Yıllardır çağ atlamakta bahsediyoruz. Fakat bunu kullandığımız telefonlarla ya da teknolojiyle ilişkilendiriyoruz. Oysa dönüşüm, özgürleşme ve ilerleme sadece zihni bakış açısında tartışılabilecek bir kavramdır.
Bütün bunların temelinde de görüşe tahammül vardır. Yani fikir üretilmesini temin edecek bir ekosistemde, bilgiye ve saygıya dayalı bir had bilmesi ile bezenmiş bir yapıdan söz ediyorsak, orada da bir gelişmeden bahsedebiliriz.
Bugünlerde aşı ve aşı karşıtlığı üzerinden bir tartışma yürüyor. Sosyal medya yine had bildirme noktasına dönüştü. Prof. Dr. Aziz Sancar bir görüş ortaya koydu ve dedi ki: “Aşı karşıtıysan evine kapan, bulaştırmaya hakkın yok.”
Üstelik bunu sosyal medyadan değil, Milli Eğitim Bakanlığı’nın davetiyle kendi adı verilen bir kampüsün açılışına katıldığında, gizli kapaklı da değil bir haber ajansına verdiği beyanatla ortaya koydu.
Ardından bir linç girişimi başladı ve twitter’da ‘haddinibilazizsancar’ başlığıyla paylaşımlar yapılmaya başlandı. Çoğu adını bile belirtmeden, bir rumuz ile konuyla ilgili görüşlerini ortaya koyan şahıslar, had bildirim yarışına girdi.
Twitter’ın düzeysiz bir alan olduğunu biliyoruz ama haddini bil diye çağrı yapanların hadsizliğini bir kere daha görmek, açıkçası endişe vericiydi. Çoğu görüş bildirenin popüler bir gündemde yer alabilmek ve belki de birkaç takipçi daha kazanabilmek adına ortaya koyduğu hadsizliklerin gölgesinde, bir cümlenin dışında o beyanatı bile okumadığına eminim.
O zaman DHA’ya verilen görüşün tamamını ben paylaşayım: “Türkler’in, Ruslar’ın, Almanya’daki Türk kardeşlerimizin ve Amerikalılar’ın geliştirdiği bütün aşıların Covid’i önleme bakımından etkisi var. Bunu kabul etmek lazım. Etmeyenlerin kendi bilecekleri iş fakat aşı olmamak başkasına da zarar veriyor. Hiç kimsenin başkalarını tehlikeye atmaya hakkı yok. Bunu kabul eden eder, etmeyen etmez. Geçen ziyaretimde de söylemiştim ve aleyhimde konuşanlar oldu. İstedikleri kadar konuşsunlar. Hiç kimsenin başkasının hayatını tehlikeye atmaya hakkı yok. Aşı karşıtı olabilirsin, evine kapan ve aşı olma; ama dışarı çıkarsan millete bulaştırırsan bu hakkın yok.”
Elbette her zaman olduğu gibi popüler tek cümle alındı ve ortalık ayağa kaldırıldı. Verilen bayanata baktığınızda herkesin aşı olmasını dayatan bir yan yok. İnanmama hakkını saklı tutarak, bunun da risk yönetimi açısından bireye bir sorumluluk yüklediğini hatırlatan bir yaklaşımdan söz ediyoruz.
Karşılığında ne oluyor? Büyük bir tahammülsüzlük içinde, hayatında belki de kitap sayfası açmamış insanların ahkam kestiği bir alan oluşuyor. Burada dikkat çekilmesi gereken nokta Sancar’ın Nobel Ödüllü bir bilim insanı olması değil. Öncelikle bildiği bir alan üzerine konuşan bir bilim insanı olması.
Ayrıca ortaya koyduğu görüş de dayatan değil, kendi fikri çerçevesinde neye inanılması gerektiğini söylemeyen, sorumluluk hatırlatan bir yaklaşımdan ibaret. Fakat Türkiye’de herkes her konuda her şeyi bildiği için lobi sözcüsü olmaktan aşağılamaya kadar bir linç kampanyası gerçekleşti. Oysa katılmadığını söylemek yeterliydi.
Buradaki sıkıntı farklı görüşte olmak değil, bilgi seviyene bakmadan görüşe yönelik görüş bildirme hadsizliği gölgesinde ayar verme hastalığı. Şahsi hayatındaki başarısızlıklarının kompleksini bir olayı vesile edip istifra etme problemi.
Ayrı şahısların yarın askeri bir operasyonda, dış siyasette, iç siyasette, ekonomide, uzay teknolojisinde ya da herhangi bir konuda da twit attığına şahit olacaksınız. Daha ilginç olanı ise kendilerini önemli zannetmeleri, oysa muhatap kişinin bunu umursamaması.
Bu haliyle Türkiye gerçekten çağ atladığını kanıtlıyor; ama tersten. Hızla farklı bir görüşe tahammül edemeyen, daha çok diye doğrusunu bildiğini zanneden, cehaletini eline almış konuşmak yerine bağırmayı seçen ve linç kültürünün legal olmasını esas alan bir Ortaçağ karanlığında buluyor kendisini.
Yani içerik boşalıyor. Sizin çağdaş olmanız, hatta çağı değiştirmeniz kullandığınız teknolojiyle değil, o teknolojiyle ne ürettiğinizle alakalı bir kavramdır. Bu yüzden Fatih İstanbul’a girdiğinde herkesi kucakladı. Ama siz bunu bile düşünmeyecek kadar güç zehirlenmesine tapan bir yaklaşım içinde meseleyi değerlendiriyorsanız; yapacak bir şey yok.
Sonuç mu? İşte bu yüzden genç kuşaklar bu ülkeden kaçmanın telaşına düştüler. Konunun para olmadığını anlamayacak kadar gözleri kapanmış bir zihniyetin, sadece kendi düşündüğünün doğru olduğu yaklaşımı sergilemesinin eseridir bu.
Bu nedenle gençler gitmek istiyor. Bu sebeple bilim insanlarımız dünyada başarı haberleriyle gündem oluyor. Bunu vesile edip övünmeyi tercih eden, ama o insanın veya yenilerinin yetişmesi adına emek harcamayan bir toplum haline dönüştük.
İşte bu nedenle, bu Millet’in insanları sporda, bilimde, edebiyatta dünyada yıldızı parlayan bir görüntü verirken, biz dünya ekonomisinin içinde yüzde 1 bile değer taşımıyoruz. Sadece kendisinin haklı olduğunu düşünen ve her tür görüşe kapalı böylesi çağı tersten atlamış zihniyet nedeniyle teknolojiyi çok kullanan, kullanmak için yurtdışına para veren ama üretmeyen bir ülke olmaktan kurtulamıyoruz.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR