Tarihin sayfalarında 12 Nisan ve bir kitap ve bir ölüm ve “ Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim”

Tarihin geçmiş sayfaları arasında “geçmişte 12 Nisan’da neler olmuş acep?’ diye merakla dolaşırken, bir bilgiye rastladım. Bu bilgi,...

Tarihin sayfalarında 12 Nisan ve bir kitap ve bir ölüm ve “ Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim”
12 Nisan 2014 - 12:23

Tarihin geçmiş sayfaları arasında  “geçmişte 12 Nisan’da neler olmuş acep?’ diye merakla dolaşırken, bir bilgiye rastladım. Bu bilgi, “Nazım Hikmet'in "Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim" adlı kitabını yayımladığı için hakkında soruşturma açılan GÜN Yayınları’nın sahibi Mehmet Ali Ermiş’in, sorgu sırasında geçirdiği kalp krizi sonucunda yaşamını yitirdiği”ne dair bir bilgiydi. Olay tarih: 12 Nisan 1968.

İstedim ki, derleme de olsa küçük bir araştırma yapayım; en azından ipuçlarını yakalayayım; bu şekilde, meraklıları için daha ciddi araştırmalar için bir kapı açılsın. Ve böylece hem tarih, hem sanat noktasında bir cümlelik de olsa bir şeyler kalsın belleklerimizde.

BİR YAYINCININ ÖLÜMÜ VE BİR KİTAP: YAŞAMAK GÜZEL ŞEY BE KARDEŞİM- NAZIM HİKMET

Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim, Nâzım Hikmet'in bir romanıdır. 1962 yılında yazılan kitap, Türkiye'de 1966'da basıldı. Kitabın ana kahramanı Ahmet'in, İstanbul, Anadolu ve Sovyet Rusya'da geçen hikâyesini anlatmaktadır.

Nazım Hikmet'in "Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim" adlı kitabını yayımladığı için hakkında soruşturma açılan GÜN Yayınları’nın sahibi Mehmet Ali Ermiş sorgu sırasında geçirdiği kalp krizi sonucunda ölmüştür.

Kitabın özeti…

Ahmet partili arkadaşlarının dileğiyle İstanbul'dan İzmir'e gider. Aç ve işsizdir. EniştesiŞükrü beyin evine uğrar. Şükrü bey eski İttihatçılardandır. Zengindir, ama korkmaktadır. Pencereden Ahmet'e sokakta köşedeki dilenciyi gösterir. Böylece, hâlâ izlendiğini anlatmak ister. Belki, solcular gibi, onu da tutuklayacaklardır. Çünkü, Kürt İsyanı bahane edilerek 1925 Martında Takriri Sükûn Kanunu çıkarılmış, muhalif gazeteler kapatılmış, İstiklâl Mahkemeleri kurulmuştur.

Ahmet köşkten ayrılır. Kordon'un arkasında bir kahveye oturur. Simitle çayını yudumlar. Kalkar, bir süre yan sokaklarda dolaşır. Yorularak bir camiye girer, sırtını duvara dayıyarak biraz kestirir. Akşama doğru uyanır. Yoldaşı İsmail'le sözleştikleri yerde buluşurlar. Şehrin dışına penceresiz bir taş kulübeye giderler. Gaz lambasını yakarlar, konuşurlar. İçerde bir gizli basımevi kuracaklardır. Bunun için büyükçe bir çukur kazılması gerekmektedir. İsmail şafakla kalkıp işe gideceğinden erken yatar. Ahmet uyuyamaz. Kapının eşiğine oturur, sigarasını yakarak düşüncelere dalar: Moskova'da üniversitede okurken mutfakta nöbet tutarlardı. Bir gün Anuşka, Si-Ya-U, Hüseyinzade patates ayıklıyorlardı. Anuşka'nın güzel vücudu Ahmet'in gözüne çarpmıştı. Sonra ona duyduğu ilgi gittikçe artmıştı. Kız müdürün daktilosu idi, Si-Ya-U'nun da yakın arkadaşı...

Ahmet sabahleyin çukuru kazmağa koyulur. Çıkan toprağı geceleyin İsmail'le dışarı taşırlar. Gazetelerden bazı solcuların yakalandığını, Ahmet'in de polisçe arandığını öğrenirler. Daha dikkatli olmağa karar verirler. Ahmet'in hiç dışarı çıkmaması gerekmektedir. Fakat günler geçtikçe bunalır. Dayanamaz, bir gün çıkar. Tepenin eteğindeki pınara kadar uzanır. Tam su içerken sarı bir köpek bacağını ısırır. O sıralar kuduz olayları yaygındır. Üstelik, iğnesi de ancak İstanbul'da yapılmaktadır. Ahmet'in ise oraya gitmesi çok tehlikelidir. Nitekim, İzmir'deki arkadaşları da buna izin vermezler...

Ahmet hem çukuru kazmayı sürdürür, hem de her gün tahta kapıya bir çizgi çeker. Geceleri korkulu düşler görür. Zaman zaman geçmişi düşünür: Kurtuluş Savaşı'na katılmak üzere işgal altındaki İstanbul'dan gizlice kaçış... Zonguldak, İnebolu, Ankara yolculuğu... Bolu'da öğretmenlik... Trabzon üzerinden Batum'a, oradan Moskova'ya gidiş... Dört yıl üniversite öğrenciliği...

Geceleyin kapı gürültüyle açılır. Ahmet basıldığını sanarak korkuyla kalkar. Yıllarca önce, İnebolu'dayken de odaya iki adam dalmış, Tevfik ile Süleyman'ı alıp götürmüşlerdi... Neyse ki, şimdi gelen İsmail'dir. Ahmet ferahlar.

Aradan yirmi gün geçmiştir. Ahmet'in başı ağrımaktadır. Erkenden uyanmıştır. Oyalanmak için roman okumağa koyulur. Satırların arasında Anuşka'nın hayalini görür: Si-Ya-U'dan kıskanmıştı. Sonunda Anuşka'yla anlaşmışlardı. Ama Si-Ya-U ile de arkadaşlıklarını bozmamışlardı. Bir gün Ahmet arkadaşı Kerim'le Moskova'da Tuverskoy caddesinde yürüyorlardı. Birden çığlıklar duymuşlardı. Sesler gittikçe büyümüş, ortalık ana baba gününe dönmüştü. Kulaklarına çalınan sözlerden Lenin'in öldüğünü öğrenmişlerdi. Ahmet, Lenin'in ölüsü başında sabaha kadar nöbet tutmuştu...

Ahmet bir sabah başı ağrıyarak uyanır. Ateşi vardır, midesi bulanmaktadır. «Tamam, işte başladı!» diye söylenir. Kudurarak öleceğini tasarlar, dehşete kapılır. Günlerce ateşler içinde yatar. Anuşka'yı düşünür: Si-Ya-U ülkesine, Çin'e gidecekti. Ahmet bir gün Anuşka'ya uğramıştı. Kız yatağa uzanmıştı. Si-Ya-U'dan ayrılacağına üzülüyordu. Onunla yattığını söyler. Ahmet şaşırmış, kıskançlıktan çılgına dönmüştü. On gün kadar birbirlerini görmemişlerdi. Sonunda Anuşka evine onu görmeğe gelince barışmışlardı...

İsmail eve geç gelir. Sabah erkenden işe gidecektir. Bu yüzden Ahmet uyur gibi yapar. Bu arada arkadaşlarının geçmişini düşünür: İsmail 1928'de tutuklanmış, Diyarbakır cezaevinde birkaç yıl yatmıştı. 193l'de Bursa Cezaevi'ndeyken Neriman'la tanışmıştı. Neriman'ın kardeşi Osman da hapishanedeydi. İsmail dışarı çıkınca Neriman'la buluşmuş, konuşmuşlardı. Aralarında sevgi bağı kurulmuştu. Fakat İsmail'i bir sabah alıp götürmüşlerdi. Erkin zırhlısında tuvalete hapsetmişlerdiYargılama sonunda  hüküm  giymiş,  İç  Anadolu'da  bir  cezaevine gönderilmişti. Neriman onu görmeğe gelmişti. Orada öğretmenlik bulmuştu. İsmail çok sevinmişti.  Müdürün de izniyle nikâhlanmışlardı. Ahmet kapıya yirmi dördüncü çizgiyi çeker. Ateşi sürmektedir.

İsmail hapisten çıkınca sevinçle karısını bulmuştu. İlk kez onunla yatmıştı. Fakat mutlulukları uzun sürmemişti. Yine bir gece yarısı İsmail'i götürmüşlerdi. Sansaryan Han'da işkenceyle sorguya çekmişlerdi. Ağzından bir laf alamamışlardı. Bodrum katta karanlıkta günlerce aç çıplak bırakmışlardı. Karısıyla da görüştürmemişlerdi. Sonunda, Neriman'ın getirdiği yemeği ona vermişlerdi...

Ahmet ateşler içinde yatarken Anuşka'yla uğraşır: Kerim, Aııuşka ve Manisa'yla ormanda ateş yakmış eğlenmişlerdi. Ay-ışığında şarkılar, marşlar söylemişlerdi. Kerim'le Ahmet Türkiye'ye döneceklerdi. Ama bunu gizliyorlardı. Polisin duymasından korkuyorlardı. Yoksa, Onbeşler'in (Mustafa Suphi ile arkadaşları) durumuna düşebilirlerdi...

İsmail'in gözüne uyku girmez. Ahmet'in durumu kötüye gitmektedir. Belki de kuduracaktır. O zaman onu öldürmesi gerekecektir. Eli cebindeki tabancada sabaha kadar tedirgin, kuşkuyla bekler. Ahmet ise geçmişteki anılara dalmıştır: Sorgu için İsmail'i bodrumdan yukarı çıkarmışlardı. Ziya da oradaydı. Elleri ayakları kelepçeliydi. Koltuk altlarından pencerenin demirlerine bağlanmıştı. Ayak parmakları güçlükle yere değiyordu. Öyleyken Ziya da, İsmail de dayanmış, polislere birbirlerini tanımadıklarını söylemişlerdi. İsmail yerine dönerken çok üzgündü. Arkadaşının durumuna içi sızlamıştı...

Ahmet sabahleyin kalkınca yüzünü yıkar. Suya dikkatle bakar, eğilerek içer. Ama midesi bulanmaz. Ayrıca, suyun sesinden de ürkmez. Sevinçle gülümser. Demek ki tehlikeyi atlatmıştır, kudurmayacaktır. Kapının arkasına otuz ikinci çizgiyi çeker. Ardından bütün çizgileri kocaman bir çarpıyla iptal eder. Akşamleyin İsmail işten döner dönmez, ona, kapıyı gösterir. Kucaklaşırlar. Rakı içerek birbirlerini kutlarlar. Hastalığın kuduz değil, ağır bir grip olduğunu anlarlar.

Ertesi gün Ahmet üçüncü mevki trenle Balıkesir'e gider. Tanınmaması için kıyafet değiştirmiş, makyaj yapmıştır. Bir ara Kerim'i düşünür: Donanma davası dolayısıyla Kerim de tutuklanmıştı. Sansaryan Han'da işkence görmüştü. İsmail'le birlikte falakaya yatırılmıştı. Kalktığında yürüyemiyordu: Tabutluğa kapatılmıştı. On gün sonra da çıldırmıştı. Tımarhaneye konulmuştu...

Ahmet bir kez daha Anuşka'yı sevgiyle anar.- Moskova'ya dönerek Anuşka başını vagonun camına dayamıştı. Elini sımsıkı tutmuştu. Onu ne kadar da çok sevmişti. Fakat işte ayrılık gelip çatmıştı. Üstelik, bunu ondan gizlemek zorundaydı. Memleketine döneceğini kimsenin duymaması gerekiyordu. Ama o sezmişti bunu. Ahmet'in bir iki yıla kadar gideceğini biliyordu. Oysa, Ahmet bir hafta sonra ayrılmağa karar vermişti...

Ahmet'in yüreği özlemle sızlar. Tren Balıkesir'e doğru yol almaktadır.

Kitap için neler söylemişler?

«Nâzım Hikmet'in yabancı dillere 'Romantika' diye çevrilen ve Türkçesi ilk Bulgaristan'da yayınlanan 'Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim' adlı, her satırında şairin yüreği çarpan, ama —bence— roman olarak zayıf, hele Nâzım'ın şiirlerine oranla iyice zayıf bir romanı var. Genellikle biyografik roman türünde, ama tam biyografi de değil. Bu romanın yazılışının, Nâzım'ın biyografisinde önemli bir yeri var. Nâzım'ın çoktanberi, biyografisine ilişkin bir roman yazmak istediği belli oluyor. Ama o sıralar, sürekli, sıkı ve soluklu zor çalışmaya girecek gibi olmadığından, bu roman tasarı olarak kalıyor.

'Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim', tümüyle ve gerçekçi bir otobiyografi olsaydı, çok daha başarılı olurdu, sanırım; oysa ne inandırıcı gerçeklikte bir otobiografi, ne de tam romandır. Konusunun ağırlığı, Nâzım'ın yaşamına dayanır, ama roman olması için, gerilim sağlayıcı öğeler katılmıştır. Bu romandaki kişiler, Nâzım'ın kendisi ve arkadaşlarıdır, ama onlar da tüm kendileri olarak romanda görünmezler; romanın her kişisi, Nâzım'ın yaşamındaki kişilerin bir bileşimidir. Olaylar da, yaşanmış olayların uygun biçimde bileşimidir. Çok şaşılası olan şudur: Nâzım'ın yaşamında büyük bir yeri olan Vâlâ Nurettin'den 'Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim'de en küçük bir iz bile yoktur

(Aziz Nesin)

 

«Bütün eleştirmeciler 'Yaşamak Güzel Şeydir Kardeşim'in otobiyografik malzeme üzerine kurulduğunda hemfikirdirler. Aynı zamanda eserde geniş genelleştirmeler yapıldığını da herkes kabul etmek zorundadır. Gerçekten de, özgürlük, demokrasi, sosyalizm ve barış savaşının yöntemlerinden biri olan Nâzım Hikmet'in zengin yaşam deneyi ve izlenimleri buna büyük olanaklar vermektedir. Onun gibi, büyük bir söz ustasının elinde bu malzeme yüksek bir sanat eseri haline gelmiştir. (...) Proleter Türk devrimcilerinin sağlam, zengin, dayanıklı ve insancıl iç dünyaları, savaş azmi ve insanca yaşamak hayranlığı canlandırılmıştır. Aynı zamanda yeni Sovyet insanlarının yüksek maneviyatı, dostluk, içtenlik ve desteği belirtilmiştir. Bunların arasında Petrosyan, Anuşka, Manisa vs.ler vardır. Ahmet bizzat Nâzım Hikmet'in kendisidir. Fakat o hem Nâzım Hikmet'in çizgilerini taşımakta, hem de bir roman kişisi, personajdır. Nâzım Hikmet'in daha 20 ve 30. yıllarında denediği epik ve lirik tasvir ilkelerini 'Yaşamak Güzel Şeydir Kardeşim'de başarıyla uyguladı. Ahmet'in yaşantıları bazan birinci şahıstan, bazan üçüncü şahıstan verilmekte, bir şahıstan diğer şahsa geçilmektedir. Bizzat anlatıma katılmakta veya anlatımdan ayrılmaktadır. Devrimci savaş destanlaştırılmakta, epik tarz lirizmle yumuşatılmaktadır. Şöyle ki, romanın bir başlığının da 'Romantik' olması bir rastlantı değildir. 'Yaşamak Güzel Şeydir Kardeşim' romanının bütün öğeleri en büyük inceliklerine kadarbir kuyumcu ustalığıyla işlenmiş, yüksek bir sanat olgunluğuna eriştirilmiştir. Temiz, duru bir Türkçe ile yazılmıştır.»

(İbrahim Tatarlı)

 “Nâzım Hikmet bu romanında kendinden yola çıkmış. Kendini anlatıyor. O fırtınalı, hareketli hayatını. Memleketinden uzak kaldığı 10-13 yıl sonrasından hatırladıkları belki de hatırlamak istediklerini 1925 yılını esas alarak geriye dönüşlerle, ileriye bakışlarla romanlaştırmış. Adları, meslekleri değiştirmiş. Söz gelimi kendisi karikatürist Ahmet olmuş. (...) Yıllar önceki acemi, gelişi güzel anlatımından kurtulduğu söylenemez. Üçüncü şahıs anlatırken birden birinci şahsa geçişler özellikle yapılmadıysa savrukluktandır.  Ama nesir dili daha sadeleşmiş, daha durulmuştur.  Roman tekniği de hayli Avrupaidir'Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim' Nâzım Hikmet'in ne güzel bir roman örneği,  ne de sağlıklı bir hayat hikayesi olma özelliğini taşır. Aziz Nesin, 'tümüyle ve gerçekçi bir otobiyografi olsaydı, çok daha başarılı olurdu. Sanırım.' diyor, Oysa bu Nâzım'ın işi değildir.  O, hayatını zabıt kâtibi notlandıramazdı. Ama şu da vardı, bu da vardılarla uğraşması gereksizdi. O hem belki sevdiğine güzel bir kitap armağan etmek, hem de yaşadığı o karmakarışık acı serüveni özetlemek istiyordu. Gerçekte 'Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim' 1925'lerden 1950'lere kadar olan sürede Türkiye'deki sosyalist örgütlenmelerin ve Nâzım'ın kişiliğinde insanlarının hikâyesidir, yorumsuz açmazıdır. Bu romanın bizce yararlı yanı, Nâzım Hikmet'in yıllar sonra geçmişteki bazı meselelere nasıl baktığıdır. Cumhuriyet eleştirisi. Özellikle üzerinde durduğum bir mesele olduğu için öncelikle anıyorum. Uzun süredir merak ederdim Nâzım Hikmet'in Cumhuriyet'e, İnkılâplara nasıl baktığını. (...) 'Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim'de güncel olan bir başka mesele de 'işkence' işlemidir. İsmail'e (S. 181) ve Kerim'e (S. 205) uygulanan işkencenin bütün tazeliğiyle günümüzde de yaşadığı düşünülürse, Nâzım Hikmet'in bir başka özelliği daha fark edilir. O da kullandığı ince delikli süzgeçtir. Bu süzgeçten ancak geleceğe kalacak, gelecek için de geçerli unsurlar süzülebilir. İşkence gibi, Cumhuriyet gibi, sevgi gibi, güzel günler özlemi gibi... Nâzım'ın ilk Moskova günlerini dost-düşman anılarından duyduk şimdiye kadar. Oysa bu romanla Nâzım'ın kendi kaleminden çok daha derinlemesine öğrenebiliyoruz. Sovyet ihtilâlinin o ilk heyecanlı, zor yıllarının, dünyanın dört bir yanından koşup gelen gençlerin hayatlarının, aşklarının, sevgilerinin Nâzım'a has duygulanımlarla dile gelmesi ayrı bir önem taşımaktadır.”

(Naci Çelik)

“YAŞAMAK GÜZEL ŞEY BE KARDEŞİM” EKŞİ SÖZLÜK’TE NASIL YORUMLANMIŞ?

yaşamak güzel şey be kardeşim

1.                                nazım hikmet' in kahramanı kendisi olan romanı.

27.02.2002 14:01

taurus

şikayet

2.                                nazim hikmet'in neden bu kadar buyuk bir sair oldugunun gostergesi olan roman. soyle ki bu buyuk sair nesirin serbestliginden yararlanarak o kadar guzel bir roman yazmistir ki bir oya gibi islemistir konusunu. zamanlar arasindaki gecisler onlarca yillik zaman dilimleri arasinda ustaca dolanisi, kurdugu inanilmaz iliskilendirme, muthis olay orgusu... sanki bir siirin icerisindesinizdir bu romani okurken. bir rusya'da dacalarda, bir izmirde kucucuk kulubude, bir kucuk bir anadolu kasabasinda karakolda olursunuz ve hepsi birbirini tamamlar. siir icindeki flashbackler ve foreshadowingler o kadar surat tokatlayicidir ki yanaginizin kizarmasina ve gozlerinizden tuzlu yaslar gelmesine engel olamamaniz cok normaldir. utanmayiniz aglayiniz...

16.03.2003 17:41

blindman

 

4.                                nazim hikmetin cumhuriyet yillarini anlatan ve bir cok farkli temayi bir arada barindiran romani. ahmet, ismail, ayu$ka, kerim, ziya, neriman, si-ya-u ve nicelerinin farkli hikayelerinin birle$tigi roman devrim cercevesinde ya$anan bir a$ki ve onun cercevesinde ya$anan 42 gunluk bir * kuduz nobeti gunlugunu anlatan bir romandirya$amak guzel $ey be karde$im. iki sevgilinin birbirine kurdugu cumlelerin sonuna be karde$im kalibi getirmesiyle ya$anan guzellik romanin isminin olu$turulmasinda etkilidir heralde. kuduzizmirbol$evikmarx,leninengelsmustafa suphi gibi keywordleri iceren romanda, ismail'in i$gence zamanlari gunlugu, ahmet'in kuduz zamanlari gunlugu, ayu$ka ile gelecekteki guzel gunlerin guncesi gibi farkli farkli zamanlarin sanki bir quentin tarantino filmi havasinda verilmi$i gibidir bu roman.

kisa kisa guzel sozlerden veya anektodlardan bahsetmek gerekirse; 

koskoca bir $iirden akilda kalan tek dizenin hangi limana gider bu yuz direkli gemi olmasi ve bunun resmedilmeye ya da $iire donu$turulmeye cali$masi pek bir ho$tu. sonra psikolojik olarak gecen kuduz nobetleri sirasinda bu dizenin hatirlanmasi ve mustafa suphi olayina yer verilmesi pek bi tatliydi. o zamanlarin tiyatrolarinda oynadigi oyundaki karakterle ozde$le$mi$ otello kamil de romanin aslinda tarihin etkisiyle guzelle$tirildiginin kaniti fikrimce. 

bir de mevlana'dan $u iki dize var;

dinle neyden kim hidayet etmede
ayriliklardan $ikayet etmede..

finalinda mutluluga ula$ildigi zaman okunan devrim $iiri de bir cok $eyi ozetliyor aslinda;

emekciyim,

sevdayim tepeden tirnaga,
sevda: gormek, du$unmek anlamak,
sevda: dogan cocuk, yuruyen aydinlik
sevda: salincak kurmak yildizlara,
sevda: dokmek celigi kan ter icinde

emekciyim,
sevdayim tepeden tirnaga...

09.03.2008 14:18 ~ 14:19 

danisikli dogus

5.                                enfes bir kitaptır.okumak gereklidir şair olarak bilinen nazım hikmetin en güzel romanıdır.okurun ruhunu titretir tek kelimeyle.

29.12.2008 22:15

foron

6.                                nazım hikmet'in kendisinden ve hayatından bi haber olanların tiyatro oyunu izlemesine müteakip, hissedilen duygu ve düşünceler için.
(bkz: bayburt bayburt olalı böyle zulüm görmemiştir)

31.01.2011 12:10

yorgundmkrt

7.                              nazım'ın aynı adlı romanından uyarlanmış oyun.
bitişindeki mükemmel marş nedir nedir diye internet başında heyecanlananlar için benden gelsin:…

8.                                uzun süren bir hastalıktan yeni kalkmışken gün boyu ettiğim söz, gerçekten güzel, kötü şeyler yaşıyorken bile güzel.

17.03.2011 23:21

akbil dengesi bozuk

şikayet

9.                                bahar sabahı pencereyi açtığında içine dolan duygu.güneşli ve serin.

17.03.2011 23:29

cilginordekyavrusu

10.                             devrim niteliğinde bir cümledir. yaşam sevgisini yüreğinizde daha da derin hissedersiniz.

02.04.2011 03:22

yasamak guzel sey be kardesim

Bir, “ARKADAŞIMIN AŞKISIN” örneği!

Nazım Hikmet, “Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim”de Siyau’yu ulusal değerlerine çok düşkün biri olarak anlatıyor. Her fırsatta hep ulusal yönünü öne çıkarırmış. Aynı zamanda Siyau’nun inceliğini anlatan bir yer var kitapta: Kâğıttan yaptığı minicik gül yaprağının üzerine uğur böceği çizmiş Siyau… Vâlâ Nureddin, Nâzım’la ilgili anılarında, Siyau’dan söz ederken, “Çin medeniyeti ile Avrupa sosyetesi el birliği edip terbiyeli, nazik, mükemmel bir insan tipi yoğurmaya çalışsalar, o meydana gelirdi” diyor.

“Yaşamak Güzel Şey be Kardeşim”de, Nazım Hikmet’in kendini anlattığı Ahmet, Anuşka’ya âşık… Ama Anuşka, Siyau ile ilgileniyor… Vâlâ Nurettin bunu şöyle anlatıyor: “O, uzun boylu, alev saçlı, derin yeşil gözlü bir Rus kadınını severdi. Nâzım, kadını pek beğenmekle beraber, içli arkadaşı Siyau’ya kalsın diye, bütün çabasını kullanarak yüreğine taş bastı. Çin inceliğine karşı Türk çelebiliği gösterdi.”

… Siyau ile Nazım Hikmet, “Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim”de, aynı kıza sevdalılar… Bu sanki dörtnala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’e uzanan memleketimizi ve Asya’nın diğer ucunu birleştiren bütün ilişkileri temsil ediyor… 

dünya güzel şey be kardeşim!

yeter ki biz iyi olalım.

 

Derleyen: Arzu Başlantı

Kaynak: gazetevatanemek, ekşisözlük, vikipedia, yerelce.worldpress, tr.cyclopaedia, 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum