Çok uzun zamandır Türkiye ekonomisinin çıkışa geçebilmesi için planlı bir modele ihtiyaç olduğunu anlatıp duruyorum.
Bunun yolu da modeli de belli aslında. Ama olmazsa olmazı daha önemli…
Dünyada gelişmeyi başaran ekonomilerin hangisine baksanız, temele konulan hedefleri ve temeli oluşturan bilimsel verileri görüyorsunuz. Bu nedenle yıllardır, biraz da bıktırarak ama bıkmadan, sağlıklı bir envanter çalışmasının üzerinde duruyorum.
Çünkü sanayi, tarım, işgücü verileriniz elinizde yoksa, nüfusunuzun yapısını bilmiyorsanız; öncelikli sektörlerinizi buna uygun oluşturmadıysanız, teşvikler boşa harcanan kaynak, zaman hovardaca yitirilen bir değer olur ve sonuç da alamazsınız.
Elbette böyle bir çalışmanın ihtiyaç duyacağı bir zaman da var. İşte bu aşamada ‘ne yapılabilir’ başlığıyla sohbet ettiğimiz Moda ve Hazır Giyim Federasyonu Başkanı Hüseyin Öztürk’ten güzel bir çözüm dinledim.
Öztürk, İtalya modelini de andıran önerisinde 81 ilin röntgeninin çekilmesine ve teşvik sistemleriyle rakip şehirler değil, partner şehirler yaratılmasına değindi. En avantajlı ilin bir sektörde uzmanlaşmasını, komşu şehirlerin de onu destekleyeceği modeller yaratılmasını vurguladı.
Bence genel bir envanteri tamamlayana kadar bu tip bir metot, kısa sürede veri toplanabilme ve iktisadi işbirliğini arttırırken, ülkedeki istihdam dağılımını sağlıklı kılmaya kadar uzanan bir yelpazede faydalı sonuçlar doğrulabilir. Önerinin mutlaka dikkate alınması ve üzerinde çalışma yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Elbette bu konuda da herkesin samimi olması gerekir. Mesela Hüseyin Öztürk, makinecilerle hazır giyim sektörünün yürüttüğü projeyi de paylaştı. Yerli malı ve tedariki öne çıkaran bu sistemde, temel yaklaşım insanları bir araya getirmek. Çünkü izlenimlerden anlıyoruz ki, iletişimsizlik tüm sorunlardan daha büyük problem.
Moda ve Hazır Giyim Federasyonu bu projeyle söylemden öteye bir adım attığını gösteriyor. Bir gün bunu ayrıca yazmak isterim. Çünkü orada önemli bir ekonomik kaybın, bakım, onarım ve otomatik makinelerin kart değişimleriyle nasıl yurtdışına yönelik ortaya çıktığını, firmalar bir araya geldiğinde, iki üç firmanın bu ihtiyacı yurtiçinde karşılayabileceğini belirtmesi bence geçiştirilecek bir konu değil.
Esasen işin özü yine aynı kavramda kilitleniyor. Çözüm mü? ‘Niyetin var mı?’ Bu sorunun yanıtını samimiyetle verenler meseleye kafa patlatıyor; çare arıyor. Fakat mesela üniversitelerin bu konulara mesafeli davranması, asıl problemimizin paradan daha fazlası olduğunu ortaya koyuyor.
Velhasıl kelam kuru gürültüyü bırakıp; Hüseyin Öztürk’ün çözüm önerisini tartışalım. Hatta fikri olan işadamından çalışana herkesin görüşlerine set çekmek yerine, kulak verelim. Öztürk bunu anlattığında zihnimde uyanan manşet buydu: 81 ile ekonomik operasyon. Memlekette sadece olumsuz operasyonlar yapılacak değil ya. Ama yine soruyorum: Niyet var mı?
FACEBOOK YORUMLAR