Zaman zaman karşı çıkanlara da destekleyenlere de anlamsız bir tartışma yaptıklarını, serbest piyasa ekonomisinin bizde hiçbir zaman uygulanmadığını anlatmaya çalışıyorum. Çünkü böyle bir piyasadan bahsetmenin iki temel kuralı vardır.
Haksız rekabet önleyecek, tüketici güvenliğini sağlayarak tam rekabet ortamı ve etkin denetim. İşte Türkiye’de bu etkin denetim kısmı hiçbir zaman hakkıyla uygulanmadığı, hatta kimi konularda hep mış gibi yapıldığı için serbest piyasadan bahsetmek mümkün değil.
Fakat bu kadar anlatıma karşı, bazen öyle bir örnek yaşanıyor ki, her şeyi bir literatür gibi anlatıyor. Son uygulamalardan biri de bal konusunda oldu. Sahte bal ve pekmez üretimi yasaklandı.
Bakın zaten yasaklandığı söylenen başlık, kendi içinde ayrı bir komedi. Sahte bir ürün yapılmasının zaten yasak olması gerekirken, biz bunun için ekstra kanuni düzenleme peşinde koşuyor ve bunu konuşuyorsak olay trajikomiktir.
Zira bu üretimlerin, sağlığı tehdit ettiği kadar dünyanın sayılı bal üreticilerinden biri olan Türkiye’nin imajını ciddi anlamda zedelediği biliniyor. Hatta sektörde konuşulan bir şeyi hatırlatarak konuyu özetleyelim.
Dünyada alıcılara göre balı bir arılar bir de Türkler yapıyor diyorlar. Ne kadar acı değil mi? Bir ihraç kalemimizi ve değerimizi düşürdüğümüz duruma bakın. Ama siz sahte bal üretimi yasaklandı meselesini daha yeni konuşuyorsanız durum fena.
İş burada da bitmiyor. Sahte bal ve pekmez üretimini yasaklarken, elde kalan stokların tüketilmesi için de yıl sonuna kadar satış izni veriliyor. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? Ürün sahte ise niye izin veriyorsunuz; değilse niye yasaklıyorsunuz?
O insanın aklına madalyonun ters yüzü de geliyor. Zaman zaman damacana su pazarında bunu görürüz. Birden bire numuneler toplanır; ‘sular felaket’ diye haberler yapılır; sonra bir marka pazara girip pozisyon alır ve arkasından gazetelerin arka sayfalarında küçücük bir haber yayınlanır: Suların hepsi temiz çıktı. Bunu defaten yaşadık.
Şimdi tekrar bal konusuna dönersek; kararın hangi doğru? Sahte bal üretiliyor ve bunlar yasaklanıyor mu; yoksa yasaklanmış gibi mi yapılıyor? Piyasayı her domine eden firmanın bir dernek kurduğu bu sektörde aslında çözümü yıllar önce yine ülkenin önemli bal üreticilerinden biri olan Can Sezen paylaşmıştı.
Bu dernekler yerine üniversite bünyesinde bir enstitü kurulsun ve ürünlerle ilgili kararlar bilimsel tespitler doğrultusunda verilsin; piyasada nitelik ortaya konulurken, üniversite sanayi işbirliği içerisinde de gelişim sağlanacak işlere imza atılsın. Ne yazık ki kimse oralı olmuyor.
Bence çok adil ve güven verici bir çözüm. Ama bunları tartışmak yerine sahte balı yasaklayıp, sonra da yıl sonuna kadar stokların tüketimi için izin verirseniz ne olur biliyor musunuz? Hem devletin ciddiyeti zedelenir; hem de yapılan uygulama hiçbir işe yaramaz. Sonra da yıl sonunda aynı sorunları tekrar konuşmaya devam ederiz.
FACEBOOK YORUMLAR