Alfred Hitchcock, sinema tarihinin en etkileyici ve tartışılan yönetmenlerinden biri. 1960 yapımı "Psycho" filmi ile gerilim türünü yeniden tanımlayarak günümüz korku sinemasının temellerini attı. Peki, "Psycho"yu bu kadar özel kılan neydi?
Duş Sahnesi: Psycho’nun Unutulmaz Mirası
"Psycho" denildiğinde ilk akla gelen sahne; Marion Crane’in (Janet Leigh) Bates Motel'in “1” numaralı odasında, duşta vahşice bıçaklandığı o unutulmaz an. 45 saniyelik bu sahnenin çekimi yedi gün sürmüş, 78 kamera açısı ve 52 kurgu kesmesi kullanarak izleyiciyi dehşete düşürecek bir ritim oluşturulmuş.
Ancak en etkileyici detay, sahnenin aslında doğrudan bir şiddet görseli sunmaması. Hitchcock’un dâhiyane manipülasyonu sayesinde; bıçağın deriye saplandığı izleyiciye gösterilmese de, montaj ve ses efektlerinin etkisiyle şiddet sahnesi izleyicinin zihninde tamamlanıyor. Bunda Bernard Herrmann’ın yaylı enstrümanlarla bestelediği çığlığı andıran tırmalayıcı melodinin katkısı da büyük. Hatta bu müzikal motif, filmlerde müziğin ne denli güçlü ve önemli olduğunu yeniden gösterdi.
Efektlere gelince; Hitchcock’un bu sahnede kullanacağı bıçaklama sesi için; farklı türlerde 20-30 kavun getirterek bir set işçisine bu kavunları tek tek bıçaklatıp seslerini kaydettiği biliniyor. Tüm bu uğraşların sonunda; casaba türü kavundan çıkan sese, sığır etinin bıçaklanma sesi eklenerek kullanılmış. Çığlık sesinin dahi doğal ve gerçekçi olmasını isteyen Hitchcock; Janet Leigh’in soyunma odasına Norma Bates’in korkunç mankenini gizlice yerleştirmiş ve oyuncunun onu görünce attığı çığlığı kaydetmiş.
Filmin kuşkusuz en ikonik anı olan 45 saniyelik bu sahne üzerine yapılmış 90 dakikalık bir belgesel bile mevcut: Alexandre O. Phillippe’in 2017 yapımı “78/52: Hitchcock'un Duş Perdesi”.
Norman Bates: Sinema Tarihinin En Rahatsız Edici Karakterlerinden Biri
Araştırmalara göre; Anthony Perkins’in canlandırdığı Norman Bates; Hannibal Lecter’ten sonra sinema dünyasının ikinci unutulmaz sapık karakteri. Seri katil Ed Gein’den ilham alınarak kurgulanan bu karakter, çift kişilikli yapısı ve annesiyle olan çarpık ahlaki ilişkisiyle psikolojik gerilimi zirveye taşıyor. Hitchcock’un; Norman’ın ruh halini yansıtmak için kullandığı kamera açıları, gölge oyunları ve ses efektleri psikolojik derinlik sağlamada bir yönetmen olarak ne kadar usta olduğunu da kanıtlıyor.
Bazı yorumlara göre; Norman Bates’in evi, karakterin psikolojik yapısının bir yansıması olarak Freud’un id, ego ve süperego teorisine göre tasarlanmış. Norman’ın annesinin cesedini sakladığı bodrum kat, karanlık ve izole bir alan olarak Norman’ın en bastırılmış dürtülerini ve arzularını (id) temsil ediyor. Giriş kat, dış dünyayla doğrudan etkileşimde olunan kısım ve Norman’ın toplumsal gerçeklerle olan ilişkisinin (ego) sembolü. Norman ve annesinin yatak odasının bulunduğu üst kat ise suçluluk ve ahlaki değerlerin (süperego) simgesi. Norman bu katta, annesinin ölümüyle duyduğu suçluluk ile gerçekliğin ötesine geçerek onun kimliğini taklit ediyor.
Mitolojik anlamda bu ev, erkeklerin yaklaştırılmadığı bir “Ana Tanrıça Tapınağı”nı simgeliyor. Çünkü Norma, sonunda oğlunu hadım ederek kendine benzetiyor. “Norman” ve “Norma” isimleri arasındaki benzerlik ve “-n” harfinin kesilmesi ile adeta zihinsel bir kastrasyon oluşması da dikkat çekici.
Filmde, benzer şekilde birçok simge kullanılarak tematik derinlik arttırılıyor. Sık sık kullanılan ayna ve yansıma (mise en abyme), doldurulmuş hayvanlar, ikilik içeren tablolar, hatta filmin başlangıcında ekranın siyah ve beyaz şeritlerle birbirinden ayrılması bile “bölünmüş kişiliklere” ve “içsel çatışmalara” vurgu yapıyor. Üstelik sadece Norman’ın değil, diğer karakterlerin de bölünmüşlüğünü ve regresyonunu görüyor, kendimizi psikopatolojik bir çözümlemede buluyor ve yönetmenin usta manipülasyonu ile içsel hesaplaşmaya giriyoruz. Böylece yönetmen, aslında oyunculardan ya da konudan çok izleyiciyi yönetiyor.
Yeni Bir Tür ve Sinema Tarihinin Dönüm Noktası
“Psycho”; korku ve gerilim sinemasının kurallarını, geleneğini ve standartlarını kökten değiştirmiş, “Slasher Film” türünün öncüsü olarak kabul edilmiştir. Hitchcock, modern korku ve gerilim filmlerinin temellerini atmış ve sonraki nesil yönetmenler için ilham kaynağı olmuştur. Cadılar Bayramı (1978), 13. Cuma (1980) ve Çığlık (1996) gibi filmler, "Psycho"nun attığı bu temeller üzerine inşa edilmiştir.
Filmin bir diğer katkısı; “yıkılıp yeniden kurulan yapıyı” modern sinemada sıklıkla kullanılan bir teknik haline getirmesi. Marion Crane; filmin başlangıcında ana karakter iken, sonra aniden öldürülüp, çaldığı paralar da yok edilerek izleyicinin alışmış olduğu anlatı yapısı yıkılıyor. Bu yenilikçi yaklaşım; öykünün boynunu kırıyor ve bu kırık üzerinde, onunla bağlantılı yeni bir öykü inşa ederek devam ediyor.
Diğer yandan Hitchcock, filmlerinde kısa süreli görünmeyi (cameo rolü) alışkanlık haline getirmiş bir yönetmen. Psycho filminde de bu geleneğini devam ettiriyor ve ilk on dakika içinde, ofis binasının önünde kovboy şapkası ile görünüyor.
Filmin Bütçesi ve Hitchcock’un Sinemaya Yön Veren Stratejileri
Filmin bu kadar ses getirmesinde etkili olan diğer unsurlar; Hitchcock’un üretim süreci ve stratejileri. Seyirci merakını yüksek tutan bu stratejiler, o dönem için oldukça yeni ve filmin gişe başarısının artmasında kritik roller oynuyor.
“Psycho”, Robert Bloch’un filmden bir yıl önce yayınlanan, aynı adlı romanından uyarlanmış. Hitchcock başlangıçta; zalim bir adamdan, eşi ve gizli ilişki yaşadığı sevgilisi tarafından kusursuz bir cinayet planıyla intikam alınışını konu edinen Jules Barbey d'Aurevilly’in “Şeytan Ruhlu İnsanlar” kitabını uyarlamayı düşünüyordu. Ancak, yönetmen Henri-Georges Clouzot önce davranıp bu projeyi hayata geçirdiği için “Psycho” kitabına yöneldi.
Hitchcock; projesini Paramount Pictures’a ilettiğinde ucuz roman filmlerinin başarısız olduğu gerekçesi ile reddedildi. Bunun üzerine yapım şirketine; filmin tüm bütçesini kendisinin karşılayacağı ve sonrasında kârın %60’ını alacağı bir teklif sundu. Bu teklifi kabul gördüğünde oldukça sıra dışı bir anlaşma ile projeye başladı. Hitchcock, filmin bütçesini karşılayabilmek için evini ipotek ettirdi. O dönem televizyonda, akşam kuşağında, korku hikâyeleri yayınlanan bir program yapıyordu. Bütçesi sınırlı olduğundan, maliyeti düşürmek için filmi bu programı yaptığı televizyon ekibiyle ve siyah-beyaz olarak çekti. Hitchcock ayrıca siyah-beyaz formatın; ışık ve gölge ile daha karanlık ve gizemli bir atmosfer oluşturulabileceğine, kara film (film noir) geleneğine yakın bir izlenim ile filmin gerilimli ve korkutucu havasına katkı sağlayacağına inanıyordu.
Hitchcock, filmin çekim aşamasında büyük bir gizem oluşturdu. Kitabın sonunu saklamak amacıyla romanın telif haklarını satın alarak piyasadaki tüm kitapları toplattı. Projeye başlamadan önce oyunculara gizlilik sözleşmesi imzalattı. Bununla da kalmayıp senaryonun tamamını oyunculardan sakladı ve onlar bile sahneleri çektikçe senaryoyu öğrenebildiler. Bu sıkı gizlilik politikası, izleyicide merak uyandırarak heyecanı canlı tuttu.
Tanıtımda özgün stratejiler kullanıldı. Tüm salonlara; Hitchcock’un saatini gösterirken çekilmiş bir fotoğrafının yanında uyarılar yer alan afişler asıldı. Özetle şöyle deniyordu: “Hiç kimse bu filme; film başladıktan sonra giremez, ne Amerikan Başkanı, ne de İngiltere Kraliçesi. Filmi izlediğinizde bu ısrarımızın, filmin başından sonuna kadar tadını çıkarabilmeniz için olduğunu anlayacaksınız. Bu plana uymanızı kolaylaştırmak için filmin başlama saatlerinin listesini sizlere sunuyoruz. Okuyun ve ona göre hareket edin.”
Tüm bu gizem ve yasaklar; o dönem için devrim niteliğinde bir pazarlama stratejisiydi ve filmin gişe başarısını büyük ölçüde artırdı. Film; sadece 806.947 dolar bütçeyle çekilmesine rağmen, 15.000.000 doların üzerinde gişe hasılatı elde ederek Hitchcock'un kariyerindeki en kârlı proje haline geldi.
Kitap ve Film Arasındaki Farklar
Kitapta Norman karakteri; kısa boylu, aşırı kilolu, çirkin, kırklı yaşlarda, içki sorunu olan ve sevilmeyen biri. Hitchcock, böyle bir karaktere izleyicinin sıcaklık ya da acıma hissetmesinin zor olduğunu düşünerek kitaptaki sevilmeyen yalnız adamı; uzun, zayıf, genç, yakışıklı ve sempatik bir karaktere dönüştürdü. Norman karakterine katılan bu beklenmedik sevimlilik sayesinde izleyici karakterle empati kurabildi ve finaldeki büyük sürprizle daha fazla sarsıldı.
Romanda, duş sahnesi daha dehşetengiz. Norman, bıçakla saldırdıktan sonra kadının kafasını keserek bedeninden ayırıyor. Filmde ise sadece bıçaklayarak öldürüyor.
Kitapta, Norman’ın geçmişi ve annesiyle ilişkisi detaylı şekilde anlatılır iken, filmde geçmişi ve annesinin kişiliği belirsiz olarak bırakılıyor.
Yayınlandığı Dönem Eleştirileri ve Sansür
O dönem, sıkı sansür uygulamaları dolayısıyla yapımlarda; kan, çıplaklık, küvet ve tuvalet gibi unsurlar gösterilmiyordu. Hitchcock, “Psycho” da bu unsurların neredeyse tamamını kullandığından ve özellikle klozetin içini gösterdiğinden sert eleştirilere maruz kaldı. Yaptığı işler o dönemde hor görüldü ve ticari sinema yapan biri olarak değerlendirildi.
Hitchcock; 1899 doğumlu, İngiltere’de Cizvit eğitim almış bir mühendis iken, bir takım işlerle ilgilendikten sonra sinema sektörüne adım atmış. Grafiker olarak başladığı sektörde, sessiz sinemaların alt yazılarını ve ara metinlerini oluşturmuş, film beğenilmediğinde montaj ve yazıları değiştirerek yeni senaryolar kuran ekipte çalışmış. Sinema tarihinde ilk filmin, 1896 yılında Lumiere Kardeşler’in 15 kare ve 55 saniyelik “Arrival of a Train at La Ciotat” (Bir Trenin La Ciotat Garı'na Varışı) isimli yapımı olduğu düşünüldüğünde, 1899 doğumlu Hitchcock; sinemanın sessizden-sesliye, siyah beyazdan-renkliye tüm gelişimlerini yaşayarak görmüş.
Cizvit eğitimi dolayısıyla kendini çevreleyen dünya ile dâhil olduğu kültürel vatan (İngiltere) tezatlık içindedir. Filmlerinde işlediği bölünmüşlük ve ötekilik aslında kendi ötekiliği ve bölünmüşlüğünün metaforlaştırılmasıdır. Ahlaki ikilemler üzerindeki ustalığı, kaynağını kendi hayatından alır. Hitchcock, yapımlarında; eski klasik tragedyalardaki kır-kent dikotomisine, kapitalizmin arkaikliğine, korkunç anne arketipine, Diyonizyak istilaya ve Apollonik hayat biçimi eleştirisine sıklıkla yer vermektedir. Kişisel hayatındaki bazı özellikleri tartışmalara yol açmıştır. Cizvit eğitimi sebebiyle kadın oyunculara karşı sert ve zorlayıcı yaklaşımları, topuk ayakkabı fetişi ve obsesif davranışları basında sıkça yer almıştır.
Hitchcock, kendine özgü anlatımıyla izleyiciyi röntgenci konumuna sokarak hikâyenin içine çekmektedir. Kendi söylemi ile filmlerde konuyla ya da oyuncularla ilgilenmez, sadece izleyicilere ne hissettirdiği ile ilgilenir. Bu tavrı, seyirciyi hep bir gözetleyici olarak görmesinden kaynaklanır ve sıklıkla tartışılmıştır.
“Psycho” filmi en çok göz doktorları tarafından eleştirilmiş, hatta bu konuda Hitchcock’un evine mektuplar yağmıştır. Duş sahnesinin sonunda yere yığılan Marion karakterinin yakın çekimde göz bebeklerinin küçük olduğu, oysa o konumdaki bir kişinin göz bebeklerinin büyüyeceği ve sahnenin gerçeğe uygun olmadığı yönünde eleştiriler almıştır.
“Psycho”, 1998 Yılında Gus Van Sant Tarafından Yeniden Çevrildi
Gus Van Sant, 1998’de filmi orijinaline sadık kalarak plan plan (shot for shot) yeniden çekti. Filmin hedefi, genç izleyicilere orijinal hikâyeyi tanıtarak Hitchcock’un mirasını yeni bir nesle aktarmaktı. Ancak film, genel olarak başarılı bulunmadı.
"Psycho", yalnızca bir korku filmi değil, baştan sona her detayda bir psikolojik bir çözümleme ve sinema tarihinde bir devrim.
Filmde, Oidipus kompleksi kültürel eleştirisel yönleriyle yansıtılmış ve 20.yüzyıl meselleştirilmiş. Hitchcock’un usta manipülasyonu, benzersiz anlatısı ve dâhiyane teknikleri sinema tarihinde devrim niteliği kazanmış ve filmi bir başyapıt haline getirmiş. “Psycho”, ABD'de kültürel değer olarak kabul edilerek Ulusal Film Arşivi’ne alınmış. Ayrıca filmin senaryosu, senaristi Joseph Stefano'ya 1961'de Edgar Allan Poe Ödülü’nü kazandırmış.
“Psycho”, halen yönetmenlere ilham kaynağı olmaya devam etmekte. Görünen o ki, devam da edecek...
FACEBOOK YORUMLAR