Şimdi başlığı görünce, hemen adı geçen kişinin üzerine gitmeyin. Yaparsınız; biliyorum. Son derece namuslu bir talep ve istekten bahsediyorum. Türkiye üretsin; üretirken katma değer elde etsin; kıt kaynaklarını doğru harcasın; dünyayla aradaki farkı kapatsın diye yapılmış bir çıkış bu.
TÜGİAD Başkanı Ali Yücelen’in ‘Betoncuları değil, üreticileri kurtarın’ söyleminden bahsediyorum. Yücelen, ekonomik durumdan Anadolu’daki KOBİ’lerin çok zarar gördüğünü belirterek, betondan, çimentodan oluşan bir ekonomiden çok, yüksek teknoloji ve katma değer üreten firmaların menfaati için kararlar alınmasını istedi.
Son derece haklı bir talep ve daha önemlisi ne biliyor musunuz? Herkes ekonomiye alkışlar tutarken, bu isim yıllar önce de aynı şeyi söylüyordu. Bugün geldiğimiz nokta ortada ve büyük açmazlarla uğraşıyoruz.
Oysa belki seneler önce bu feryada kulak verseydik, bugün çok farklı şeyleri konuşuyor olabilirdik. Şimdi aynı hataların tekrar yapılmaması istemesinden daha doğal ne olabilir? Çünkü aynı hataları yaptığımızı sadece biz değil, tüm dünya görüyor.
Türkiye’nin üreten gücü zaten yıllar içerisinde büyük hasar gördü. Son dönemde kurdan yansıtılamayan enflasyona, pazar kaybından katma değersiz satışlara kadar her açıdan köşeye sıkışmış vaziyette.
Bu süreçte toptancı bir anlayış içerisinde meseleye yaklaşmak, teşvikleri plansız bir biçimde aktarmak, hayal dünyasında gezmek, sorunları görmezden gelip, halen ortaya çıkılan çözümlerde buram buram inşaatçı kokmak sizce ne kadar doğru?
Bakanların açıklamasına göre bugüne kadar 356 firma konkordato ilan etti. Ortaya çıkan zararın 15 milyar TL’yi geçtiği konuşuluyor. Bu firmaları tek başına düşünmeyin. Onlara üretim yapan ya da tedarikçisi yüzlerce firmayı da sorunlarına ortak ediyorlar.
Yine piyasaya baktığımızda çok ciddi bir gizli iflas gerçeğinin yaşandığını görüyoruz. Günü kurtarma uğruna görmezden gelinen sorunlar, ihracat yaparken birim bazında elde edilemeyen kazançlar, daralan bir dış ticaret yapısı ortadayken, ekonominin patronu tüm bunları algı yönetimi olarak nitelendiriyorsa, anlaşılmayan bir şeyler var demektir.
Şeker fabrikalarını haraç mezat satarken, Ekim ayı itibariyle şekerdeki kazancın emtia piyasalarında altını, doğalgazı bile geçmiş olması, uygulamalarda ve yaklaşımda çok büyük yanlışlar içinde olduğumuzu kanıtlamıyor mu?
Et meselesini konuşurken, bir numaralı ismin, ülkede hayvancılığın öldüğü ve karkas et ithal ettiği ortamda, alım gücü tamamen yitirilmiş bir halkın et talebi nedeniyle fiyatları yükselttiğini söylemesi önemli bir ciddiyetsizlik göstergesi değil mi?
Bu ülke üretmek, üretirken ne ürettiğini bilmek, ürettiğinden katma değer elde etmek zorunda. Ama önce üretime lafın gelişi değil, gerçekten inanmak mecburiyetinde. Bu yüzden bu çıkışı çok önemsiyorum. Umarım kulak vermek yerine, üzerine beton dökmezsiniz.
FACEBOOK YORUMLAR