Tüm İşçi Hakları Derneği Başkanı Yalçın Varal öyle bir açıklama yaptı ki, asgari ücret artışı sırasında korktuğumuzun başımıza geldiğini anladık. Türkiye’nin durup bu meseleyi konuşması gerekir ama olay adeta görmezden gelindi.
Ne dedi Varal? İşçilerle işverenler arasında pazarlıklar başladığını, 4 bin 250 TL ödenen çalışanın, bin TL’sini elden iade etmesinin istendiğini, kabul etmeyenlerin işsizlik tehdidiyle karşı karşıya kaldığını açıkladı.
Bir şov halinde asgari ücret açıklayanları ortada görebiliyor musunuz? Hayır yoklar; çünkü aslında o gün de yoklardı. Vatandaşın ekonomisinin rahatlatılması gereği açıktı. Fakat bunu tek taraflı yapmak çok daha büyük sorunlara neden olacaktı.
2 bin 825 TL’den 4 bin 250 TL’ye çıkarılan bir asgari ücret müjde diye açıklandı. Oysa o zamana kadar yapılan zamlarla zaten verilen çoktan alınmıştı. Bunun en açık kanıtı Ocak ayı başında açlık sınırının 4 bin 13 TL’ye ulaşmış olmasıydı.
Ayrıca asgari geçim indirimi de kaldırılarak sanki zammış gibi verildi. Yani esasen yapılan artış söylendiği gibi yüzde 50 değil, yüzde 36 civarındaydı. Yeniden değerleme oranı kadar... Hadi bunu da geçtik. Böylesi bir rakam artışı, alana fayda sağlamayacaktı ama verene yıkım olacaktı.
Çünkü üzerine gelen vergi ve prim yüküyle, zaten maliyetlerini fiyatlara yansıtamayan, enflasyon bazında yüzde 44 sermaye erimesi yaşayarak zorlanan işverenin bu maliyetleri kaldırması mümkün değildi. Mutlaka sübvanse edilmesi gerekiyordu ama yapılmadı.
O süreçte olası üç senaryodan bahsetmiştim. Ya insanlar işten çıkarılacak, ya kayıtdışı çalışıp elden para alacak ya da tamamen oyunun dışında kalıp, yerini mültecilere bırakacak demiştim.
Bu üç olasılıktan ikincisi, tahmin ettiğimden daha sert gerçekleşti. Çalışmaya devam ediyor; asgari ücret alıyor, elden bin TL’sini iade ediyor. Bu bir alamda dolaylı yoldan prim ve vergisini de paylaşıyor demektir.
Oysa bunlar net asgari ücret. Rakam brüt belirlendiği için zaten kesintilerle bunları ödemiş oluyor. Şimdi karşısındaki tercihler şunlar: Ya asgari ücretin ve 4 bin 13 TL olarak açıklanan açlık sınırının altına çalışacak, ya asgari ücrette ısrar edip işsiz kalacak.
Durum işveren açısından da çok farklı değil. Ya bu ahlaksız teklifi hayata geçirmek zorunda kalacak ya da adım adım iflasa yelken açacak. Hangi tarafta olursanız olun; seçin alın beğendiğinizi...
Bu yapı içerisinde ne üretim ekonomisine geçebilirsiniz, ne verimlilik konuşabilirsiniz, ne insanların karnını doyurabilirsiniz, ne de firmaları ayakta tutabilirsiniz. Bu bir Bermuda Şeytan Üçgeni... Sadece adı farklı: Açlık, sefalet, iflas üçgeni. Ortak noktası ise çok açık: İkisinde de kayboluyorsun.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR