Kendi kendimize ‘çok iyiyiz’ oynarken, asıl iyi olması gereken reel sektörde sıkıntılar büyüyor. Bir tarafta kırılan ödemeler zinciri, öte tarafta e-haciz atılımı, konkordatolardan batak alacaklar, halen yeterince maliyetlere yansıtılamayan 3,5- 6 arası kur farkı, artan enerji maliyetleri, TL bazında yükselen girdiler ve daha niceleri...
İşsizlik olarak vatandaşa, bütçe geliri olarak merkezi yönetime yansıyan, yatırımsızlığı körükleyen, iç ve dış piyasadaki daralma ile boğuşan bir fotoğraf içerisinde reel sektörün gündemi nedense kimsenin aklına gelmiyor.
Elbette reel sektörü temsil edenler, günlük alkışlama mesailerine ara verirlerse, üyelerinin de ne kadar zorlu bir süreçten geçtiğinin farkına varacaklar. Belki o zaman daha akılcı projeler ve çözümleri masaya yatırma fırsatı bulacağız.
Bir yanda günlük sorunlar, diğer tarafta dijital dönüşüm gereklilikleri ve arada kalmış başta KOBİ’ler olmak üzere yaşam savaşı veren, ama derdini kimseye anlatamayan bir reel sektörün penceresinden dünyayı doğru okumamız gerekir.
Fakat biz faiz tartışmasının gölgesinde, ‘sor alma’ kredilerin düşürülen sözde maliyetlerini, FED’in ticaret savaşları yokmuşçasına faiz indirip indirmeyeceğini tartışıyoruz. Oysa biliyoruz ki FED de ekonomik durumundan çok, dünyadaki resesyon riskine atıfta bulunarak ne yapacağın tartışıyor.
Mesela son yapılan bir araştırma, Amerikalı firmaların yüzde 65’inin yılın ikinci yarısına kaygıyla baktığını ortaya koyuyor. Geçtiğimiz günlerde CNBC’de yayınlanan bu anket, firmaların büyük bir çoğunluğunun ikinci yarıda yatırım yapmayacağını anlatıyor.
Öte tarafta Çin’in bu ticaret savaşından dolayı ABD ile arasında düşen yüzde 17’lik ticaret hacmini çıkarak formül arayışlarında olduğunu biliyoruz. Dünyada tüm ülkelerin Merkez Bankaları’nın faiz düşürmeye çalışması doğru okunuyor mu? Bu büyük bir resesyona çare bulmanın çabası değil mi?
Ama gerçek şu ki, 2 binli yıllarda oluşturulan iktisadi pespayelik, öyle faturasını çabuk ödedip gideceğe benzemiyor. En büyük müşterimiz AB daralma sinyallerini güçlendirirken, bizim ise, pozisyon açımızın 338 milyar dolar, finans dışı sektörlerimizin açığının da ülkedeki döviz mevduatları kadar olması ile ilgilenmiyoruz.
Bitti mi? Hayır... Şimdi de OPEC, Irak ve Nijerya ile petrol kısıntısı konusunda anlaştı. Öte tarafta bir Irak – Suudi problemi yükseliyor. Bir yanda İran’a yaptırımların nasıl sonuç verileceği bilinmiyor ve tüm maliyetlerin üzerine bir de petrol fiyatlarında artış riski oturuyor. Jeopolitik riskleri saymıyorum bile...
Sizce artık günlük ve güdük tartışmaları bir kenara bırakarak, önümüzdeki tehlikeyi konuşmanın vakti gelmedi mi? Gelmedi diyorsanız, bilin ki tek eseriniz faturanın daha da ağırlaşması olacaktır.
FACEBOOK YORUMLAR