Dünya da, Türkiye de çok zor bir seneyi geride bırakmaya hazırlanıyor. Açıkçası 2018 yılının pek de hoş geçtiği söylenemez. Dünyada ticaret savaşlarının baş gösterdiği, ekopolitik dengesizliklerin arttığı, iktisadi bakımdan da ülkelerin defansa geçtiği bir 2018 oldu.
Elbette bu arada yine birlikte hareket ederek bu işin içinden çıkılabileceği gibi kimsenin inanmadığı mesajlar verilirken, herkes birbirinin ardından dolap çevirmeye devam etti. Bunun önümüzdeki sene de böyle olacağından emin olabilirsiniz. Lakin bazı farklar olabilir. Hiç ummadığınız ülkeler bir araya gelebilir; ezberlerinizi bozabilir. Buna da hazır olunmalı diyorum.
2019’da FED’in faiz arttırmaya devam edeceği, AB ekonomisinin büyük çözülmeler yaşayacağı bir süreçle karşı karşıyayız. Neresinden bakarsanız bakın bizim için süreç zorlu. Yani hem ucuz finansmana ulaşma bakımından açmazlarımız olacak, hem de bir numaralı pazarımızdaki dalgalanmalar, ihracatımıza etki edecek. Henüz alternatif pazarlar da hacmi dolduracak çapta değil.
Bu nedenle herkesin hesabını kılı kırk yararak yapmasında fayda olan bir yıla giriyoruz. Tesadüf mü, yoksa başkaca bir anlamı mı var; nedenini bilemediğimiz bir şekilde Mart ayı önümüze kritik bir dönem olarak geliyor.
Bir tarafta bizim seçim sürecimiz ve ortaya çıkacak maliyetin sonraki döneme sarkacak olması, diğer tarafta ticaret savaşları ve İran’a yaptırım ile ilgili son tarih olarak verilmesi, 2019 yılının içinde Mart ayına gözleri çeviriyor.
Netice itibariyle dünya ekonomik buhranda ikinci dip dalgasına doğru adım adım koşarken, Türkiye’nin dolar kaynaklı finansman sorunu yaşayacağını, bunun kurun yükselme trendini kuvvetlendireceğini, ihracat pazarlarımızda, bilhassa Güney Avrupa’daki sıkıntıların etkisiyle sorunlar yaşayarak gelirlerimize etki edeceğini görmek için müneccim olmaya gerek yok.
Bu nedenle iç piyasada daha tutucu bir tavır sergilememiz gerekecektir. Türkiye’yi riske atmadan, ithal ikameli yapıyı tersine çevirecek, pazardaki yerli üretimleri ve tedarikleri destekleyecek modeller üzerinde çalışmalıyız.
En kısa sürede komşularla ilişkiyi düzeltip, farklı açılımlar sağlamalıyız. Aksi takdirde Suriye’nin imarı konusunda finansmanı üstlendiği için Suudi Arabistan’a teşekkür eden ABD’nin bölgede hem ekonomik, hem de siyasal olarak bizi çırak çıkarma ihtimali var.
Tüm bu gerçekler doğrultusunda Türkiye ekonomisi IMF kapısına gider mi, gitmez mi bilemiyorum ama IMF’lik olacak gibi gözüküyor. Sayısı resmi rakamlara göre bine yaklaşan konkordatolar, bunların piyasadaki kırılmaları, büyüyen pazar ve tüketim sorunu, enflasyondaki düşüş umudunun daralmaya dayandırılması, ülkemizin bir numaralı gündemini işsizlik yapıyor.
Ben işsizlik gündeminin, bizde de dünyada da gelecek yılın bir numaralı başlığı olacağını düşünüyorum. Şayet bugünden durumu tersine çevirecek hamleler yapmazsak, problemin boyutunun büyümesi ise işten bile değil. Lakin ne yazık ki Türkiye seçim gündemine ve onu besleyecek sahte söylemlere, hareketlere dayanarak zaman kaybetmeye devam ediyor.
Zor süreçlerin dayanışma içinde halledilmesi gereği ortada dururken, tetiklenen ve beslenen kutuplaşmanın, Türkiye’nin ekonomik faturasını artıracağı kesin. O nedenle ben tüm siyasetçilerden biraz daha olgun ve gerçekçi olmasını bekliyorum. Ümidim var mı; çok yok.
Bizler vatandaş olarak mutlaka borçlarımızı azaltacak, az zararla da olsa firmalarımızı ayakta tutacak modeller üzerinde çalışmalıyız. Çünkü zorlu sürecin ardından ayakta tutmayı başardığımız nüfus ve firma sayısı, çıkış adına da en büyük silahımız olacaktır.
Sözün özü 2018’den daha zor bir 2019 yılı bizi bekliyor. Bu nedenle birlikte olmaya, borç azaltmaya, firmalarımızı ayakta tutmaya, çalışırken onları yaşatmaya özen göstermeliyiz. Yoksa yine siyasetin gündemine takılıp kalırsak, ortada ödenecek fatura, altından kalkılamayacak kadar büyük olacak.
Bilgilendirme: Şimdiden ülkemizin ve tüm insanlığın yeni yılını kutluyor; Atatürk’ün dediği gibi akıl ve bilim ışığında, sulhun egemen olduğu bir sene diliyorum. 2 Ocak Çarşamba günü görüşmek üzeri mutlu yıllarınız olsun.
FACEBOOK YORUMLAR