Av.Jülide OKTAY

Av.Jülide OKTAY

[email protected]

TEKNOLOJİ BU KADAR İLERLEMİŞKEN, ATLI ARABA DA NEYİN NESİ?

08 Kasım 2023 - 15:26

Tekerleğin icadı ve ulaşım, taşıma gibi ihtiyaçları karşılamaya yönelik kullanılması insanlığın gelişimi ve ilerlemesinde önemli bir adım olmuş, önceleri öküzler ve eşekler tarafından çekilen kasalı araçlar atın evcilleştirilmesinden sonra at arabalarına dönüştürülmüştür. Atlı arabaların M.Ö. 2000’li yıllarda kullanılmaya başlandığı bilinmektedir. Atlardan alınan bu yardım sayesinde insanlar hızlı ve güvenli seyahat edebilmiş, daha uzak mesafelere yanlarında daha fazla yük taşıyarak gidebilmişlerdir. Böylece farklı bölgelere yerleşmiş insanlar arasında ilk kültürel etkileşimler de kurulmaya başlanmıştır.

At arabaları dönemin ihtiyacına göre tarla ve bahçe işlerinde kullanılanlardan tutun da gezinti amaçlı faytonlara ve savaş arabalarına kadar çok farklı türlerde üretilmiş ve kullanılmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısında motorun icadı ve çeşitli araçlarda kullanılması ile atlı arabalardan çok daha hızlı ulaşım ve daha fazla yük taşıma kapasitesine kavuşulmuştur. Atlar hayatın içinde o kadar var olmuşlardır ki; mühendis ve bilim adamı James Watt, buhar makinelerinin ilk üretilmeye başlandığı yıllarda bu yeni makinelerin gücünü olası alıcılara anlatabilmek için “Horse Power (HP)”  yani “Beygir Gücü” ifadesini kullanmıştır. Beygir gücü halen otomobil ve elektrik motorları için kullanılan güç birimidir.

Birinci Dünya Savaşı’nda; savaş alanındaki ordulara lojistik destek sağlamak için kullanılan at, eşek ve katır ölümü dramatik miktarda iken, lojistik faaliyetlerde dizel motorların yaygın olarak kullanıldığı İkinci Dünya Savaşı’nda bu sayı son derece düşüktür.

Teknolojik alanda bu ilerlemeler kaydedilir iken düşünsel ve felsefi boyutta da başka türlü değişimler geçirilmiş, “Modernizm” adı altında belirleyici ve uzun bir döneme giriş yapılmıştır. Dönemin felsefi altyapısı kaynağını bir Fransız filozof ve matematikçinin: “Cogito, ergo sum.” yani “Düşünüyorum, öyleyse varım.”  ve “Tanrıyı bulamam ama insan var.” sözlerinden almaktadır. Bu kişinin René Descartes olduğunu tahmin etmişsinizdir. Sonrasında Alman filozof Immanuel Kant: “Aydınlanma, kişinin kendi aklını (bir başkasının rehberliği olmadan) kullanmaya cüret etmesidir.” diyecek ve bu altyapının üzerine kolonlar inşa edilmeye başlanacaktır. Peki, zihinlerde oluşan bu yeni yapı neyi değiştirecektir? Elbette ki, Tanrısal bir evren tasarımından zihinsel bir evren tasarımına geçişi. Gerçeklik artık Tanrı “ol” deyince olan ve Tanrı’nın insafına bırakılan bir şey olmaktan çıkarılmıştır. Evrenin merkezinde bundan böyle Tanrı değil, insan ve onun zihni yer alacaktır. Bu düşünceye aynı zamanda “Hümanizm” diyoruz. Hümanizm zannedilenin aksine insanın başka insanlar için empati kurduğu bir düşünme yöntemi değil, insanın Tanrı yerine geçerek evrenin merkezine alındığı ve bilgiye yalnızca insan aklıyla ulaşılabileceğini savunan bir sistemdir. Konuyla ilişkisine gelirsek; ne yazık ki hümanizm zaman içinde rayından saptırılmış ve bir yan etki olarak bazı insanlar kendilerini öyle bir yüceltmişlerdir ki, bunun sonucunda hayvanların doğada sadece insanlara hizmet etmek için var olduğu şeklinde ekolojik dengeyi yok sayan düşünceler ortaya atılmıştır. Bu yavan düşüncenin bir yansıması olarak evcilleştirilmeyip adeta köleleştirilen atların, faytonlara koşularak güçleri ve taşıma kapasiteleri üzerinde yorgunluktan bayılana hatta bazen de ölene kadar çalıştırıldığı örneklere çokça rastlanılmıştır. Oysaki; doğada hayvanlar özgürdür, insanlara hizmet etmezler sadece yardım ederler.

M.Ö. 2000’li yıllarda kullanılmaya başlanılan atlı arabanın, bundan dört milenyum sonra üstelik sayısız türde motorlu araç var iken, sürekli kullanımında halen ısrar edilmesinin hiçbir mantıklı ve insani tarafı yoktur. O halde teknoloji bu kadar ilerlemişken, atlı araba da neyin nesidir?

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum