Ülkenin her sene sonunda ya da başında bir numaralı gündem maddesi haline gelen başlığı nedir? Asgari ücretteki artış... Peki siz dünyanın gelişmiş ülkelerinde böylesine bir başlığın, kritik madde haline geldiğini gördünüz mü?
Dönemsel çıkışların dışında, genel gidişat içinde göremezsiniz. Çünkü ilk kez 1894 yılında Yeni Zelanda’da uygulanmaya başlanan asgari ücret aslında bir kriter değil, çıtadır. Yani, insan hakları açısından ‘bundan daha aşağıda bir rakama kimseyi çalıştıramazsınız’ demektir.
Zaten daha az bir rakama çalıştırmak da kanuna göre angaryaya girer ve suçtur. Ülkede yurtdışından gelenlerin hangi rakamlara çalıştırıldığı ve kayıt dışı, merdiven altı işletmelerde ne yaşandığı gerçeği bir kenara dursun, resmi olan halimiz bile çok parlak değil.
Türkiye bir kaç ay içerisinde altında kalmak kaydıyla açlık sınırının biraz üzerinde, yoksulluk sınırının çokça altında bir asgari ücret belirliyor. Öte yandan bundan daha yüksek rakamlar da, üzerindeki vergi ve prim yükleri nedeniyle müteşebbis tarafından karşılanmaktan uzak bir özellik sergiliyor.
Velhasıl kelam, asgari ücret uygulaması, etik olarak doğru ama övünülecek bir konu değildir. Lakin sendika temsilcileri zam görüşmelerinde ‘meseleyi daha fazla uzatırlarsa problem çıkmasından’ korkacak noktaya getirmeyi, yetersiz asgari ücret oranları açıklandığında da, her türlü müdahaleyi yapmasına ve buradan ciddi bir kamu geliri beklemesine karşın, meseleyi işçi – işveren sorunu olarak niteleyip aradan sıyrılması başaran Bakan Selçuk böyle düşünmüyor.
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk düşünmüyor olmalı ki, dün yaptığı açıklamada, asgari ücrete yapılan zam ile övünerek, Avrupa’da bir önceki yıla göre asgari ücreti en fazla arttıran ikinci ülke olduğumuzu söyledi.
İlk duyduğunuzda rakam ne olursa olsun kulağa çok hoş geliyor. Bir iyileştirme süreci olarak algılıyorsunuz. Ama durum pek öyle değil. Çünkü bu mukayeseyi yapacaksanız, kriteriniz asgari ücretin ne kadar olduğundan ya da ne oranda zamlandığından çok, çalışan nüfusun içerisindeki oranıdır.
DİSK-AR’ın yayınladığı 2019 Asgari Ücret Raporu’ndaki bilgilere göre durum çok parlar değil. Çalışan nüfus içerisinde asgari ücret alanların oranına baktığınızda Türkiye AB ülkeleri içerisinde yüzde 43 ile ilk sırada. Bizi takip eden ikinci ülke ise yüzde 19,1 ile Slovenya...
Beşinci sırada yüzde 11,7’lik oranla yer alan Polonya’dan sonra ise oran hızla düşüyor. Mesela Hollanda’da çalışan nüfusun sadece yüzde 3’ü, Yunanistan’da yüzde 7,7’si, Fransa’da yüzde 8,4’ü, İspanya’da yüzde1’i, Belçika’da yüzde 0,4’ü asgari ücret alıyor.
Veriler, Avrupa İstatistik Ofisi – Eurostat’ın raporlarıyla da tutuyor. Satınalma paritesine göre OECD’nin 2017 rakamları esas alındığında ise Türkiye yıllık asgari ücret gelirinde 18. sırada...
Velhasıl kelam Bakan Selçuk konuyu tamamen yanlış anlamış. Asgari ücret bir geçim kriteri değil, daha aşağıda bir rakama çalıştırdığınızda suç sınırıdır ve övünülecek bir şey değildir.
FACEBOOK YORUMLAR