Ekonomi Gazetecileri Derneği olarak DEİK ile birlikte ‘Ticari Diplomasi Yolculuğu’ başlıklı toplantılar dizisi başlattık. Böylece ihracat pazarlarındaki gelişmeleri ekonomi basını olarak daha yakından takip etme ve sizlere taze bilgi aktarma fırsatımız olacak.
Her hafta salı günleri farklı bir ülkenin iş konseyi başkanıyla bir araya gelerek o pazardaki gelişmeleri, riskleri ve fırsatları yakın takibe alacağız. Toplantı dizisinin ilk buluşmasını ise DEİK Başkanı Nail Olpak ile gerçekleştirdik.
Toplantıda Olpak’ın ifadeleri içinde en memnuniyet verici olanın amaçlananın dış ticaret dengesi üzerine kurgulanmış yaklaşım olduğunu söylemem gerekir. DEİK Başkanı, ülkelerle iş hacminin artmasından değil, dengeli bir dış ticaretin yakalanmasından söz ediyor ki, bu bence sağlıklı olan yaklaşım.
Çünkü genel bakış açısı meseleyi salt ihracat olarak görmek. Ne yazık ki bu çarpık bakış açısının çok büyük zararlarını gördük. Şayet dış ticareti ithalat ve ihracat ekseninde görmez, sadece sattığınıza odaklanırsanız, bugünkü gibi açık veren bir ekonomi yaratmaktan başka sonuç alamazsınız.
2021 yılında DEİK’in çalışma gündeminde neler var? DEİK Başkanı bunu dört ana başlıkta topladı. Birincisi ABD’deki yönetim değişikliğinin etkileri. İkincisi tedarik zinciri kavramındaki değişim; üçüncüsü Avrupa Birliği’ndeki yeşil mutabakat ve son olarak da keskinleşen ticari bloklar.
Nail Olpak bu başlıklar altında ciddi çalışmalar yapılması gerektiğinin üzerinde durarak, önemli bir kırılma noktasından bahsetti. ABD ile kırılma nasıl olacak, onu hep birlikte yaşayıp göreceğiz. DEİK Başkanı, ABD’deki yapıyı tahlil ettiklerini ve eyalet, hatta kongre üyesi bazında ilişkiye geçerek bir çalışma başlattıklarını söyledi.
Bu önemli, çünkü orada kongre üyeleri seçildikleri bölgeye karşı sorumlular ve hesabı da seçmenlerine verdikleri için yaratılacak ekonomiye dair hassasiyetleri bulunuyor. Şayet bunu iyi kullanabilirsek, bazı sorunları başlamadan bitirebiliriz. Mümkün olur mu, göreceğiz. Ama yaklaşım doğru.
Ticari bloklar meselesine gelince orada da yakın takip gerekiyor. Olpak’a göre dış ticaret açığının kapatılabilmesi için, bilhassa Asya-Pasifik bölgesindeki ticareti dengeleyecek atılımlar yapılması şart. Çalışmaları da bu alanda yoğunlaştırdıklarını belirtiyor.
Diğer iki başlığa gelince, bence en sıcak ve kritik meseleler bunlar. Mesela tedarik zincirindeki değişim. Pandemi süreci içerisinde, bilhassa gelişmiş ekonomiler tek bir tedarik noktasına bağımlılıktan kurtulmak adına arayış içine girdiler.
Bu mesele sanki Türkiye’nin tüm sorunlarını çözecekmiş gibi bir yaklaşım var ki, daha önce yazdığım üzere bu noktada büyük bir yanılgı içerisindeyiz. Gerek üretim metodolojisi, gerek ölçek farkı nedeniyle Çin’den kayan tüm siparişe gözümüzü dikmek yerine, ucuzcu sıfatı yemeden nitelikli ürünlerle alabildiğimiz kadarını almaya öncelik vermek durumundayız. Aksi takdirde gereksiz kapasite yatırımları ve sermaye açığı nedeniyle elimizdeki bulgurdan da olabilir; ciddi iflaslar yaşayabiliriz.
Nitekim meselenin dışarıdan göründüğü gibi olmadığını Nail Olpak da dile getirdi. Bence konuşmasındaki en önemli başlık buydu. Çin’in bugün düşük değil, orta teknolojiyi bırakma noktasına geldiğini ve yüksek teknoloji ile farklı bir modele koştuğunu belirtti.
Yani rakip dünkü ucuzcu Çin değil. Olpak bu yapısıyla Kuşak Yol Projesi kapsamında Çin’in kısa süre içinde AB’ye ihracatını arttıracağına dikkat çekti. Bu her iki ürününden birini Avrupa’ya satan Türkiye için iyi haber değil. “Bugün için önümüze bir fırsat gelmiş olabilir, ama bu değişimi dikkate alarak elimizde tutmalıyız” diyen DEİK Başkanı’nın uyarısı bence önemliydi.
Sözün özü biz onlardan üretim kapalım derken, raylarla gelip pazarımızı ele geçirebilirler. Olpak da bu konudaki uyarısını yüksek perdeden yaptı ve “Meseleyi kaderimiz deyip seyredemeyiz, harekete geçmeliyiz. Türkiye’nin bu konuda iyi ders çalışması lazım” dedi.
Toplantıda DEİK Başkanı’nın çalışma alanı olarak bahsettiği ve önemsediğim ikinci önemli başlık ise AB’de devrede olan Yeşil Mutabakat. Çok uzun zamandır iklim krizi nedeniyle, çevreye duyarlı üretimden kullanılan enerjiye kadar ders çalışmamız gereken bir alan olduğunu ve aksi takdirde kısa süre içinde müşterinin bunu önümüze satın alma kriteri olarak getireceğini anlatıp duruyorum.
Nitekim hazır giyimden başlayan bir eğilimle, meselenin son hız sanayicinin önüne gelmeye başladığı görülüyor. Olpak da üç temel başlıkta bu alandaki DEİK yaklaşımını paylaştı. Dedi ki:
“Öncelikle bu konuda sanayimize yönelik farkındalığı artırmalı ve son anda muhatap olmasına engel olmalıyız. Avrupa Birliği’ndeki muhataplarımıza görüşmelerimizde çok net bir soru soruyoruz. Diyoruz ki, ‘şayet bu yeni bir tarife dışı engel olacaksa, açık konuşalım.’ Tüm bu süreci yönetirken de bir konuda dikkatli olmamız gerektiğini düşünüyorum. Sanayiciyi de erken bir yükle karşı karşıya bırakmamalıyız. Bu bir süreç ama bugünden sanayicimize taşıyamayacağı yükleri verirsek, zaten zorlandığı rekabeti olanaksız hale getiririz.”
Bence de sağlıklı bir yaklaşım. Göz ardı etmeden, ne ile muhatap olunacağı bilinerek, geç kalmadan ama zamansız maliyetleri de üstlenmeden üç boyutlu bir bakış açısı ile yönetim kritik önem taşıyor.
Velhasıl kelam Nail Olpak bugün projeksiyon bakımından güven verdi. Ama nasıl sonuç alacağız, onu hep birlikte yaşayıp göreceğiz. Çünkü teşhis kadar tedavi de önemli. Türkiye şayet bu sağlıklı bakış açısını bir de aklını başına alıp, envanterlerle ve gerçekçi, bilimsel veriye dayalı stratejilerle bütünleştirirse reel sektör gerisini getirir.
Ama tüm bu niyetler, DEİK dışındaki faktörlerle temeline bilimin konulmadığı, gerçekçilikten uzak, hamasi yaklaşımlara kurban edilirse, işte asıl o zaman çok yazık olur. Yaşayıp, göreceğiz....
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR