde 3 ile BDP’ye ya da yerine oluşturulacak PKK tabanlı bir siyasi oluşuma rüşvet veriliyor.
‘Barajı kaldıralım ama dar bölge seçimi yapalım’ derken, iki turlu seçim olmadığı takdirde bunun bugünden farklı sonuçlar vermeyeceğini söylemiyor. Yine bir önemli unsur da eşbaşkanlık uygulamasının gündeme gelmesi.
Kim bunu nasıl yorumlar bilmiyorum ama ben Başbakan Erdoğan’ın kendinden sonraki AKP için parçalanmayı önleyecek bir formül arayışında olduğunun göstergesi olarak algılıyorum. Böylece tarikatlar koalisyonunu devam ettirme hedefinde.
Eğitim üzerinden Türkçe’yi resmi ve tek dil olmaktan çıkarırken, önemli bir yapı taşını, dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyecek bir biçimde tahrip ediyor. Ayrımcılığa yeni cezalar getirmekten bahsediyor, ama ülkeyi ‘sizinkiler, bizimkiler’ ya da ‘şu, şu, şu’ deyip sayarak kendisinin ayrıştırdığını görmüyor.
Yaşam tarzına saygıdan bahsederken, kendi gibi düşünmeyen ya da yaşamayanlara yaşam hakkı vermediğini, salt kendi seçmen kitlesine atıfta bulunan sözlerinden anlıyoruz.
Elbette bir de alfabemizde olmayan harflerin hayatımıza girmesi meselesi var. Kaliteye artık quality dememiz mi gerekiyor bilmiyorum, ama pakette de bu siyasi yaklaşımda da kelimenin anlamından eser olmadığı ortada…
Toplantı ve gösterilerle ilgili düzenlemelerde valiliğin önünü açarak, Gezi boyunca yapılan hukuksuzlukların kılıfının hazırlandığı da dikkat çekiyor. Yardım toplamadaki kısıtlamaların kalkışında kurban derisi ve Türk Hava Kurumu örneği verse de, bunun Deniz Feneri dosyasıyla ilintili olduğu açık.
Kişisel verilerin korunmasına gelince. 12 Eylül 2010’da anayasa maddesi olduktan sonra Hanefi Avcı’nın tüm özel yaşantısını ortaya dökenlerden böyle bir şey beklemek ne kadar gerçekçi onu da takdirlerinize bırakıyorum.
‘Demokratik’ pakete roman vatandaşlarımız da girdi. Onlara ayrı mahalleler kurulacak. Nasıl? TOKİ eliyle… Gelsin paralar…
Netice itibariyle adına demokratik denilen bu paketin kişisel özgürlüklerle ve eşitlik ilkesiyle de, ülke bütünlüğünü koruyucu tedbirlerle de hiç ilgisi yok. Para, iktidar koruma ve seçim odaklı pazarlık kokan bir paket. İçeriğine gelince, bu olsa olsa bir DEMO olabilir. Çünkü iktidarın ütopik hayalini ortaya koyuyor. Tıpkı sahte Osmanlıcılık gibi…
Niye mi ütopik? Zira milyonlarca insanın her gün içten söz verdiği andımızı da kaldırıyor. Yeminden dönmek olur mu Sayın Başbakan? Bunun hangi kitapta yeri var? Ilımlısında varsa bilemem.
Ama bırakın bu ‘hepimiz biriz’ söylemlerini… Demokratikleşme mi diyorsunuz? Size yaptıklarınızdan dolayı bir vatandaşın dava açtığını düşünün. Bunu işleme koyacak savcı bulunabiliyor mu? Hiçbir savcı cesaret edemiyorsa, geriye konuştuklarınız boş laf…
FACEBOOK YORUMLAR