Sekiz Kollu Özveri!

Zekâ, özveri ve uyum insana mı mahsustur? Netflix’teki, Bir Ahtapotun Öğrettikleri, belgeseli bunu bir daha düşünün, diyor!

30 Ocak 2021 - 15:05 - Güncelleme: 30 Ocak 2021 - 15:19

Bir anne evladını nasıl sarar, sarmalar, kötülüklere kendini nasıl siper eder, sorusunu, yabani bir hayvandan, sekiz kollu özveriden öğreniyoruz!
Pandemiyle doğayı, doğaya bıraktığımız süreçte, gözleri daha önce bakılmayan yerlere çevirtti. Netflix’te, yer alan, “Ahtapottan Öğrendiklerim” belgeseli de, sanki böyle odaklanmış bir gözün eseri.
Yönetmen Craig Foster’da depresyon döneminde özünü, çocukluğunun Cape Town’ında bulmaya çalışırken, bu arınma süreci, insanlığa, muhteşem bir sunum hazırlıyor.

Atlas Okyanusunda, özel bir ormanının içinde, bir memeli türü nasıl bu kadar duygulu dolu, zeki ve dost canlısı olabilir, sorusuna yanıt veriyor. İnsan doğru bakabilirse, bir memeli tür ahtapottan bile, çok şey öğrenebilir. Öyle ki bu 324 günlük serüven, insanlığa diğer canlıları görebilmeyi, nezaketi, savunmayı ve anneliği öğretiyor.

ÜÇ YÜREKLİ CANLI
Zihniniz hayatın şartlarında bir şekilde iflas ettiğinde köklü değişim şarttır ve bir şekilde insanı ya toprak ya su çeker. Su belki de hayata henüz açılmadan annesinin plasentasında güvenli yaşamı yeniden hatırlatma yoludur, sıkılınca neden hemen duşa girme ihtiyacı duyarız? Ya da hemen denizde olma ihtiyacı.

Belgeselimiz, Foster’in, derin sularda sonradan savunması için kurduğu deniz kabuklarından evine sığınmış iki büklüm bir ahtapotu görmesi ile başlar. Biraz oyun oynar, biraz sever, biraz güvenmek ister gibi.
Foster, o anki hislerini şöyle betimliyor: En akılmaz bilim kurgu filmlerinden bile farklı ufuklar açan bir dünya burası. Bir Orman gibi, yer yer ölü dalgalar…
Tüpsüz ve dalgıç kıyafeti olmadan, sadece mayosuyla girer, okyanusun gizemli dünyasına. Çünkü doğayla araya engel koymamak gerek. Kirlenen yaşam bir memeli ile temizlenmeye başlar. Bir, iki gün için başlayan macera Craig Foster’ın vazgeçilmezi olacaktır. Denizde 26 günün sonunda karşısında meraklı, yuvasının etrafında bir ahtapot için en tehlikeli ve çevresine yuva yapmış, pijama köpekbalıklarının takibine rağmen, bir insana sekiz kolundan birini uzatacak, hatta zaman içinde çıplak göğsünde yatacak kadar sevgi dolu bir dünyanın kapısını açacaktır.

SEVGİ VE GÜVEN
52. günde fotoğraf makinesinin lensi aniden düşünce, ahtapot korkacak ve o özenle kurduğu yuvayı terk edecektir. Sonrasında adeta bir dedektif gibi iz sürecek ve onu bulmaya çalışacak, pijama balıklarının kolunu koparmasına şahitlik edecektir.
İnsanın, omurgasız bir canlıyla aşkını anlatan, bu en güzel belgesel; adeta insanın kendine yaptığı yolculuğa bürünüyor, içimizdeki insanlığı anımsatıyor. Bir baba olan Foster’ın, kendi türü dışında, başka bir canlıyı önemseyip, yaşayıp yaşamadığını her gün kontrol etmesi de, belgeselin açtığı başka bir kapı.

Köpek balığı tarafından canını zor kurtaran ve sadece 1,5 yıllık ömrü olan bir ahtapotun yüz gün aç ve susuz yaşam mücadelesi verirken rejenarsyona (yeniden kertenkele gibi kolunun yeniden çıktığına), aldığı darbelere rağmen asla pes etmediğine, derinlerde şaşmayan muazzam bir sistem olduğuna tanıklık ediyorsunuz.
Karnını doyurmak için ıstakoz, yengeç gibi kabuklu deniz hayvanlarını avlarken zehirli anemonun altına nasıl gizlendiğini, kendi canını korurken, seri halde renk ve desen değiştirdiğini öğreniyor; o,kusursuz sistemde, deniz salyangozları, deniz kestaneleri arasında ki geometri ve keşfi öğrenerek hayrete düşüyorsunuz.

Ama bu belgeselin, ana teması, dünyada yaşayan bir dişi türünün yani dişi ahtapotun hayatta kalması, sadece geleceğe yumurtalarını bırakabilmesine dayanıyor. Çiftleşen ve ortadan kaybolan eril ahtapot, sularda kaybolurken hayatta toplam ömrü 1 ya da 1,5 yıl sürecek olan bir ahtapot kuluçka döneminde tam iki ay boyunca yavrularının başından ayrılmayan, aç, susuz yaşama tutunan ve adeta bir susam tanesi büyüklüğünde yavrularını hayatta tutarken, kendinden vazgeçen, sekiz kollu özveriyi izliyorsunuz!
304. günün sonunda ilk yediği darbeden dersini alan ve pijama köpekbalığıyla yaptığı inanılmaz mücadeleyi, annelik uğruna tam teslimiyetle ölümünü izliyor; Foster’ın gözünden, bir omurgasızdaki, özgüven ve nezaketi öğreniyorsunuz.
324 günlük ve yaklaşık 1,5 saatlik Netflix belgeseli “Ahtapottan Öğrendiklerim” gerçekten öğretecek cinsten, bir kere bir dişinin o inanılmaz gücünü görmek; bıkmadan usanmadan mücadelesini ve sonrasında kendi gerçekliğine asilce bir kabullenişi ve huzurla derinlerde kaybolmasını izliyorsunuz.
Hala evrim aşamasındaki, insanoğlunun, doğadaki daha kadim canlılardan, en çok da üreten bir dişinin sevgisi, verginliğini öğretmesi açısından da, farklı kapılar açıyor.

Bu belgeselden sonra arınan Foster artık yalnız yüzmüyor, o dişi Ahtapot ona birlikte yüzebilmeyi öğretiyor ve Sea Change Project olarak ormanı hayat boyu koruma amaçlı toplu dalışlar yapıyor, doğayı göstermeye devam ediyor.
Yönetici yapımcı Ellen Windemith, Sinematografisi sualtı kameramanı Roger Horrocks, Off The Fence ve ZDF Enterprises ortak yapımı olan belgeselin Yönetmeni, Pippa Ehrlich ve James Reed. Yapımcısı belgeselde izlediğimiz Belgesel yönetmeni, Craig Foster ve Müziği ile izleyeni (Kevin Smuts) ayrıca huzura kilitleyen görsel şölen, Yönetmen Foster’in son ifadesi ile çok şey anlatıyor.

“Ahtapot bana burada bir ziyaretçi değil, doğanın bir parçası olduğumu öğretti!”
EMEL SEÇEN

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum