Türkiye ekonomisi ikinci çeyrekte yüzde 7,6 büyüdü. Sanırım bunu herkes duymuştur. Duyulmayacak gibi değildi; çünkü reklamı büyümeden büyük oldu.
Elbette kimse borç alınarak yapılan tüketim harcamalarından, fiyatların artmasından kaynaklanan fiktif harcama etkisinden ya da daralan dünyada dış satım kaynaklı mücadeleden ve buna karşılık reel sektörü döviz riskine itip, kredi mekanizmalarını tıkayan uygulamalardan bahsetmedi.
Hatta Hazine ve Maliye Bakanı Nebati, bu büyümeyle ilk 20’den düştüğümüz G20 ile OECD’de ne kadar üst sıralarda büyüme performansı yakaladığımızla övündü. Oysa ortada övünmek yerine, alınacak derslerle dolu bir istatistik vardı.
Yine de moral değer bakımından önemli bir rakam; küçümsemiyorum. Fakat dünya ölçeğinde rekor büyümeyi konuşurken, eş zamanlı olarak bir konudan daha bahsetmemiz gerekiyordu. Bu neticede ortaya koyduğumuz performansa bağlı olarak bir refah artışını getirecekti değil mi? Üstelik sadece bu rakam bile çalışan grubun gelirinin yüksek ölçüde eridiğini gözler önüne sermişken…
Ama bir umut; belki ‘komşuda pişer bize de düşer’ diyen vatandaş, TV ekranlarında ve gazete sayfalarında arka arkaya yapılan açıklamaları beklerken, payına düşeni, ertesi gün doğalgaz ve elektrik fiyatlarına gelen zamlarla aldı.
Konutlarda yüzde 20, sanayide yüzde 50’ye varan, ara katmanlarda değişen oranlarda yapılan zamlar, büyümenin açıklandığı günün ertesi sabahının ilk saatlerinde vatandaşı şoke etti. Çünkü önümüz kıştı.
Sonra Denizli Sanayi Odası’ndan bir açıklama geldi ve ‘kral çıplak’ denilerek, bu oranlarda zammın rekabet etmek bir yana, birçok kuruluşu kapısına kilit vurma riskiyle karşı karşıya bırakacağından bahsetti. Bunun aynı zamanda işsizlik olduğunu söylememe de sanırım gerek yok.
Şimdi burada dikkat çekilmesi gereken bir kaç husus var. Bunlardan birincisi, yapılan bütçeyi yılın yarısında bitirip, ek bütçe adı altında yeni bir bütçe yapan iktidarın Hazine ve Maliye Bakanı Nebati, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda ne dedi?
‘Bu bütçe nedeniyle tek bir zam yapılmayacak, yeni vergi konulmayacak, vergi artışına da gidilmeyecek.’ Peki rekor büyümenin geldiği ve refahı bölüşmemiz gereken bir durumda vatandaşın payına ne düştü? Zam…
Öncelikle bu zam, Bakan’ın sözlerine istinaden ya geri çekilmeli ya da Bakan Nebati gereğini yapmalıdır. İkinci husus zamların gerekçesi… Dünyada artan maliyetlere ve enerji ile ilgili yaşananlara atıfta bulunuldu.
Peki herkesi ödeyemez noktaya getirecek; hatta sanayicinin tabiriyle batıracak bu zam vatandaşın sorunu mu? Özel şirketlerin bu yükü kaldıramadığını söyleyebilirsiniz. Kendi paylarına da haklı olabilirler. Ama karşılığı herkesi batırmak mı olmalı?
O zaman üçüncü bir husus devreye giriyor. İşte sırf bu nedenle böylesine ana girdilerin yönetiminin ve dağıtımının kamuda olması gerekiyor. Çünkü kamu bilanço hesabı yapmaz. Toplamda herkesi batırma riski varsa, kamu faydasını esas alarak sübvanse eder ve ekonominin çarklarının dönmesini, vatandaşın da ödenebilir faturalarla muhatap olmasını sağlar. Ama piyasa neredeyse tamamen özel sektörün elinde. Hadi çıkın işin içinden…
Velhasıl kelam bir doğalgaz ve elektrik zammı, büyüme ile gelen tüm övünmeleri 24 saat geçmeden çöpe attı ve çatlak duvarın boyaları döküldü. Sonuçta da sistem değişmedi. Büyümenin övünmesi siyasetin, zammı da vatandaşın payına düştü.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR