Ne kadar dramatik bir cümle değil mi? Aslında Türkiye ekonomisinin özeti gibi. Yanlış ekonomi politikalarının bizi getirdiği noktada herkesin kendi kendine sorduğu bu cümle, yok pahasına çalışmazsa daha kötü olacağını düşündüğü için varlığını sürdürüyor.
Bu söz bir çiftçiye, pamuk üreticisine ait. Peki mesele sadece tarımda mı yaşanıyor? Ne yazık ki hayır. Ülkede paradan para kazananların altın çağını yaşadığı, sığ piyasalarda doğru hamleler yaparak, oturdukları yerden sermaye transferi yaptıkları bir ortamda, ne yazık ki reel ekonominin aktörleri hiç hoş günler geçirmiyor.
Meseleyi sadece açlık sınırının altında yaşayan çalışanlar açısından düşünür, eski jargonla emekçi sınıfının bir meselesi olarak görürseniz, büyük yanılgıya düşersiniz. Ülkede iki kesim kaldı. Üretim ekonomisine inananlar ve sistemleşmiş rantiyeler.
Eskiden finans piyasasının aktörlerinin bile bir ağırlığı vardı. Çünkü yapılan iş bilgiye dayanırdı. Geldiğimiz noktada içten haber almaktan, siyaseten yönlendirilen fotoğrafa kadar ‘bizden’ diye bir kesimin, koca bir ülkeyi ağa – maraba ilişkisi içinde yönettiği ortama geldik.
Gırtlağına kadar borçlanmış insanları, iş ile tehdit etmek alışkanlık haline gelince, meseleyi eski gerçeklikler üzerinden tartışmaya açıp, gölgeliyorlar. Ne yazık ki konu o kadar basit değil. Üretim ekonomisine inananları çalışandan işverene, işsizinden emeklisine, esnafından çiftçisine kadar aynı safta görmez ve ortak sorunları olduğunu anlamazsanız, sadece paradan para kazananlara hizmet edersiniz.
Şöyle bir düşünün ki, ülkede kim geçinebiliyor? Sanayici mi? İşçi mi? Esnaf mı? Çiftçi mi? Emekli mi? İşsizi saymıyorum bile. Esnaf yok olmama mücadelesi verirken, derdini anlatamıyor.
Daha garip olan ise politikacılar meydanlara her çıktıklarında bu insanlara hitap edip, onlar için bir şeyleri çözeceklerini söyleyip, oylarını alıp, ardından da rantiyeye hizmet ediyorlar. Şayet öyle olmasaydı, asgari ücret belirlenirken işçi – işveren meselesi gibi görülür müydü?
Çiftçiden söz ederken, her sıkışıldığında üretimi desteklemek yerine, üretici ithalatla terbiye edilmeye kalkılır mıydı? İşsiz insandan sağlık primi istenir miydi? Emeklilerin gönlünü okşayıp, açlık sınırının yarısında yaşarken Cumhuriyet tarihinin en yüksek maaşının verildiği söylenir miydi?
Türkiye ekonomisinin finansal ve yapısal sorunları var. Fakat bunları çözmeye niyetlenmeniz de tek başına yeterli bir başlık değil. Şayet tercihlerinizi geniş kitlelerden yana kullanmazsanız, yine kısıtlı bir çoğunluğun ayakta kaldığı, diğerinin ise sanayicisiyle işçisiyle, tarım işçisiyle çiftçisiyle, esnafıyla tüketicisiyle, emeklisiyle öğrencisiyle kemiklerinin kırıldığı bir ortam yaratırsınız.
Daha garip olan ise dünya rantiyeden vergi alınmasını IMF düzeyinde tartışmaya başlarken, açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm ettiğiniz insanlardan bütçe açıklarını karşılamasını istersiniz.
Çiftçi çok haklı olarak sormuş. Tekrar edelim: Çalışan insan batar mı? Batıyorsa, sorgulayın.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR