Avrupa Birliği ile yeni fasıl açıldı, bizim ‘Artık size ihtiyacımız yok’ diyen Türkiye tekrar havaya girdi.
İki gün öncesine kadar eleştirildiğinde caka satan iktidar, bugün Başmüzakereci ve AB Bakanı Bağış vasıtasıyla şu mesajı yolluyor: “Sadece nişana değil, evliliğe, yani tam üyeliğe de hazırız.”
Bir dik durum be kardeşim. Ne dediğiniz belli, ne yaptığınız? Türkiye’nin dış politikasını mahalle maçı seviyesine indiren, kızdığı zaman ‘hakeme gözlük’ diye bağıran, AB yeşil ışık yakınca da ‘Avrupa Avrupa duy sesimizi’ diye haykıran bir basitlik içindesiniz.
Bunu kendi partiniz adına yapsanız umurumda değil, ama attığınız bakan ya da Başbakan imzasının önünde Türkiye Cumhuriyeti yazıyor. Yani 76 milyonu bağlıyor. Geçtim politikaların yanlışlığından ya da doğruluğundan bari istikrarlı davranın.
Avrupa Birliği ekonomisi çok zor durumda ve gözüken o ki daha da zorlanacak. İşin Kıbrıs gibi siyasi açmazlarını, katılmasam da bu iktidar taviz vererek aşmaya niyetlenebilirler. Ama ekonomik tarafının görüşünüz ne olursa olsun akıl alır bir yanı yok.
Belki bundan 20 sene önce Avrupa Birliği fonları, yardımları, standartları ile cazip bir seçenek görülebilirdi. Fakat ülke sayısının artması, tercihlerde kapı arkasında bekletilen Türkiye’ye sopa atılıp, dünkü çocukların dahil edilmesi bir yana, bugün batmış bir ekonomiye ortak olmaktan bahsediyoruz.
Bir de her fırsatta AB fonlarına giydiren aklı evvellere iki çift lafım var. Siz bu fonlara Türkiye’nin para yatırdığını bilerek mi konuşuyorsunuz, yoksa görüşleriniz gözlerinizi kör mü etti?
En ufak bir örnekle 6. Çerçeve Programı’na 250 milyon Avro yatıran ülkemin, proje üretemediği için 50 milyon Avro civarında para alabildiğini ve yok canıyla 200 milyon Avro’yu AB kobilerine hibe ettiğini biliyor musunuz? Kimin fondan ne aldığının peşine düşeceğinize başka alternatifler önerin.
Mesela ben 7. Çerçeve Programı sırasında bu öneriyi getirdim. Yaklaşık 750 milyon Avro’yu oraya vereceğimize, Türkiye’deki küçük ve orta boy işletmelerin yeniden yapılandırılmasına kaynak olarak kullanalım görüşündeydim.
İtiraz edecekseniz fona para yatırmaya itiraz edin ya da proje üretip paramızı geri almanın yolunu konuşun.. Millet yatırdığı paranın üstüne çıkarak AB’den kaynak çekti bugüne kadar. Bunun bir miktarı da ülkenizin yolladığı ve proje üretmediği için içeride bıraktığı paraydı. Siz uyuyun.
Dönelim tekrar Bağış’ın koşturduğu nikah törenine… İster AB’ye taraf olun, isterseniz karşı… Ama bugünün gerçeği batık bir ekonomiye tam üye olarak dahil olduğunuz anda zarara ortak olursunuz. Yani Egemen Bağış’ın ‘Avrupa Birliği’ni biz taşırız’ sözü, hayaldi gerçek olur.
Yaptığınız en doğru iş alternatif pazarlara yönelmekti. Elbette Avrupa pazarını bırakmadan. Ama burada da siyasi ihtiraslarınızın kurbanı ettiğiniz memleketimi ‘komşularla sıfır sorun’ diye yola çıkıp, ‘komşularla tam sorun’ noktasına getirdiniz.
Suriye politikası nedeniyle iki gün sonra ‘teröre destek veren ülke’ nitelemesi yiyip, ambargo ile karşı karşıya kalmayacağımızın ise garantisi yok. Geçtim üyeliği, sadece ihracat pazarı açısından bile ele alsanız, Avrupa’nın önümüzdeki en az 2 yıl bize faydası yok.
Çünkü Avrupa Birliği’nin resmi ekonomistleri salı günü yaptıkları açıklamada 2015 yılı boyunca bile büyümenin düşük seyrederken, işsizliğin yükselerek can yakacağını duyurdu. Fiyat bazlı rekabetin yapıldığı bir piyasada ise şansı olan biz değil, Uzakdoğu ürünleridir.
Peki biz bu ortama hangi şartlarda giriyoruz? Mehmet Şimşek Varlık Barışı’na bel bağlamış; beyan edilen miktarın 67,4 milyar TL olduğunu açıklıyor. Getirip sisteme sokulan para, yani tahsilat ne? 6,1 milyar TL. Para gelecek de, bütçe düzelecek de, Nasrettin Hoca’nın borç ödeme hikayesi gibi…
Sıcak paranın yenisinin gelmesi zor gözükürken, içeridekinin batmadan çıkmaya çalıştığını hepimiz biliyoruz. Yılda cari açık dahil ekonomiyi çevirmek için 200 milyar doları aşkın paraya ihtiyacı olan Türkiye’de ekonomik buhran olursa ne olur?
Hemen bizi 2001 krizinden ihracat yaparak çıkaran özel sektörün durumuna bakalım. Finansal kesim dışındaki firmaların net döviz pozisyon açığı 166 milyar dolar sınırında… Yani karşılıksız kullanılan para… Özel sektör borçlarının, bilhassa kısa vadelilerde yüzde 60-70 dilimininde bankalara ait olduğunu hesaba katın. Durum fena…
Diyeceksiniz ki, vatandaş bizi finanse eder, vergilere zam yapar açığı kapatırız. Kesk’e göre açlık sınırının bin 138, yoksulluk sınırının 3 bin 741 TL olduğu ülkemde tüketici zaten kredi ve kredi kartlarıyla gırtlağına kadar batık. Yani ne iç piyasa, ne dış piyasa… Durum karanlık.
Şimdi çıkmış AB Bakanı bir de bize Avrupa’nın zararına da ortak olmamıza neden olacak bir öneri getiriyor. Ne diyelim, biz hevesli olduktan sonra, dayak atan çok olur. Hadi hep beraber: Avrupa Avrupa duy sesimizi…
FACEBOOK YORUMLAR