TUKODER "Sağlık tamamen PARALI ve PAHALI hale getiriliyor".

Şehir hastanelerinin tüketiciye etkileri

TUKODER "Sağlık tamamen PARALI ve PAHALI hale getiriliyor".
11 Ekim 2017 - 13:42

Tüketici kavramı, diğer birçok kavramdan farklı olarak sadece bir grubu ya da topluluğu değil, dünyada ve ülkemizde yaşayan neredeyse tüm insanları ifade eden bir kavramdır. Örneğin, memur sıfatını, eğer siz memur değilseniz taşımazsınız ya da işçi sıfatını, eğer siz işçi değilseniz taşımazsınız. Ya da “hasta” değilseniz bu sıfatı taşımazsınız. Ama, buna karşı “herkes” “tüketici”dir. O ülkede yaşayan tüm vatandaşlar bir şekilde tüketici sıfatı da taşımaktadır. Yani Cumhurbaşkanı da tüketicidir, sokaktaki seyyar satıcı da.

Sürekli tükendiğimiz, tüketildiğimiz bir ortamda, tüm tüketiciler hasta olmasa da, tüm hastalar tüketicidir. Ne demek mi istiyoruz? Bunu konuşmanın sonunda tam olarak anlayacağız.

 

Bu paneldeki konu itibari ile, hastalar tüketicidir demiyoruz. Tüketici sıfatını taşıyan ülkemizdeki tüm vatandaşlar bu projeden somut ve soyut olarak, yakın ve ileri vadelerde ciddi şekilde etkileneceğinden, bu konuya biz de dernek olarak ciddi bir şekilde emek veriyor ve eğiliyoruz.

 

Bu anlamda, örneğin Anadolu yakasında özellikle FSM Hastanesinin kapatılması/taşınması, Avrupa yakasında ise Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıklarının yine kapatılması/taşınması ile ilgili olarak ilk andan itibaren bu olaylara müdahiliz ve mücadele etmekteyiz.

 

Bu bilgilerden sonra, şöyle bir giriş yapmak gerekirse, Tüketiciler, 5 Temmuz 1986 yılında BM tarafından kabul edilmiş ilk etapta 7 Evrensel Tüketici Hakkına sahiptir (Tüketicilerin Temel Gereksinimlerinin Karşılanması Hakkı, Sağlık ve Güvenliğin Korunması Hakkı, Ekonomik Çıkarların Korunması Hakkı, Bilgi Edinme ve Eğitilme Hakkı, Zararların Karşılanması Hakkı, Temsil Edilme Hakkı ve Sağlıklı Bir Çevrede Yaşama Hakkı). İşte bu evrensel haklardan Sağlık ve Güvenliğin Korunması Hakkı ve Sağlıklı Bir Çevrede Yaşama Hakkı çerçevesinde Şehir Hastanelerinin tüketiciye etkilerinden bahsedeceğiz.

 

Şehir Hastaneleri nedir burada anlatıldı. Kabaca, kamu özel ortaklığı, sağlıkta kamu özel işbirliği aracılığıyla sağlık hizmetini “özelleştirme” anlamına gelen, 1.600’e varan yatak kapasitesine sahip hastanelerdir.

 

Sağlık Bakanlığı tarafından Şehir Hastaneleri/Kamu Özel İşbirliği (KOİ) hastaneleri ile ilgili kitapçıklar yaptırılmış, bu konuda da tabiri caizse “pozitif” propaganda yapmak amaçlanmıştır. Bu kitapçıkta, dünyadaki Sağlık yatırımları ile ilgili de şu tespitlere yer verilmiştir. Mevcut durumda, 10 bin kişiye düşen yatak sayısının ülkelere dağılımında Almanya'da 83, Fransa'da 64, İtalya'da 35, İngiltere'de 30 ve Türkiye'de 26 olduğu kaydedilmiştir. Sağlık yatırımları ile Türkiye'de 10 bin kişiye düşen yatak sayısının 31'e çıkarılmasının hedeflendiği vurgulanan raporda, "Sağlık Bakanlığı'na bağlı toplam yatak sayısı 122 bin. Halen mevcut 74 bin hasta yatağının yenilenmesi ve nitelikli hale getirilmesi ihtiyacı var. Mevcut bütçe imkanlarıyla yatırım ihtiyaçları ancak 25 yılda tamamlanabilecektir. Bu da sağlık hizmetlerini olumsuz etkileyecek ve bunun da sosyal bedeli ağır olacaktır" denilmiştir.

 

YANİ HER ŞEY BİZ TÜKETİCİLERİN KESESİNİ DÜŞÜNDÜKLERİ İÇİNDİR (!) PEKİ GERÇEKTEN ÖYLE MİDİR?

 

* Esasen bu dönüşümün tüketicilere, hem kısa vadede hem de uzun vadede çok ciddi zararları dokunacaktır.

 

Bir kere, Şehir hastaneleri kamu arazisi üzerine yapılmaktadır. Devlet, araziyi özel şirkete vermekte, şirket hastaneyi bizlerin kamunu arazisinin üzerine yapmakta ve devlet aynı anda 25 yıl kiralama garantisi vermektedir.

 

Yapılan hesaplamalara göre devlet, bu hastaneler için özele 25 yılda vereceği paranın üçte birini kendisi harcasa, hem arazi kendisinde hem bina mülkiyetleri kendisinde kalacak ve sağlık konusundaki “gerçek” reformu kendi başına yapabilecek. Ama devletin bu hastaneleri neden özel şirketlere verdiği çok açık ve nettir, amaç sermaye birikimi yaratmak ve kendi yandaşı ile rant ilişkisi kurmaktır.

 

Kamu özel ortaklığı modelli şehir hastanelerinde devletin verdiği arsalar üzerinde sağlık tesisi yapma hakkı tanındıktan sonra, ödemeler tesisler teslim alındıktan sonra başlayacak ve 25 yıl süreyle devlet bu hastanelere kira ödeyecek. Şehir hastanelerinin 25 yıl süreyle teknoloji yenilemesi dahil bütün bakım onarımını yüklenici şirketler yapacak.

 

Yani;

 

-İhaleyi alan firmaya, hazine arazisi BEDAVA veriliyor.


-Devlet firmaya 25-30 yıl gibi sürekli kira ödemesi yapmayı, hazine garantisi vererek kabul ediyor.

 

-Sözleşme süresi 49 yıla kadar çıkabiliyor.
 

-Hastane çevresindeki tesisleri yüklenici firma işletecek, gelir şirketlere ait oluyor.

 

-Hastane ve çevresindeki yapılardaki işletmeler her türlü vergi-harçtan muaf tutuluyor.

 

-Hastanelere devlet tarafından %70 doluluk garantisi veriliyor.

 

-Şehir Hastanesinin çevresindeki Devlet Hastaneleri kapatılıyor ve kadroları Şehir Hastanesine devrediliyor.

 

-Kapatılan Devlet Hastanelerinin bina ve arazilerinin tasarrufu da yüklenici firmaya bırakılıyor.

 

-Sağlık tamamen PARALI ve PAHALI hale getiriliyor.
 

-Şehir Hastanesi yapılan İllerdeki yatak sayısının arttığı söyleniyor. Fakat, Denizli’de 1.000 yataklı Şehir Hastanesi kurulacağı, Denizli Merkezdeki Devlet Hastanesinin kapatılacağı söylenmekte ise de Yatak sayısının mevcutta da 995 olduğu biliniyor.

 

-Şehir Hastaneleri, İhale Kanununa da tabi değil.
 

2010 yılında “İhale Yöntemi” ile yapılan 1200 Yataklı Erzurum Devlet Hastanesi 193,5 Milyon TL bedelle tamamlanmıştır.
Fakat Kayseri Şehir Hastanesi (1538 Yatak) sabit yatırım tutarı 427 Milyon TL’yi geçecektir. Devlet Kayseri Şehir Hastanesi için yüklenici firmaya 25 yılda 3 Milyar 443 Milyon TL kira bedeli ödeyecektir. Yani Kayseri Şehir Hastanesi için firmaya ödenecek 1,5 yıllık kira bedeli karşılığında (1200 Yataklı) bir Devlet Hastanesi yapılabilecektir.
 

-İngiltere’de yapılan çalışmalar, 1 adet Şehir Hastanesi için harcanan parayla, 3 adet Devlet Hastanesi yapılabileceğini ortaya koymuştur.
 

-Sağlık çalışanları, bu proje ile taşeron işçi haline getirilecektir.

 

Tüm doktor, hemşire, hasta bakıcılar, güvenlik ve temizlikçiler hastaneyi yapan ve çalıştıran firmanın elamanlarıdır. Sözleşmeli olarak performans sistemine göre yıllık sözleşmelere göre çalışırlar. Notu düşük olan idare ve tıbbi personele kapıyı anında gösterirler.

 

-ÇALIŞANLARIN MAAŞLARI GENEL BÜTÇEDEN, EK ÖDEMELERİ DÖNER SERMAYEDEN ÖDENECEK. DÖNER SERMAYE “TÜKETİCİ”YE DÖNECEK.

 

-Şehir Hastanelerinin idari bir yönetimi olmakta, firmanın burada %51 ve kamunun %49 hakkı olduğu kabul edilmektedir.

 

En önemli çıkarım;

 

-YÜKLENİCİ FİRMANIN EN BÜYÜK MÜŞTERİSİ DE DEVLETTİR.

 

Sonuç olarak, sağlıkta bir reform yaratmayacak, birilerine sermaye birikimi sağlanacak, para kazandırılacak ve TIPKI KÖPRÜLERDE OLDUĞU GİBİ MALİ YÜK HASTA OLUN YA DA OLMAYIN TÜKETİCİNİN, YANİ BİZLERİN SIRTINDA OLACAK.

 

* Bence en önemli sorunlardan biri de, mevcut devlet hastanelerin kapatılarak şehir hastaneleri oluşturulması ve arazilerin elden çıkarılması. Yani kamuya, sana, bana, herkese ait olan taşınmazlar, birilerine peşkeş çekilecek ve uzun vadede kayıp yine tüketiciden olacak.

 

Tüketici hem maddi kaynağını, kamunun arazisini kaybetmekte ve zarara uğramakta hem de evrensel tüketici hakları çerçevesinde hızlı, ulaşılabilir, çözüm bulunabilir şekilde sağlık hakkına ulaşamamaktadır. Devlet hastanelerinin bulunduğu yerler, şehir merkezlerinde olan ulaşılabilir alanlardır. Tüketici bir hastanenin kapatılması ile sağlık gibi önemli bir konuda onlarca Km uzakta bir yerden hizmet almaya zorlanacaktır.

 

Ayrıca, arsa değeri yüksek olan bu araziler üzerindeki devlet hastaneleri, şehir hastanelerinin de açılması ile birlikte kapatılıyor ve arsaları, otel başta olmak üzere, başkaca amaçlarla kullanılmak üzere devrediliyor. 

 

Tüketiciye kısa vadede çıkan faturaya gelince, Şehir Hastaneleri bir pazarlama merkezi. Şehir hastanelerinde vatandaşlardan ciddi bir muayene ücreti alınmayacak belki ama görüntüleme merkezi, ameliyathanenin işletmesi, laboratuvar, hastaların yemek ihtiyacı, restoranlar ve otoparklar, özel sektöre devredilmiş olduğu için, vatandaş tüm bunların ücretini cebinden verecek. Bugünlerde vale hizmetinden bile bahsediliyor. Peki vale hizmetinin parasını kim verecek, tabii ki vatandaş. Böylece şehir hastanelerine giden vatandaş, özel hastaneye gitmiş gibi bir faturayla karşı karşıya karşılaşılacaktır. Daha kötüsü, bütün bu yan ihtiyaçlar özel sektörün inisiyatifine bırakılmış durumda. Yani burada yapılacak en ufak bir maliyet, misliyle vatandaşa yansıyacak. 

 

Vatandaştan ciddi bir muayene ücreti alınmayacak belki ama görüntülüme merkezi, ameliyathanenin işletmesi, laboratuvar, hastaların yemek ihtiyacı, restoranlar ve otoparkların ücretleri vatandaştan alınacak. 

 

İhaleler kamuya açık olmadığı ifade ediliyor. İhaleler sağlık sektöründe etkin ve yetkin şirketlere verilmiyor. Bir hastane için 9 şirketin ihaleye girdiği ve birbirlerine pasladığı, amacın aradaki karın almak olduğu yerler var.

* Hükümetin bu projesi ile, gazetelerin geçtiğimiz yıllarda Erdoğan’ın 14 yıllık rüyası dediği bu proje ile, Evrensel Tüketici Haklarının ihlal edildiği açık. Vatandaşın sağlık hakkına ulaşması zorlaştırılmakta, bu durum engellenmekte. Birleştirilmiş adliyelerle de bence vatandaşın yargıya ulaşımı zorlaşmıştı, bu da ona benziyor.

 

Hastanelerin şehir dışında bir bölgeye toplayarak “büyük kompleksler” yaratılması her ne kadar sempatik bir durummuş gibi gösterilse de, aslında burada tüketicinin temel haklarından sağlık hizmetine “en hızlı şekilde” ulaşım hakkının gaspından başka bir şey yapılmamaktadır. Örnek vermek gerekirse, İstanbul Anadolu Yakasında FSM Hastanesi veya İstanbul Avrupa Yakasında Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin taşınması durumunda, bu hastanelere ulaşım zorlaşacak, yeni yapılacak şehir hastaneleri ve mevcut yapılmış büyük kompleksler şehir dışında olduğundan sağlık hakkına ulaşım adeta imkansız hale gelecek.

 

Şu an tüketiciyi alıştırmak, insanları yıldırmak, mevcut hastane binalarına gelmemelerini sağlamak için hastanelerde birçok bölüm kapatılmaktadır. Örneğin, İstanbul Ataşehir FSM Hastanesinde doğum bölümünün kapatılmış olması, tüketicilerin/vatandaşların Pendik gibi Maltepe gibi nispeten uzak alanlardaki hastanelere gitmeye zorlanması anlamına gelmektedir. Amaç bellidir, tüketiciye gelmeyin, kamuoyuna da buraya kimse gelmiyor artık bu hastaneye ihtiyaç yok mesajı vermektir.

 

Sonuç olarak, Hükümetin en çok güvendiği en iyi olduğunu iddia ettiği alan sağlık alanı. Ama ne bundan önce yapılanlar ne de yeni planları durumun hiç de iyi olmadığını göstermekte. Herhangi bir devlet hastanesinin acil bölümüne ya da yatan hasta bölümüne gidildiğinde durum net bir şekilde görülmektedir. Hükümet sadece dışarıdaki hasta kalabalığını bina içlerine aldı.

 

Şimdi yapılan ise başka bir illüzyon. Kesinlikle sağlık sektöründeki sorunların çözümüne katkı değil, sağlığın para ile satılması, sağlık alanlarının ranta açılması, sermaye birikiminin sağlanması düşüncelerine bir katkıdır.

 

Sağlık Hakkı çok hayati ve acil bir durum olup, mevcut alanlar taşınılarak sağlık hakkımızın sekteye uğramasına yol açılmasından vazgeçilerek, mevcut alanlar korunmalı, bina stokları ve çevre düzenlemeleri ile imkanları daha da geliştirilmeli, hastaneler şehir merkezlerinden uzaklaştırılmamalı ve de tabi ki bu alanların imara açılması akıllardan bile geçirilmemelidir.

 

Sağlığın sektör haline getirilerek, temel hakların dışına çıkarılarak, parasal hale getirilmemesi gerekmektedir. Eşit, kamusal, parasal sağlık hizmeti tüketiciye, halka verilmelidir.

 

Dünyanın en pahalı benzini, alınan hizmet ve maldan fazla verilen vergiler, en fazla vergi çeşitleri, en fazla vergi zamları, geçmediğimiz köprünün parasını tüketiciye ödetilmesinden sonra şimdi de hastane “hasta garantileri” ile tüketicinin sırtına yeni bir mali kambur yaratılması, ayrıca sağlık hakkının ihlali ile halkın hastanelere ulaşım hakkının gasp edilmesi söz konusudur.

 

Bu projelerden vazgeçilmesi gerekmektedir.

 

Saygılarımla.

 

Av. Onur CİNGİL

TükoDer Genel Sekreteri


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum