Çetin ÜNSALAN

Çetin ÜNSALAN

EKOPOLİTİK
[email protected]

Ah; o birileri yok mu?

21 Mayıs 2020 - 07:04

Türkiye’nin tekrar üretimi konuşuyor olması çok anlamlı. Çünkü önümüzdeki süreç, imalat gücünüzün, burada elde ettiğiniz kabiliyetin, dünya ekonomisinde pozisyon almaktan yeni ekonomide etkinliğinizi arttırmaya kadar bir çok başlığı da beraberinde getireceğini biliyoruz.
 
Şüphesiz bu süreci, 2 binli yıllardaki parasal genişlemeyi borç yapmak yerine, finansman yapanlar ve kabiliyetlerini bu alanda hazır edenler daha az zorlanarak ve avantajlı geçirecekler.
 
O nedenle, virüs süreci öncesinde zaman zaman bazı sektörlerde uygulanan ithalata ek gümrük vergisi açılımlarının bir test özelliği taşıdığına dikkat çekmek gerekiyor. İthalatçı haline dönüşen sektörlerin, bu konuda tekrar üretimi hatırlamış olması, Türk firmalarının imalat sektörüne ne denli eğilimli olduğunu da bize kanıtlıyor.
 
Son olarak Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın açıklamalarının bu hususta dikkat çekici olduğunu düşünüyorum. Bakan Albayrak, üretim kapasitemizi iyi değerlendirirsek, ekonomide yeni ve kalıcı bir hikaye yazmamızın da mümkün olduğunu dile getirdi.
 
Bu hususta Bakan’a kesinlikle katılıyorum. Türkiye’nin üretim stratejilerini oluşturmasının ve üretimi tekrar hatırlıyor olmasının, çok etkin sonuçlar vereceği kanaatindeyim. Şu vurgusu da önemli: “Stratejik ve üretim olanağı bulunmayan ürünler hariç ithalat kolay olmayacak.” Açıkçası ben de kolay olmaması gerektiğini düşünüyorum.
 
Nitekim bu açıklamaların uygulamayla da devreye alındığını görüyoruz. 20 Mayıs 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan İthalat Rejimi Kararına ek Cumhurbaşkanı Kararı, 800’den fazla ürüne ek gümrük vergisini devreye soktu.
 
Şimdi buraya kadar gidilecek hedef noktasında hemfikiriz. Uygulamalar farklılık gösterebilir. Ama, ek gümrük vergisinin daha önce birçok sektörde olumlu sonuç verdiğini dikkate alırsak, kıymetli olduğuna inanıyorum.
 
Fakat yine aceleci kararlar alınıyor. Fikri olarak katılmama rağmen, bunların ‘kafana göre takıl’ kıvamında ve ‘yangından mal kaçırır’ gibi uygulanmasının çok ciddi olumsuz sonuçları olacağından endişeliyim.
 
Bu tip yasaklamalara ya da zorlaştırmalara gitmeden önce şu bilimsel veriyi ve fotoğrafı önümüze koymayı neden akıl etmiyoruz? Yıllardır, ısrarla envanter çalışmasının yapılması ve uygulamaların da bu doğrultuda gerçekleştirilmesi gerektiğini anlatıyorum. Niye bu akıl ve bilimle inatlaşma?
 
Fotoğrafı çekersiniz, planlamayı yaparsınız; sonra aşamalı bir biçimde iç tedarik ithalat dengesini tersine çevirirsiniz. Böyle ‘küstüm’ oynayarak hareket edilirse, iki gün sonra fikir değiştirilmeyeceğinin garantisi olmaz ve ayrıca ilk planda üretime darbe vurmaktan başka bir sonuç alınamaz. Çünkü imalatımız içinde ithal girdi oranı çok yüksek. Bunların burada üretimle tedarik edilmesini sağlayacak sistemler kurmadan geçiş yapamazsınız.
 
Israrla bu aceleci, duruma göre hareket eden ve vurdum duymaz tavır sürdürüldüğüne göre, herhalde biz anlatamıyoruz. Bakkaldan sakız almıyorsunuz, bir ülkenin üretim metodolojisini değiştiriyorsunuz.
 
Son olarak da başlığa konu bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Bir kavgacı üslup, sürekli didişme hali niye? Çünkü uygulamada alacağı sonuçları yine tesadüflere bırakıyor olsa da, yerli tedarik neden önemli, anlaşılmış. Bir hamle yapılıyor ve yine herkesi tartışmaya çekmek isteyen bir yaklaşım ekleniyor.
 
Diyor ki Bakan Albayrak: “Birileri bir dönem ülkemizi ithalat cenneti yapmaya çalıştı.” Şimdi yıl 2020 bu cümleyi neresinden tutacaksınız? Artık hükümet yetkilileri, özeleştiri bile yapmadan kendiyle de mi kavga etmeye başladı?
 
Aşırı değerli TL politikası bir yandan, tarım dahil her türlü disiplini ithalatla yapmaya çalışan Bakanlar öte yandan, bu bizzat AKP’nin ekonomi politikasıydı, hali hazırdaki uygulamalar da bu yöntemle yapılıyor. Unutulmamalıdır ki ülke, tüm uyarılara rağmen bu noktaya getirildi.
 
Ne yapacak bu memleket şimdi? Vatandaş çıkıp, iktidardan iktidarın uyguladığı politikalar için özür mü dileyecek? Yoksa Bakan Albayrak özür mü dilemeye çalışıyor? Gerçekten anlamak mümkün değil. Fikri olarak doğru bir yaklaşımı bile ortaya koyarken, uygulamada aynı hataları yapıp, sonra da zeytinyağı taklidi yapmak anlaşılır bir kişisel tercih dahi değil.
 
Ama beni ilgilendiren yanı şu: İnandırıcılığı kaybettireceğinden, akıldaki doğrunun da uygulanmasını olanaksız kılar. Lakin Bakan birilerinden bahsediyor. İnsanın içinden de şunu söylemek geçiyor: Ah; o birileri yok mu?
 
[email protected]

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum