Türkiye Cumhuriyeti’nin varoluşunu sağlayan TBMM’nin açılışını milat kabul eden ve gerek Meclis-i Mebusan kapatıldıktan sonra halkın iradesini esas alması bakımından, gerekse de istiklal savaşı veren özelliğiyle herkesi kapsaması adına en önemli bayramlarımızdan birini yaşıyoruz.
Üzerinden 100 yıl geçmesi, bugün kuruluş felsefesindeki değerlerimizi tekrar anımsamamız gerektiğini bize hatırlatıyor. Ayrıca Atatürk’ün çocuklara armağan etmesiyle de geleceğe yönelik sorumluluğumuzu ortaya koyuyor.
Tüm milli bayramlarımızın temelini oluşturan ve 23 Nisan’ın adıyla da hatırlamamızı sağlayan ulusal egemenlik kavramı, esasen varoluşun ilkesidir. Bu kavram bazılarının ifade ettiği ya da karşıtlarının anladığı gibi sınırları kapatarak içe kapanmak değildir.
Onurlu bir biçimde dünya ekonomisinde, siyasetinde, felsefesinde, sanatında ve birçok dalda söz söyleme yetisine sahip olmak; üretkenliğinden güç almaktır. Şu bir gerçek ki hepsinin temelinde güçlü bir ekonomi olması gerekir. Nitekim Mustafa Kemal Atatürk de 1923 yılında konunun önemini şöyle ortaya koymuştur:
“Siyasal, askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa meydana gelen zaferler devamlı olamaz, az zamanda söner.”
Çünkü tam bağımsızlık ve ulusal egemenliğin en büyük kalkanı güçlü bir ekonomi, onu sağlayan da gerçek ve katma değerli bir üretim gücüdür. Bir üretim fetişizmine kapılmadan, üretilenden katma değer sağlamak, dünyaya yeni buluşlarla, açılımlarla söz söylemek son derece kritik ve bir o kadar da getirisi yüksek bir faktördür.
Bunun için doğru bir eğitim ile bilimi, üretilerek kazanılanla elde edilen tasarruflarla da milli finansmanı temin ederseniz, her masaya güçlü oturur; güçlü kalkarsınız. Aksi takdirde süreç içinde borç da isteseniz, finansman da kullanmaya kalksanız, egemenliğinizi zedeleyecek taleplerle karşılaşırsınız.
Türkiye bu 23 Nisan’da, yani 100. yılda fikir özgürlüğünü, nitelikli bir eğitimi, bilimi, yaratıcılığı destekleyecek sanatı ve sayesinde sağlanacak katma değerli üretimi, dünyadaki teknolojik gelişmeleri kullanmak kadar, buna katkı sağlayarak yönlendirici olmayı da tartışmak durumundadır.
Çünkü arkamızdan gelen kuşak bunu fazlasıyla hak ediyor. Onların bizden ne kadar akıllı olduğunu konuşmayı bırakıp, dünyadaki yaşıtlarıyla rekabetinde destekleyecek, onların önüne geçecek metotları konuşuyor olmamız lazım.
Tüm bunları yapalım ki, bayramlarımız daha coşkulu, daha başarıyı taçlandıran bir hal alsın. ‘Yenildik ama ezilmedik’ duygusuyla değil, yedi cihanı topraklarından kovup, üreten bir ekonomi yaratarak, uçağından silahına, teknolojisinden edebiyatına kadar üretmeyi başarmış bir geçmişin evladı olduğumuzu hatırlayacak ve sadece akılla, bilimle bu noktaya geleceğimizi anlayacak bir yaklaşım içinde olmalıyız. Umutların tekrar yeşerdiği nice asırlık kutlamalara temennisiyle, bayramın kutlu olsun Türkiyem.
[email protected]
FACEBOOK YORUMLAR