Gazetedeki ilk yazımı hazırlamaya başladığımda 18 yaşındaki kedim hastalandı. Durumu ne yazık ki günden güne kötüye gitti. Onunla ilgilenmem gerektiğinden başladığım yazıyı bitirme imkânı bulamadım. Bayramın hemen öncesinde kedim hayata veda etti ve geriye büyük bir boşluk kaldı…
Onun hatırasına konuyu değiştirip ilk yazımda hayvanlardan ve hayvan haklarından bahsetmenin daha uygun olacağını düşündüm.
Hayvanlar, diğer birçok ülkeden farklı ve kültürümüzün bir parçası olarak sokaklarda özgürce dolaşıp yaşayabilmektedir. Sokak hayvanları olarak nitelediğimiz bu canlar ekseriyetle kedi ve köpeklerden oluşmaktadır. Onlar, devinimsiz taş sokaklara canlılık getirmekte ve ekolojik yaşam döngüsünü ayakta tutmaktadırlar.
Peki, hayvanlar sokakta nasıl yaşarlar? Zira şehrin sokakları doğal ortamlardan çok daha fazla tehlike barındırmaktadır. Bu önermenin sağlamasını belgesellerde görebiliriz: Bazı adamların araç-gereç hatta kıyafet dahi olmadan vahşi doğaya bırakıldığı; orada açlık, susuzluk ve barınma ihtiyaçları için mücadele ederek belirli bir süre hayatta kalmaya çalıştığı türden yapımlar. Ve bir gün bu adamlar aynı mücadele için vahşi doğa yerine şehir sokaklarına bırakıldıklarında: “Şehirlerde yiyecek bulmanın ve hayatta kalmanın vahşi doğadan çok daha zor olduğunu, sokaklarda ölüm tehlikesi yanında bazı insanların tecavüz gibi suç teşebbüslerinden de kurtulmak zorunda kaldıklarını” açıkça ifade etmişlerdir.
Güçlü ve yetenekli insanların bile hayatta kalmakta zorladığı şehir sokaklarında hayvanlar yaşamlarını nasıl idame ettirebilirler? Elbette ki tek beslenme şansları olan çöpleri yiyerek. Su bulma konusundaki imkânları ise neredeyse yok denecek kadar az. Çünkü yağmur yağsa bile sular şehrin altyapısına aktığından, üstte birikinti kalması söz konusu değil. Türler arası bir kıyas yaparsak; kediler çöp kutusuna girip karıştırabildiğinden, çöp kutusuna çıkamayan köpeklere göre hayatta kalma şanslarının daha fazla olacağı açık. Diğer yandan, her iki tür de şehrin olmazsa olmazı yollar ve arabalar sebebiyle sürekli olarak çarpılma ve ölüm tehlikesi ile burun burunalar. Durum böyle olunca; sokak hayvanlarının insanların yardımı olmadan uzun süre hayatta kalamayacağını söylersek, bu yanlış bir vargı olmaz.
Bir hukuk devletinde toplumsal düzeni sağlamanın en etkili yolu, yasa ile yaptırımlar getirmektir. Ülkemizde hayvan hakları konusunda 2004 yılında kabul edilmiş 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu bulunmaktadır. Kanunun amacı kendi lafzı ile hayvanların rahat yaşamlarını temin etmek ve bu kapsamda iyi muamele görmelerini; acı, ıstırap ve eziyete karşı en iyi şekilde korunmalarını sağlamaktır. Her ne kadar amaç böyle ise de; mevcut durumda sadece üç temel sebeple murad edilen amaca tam olarak ulaşılamadığı görülmektedir. Bu sebepler:
1) Cezaların caydırıcı nitelik taşımaması,
2) Barınaklarda gelişen teknolojiye uygun belli bir standartın ve düzenin oturtulamaması,
3) Sokak hayvanlarının günlük olarak beslenmesine yönelik düzenlemelerin yapılmamasıdır.
İlk olarak suç işlenmesinin önlenmesi büyük ölçüde cezaların caydırıcılığına bağlıdır. Bir yerde yaşayanların tümü cani bile olsa caydırıcı nitelikte cezalar söz konusu olduğunda ceza alma korkusu, suç işleme iradesinin önüne geçmekte ve toplumsal refah daha kolay sağlanabilmektedir. Cezalar belirlenirken, kendini koruyamayacak durumdaki sokak hayvanlarına zarar verebilen insanların sokak hayvanları olmasaydı yine kendini koruyamayacak durumda olan çocuklara saldıracağının kabulü ile hareket edilmesi gerektiği kanaatindeyim.
İkinci olarak barınaklar; sokak hayvanlarının kısırlaştırılması, aşılanması, tedavi ve rehabilite edilmesini sağlayan merkezlerdir. Barınaklara geniş alanlar tahsis edilmeli, görev kapsamı genişletilmeli, yeterli personel ve teknik donanım sağlanmalı, belirli periyotlarla denetimi gerçekleştirilmelidir. Bu kapsamda; her bir barınak adına web sitesi kurulmalı, hayvanların tek tek kayıtları oluşturularak bu web sitesinde paylaşılmalı, hayvanların durumu 7/24 canlı yayın yapan kamera sistemi ile web sitesi üzerinden izlenebilmeli ve bağışlar konusunda şeffaf bir sistem benimsenerek, mali durum, bütçe ve gelir giderler yine bu sitede aylık olarak yayınlanmalıdır. Böylece insanlar, yardım etme ve güven duygusu zedelenmeden gönül rahatlığı ile bağışta da bulunabileceklerdir.
Son olarak sokak hayvanlarının beslenmesi konusunda temel bir sistem oluşturulmalıdır. Mevcut durumda böyle bir sistem var olmadığından sokak hayvanlarının beslenme ihtiyacı bireysel olarak hayvanseverler veya derneklerce karşılanmaya çalışılmaktadır. Ne yazık ki, idarenin desteği olmadan bu ihtiyacın bireysel çalışmalarla tamamen giderilebilmesi matematiksel olarak mümkün değildir. Bu konuda idare desteği ile belli noktalara çağın gereklerine uygun şekilde besleme makineleri yerleştirip elektronik kontrol sistemi ile belli aralıklarla hayvanlara mama verilmesi sağlanabileceği gibi otel, kafe ve restoran gibi işletmelerden yemek artıkların toplanarak ve ayrıştırılarak hayvanlara dağıtılması da sağlanabilir.
Bir hukukçu olarak sadece bu üç hususta düzenleme yapıldığı takdirde ülkemizin Dünya’da emsal olacak bir sisteme kavuşturulabileceği kanaatindeyim. Burada “Sadece eleştiriyorsunuz fakat bir çözüm önerisi getirmiyorsunuz.” söyleminde bulunabilecek yetkililer olursa diye hayvan haklarına ilişkin olarak hali hazırda ayrıntılı biçimde hazırladığım hukuki bir metnin mevcut olduğunu ve bu yönde bir girişimde bulunulmak istenirse seve seve paylaşmaya da hazır olduğumu belirterek yazımı bitiyorum.
FACEBOOK YORUMLAR