Türkiye ekonomisi büyük bir kırılmanın eşiğine gelmiş vaziyette. Meseleye ister vatandaş, isterse de reel sektör açısından bakın; önümüzdeki dönem en çok konuşacağımız iki başlığın zamlar, işsizlik ve etkileri olacağı belli.
Merkez Bankası üçüncü çeyrek son itibariyle enflasyonun düşeceğini öngörmeye devam etsin; sektörlerden arka arkaya gelen açıklamalar, bir zam fırtınasıyla karşı karşıyakaldığımızı gösteriyor.
Üstelik bu zamlar kazanç odaklı değil, ayakta kalma odaklı olarak dikkat çekiyor. Son üç dört yıldır reel sektörün verdiği alarmı görmezden gelen, pandemide ‘iyisin iyi’ oynatırken, bir yandan artan maliyetlerini yok sayan, işten çıkarmaları yasaklayan, firma kapanmalarını engelleyen ekonomi yönetimi reel piyasada bir virüs yarattı.
Öyle bir virüs ki iyiyle kötünün birbirine karıştığı, iyi niyetli ile kötü niyetlinin ayrılamadığı, maliyetlerin başa çıkmaktan uzaklaştığı, yükümlülüklerin ağırlaştığı ve piyasaların daraldığı bir ortamda reel sektörü zehirliyor.
Ekonomide önemli bir teori olan yaratıcı yıkımı yönetmek yerine, her önüne gelene af, teşvik ve kredi başlığı açan iktidar, bu süreçte düzgün firmaları zorlayan bir ortam yaratmayı da başardı.
TÜRKONFED araştırmaları bize gösteriyor ki tahsilat bir numaralı sorun olmaya devam ediyor. Sadece para kaynaklarının kısılmasından mı? Hayır… İş etiği olmayan firmaların piyasadan çekilmesi gerekirken, yaşatılmasından dolayı…
Şimdi gerçekten sektörler sıkışmış vaziyette. Bir tarafta artan borçlar, yerine getirilemeyen yükümlülükler, öte tarafta artan maliyetleri fiyatlara yansıtamayan işletmeler.
Böylesi bir fotoğraf öncelikle işsizliğin daha sorunlu noktalara ulaşacağını çok net anlatıyor. Ama bundan da önemlisi yani vatandaşı etkileyecek yanı zamların arka arkaya gelmek zorunda olduğunu gösteriyor.
Yani bardak boş mu dolu mu diye tartışırken kapatılan gözler, şimdi bardağın taştığı seviyenin sonuçlarını yaşamaya başlayacak. Zaten zorunlu tüketim maddelerinde iğneden ipliğe sürekli zam geliyor.
Çiftçi para kazanamazken vatandaş fiyatlara yetişemiyor. Peki sadece bunlar mı? Otomotivde yedek parçaya üç ay içinde kademeli yüzde 50 geleceği açıklandı. Hazır giyimciler yüzde 20, beyaz eşya ve elektronikçiler yüzde 15 ile 20, mutfak ürünlerinde yüzde 30 ile 50 arasında fiyat artışlarının geleceği bizzat sektör temsilcileri tarafından dile getiriliyor.
Ulaştırma zamları enflasyonda dahi kendisini gösteriyor. Ev eşyalarında da, mobilyada da durum aynı. Bir de bunların üzerine henüz konuşulmayan elektrik ve doğalgaz zamlarının maliyete etkisi ekleyin.
Tüm bunları alt alta koyduğunuzda görüyorsunuz ki bir zam fırtınası geliyor. Hem de alım gücünü tamamen yitirmiş, toplamda 100 milyar dolara yakın finans kesimine borcu olan, 22 milyonu aşkın icra dosyasının konuşulduğu tüketici gerçeğinin ışığında.
Demek ki neymiş, ekonomide iyimserlik, kötümserlik ya da bardaığın dolu veya boş tarafını görmek diye bir şey yokmuş. Sadece gerçekler varmış. Siz o gerçeklere ne kadar gözünüzü kapatırsanız kapıtın, gelip size bardağın taştığı seviyeye taşırmış. Şimdi mi ne olacak? Tek bir deyimle tanımlanabilir. Ayıkla princin taşını…
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR