TEBESSÜMLER HER ZAMAN GÜZELDİR AMA...
Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 19 Kasım 2023) Mehmet CANBOLAT Yorumluyor:
21 Kasım 2023 - 00:21
ERDOĞAN’IN BERLİN ZİYARETİNDEN NE ÇIKTI? BİLEN VAR MI?
Takvimlerin 17 Kasım 2023’ü gösterdiği gün, Berlin hareketli saatler yaşadı. Bir gün öncesinden başlayan ve binlerce polisin hazırlığını yaptığı bir ziyaret için, en üst düzeyde güvenlik tedbirleri ve elbette duruma göre A veya B planları da hazırdı.
Aslında birkaç saatlik kısa bir ziyaretten söz ediyorum.
T.C. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, beraberinde oldukça kalabalık bir heyetle Almanya’nın başkenti Berlin’e indi, Federal Başbakanlığa geçti, ardından ise, ikili bir basın toplantısı ve ev sahibi Olaf Scholz ile Erdoğan arasında kapalı bir görüşme vardı.
Açıkça söylemek gerekirse, Erdoğan 10 yıl öncesinden başlayan „Eeeeyyy Almanya… Eyyyy Merkel…“ gibi, diplomasi dışı kullandığı söylem biçimiyle, Almanya’da yaşamın birçok alanındaki etkin kurum ve kuruluşların yanısıra, siyaset ve sanat dünyası ve dolayısıyla da toplumun alt katmanlarında, maalesef pek sevilen bir isim olarak görülmüyor.
Nitekim, çeşitli siyasi partilerden kimi isimler, bu ziyarete eleştirel bir açıklamayla karşı çıktı. Bununla beraber, Almanya’daki Yahudi Cemaati’nin yanısıra, Kürt örgütler, kimi uç sol grupların desteğiyle Erdoğan’ın Berlin’e kabul edilmesine sert dille tavır koydular ve Scholz’u eleştirirken: „yanlış bir kabul“ olarak nitelediler. Öte yandan „Tehlike Altındaki Halklar“ adlı bir insan hakları teşkilatı da, Erdoğan’ın ziyaretini, düzenlenen bir protesto yürüyüşü ve miting ile kınadı.
GERGİN BİR BASIN TOPLANTISI
Basın toplantısında ev sahibi Scholz, ziyaretin önemine değinen en fazla 3-5 dakikalık bir konuşmadan sonra sözü, konuğu Erdoğan’a verdi.
Erdoğan, İsrail ile Hamas arasında 1,5 aydır süregelen, onbiri aşkın insanın hayatına mal olan kirli savaşa yönelik görüşlerini, adeta AKP Meclis Grubu’nda uzun uzun anlatır gibi anlattı. O dakikalarda Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un, ziyarete ilişkin birkaç cümlelik açıklamanın, adeta bir konferansa dönüşmesinden tedirgin olmaya başladığı, yüz ifadelerinden belliydi.
Çünkü Almanya’da vakit nakitti. Tam da öyle bir arada, Erdoğan’ın „Bizde Holocaust yoktur“ şeklinde bir ifade kullanması, Scholz’ın tedirginliğini oldukça tırmandırdı. Çünkü bu söz, Almanya açısından, Yahudi Soykırımı’nı hatırlattığı için bir ‚utanç vesilesi‘ ve elbette ‚hakaret‘ gibi görülüyor.
Çok geçmeden bir Alman gazetecinin Erdoğan’a yönelik „Hamas’ın neden bir terör örgütü olarak görülmediği…“ yolundaki sorusu ise, gergin ortama, kızgın ateşe bir damla yağ damlatmak gibi oluverdi. Erdoğan, bu soruya karşılık: „…Filistin’de kiliseler bombalanıyor. Sen niye buna karşı çıkmıyorsun?..“ sözü de, Alman medyasında yadırgandı.
Bunun sebebi ise , toplantıda varsa Hıristiyanlık kökeninden gazetecilerin kendi inanç mekanlarına yönelik saldırılara karşı çıkıp çıkmadığı değil, Erdoğan’ın soru soran gazeteciye „siz“ demek varken „sen diye hitap etmesiydi. Bu yıllanmış siyaset medya ilişkileri geleceğinde pek görülen bir yaklaşım biçimi değildi. Herkes birbirine „siz“ demek gibi bir sorumluluk içinde olmalıydı.
Bu Alman siyaset dünyası açısından da yadırganacak bir yaklaşım biçimiydi ve T.C. Cumhurbaşkanı, işte bu açıdan da eleştirildi.
SORULAR… SORULAR…
Bütün bunların yanısıra, aklımda günlerdir iz süren, yanıtını bir türlü bulamadığım tek bir soru var!
Almanya Federal Başbakanı Olaf Scholz ile T.C. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu iki saatlik görüşmede gerçekten sadece iki ülke arasındaki köklü dostane ilişkileri mi görüştü?
Yoksa… bilemediğimiz ve kolay kolay bilemeyeceğimiz birşeyler mi var?
Türkiye’de İsrail’i açık beyanla „terörist devlet“ ilan eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Hamas’ı yurtsever mücahitler birliği olarak değerlendirmesi belli ki, Batılı ülkeleri oldukça rahatsız etmişe benziyor.
Bunların başında ABD’deki güçlü Yahudi lobisi ve dolayısıyla, ABD yönetimi var.
ABD Başkanı Joe Biden, bilindiği gibi Erdoğan’ı bir türlü muhatap olarak görmüyor. Temas ve mesajlar da hep, dolaylı yoldan veriliyor. Sanki bir karşıtlık, beğenmemezlik, Erdoğan’ı küçümseme var. Bunu açıkça ilan etmese de, göreve geldiği günden beri, Türkiye ABD ilişkilerinin bildiğimiz geleneklerden oldukça uzak olduğu da ayrı bir gerçektir.
Bu bağlamda „İsrail devletini terörist ilan eden ve Haması sanki bağrına basan“ tavrından ötürü Erdoğan ile mümkün olduğunca görüşmek istemiyor ve bunun için Avrupa kıtasındaki ileri üs olarak tanımlayabileceğim AB’nin öncü lider ülkesi Almanya’yı, sanki görevlendiriyor.
Soruyorum: ABD, İsrail ile yaptığı kader birliği gereği, Hamas’ın elindeki tüm İsrail vatandaşı rehineleri kurtarmak için Erdoğan ile görüşme bağlamında Almanya Başbakanı Olaf Scholz’u görevlendirmiş olabilir mi? Yanıt?
İSRAİL’İN SONSUZA DEK DOKUNULMAZLIĞI…
Almanya gerçekTEN zor bir süreçten geçiyor. 2. Dünya Savaşı’nda 80 yıl önce bu ülkede katledilen 5 milyon civarında Yahudi vatandaşına yönelik vicdani sorumluluk gereği, açıkça söylüyorum tartışılmaz biçimde „İsrail devleti ne yapsa yeridir, doğrudur ve haklıdır“ anlayışı hakim ve hiçbir Alman siyasi kurumuna, yani devletin zirvesinden köylerdeki muhtarlıklara kadar İsrail konusunda bir eleştiriye tahammül edilemiyor. „Günah çıkartma“ gibi, böyle gözü kapalı keskin koruyuculuk, son zamanlarda sıkça yaşanıyor.
Filistin’de yaşanan insanlık dramına rağmen, İsrail devletine kimse „Dur sen! Ne yapıyorsun yaa!“ diyemiyor. Yani Batı, insan haklarından falan söz etse de, mevcut yaşanan tabloya değinseler de, bu dramı yaşatan İsrail’le kollektif bir dayanışmayı tartışmasız sergiliyor.
Batı cephesinde gerçek bu!
Yani bu eksende başlayan birkaç saatlik Almanya ziyareti, sanıldığı gibi, hiç de öyle sıcak ve köklü dostluk havasında geçti diyemem.
Erdoğan’ın Alman basınına yönelik yaptığı konuşmada ortaya koyduğu söylemlere tanık olurken, Olaf Scholz zaman zaman zor anlar yaşadı. Sık sık yutkundu, gerildi ancak duruma siyasi anlamda müdahil olması beklenirken, yine de diplomasiyi koruyup fazla müdahil olmadı. Olamadı.
Ancak yorumlayacak olursam, hiç de öyle al gülüm ver gülüm, şen-şakrak“ bir buluşma olmadı Erdoğan’ın bu ziyareti.
„Bu görüşmelerin devamı için bir tarih öngörüldü mü? Erdoğan Scholz’u mesela, Türkiye’ye davet etti mi? „Atla gel birkaç gün… Değişiklik olur…“ demiş olabilir mi?
Sanmıyorum. Çünkü insan yüzleri yalan söylemez. Scholz olmadığı kadar gergin dakikalar içindeydi.
Başbakan Scholz her ne kadar misafiri Erdoğan’ın sarfettiği sözleri sindirmekte zorluk çekse de, daha sonra sözü alıp: „Bizim için İsrail’in devlet olarak bağımsızlığı tartışılamaz. Sayın Erdoğan, sizinle bu konuda farklı görüşlere sahibiz“ dedi.
Federal Şansölye, böylesi ziyaretlerde, görüşlerinbelli bir diplomasi içinde karşılıklı paylaşmak olduğunu ima etti. Federal Şansolye’nin şu son sözü de kesindi:
„Bizim ülkemizde asla antisemitizm yoktur.“
Scholz ayrıca Erdoğan’a hitaben, Hamas’ın kendi halkını acımasızca kalkan olarak kullanıp, İsrail devletinin varlığı olan topraklara saldırı yaparak kışkırttığını da belirtti. Scholz hatta daha açık ifade kullanarak: „İsrail devleti, egemenlik hakkını kullanarak, kendini savunmaktan başka bir şey yapmamıştır.“ dedi ve Almanya’nın dış politikası ve İsrail dayanışması bağlamında adeta bir sınır çizdi.
İSRAİL SAVUNMASI…
Evet; topu topu birkaç saatlik bir ziyaret olsa bile, Berlin’i zorlayan, oldukça geren bir ziyaret oldu Erdoğan’ın başkentteki süreli temasları.
Almanya ziyareti, hiç kuşkusuz Berlin’in hayır diyemeyeceği bir programdı. Bunu gözardı etmemek gerekir.
Çünkü Erdoğan, mevcut konumuyla, Batı’yı kızdıran tavırları ile toplumda „istenmeyen siyasetçi“ gibi görülse de, Berlin’in eli damardan mahkum.
Çünkü Erdoğan’ın elinde büyük bir koz var. 5 milyonu aşkın ve her an yola çıkmaya, sınırı geçip, Bulgaristan, Yunanistan topraklarını kullanıp, AB topraklarına girmeye hazır milyonlarca bir mülteci potansiyeli var. Bunların ezici çoğunluğunun hedefi ise, Almanya.
Batı’nın, tek isteği, Türkiye’nin ‚tampon ülke“ olarak kendisine biçilmiş görevine devam etmesi ve bedeli ne ise, onu AB’nin ve elbette Almanya’nın karşılamaya hazır olmasıdır.
Yeter ki mülteci adayları Türkiye’den çıkmasın.
Yeter ki, Almanya, yeni bir göç dalgasına maruz kalmasın.
„Bedeli ne ise, ödemeye hazır Batılı beyler“
Bu da elbette ekonomik krizi çözemeyen Erdoğan’ın işine geliyor. Ülkede sıcak paraya ihtiyaç o kadar büyük ki… Piyasalar ve toplum, yangın yeri sanki.
„Türkiye’de halk yoğun mülteci akınından rahatsızmış. Polisiye suçlarda mülteci oranları, halk arasında mayın gibi görülüyormuş. 10 yıl sonra böyle giderse, mültecilerin Türkiye’de demografik yapıyı değiştirecek bir nüfus boyutuna ulaşacakmış…. Miş mış… Miş mış…
Kimseler bunun umurunda değil.
Bize para lazım para!
Çünkü itibardan tasarruf olur muymuş hiç…
Üstüme iyilik sağlık!
Erdoğan taa yıllar öncesinden söylemişti.
"Alışılmışın çok dışında bir Cumhurbaşkanı olacağım" demişti.
Hatta geçmişte söylemiş olduğunu dolaylı biçimde anımsatırcasına...
"Ber ülkeyi bir anonim şirket gibi yöneteceğim..."
Doğru mu? Evet doğru.
Adam "Ben ekonomistim. Bu işlerden iyi anlarım" diye boşuna demiyor ki...
Sonuçta alım satım işleri... Ne getirir, ne götürür hesabı... Bu işler ekonomist işi.
Bu kadar basit.
Nokta!
...
Son Notum: Durup dururken şeytan, bir anda aklıma sokuverdi.
Bu Berlin ziyaretinde, kapalı görüşmenin odağında, Filistin bölgesinden çıkartılacak büyük bir insan selinin yönü Türkiye olabilir mi? Kimler bu konuda kapı arkasında plan yapıyor?
Bu plan nasıl işleyecek? İşler mi?
Kimin ne görevi olacak?
Bu işin maddi getirisi ne olacak? Olacak mı?
Üfff… Ne de kötü şeyler getiriyor şeytan, işte böyle insanın aklına…
Mehmet CANBOLAT Yorumladı.
Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 19 Kasım 2023)
...
...
DEĞERLİ OKURLARIMIZ;
Bu arada Erdoğan’ın ziyaretine ilişkin geniş haber ve yorumlar Almanya’nın önde gelen medya organlarında yer aldı son günlerde. Bunlardan birkaçını DW’nin hazırladığı bülten taramasından yararlanarak, bilgi amaçlı ilginize sonuyoruz. İyi okumalar… (Toplum24)
ERDOĞAN’IN BİRKAÇ SAATLİK ALMANYA GEZİSİNİN ALMAN MEDYASINDAKİ YANSIMASI…
Frankfurter Allgemeine Zeitung yorumunda şu görüşlere yer veriyor:
"Erdoğan'ın Gazze Savaşı'ndaki taraflılığı Almanlara çok fazla ve ürkütücü geliyor. Almanya Başbakanı da bu nedenle haklı olarak İsrail'e faşist suçlaması ya da İsrail'in varolma hakkına şüpheyle yaklaşmasını 'absürt' diye nitelendirdi. Ancak Erdoğan, Hamas'ı överken Batı'daki kamuoyunu değil, Arap ülkelerindeki sokakları ve İslam dünyasının tamamını göz önünde bulundurdu. Almanya'da da milyonlarca Müslüman onu dinliyor. Bu nedenle Alman siyasetinin yorulmaksızın Ortadoğu'daki çatışmalara ilişkin bu ülkede farklı kıstasların geçerli olduğunu ifade etmeleri çok önemli. Türkiye'nin Eurofighter satın almak istemesi ilginç bir değişiklik. Bu durum Alman hükümetine İsveç'in NATO'ya katılımından Türk sığınmacıların geri kabulüne dek birçok konuda taviz verilmesi olanağı tanıyor."
Süddeutsche Zeitung'da da Raphael Geiger imzalı yorumda, Erdoğan'ın Almanların sinirleriyle oynamayı bildiği, İsrail ve Hamas'a ilişkin yapması muhtemel açıklamalar sebebiyle başkentte ziyaret öncesi endişe yaşandığı belirtilerek şu satırlara yer veriliyor:
"Bu gerginlik tam da Almanlara özgü bir korkudan kaynaklanıyor. Ya birisi burada genellikle yanlış kabul edilen bir şey söylerse? Bu ister Türkiye Cumhurbaşkanı olsun isterse Neukölln'de (Berlin'de ağırlı olarak göçmenlerin yaşadığı semt) Gazze için sokaklara çıkan insanlar olsun. Açık bir toplum, başka görüşlere, başka sosyal ve etnik kökenlilere tahammül edebilmelidir. Kimse Erdoğan'a zaafı olduğu için daha az Alman değildir ya da Berlin'de Filistin bayrağı ile dolaştığı için. Cezai suçlar için bir adalet sistemi vardır. Alman demokrasisinin Recep Tayyip Erdoğan'ın kendi dünya görüşünden ayrılması gereken nokta da tam burasıdır, Ortadoğu çatışması söz konusu olsa bile. Bu aynı zamanda Berlin'de Erdoğan'a tahammül etmeyi de kolaylaştıracaktır. Hamas'ı övmek mi istiyor? Buyursun. Buna ifade özgürlüğü deniyor, bu harika bir kavram sayın Cumhurbaşkanı."
Rhein Zeitung'da ise Erdoğan'ın Hamas'ın elindeki rehinelerin serbest bırakılması konusunda etkili olabileceği belirtiliyor:
"Rahatsız edici insanlarla konuşmak da siyasetin bir parçası. Almanya ve Türkiye arasındaki çok yönlü ilişkiler göz önünde bulundurulduğunda iki ülke arasındaki diplomatik kanalları öylece kesemezsiniz. Berlin'deki diplomatlar arasında şu açıkça duyuluyor: Erdoğan'ın kopardığı yaygayaraya rağmen Türk hükümetiyle hâlâ sağlam bir iletişim söz konusu. Türkiye, Avrupa Birliği ile yakınlaşmaya çalışıyor. Elbette, öncelikle ekonomik ilişkileri tehlikeye atmamak için. Öte yandan Hamas'ın İsrail'e saldırısından bu yana terör örgütünün elinde kurtarılmayı bekleyen rehineler var. Berlin'deki diplomatlar, Erdoğan'ın yatıştırıcı bir etkiye sahip olduğundan ve rehinelerin serbest bırakılması için girişimlerde bulunabileceğinden emin."
Rhein-Neckar-Zeitung, Türkiye'nin Doğu ve Batı dünyasındaki rolüne ve Erdoğan'ın etkisine dikkat çekiyor:
"Türkiye, her zaman Avrupa ve Asya arasında, Doğu ile Batı arasında bir bağ işlevi görmekten faydalanmıştır. Erdoğan döneminde Türkiye'nin bu işlevi daha da güçlendi: Müslüman dünyası ile Hristiyan-Yahudi dünyası arasında etkisini artırdı. Avrupa, mültecilerin gelişinin durmasını ve İsveç'in NATO üyeliğini isterken, Erdoğan da Eurofighter ve para istiyor. Erdoğan'ın Berlin ziyaretinde görüldüğü gibi, her iki taraf da müzakereye hazır. Steinmeier ve Scholz'un mesafeli duruşu, Erdoğan'la işbirliğinden başka bir yol olmadığını gizleyemiyor."
...
Takvimlerin 17 Kasım 2023’ü gösterdiği gün, Berlin hareketli saatler yaşadı. Bir gün öncesinden başlayan ve binlerce polisin hazırlığını yaptığı bir ziyaret için, en üst düzeyde güvenlik tedbirleri ve elbette duruma göre A veya B planları da hazırdı.
Aslında birkaç saatlik kısa bir ziyaretten söz ediyorum.
T.C. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, beraberinde oldukça kalabalık bir heyetle Almanya’nın başkenti Berlin’e indi, Federal Başbakanlığa geçti, ardından ise, ikili bir basın toplantısı ve ev sahibi Olaf Scholz ile Erdoğan arasında kapalı bir görüşme vardı.
Açıkça söylemek gerekirse, Erdoğan 10 yıl öncesinden başlayan „Eeeeyyy Almanya… Eyyyy Merkel…“ gibi, diplomasi dışı kullandığı söylem biçimiyle, Almanya’da yaşamın birçok alanındaki etkin kurum ve kuruluşların yanısıra, siyaset ve sanat dünyası ve dolayısıyla da toplumun alt katmanlarında, maalesef pek sevilen bir isim olarak görülmüyor.
Nitekim, çeşitli siyasi partilerden kimi isimler, bu ziyarete eleştirel bir açıklamayla karşı çıktı. Bununla beraber, Almanya’daki Yahudi Cemaati’nin yanısıra, Kürt örgütler, kimi uç sol grupların desteğiyle Erdoğan’ın Berlin’e kabul edilmesine sert dille tavır koydular ve Scholz’u eleştirirken: „yanlış bir kabul“ olarak nitelediler. Öte yandan „Tehlike Altındaki Halklar“ adlı bir insan hakları teşkilatı da, Erdoğan’ın ziyaretini, düzenlenen bir protesto yürüyüşü ve miting ile kınadı.
GERGİN BİR BASIN TOPLANTISI
Basın toplantısında ev sahibi Scholz, ziyaretin önemine değinen en fazla 3-5 dakikalık bir konuşmadan sonra sözü, konuğu Erdoğan’a verdi.
Erdoğan, İsrail ile Hamas arasında 1,5 aydır süregelen, onbiri aşkın insanın hayatına mal olan kirli savaşa yönelik görüşlerini, adeta AKP Meclis Grubu’nda uzun uzun anlatır gibi anlattı. O dakikalarda Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un, ziyarete ilişkin birkaç cümlelik açıklamanın, adeta bir konferansa dönüşmesinden tedirgin olmaya başladığı, yüz ifadelerinden belliydi.
Çünkü Almanya’da vakit nakitti. Tam da öyle bir arada, Erdoğan’ın „Bizde Holocaust yoktur“ şeklinde bir ifade kullanması, Scholz’ın tedirginliğini oldukça tırmandırdı. Çünkü bu söz, Almanya açısından, Yahudi Soykırımı’nı hatırlattığı için bir ‚utanç vesilesi‘ ve elbette ‚hakaret‘ gibi görülüyor.
Çok geçmeden bir Alman gazetecinin Erdoğan’a yönelik „Hamas’ın neden bir terör örgütü olarak görülmediği…“ yolundaki sorusu ise, gergin ortama, kızgın ateşe bir damla yağ damlatmak gibi oluverdi. Erdoğan, bu soruya karşılık: „…Filistin’de kiliseler bombalanıyor. Sen niye buna karşı çıkmıyorsun?..“ sözü de, Alman medyasında yadırgandı.
Bunun sebebi ise , toplantıda varsa Hıristiyanlık kökeninden gazetecilerin kendi inanç mekanlarına yönelik saldırılara karşı çıkıp çıkmadığı değil, Erdoğan’ın soru soran gazeteciye „siz“ demek varken „sen diye hitap etmesiydi. Bu yıllanmış siyaset medya ilişkileri geleceğinde pek görülen bir yaklaşım biçimi değildi. Herkes birbirine „siz“ demek gibi bir sorumluluk içinde olmalıydı.
Bu Alman siyaset dünyası açısından da yadırganacak bir yaklaşım biçimiydi ve T.C. Cumhurbaşkanı, işte bu açıdan da eleştirildi.
SORULAR… SORULAR…
Bütün bunların yanısıra, aklımda günlerdir iz süren, yanıtını bir türlü bulamadığım tek bir soru var!
Almanya Federal Başbakanı Olaf Scholz ile T.C. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu iki saatlik görüşmede gerçekten sadece iki ülke arasındaki köklü dostane ilişkileri mi görüştü?
Yoksa… bilemediğimiz ve kolay kolay bilemeyeceğimiz birşeyler mi var?
Türkiye’de İsrail’i açık beyanla „terörist devlet“ ilan eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Hamas’ı yurtsever mücahitler birliği olarak değerlendirmesi belli ki, Batılı ülkeleri oldukça rahatsız etmişe benziyor.
Bunların başında ABD’deki güçlü Yahudi lobisi ve dolayısıyla, ABD yönetimi var.
ABD Başkanı Joe Biden, bilindiği gibi Erdoğan’ı bir türlü muhatap olarak görmüyor. Temas ve mesajlar da hep, dolaylı yoldan veriliyor. Sanki bir karşıtlık, beğenmemezlik, Erdoğan’ı küçümseme var. Bunu açıkça ilan etmese de, göreve geldiği günden beri, Türkiye ABD ilişkilerinin bildiğimiz geleneklerden oldukça uzak olduğu da ayrı bir gerçektir.
Bu bağlamda „İsrail devletini terörist ilan eden ve Haması sanki bağrına basan“ tavrından ötürü Erdoğan ile mümkün olduğunca görüşmek istemiyor ve bunun için Avrupa kıtasındaki ileri üs olarak tanımlayabileceğim AB’nin öncü lider ülkesi Almanya’yı, sanki görevlendiriyor.
Soruyorum: ABD, İsrail ile yaptığı kader birliği gereği, Hamas’ın elindeki tüm İsrail vatandaşı rehineleri kurtarmak için Erdoğan ile görüşme bağlamında Almanya Başbakanı Olaf Scholz’u görevlendirmiş olabilir mi? Yanıt?
İSRAİL’İN SONSUZA DEK DOKUNULMAZLIĞI…
Almanya gerçekTEN zor bir süreçten geçiyor. 2. Dünya Savaşı’nda 80 yıl önce bu ülkede katledilen 5 milyon civarında Yahudi vatandaşına yönelik vicdani sorumluluk gereği, açıkça söylüyorum tartışılmaz biçimde „İsrail devleti ne yapsa yeridir, doğrudur ve haklıdır“ anlayışı hakim ve hiçbir Alman siyasi kurumuna, yani devletin zirvesinden köylerdeki muhtarlıklara kadar İsrail konusunda bir eleştiriye tahammül edilemiyor. „Günah çıkartma“ gibi, böyle gözü kapalı keskin koruyuculuk, son zamanlarda sıkça yaşanıyor.
Filistin’de yaşanan insanlık dramına rağmen, İsrail devletine kimse „Dur sen! Ne yapıyorsun yaa!“ diyemiyor. Yani Batı, insan haklarından falan söz etse de, mevcut yaşanan tabloya değinseler de, bu dramı yaşatan İsrail’le kollektif bir dayanışmayı tartışmasız sergiliyor.
Batı cephesinde gerçek bu!
Yani bu eksende başlayan birkaç saatlik Almanya ziyareti, sanıldığı gibi, hiç de öyle sıcak ve köklü dostluk havasında geçti diyemem.
Erdoğan’ın Alman basınına yönelik yaptığı konuşmada ortaya koyduğu söylemlere tanık olurken, Olaf Scholz zaman zaman zor anlar yaşadı. Sık sık yutkundu, gerildi ancak duruma siyasi anlamda müdahil olması beklenirken, yine de diplomasiyi koruyup fazla müdahil olmadı. Olamadı.
Ancak yorumlayacak olursam, hiç de öyle al gülüm ver gülüm, şen-şakrak“ bir buluşma olmadı Erdoğan’ın bu ziyareti.
„Bu görüşmelerin devamı için bir tarih öngörüldü mü? Erdoğan Scholz’u mesela, Türkiye’ye davet etti mi? „Atla gel birkaç gün… Değişiklik olur…“ demiş olabilir mi?
Sanmıyorum. Çünkü insan yüzleri yalan söylemez. Scholz olmadığı kadar gergin dakikalar içindeydi.
Başbakan Scholz her ne kadar misafiri Erdoğan’ın sarfettiği sözleri sindirmekte zorluk çekse de, daha sonra sözü alıp: „Bizim için İsrail’in devlet olarak bağımsızlığı tartışılamaz. Sayın Erdoğan, sizinle bu konuda farklı görüşlere sahibiz“ dedi.
Federal Şansölye, böylesi ziyaretlerde, görüşlerinbelli bir diplomasi içinde karşılıklı paylaşmak olduğunu ima etti. Federal Şansolye’nin şu son sözü de kesindi:
„Bizim ülkemizde asla antisemitizm yoktur.“
Scholz ayrıca Erdoğan’a hitaben, Hamas’ın kendi halkını acımasızca kalkan olarak kullanıp, İsrail devletinin varlığı olan topraklara saldırı yaparak kışkırttığını da belirtti. Scholz hatta daha açık ifade kullanarak: „İsrail devleti, egemenlik hakkını kullanarak, kendini savunmaktan başka bir şey yapmamıştır.“ dedi ve Almanya’nın dış politikası ve İsrail dayanışması bağlamında adeta bir sınır çizdi.
İSRAİL SAVUNMASI…
Evet; topu topu birkaç saatlik bir ziyaret olsa bile, Berlin’i zorlayan, oldukça geren bir ziyaret oldu Erdoğan’ın başkentteki süreli temasları.
Almanya ziyareti, hiç kuşkusuz Berlin’in hayır diyemeyeceği bir programdı. Bunu gözardı etmemek gerekir.
Çünkü Erdoğan, mevcut konumuyla, Batı’yı kızdıran tavırları ile toplumda „istenmeyen siyasetçi“ gibi görülse de, Berlin’in eli damardan mahkum.
Çünkü Erdoğan’ın elinde büyük bir koz var. 5 milyonu aşkın ve her an yola çıkmaya, sınırı geçip, Bulgaristan, Yunanistan topraklarını kullanıp, AB topraklarına girmeye hazır milyonlarca bir mülteci potansiyeli var. Bunların ezici çoğunluğunun hedefi ise, Almanya.
Batı’nın, tek isteği, Türkiye’nin ‚tampon ülke“ olarak kendisine biçilmiş görevine devam etmesi ve bedeli ne ise, onu AB’nin ve elbette Almanya’nın karşılamaya hazır olmasıdır.
Yeter ki mülteci adayları Türkiye’den çıkmasın.
Yeter ki, Almanya, yeni bir göç dalgasına maruz kalmasın.
„Bedeli ne ise, ödemeye hazır Batılı beyler“
Bu da elbette ekonomik krizi çözemeyen Erdoğan’ın işine geliyor. Ülkede sıcak paraya ihtiyaç o kadar büyük ki… Piyasalar ve toplum, yangın yeri sanki.
„Türkiye’de halk yoğun mülteci akınından rahatsızmış. Polisiye suçlarda mülteci oranları, halk arasında mayın gibi görülüyormuş. 10 yıl sonra böyle giderse, mültecilerin Türkiye’de demografik yapıyı değiştirecek bir nüfus boyutuna ulaşacakmış…. Miş mış… Miş mış…
Kimseler bunun umurunda değil.
Bize para lazım para!
Çünkü itibardan tasarruf olur muymuş hiç…
Üstüme iyilik sağlık!
Erdoğan taa yıllar öncesinden söylemişti.
"Alışılmışın çok dışında bir Cumhurbaşkanı olacağım" demişti.
Hatta geçmişte söylemiş olduğunu dolaylı biçimde anımsatırcasına...
"Ber ülkeyi bir anonim şirket gibi yöneteceğim..."
Doğru mu? Evet doğru.
Adam "Ben ekonomistim. Bu işlerden iyi anlarım" diye boşuna demiyor ki...
Sonuçta alım satım işleri... Ne getirir, ne götürür hesabı... Bu işler ekonomist işi.
Bu kadar basit.
Nokta!
...
Son Notum: Durup dururken şeytan, bir anda aklıma sokuverdi.
Bu Berlin ziyaretinde, kapalı görüşmenin odağında, Filistin bölgesinden çıkartılacak büyük bir insan selinin yönü Türkiye olabilir mi? Kimler bu konuda kapı arkasında plan yapıyor?
Bu plan nasıl işleyecek? İşler mi?
Kimin ne görevi olacak?
Bu işin maddi getirisi ne olacak? Olacak mı?
Üfff… Ne de kötü şeyler getiriyor şeytan, işte böyle insanın aklına…
Mehmet CANBOLAT Yorumladı.
Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 19 Kasım 2023)
...
...
DEĞERLİ OKURLARIMIZ;
Bu arada Erdoğan’ın ziyaretine ilişkin geniş haber ve yorumlar Almanya’nın önde gelen medya organlarında yer aldı son günlerde. Bunlardan birkaçını DW’nin hazırladığı bülten taramasından yararlanarak, bilgi amaçlı ilginize sonuyoruz. İyi okumalar… (Toplum24)
ERDOĞAN’IN BİRKAÇ SAATLİK ALMANYA GEZİSİNİN ALMAN MEDYASINDAKİ YANSIMASI…
Frankfurter Allgemeine Zeitung yorumunda şu görüşlere yer veriyor:
"Erdoğan'ın Gazze Savaşı'ndaki taraflılığı Almanlara çok fazla ve ürkütücü geliyor. Almanya Başbakanı da bu nedenle haklı olarak İsrail'e faşist suçlaması ya da İsrail'in varolma hakkına şüpheyle yaklaşmasını 'absürt' diye nitelendirdi. Ancak Erdoğan, Hamas'ı överken Batı'daki kamuoyunu değil, Arap ülkelerindeki sokakları ve İslam dünyasının tamamını göz önünde bulundurdu. Almanya'da da milyonlarca Müslüman onu dinliyor. Bu nedenle Alman siyasetinin yorulmaksızın Ortadoğu'daki çatışmalara ilişkin bu ülkede farklı kıstasların geçerli olduğunu ifade etmeleri çok önemli. Türkiye'nin Eurofighter satın almak istemesi ilginç bir değişiklik. Bu durum Alman hükümetine İsveç'in NATO'ya katılımından Türk sığınmacıların geri kabulüne dek birçok konuda taviz verilmesi olanağı tanıyor."
Süddeutsche Zeitung'da da Raphael Geiger imzalı yorumda, Erdoğan'ın Almanların sinirleriyle oynamayı bildiği, İsrail ve Hamas'a ilişkin yapması muhtemel açıklamalar sebebiyle başkentte ziyaret öncesi endişe yaşandığı belirtilerek şu satırlara yer veriliyor:
"Bu gerginlik tam da Almanlara özgü bir korkudan kaynaklanıyor. Ya birisi burada genellikle yanlış kabul edilen bir şey söylerse? Bu ister Türkiye Cumhurbaşkanı olsun isterse Neukölln'de (Berlin'de ağırlı olarak göçmenlerin yaşadığı semt) Gazze için sokaklara çıkan insanlar olsun. Açık bir toplum, başka görüşlere, başka sosyal ve etnik kökenlilere tahammül edebilmelidir. Kimse Erdoğan'a zaafı olduğu için daha az Alman değildir ya da Berlin'de Filistin bayrağı ile dolaştığı için. Cezai suçlar için bir adalet sistemi vardır. Alman demokrasisinin Recep Tayyip Erdoğan'ın kendi dünya görüşünden ayrılması gereken nokta da tam burasıdır, Ortadoğu çatışması söz konusu olsa bile. Bu aynı zamanda Berlin'de Erdoğan'a tahammül etmeyi de kolaylaştıracaktır. Hamas'ı övmek mi istiyor? Buyursun. Buna ifade özgürlüğü deniyor, bu harika bir kavram sayın Cumhurbaşkanı."
Rhein Zeitung'da ise Erdoğan'ın Hamas'ın elindeki rehinelerin serbest bırakılması konusunda etkili olabileceği belirtiliyor:
"Rahatsız edici insanlarla konuşmak da siyasetin bir parçası. Almanya ve Türkiye arasındaki çok yönlü ilişkiler göz önünde bulundurulduğunda iki ülke arasındaki diplomatik kanalları öylece kesemezsiniz. Berlin'deki diplomatlar arasında şu açıkça duyuluyor: Erdoğan'ın kopardığı yaygayaraya rağmen Türk hükümetiyle hâlâ sağlam bir iletişim söz konusu. Türkiye, Avrupa Birliği ile yakınlaşmaya çalışıyor. Elbette, öncelikle ekonomik ilişkileri tehlikeye atmamak için. Öte yandan Hamas'ın İsrail'e saldırısından bu yana terör örgütünün elinde kurtarılmayı bekleyen rehineler var. Berlin'deki diplomatlar, Erdoğan'ın yatıştırıcı bir etkiye sahip olduğundan ve rehinelerin serbest bırakılması için girişimlerde bulunabileceğinden emin."
Rhein-Neckar-Zeitung, Türkiye'nin Doğu ve Batı dünyasındaki rolüne ve Erdoğan'ın etkisine dikkat çekiyor:
"Türkiye, her zaman Avrupa ve Asya arasında, Doğu ile Batı arasında bir bağ işlevi görmekten faydalanmıştır. Erdoğan döneminde Türkiye'nin bu işlevi daha da güçlendi: Müslüman dünyası ile Hristiyan-Yahudi dünyası arasında etkisini artırdı. Avrupa, mültecilerin gelişinin durmasını ve İsveç'in NATO üyeliğini isterken, Erdoğan da Eurofighter ve para istiyor. Erdoğan'ın Berlin ziyaretinde görüldüğü gibi, her iki taraf da müzakereye hazır. Steinmeier ve Scholz'un mesafeli duruşu, Erdoğan'la işbirliğinden başka bir yol olmadığını gizleyemiyor."
...
FACEBOOK YORUMLAR