Deutsche Bundesbank Başkanı ve Avrupa Merkez Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Joachim Nagel yaptığı değerlendirmede Almanya ekonomisindeki resesyon ihtimalini gündeme taşıdı. Ama zannettiğiniz gibi çok kötü durumda olduğu için değil.
Enerji krizinin devam etmesi durumunda şartını ortaya koydu. Şimdi bırakın bizim vizyonsuz siyasi değerlendirmelerimizde yer alan ‘çok kötü durumdalar’ ifadesini ya da kurgulanmış ‘orada ne yaşadığımızı biliyor musunuz’ türünden sahte Almancı röportajlarını bir kenara ve durumu okuyun.
Almanya’nın bu durumunun vatandaş düzeyinde değil, kamu yönetimi problemi olarak ortaya çıkacağını öncelikle bilmek gerekir. Çünkü pandemi sürecinde çok ciddi yardım aldılar. Ayrıca Alman ekonomisinin geleneğinde bilhassa küçük işletmelerini korumak gibi bir tavır da var.
İkinci dünya savaşı gibi bir süreçten geçen Almanya’nın, bu tip sıkıntılara dayanımda bizden daha iyi noktada olduğunu bilmemiz gerekir. Ama iş burada bitmiyor. Orada sadece ‘dişinizi sıkın’ deyip işin içinden çıkmazlar. Kendi vatandaşını ve işletmelerini ayakta tutmaya çalışırken, bunun faturasını da dünyaya ödetmenin yollarını ararlar.
Öncelikle Almanya ekonomisinin gerçekten zor duruma düşmesi, kasanın başında yer alması özelliğiyle Avrupa Birliği ekonomisinde ciddi açmazları da beraberinde getirir. Çünkü bütçeyi mercek altına almaya başlarlar ve ‘önce can sonra canan’ demekten de imtina etmezler.
Bu başta Güney Avrupa ülkeleri olmak üzere birçok ülkeyi sıkıntıya sokar ve AB’de domino etkisiyle arka arkaya büyük sıkıntıları beraberinde getirir. Peki orada yağmur yağarsa bizde ne olur?
Her iki ihracatından birini AB’ye yapan Türk firmalarını da arkalarından sürüklerler. Ya fiyat pazarlıkları ya da düşen adetler gerçeği olarak önümüze çıkar. Yetmez… Bankacılık sisteminde ağırlıkları nedeniyle finansman sıkıntısını da beraberinde getirir.
Avrupa finans sistemindeki bir çöküşten de bizi Körfez’den gelen komik rakamlar kurtarmaz. Onlar ancak makyaj yapmaya yarıyor. İngiltere’nin bu temelde Brexit kararını öyle bir durumda yeniden okumak gerekir.
Almanya resesyona girerse, ülke içine döner. Vatandaşları arasında ayrım yapmaz. Ama vatandaş olmayanları ülkelerine geri gönderebilir. Buna ‘biz orada ne çekiyoruz’ diyenler hazır mı? Hazır olmadıklarını biliyoruz; çünkü daha önce Hollanda ile yaşanan bir sıkıntıda Hollanda hükümeti ‘isteyen gitsin’ deyince tek bir kişi bile dönmedi.
Ancak uzaktan ahkam kesmeyi biliyorlar. Zira Türkiye’ye geldiklerinde bu iş avro kazanıp TL harcamaya ve sonra da ‘bu ülke ne kadar rahat’ demeye benzemez. Almanya resesyona girerse zaten kendi markası olan Endüstri 4.0’da ekstra hamle yapar.
Karanlık fabrikalar gerçeği çok daha erken önümüze gelir ki bu da tedarik sorunu yaşanan dünyada çok rahat açıklanabilecek, ama buraya mal satanlar açısından da acı sonuçlar doğuracak bir hamle olur. Zaten nüfus yapısının yaş ortalaması da buna izin veriyor.
Almanya resesyona girerse, dış ticaretimiz içinde neredeyse görece tek dengeli ülkeyi kaybederiz. Böyle bir durumda Almanya – ABD çelişkisinin de büyüdüğünü görürsünüz. Zaten Sovyet Rusya yıkıldığında GOST standartlarını neredeyse DIN normalarına göre kurgulamakta iyi hamle yapan Almanlar’ın Rusya ve doğu blokuyla flörtüne şahit oluruz.
Almanya resesyona girerse jeopolitik riskler de artar. Çünkü Almanlar’ın böyle durumlarda sertleştiğini yakın tarihten biliyoruz. Velhasıl kelam söylendiği gibi vatandaşları perişan edecek bir resesyon riski olduğunu sanmıyorum.
Ama Alman ekonomisi makro düzeyde resesyon yaşarsa, bunun dünya ekonomisi ve siyaseti açısından hoş sonuçlar vereceğini de düşünmüyorum. Bu nedenle Almanya resesyona girerse üzerinden siyaset yapanların böylesi söylemleri sarf ederken iki kere düşünmesinde fayda olduğu kanaatindeyim. Özellikle ülkemizde…
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR