Arkadaşınızla buluşacaksınız. Yoldasınız ve sizi arıyor. Ne kadar süre yolunuz kaldığını söylerken şöyle bir ifade kullanır mısınız? ‘10 – 40 dakikaya kadar oradayım.’ Ya da bir gofret alacaksınız. Bakkal size fiyatı sorduğunuzda ‘5 – 10 TL kadar’ der mi? Demez değil mi?
Yahut vergi dairesine ne kadar borcunuz olduğunu sorsanız ki bugünlerde herkesin var. Karşınızdaki memur size ‘50 – 100 milyar TL civarında’ diyebilir mi? Demez; niye? Çünkü zamanın da, gofretin fiyatının da, vergi borcunuzun da bir hesabı vardır ve net bir rakamla karşınıza çıkarlar.
Londra’ya gidip yatırımcılarla görüşülmesi parlatılmak istenen Bakan Nebati, tüm PR çalışmasına rağmen söylemleriyle emekleri yerle yeksan ediyor. Öncelikle döviz mevduatlarının TL’ye geçtiğini belirtti.
Oysa kısa süre öncesine kadar 234 milyar dolar alt sınırını zorlayan hesapların, vatandaşın 2 milyar dolarlık bozdurduğu gerçeği ışığında, Yeni Şafak Gazetesi’nin BDDK verileri ışığında yaptığı habere göre 1 Şubat 2022 itibariyle 248 milyar dolar sınırında olduğunu unuttu.
Bununla da yetinmedi. Hiçbir şeyin çıkmadığı toplantıyı sanki bir başarı öyküsüymüş gibi anlatma çabası da ‘yanlış anlaşıldık’ söylemlerinin gölgesinde eriyip gitti. Fakat Bakan Nebati yine durmadı ve Londra’da basın toplantısı yaptı.
Önümüzdeki günlerde altın varlığını da ekonomiye katmak için yeni bir ürün ortaya koyacaklarını anlattı. Buraya kadar normal. Her türlü ürün alıcısının talebine sunulabilir. Talep görür mü, görmez mi, bilinmez.
Ama öyle bir söylem ortaya attı ki, ne yazık ki burada da ekonomi yönetiminin elinin boş ve olasılıklar üzerinden ‘belki’ yanıtını arayarak yol aldığını gözler önüne serdi. Türkiye’nin şehir efsanesi haline dönüşmüş yastık altı altınlarından bahsetti.
Bunları ekonomiye kazandıracak yeni bir model geliştirdikleri ve açıklanacağını vurguladı. Bu arada yastık altı altın var mı; bence de var. Peki ne kadar? İşte bu konuda hiç kimsenin net bir bilgisi yok.
29 yıllık meslek hayatımda ekonomi yönetimlerinden her sıkıştığında duyduğum bir başlık bu. Fakat ağırlıklı olarak ev kadınlarının sahip olduğu altınları ekonomiye kazandırmak o kadar kolay değil.
Bir ara bu konuyla ilgili altın bankacılığı adına güzel bir proje geliştirildi. Hatta projenin fikir öncüsü Mehmet Ali Yıldırımtürk bu konuda bakanlığa da olayı aksettirdi. Bir yol alınmaya da başlandı.
Fakat ne hikmetse birden bire fiziki altın al, ver, gelen altın da kuyumculuk sektöründe hammadde olsun, böylece hem altın ithalatı azalsın, hem de bunu katma değerli ürün haline dönüştürelim önerisi, bakanlık eliyle ver altını al kâğıdına dönüştürüldü. Elbette sistem tutmadı.
O dönem bile yastık altı altının miktarı tahminlere dayandırılıyordu. Ama ekonomik olarak sıkışan ve muhtemelen Londra’dan umduğunu bulamayan Bakan Nebati bunu kullanmaya kalkınca, ortada hiç bir hesap olmadığını da kanıtlar nitelikte konuştu.
Dedi ki: Yastık altında 250 – 350 milyar dolar değerinde altın var. Şimdi aradaki fark, başta verdiğim örneklere benziyor. Yastık altında 250 milyar dolarlık mı, 350 milyar dolarlık mı altın var?
Bu kadar büyük bir makas aralığı, meselenin bir hesaba değil, tahmine ve temenniye dayandığını çok net ortaya koyuyor. Üstelik sonuç verme ihtimali de çok düşük bir temenniye...
Sözün özü şu: Ortada rakamlar dolaştırarak, bozulan dövizi yüksek göstermek için TL bazında söyleyerek, yastık altı altınlara güvenerek ekonomiye gelecek arıyorsanız, bu iş bitmiş demektir.
Siz bir ekonomik program yaparsınız. Bunun finansman modellerini oluşturursunuz. Ardından oluşturduğunuz güven ortamında bu tip enstrümanlar çıkararak finansmanınıza katkı sağlamayı amaçlarsınız.
Yoksa iş Nasreddin Hoca’nın borç ödeme hikayesine döner. Buraya bir tel çekeceğim de, koyunlar geçecek de, geçerken yünü takılacak da... Vesaire vesaire.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR