İstanbul Sanayi Odası’nın açıkladığı ikinci 500 araştırmasının sonuçları çok önemli ve uyarılarla dolu. Bu kısmın ağırlıklı olarak orta büyüklükteki firmalardan oluştuğunu dikkate alırsak, üzerinden çok daha fazla kafa yormamız gerektiğini söyleyebilirim.
Bu firmalar reel sektörün denge noktasını temsil eden, küçüklere iş verip, büyüklere tedarikçilik yapan, ihracatçı ve özel işletmeler. Elbette sayıları 500 ile sınırlı değil. Bunlar sadece dereceye girenler.
O kadar çoklar ki Türkiye ekonomisinin gerçek dinomosu diyebiliriz. Fakat ortaya çıkan sonuçlar büyük bir alarmı bize anlatıyor. Öncelikle bu bölümü doğru kurgulayabilir, dijitalleşmeden modern üretim tekniklerine kadar verimli hale dönüştürebilirsek, ancak katma değeri ülkece yakalayabiliriz. Aksi takdirde işimiz çok zor.
Bugün ortaya çıkan tablo ise, Türkiye’nin reel sektör odaklı üretim ekonomisi adına, bu alanda çalışmamızı zorunlu kılıyor. Zira rakamsal anlamda yüzde 77,5’luk bir gelir artışı elde ettikleri görülüyor.
Ama 2021 sonunda elde ettikleri 339 milyar TL’lik geliri dikkate aldığımızda yılın başında dolar bazındaki değeri 45,6 milyar dolar iken, yıl sonuna gelindiğinde bu rakamın 25,8 milyar dolara tekabül ettiği görülüyor. Yani gelir TL bazında yüzde 77,5 yükselirken, dolar bazında yüzde 16’lık bir artış ortaya çıkıyor. Maliyetleri düşünürseniz içeride olduklarını görürsünüz.
Yüzde 77,5’i bile kabul etseniz, bunun karşılığında ticari borçlarının yüzde 102 artması ve bunun toplam gelirin üçte birine denk gelmesi, üzerinde düşünülmesi gereken bir konu. Tüm bunlar gerçekleşirken satışlarındaki adetsel artış ise sadece yüzde 30,4. Buna karşılık sadece toplam finansman giderleri bile yüzde 114 yükselmiş gözüküyor. Böyle bir matematiğin içinden çıkmak mümkün değil. Ama tablonun içerisindeki ticari borçlar kısmını asıl iyi okumak lazım.
Toplam borcu yıl bazında yüzde 86,9 oranında artan ikinci 500’ün artık mali borçlanmaya ulaşamadığı gözüküyor. Bu durumda da reel piyasaların en eski yöntemi devreyi giriyor. Ticari borçlar…
Aslında buna eskilerin tabiriyle açık hesap işlemler de denilebilir. Yani sıkışan piyasa kendi içinde kredi mekanizması kuruyor ve vadeli işlem yaparak birbirini ayakta tutmaya çalışıyor.
Bu bir dayanışma örneği olsa da, piyasaların eskisi gibi herkesin herkesi bildiği yapıda olmaması, sektörlere dışarıdan insanların girdiği gerçeği, olası batak risklerini de yükseltiyor. Türkiye’nin proje kredilerinin çok uzağına düştüğü, sadece ayakta kalmak adına birbirine destek verdiği anlaşılıyor.
Böyle bir ortamda firmaların değişen dünya koşullarına, yeni üretim yapılarına dijitalleşme başlığı altında uyum sağlamasını beklemek iyimserlik olur. Bu nedenle ikinci 500 resmini iyi okuyup, onlara özel finansman modelleri geliştirip, dönüşüme endeksli ve tedarikçiye ödeme yapılmasını esas alan kredi fonlama mekanizmaları geliştirmeliyiz.
Bunu ne yazık ki, zaten sıkışmış olan ve açıkladıkları karlar ya tartışmalı ya da kamuya borç vermekten kaynaklanan bankaların üzerine gidemeyiz. Sistemi değiştirmeli ve nokta atışı işlere imza atmalıyız. Açıklamanın sadece gelir artışını okuyanlarına duyurulur.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR