Dünyada virüsle eş zamanlı tartışılan bir konu var. Ekonomide yeni bir sistemin geleceği, iş yapış modellerinin değişeceği ve dijitalleşen bir dünyada kuralların yeniden belirleneceği yönünde. Aslına bakarsanız yanlış bir eğilim de değil.
Fakat meseleyi temelden kopartarak, sadece teknoloji üzerinden tartışırsak işin içinden çıkamayız. Nitekim bugünlerde akılları karıştıran, biraz da her önüne gelenin konuşarak kakofoni yarattığı ortamın da bundan başka bir şey olmadığını düşünüyorum.
Şöyle bir örnek vereyim. Yıllar önce bir TV kanalının Haber Yayın Yönetmeni olarak çalışırken, yeni açılan bir TV kanalının başına geçen meslektaş dostuma hayırlı olsun ziyareti yapmıştım.
Kahvelerimizi içerken sohbetimizin bir bölümünde bana şöyle dedi: “Çetin, burada çok farklı bir iş yapacağız. 5 farklı dilden dünyaya yönelik bir TV hedefliyorum ve personeli alırken de birinci kriteri yabancı dil olarak koyuyorum.”
Ben de kendisine dostane şöyle bir tavsiyede bulunmuştum: “Farklı bir iş ama dikkatli olunması gereken bir nokta olduğunu düşünüyorum. Bence personelde ilk kriter olarak kaç dil bildiği değil, Türkçe anlatabilecek bir şeyi olup olmadığına bakmalısın. Çünkü Türkçe anlatacak bir şeyi olmayanın, yani gerekli vasıflara sahip olmayan insanların, hangi dilde konuştuğunun bir önemi yoktur.”
Elbette ben kendisine bu önerimi sundum ama heyecanı büyüktü ve dinlemedi. Sonuç mu? Çok kısa sürede o TV kanalının onlarca çalışanıyla birlikte yayın hayatına veda ettiğine şahit olduk. Yani üst özellik, alt özellik olmadan işlememişti.
Bu örnekten yola çıkar ve bugünün tartışma konusuna gelirsek, dijital dönüşümde de durum farklı değil. Dünyanın en iyi teknolojisine sahip olup, en iyi sistemini de kursanız, içerik sağlam değilse sonuç vermez.
Yani bugün hayatımızdaki iletişim araçları, otomasyon sistemleri, belki robotik teknolojiler ve aklınıza ne gelirse sadece birer vasıta ve iş yapış metodolojisi... Sizin özünde yaptığınız gerçek bir iş ya da ürettiğiniz bir değer yoksa, metodolojinizin teknolojinin hangi aşamasında olduğunun da bir anlamı kalmıyor.
Bu dönüşümü anlamaya çalışırken belki de yanıtların en basitte olduğunu hatırlamamız gerekiyor. Nitelikli, dürüst bir iş ahlakından, İMECE kültüründen, yaşamsal sektörlerin stratejik rolünden, liyakattan, sürdürülebilir bir gelişimden söz etmiyorsak, elimizin altındaki telefonların kaç G olduğunun bir anlamı yok.
Üretmeyi esas almıyorsak, analitik bir insan zekâsını hedeflemiyorsak, yapay zekâ kullanmanın da bir önemi kalmıyor. O yüzden ben yıllardır programımı bitirirken şu mesajı veriyorum: Şartlar ne olursa olsun, paranızı ticarete, üretime yatırmaktan; işinizi layıkıyla yapmaktan ve vatandaş olup hakkınızı aramaktan vazgeçmeyin.
Çünkü son derece basit gözüken bu motto olmadan, elinizdeki olanakların hiçbir kıymeti kalmıyor. Yani önce insan olacağız, üreteceğiz ve değer yaratacağız. Yani sır; basitlikte.
FACEBOOK YORUMLAR