Aralık sonu yapılan ve Meclis’ten geçen 2023 bütçesine göre, yıl sonu öngörülen açık 660 milyar TL idi. Bu aynı zamanda bir önceki yılın üç katı bütçe açığı anlamına geliyordu. Şayet sonradan yapılan 817 milyar TL’lik ikinci bütçeyi saymazsanız da, Bakan Nebati’nin hesabıyla bütçe açığının neredeyse 5 katına karşılık geliyor.
Aradan geçen süre içinde yılın ilk ayına rekor bütçe açığı ile başladık. Şubat ortasında açıklanan veriye göre Ocak ayı bütçe açığı 32,3 milyar TL’lik rekora imza attı. Ardından yaşadıklarımızı ve dünyada yaşananları düşünürsek, anormal bir bütçe açığıyla yılı kapatacağımız çok net gözüküyor.
Sadece Şubat ayında, ülkemizi yasa boğan deprem nedeniyle öngörü 1 trilyon TL’ye sıçradı bile. Fakat mesele sadece bu acı olayın ekonomik bilançosuyla sınırlı değil. O halde önümüzdeki süreçte bu açığı yukarı taşıyacak olasılıklara göz atmakta fayda var.
Öncelikle gerek FED’in gerekse Avrupa Merkez Bankası’nın yaklaşımlarına bakarsak, paranın ulaşılabilirliği zorlaşıyor. Bunun finansman maliyetlerini yukarı çekeceği de çok net gözüküyor. Zira ya para bulamayacaksınız ya da çok pahalı finansman kullanacaksınız. Bunun faiz ödemelerinde yeni bir yük getirmesi muhtemel.
Yetmedi dış ticaret açığındaki tek umut, ihracatın azalması, ki bu da cari açık finansmanı açısından başka bir problem beraberinde getirir. Yılın ilk ayında dış ticaret açığı yüzde 34,4’lük bir sıçrama ile geldi ve 14,2 milyar dolar oldu. İhracatın ithalatı karşılama oranı ise yüzde 57’lere kadar düştü.
Bu iki fotoğraf aynı zamanda kuru baskılamak isteyen ekonomi yönetiminin yeni bütçe açıklarını da beraberinde getirecektir. Çünkü kaynağı belirli ya da belirsiz eldeki parayı kullanarak doları tutmak isteyen anlayış, hem ihracat gelirleri üzerinde etki yapacak, hem de kurun tutulmasını güçleştirecektir.
Kurun sıçrama yapması ise, bütçe açığını maliyet düzeyinde yükseltirken, önümüze yeni bütçe açığı kalemlerini getirecektir. İş burada bitmiyor. Kur korumalı mevduat üzerinden de yeni maliyetler söz konusu olacaktır.
Bugün itibariyle 1,5 trilyon TL’ye ulaşan, yani aslında 80 milyar dolarlık riski tutmak için ödenen bedeller bütçede yeni bir deliğin daha açılmasına sebeptir. Kur garantiliyi kaldırmaya kalksanız ise elinizde bunu karşılayacak para yok. Zira swap hariç rezervler eksi 44 milyar dolar düzeyinde.
Elbette 2023 yılında bütçede önemli kara deliklerden birini de seçim faktörü oluşturacak. Bir tarafta yapılan harcamalar, öte tarafta hesapsızca dağıtılan imkanlar, bütçe açığı üzerinde yeni faturaları önümüze getirmesi muhtemel.
Şimdi konuşulmayan, ama tüm hızıyla artan gıda fiyatlarının, gerek kuraklık, gerek depremdeki üretim kayıplarıyla enflasyonu körüklemesi, bunun da bütçe dengesini daha da bozması işten bile değil.
Elbette bu aşamada yapılan zamlar, fahiş kira ve konut bedelleri gibi faktörler de enflasyonla birlikte bütçenin açık kalemlerini oluşturacak, bunlar ya yeni vergi ve zamlarla telafi edilmek istenecek ya da seçim sonrasına fatura olarak ötelenecektir.
Yine deprem kapsamında ötelenen her bir TL’nin de bütçe üzerinde baskı yapacağı açık. Yani uzatabileceğim bu listenin bize anlattığı şu ki; hiç hoş bir fatura bizi beklemiyor ve bunu çözeceğini vaat edenler, plansız bir şekilde seçim sonrasına sıkıntıları atmak adına her türlü hamleyi yapıyorlar.
Ben şimdiden faturanın dökümü içindeki bazı kalemleri paylaştım ki, sonradan ekonominin başına kim geçerse geçsin ona da, ödeyecek olana da sürpriz olmasın. Çıkış mı? Tek bir çıkış var. Matematik. Doğru düzgün bütçe yapıp, öncelikler sıralamasını doğru kurgulamazsanız, bu bütçenin gelirler kaleminde büyük çöküş olur. Hesabınızı buna göre yapın.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR