Sanatçı dediğin, derininde hisseder...
Yeni ANA Kültür Sanat Dergisinin Mart ayı toplantısı, yine bir sanat şöleni coşkusu ile gerçekleşti!
Yeni ANA Kültür Sanat Dergisi’nin Mart ayı toplantısı, yine bir sanat şöleni coşkusu ile gerçekleşti! Her zaman olduğu gibi, bu ayki toplantıda da şiirin yanında müzik ve dans vardı. Mart ayının özel gündemleri olan Kadınlar Günü, Tıp Bayramı ve Çanakkale Zaferi’ne de göndermeler yapılan etkinlikte, toplumsal gündem de satirik şiirler ile, ozan ezgileriyle yani saz ve söz ile masaya yatırıldı.
Yeni ANA Dergisi imtiyaz sahibi Şaheste Günday’ın yönetiminde gerçekleşen etkinlik, Günday son dönemlerde yaşanan toplumsal olaylara ve gerilimlere gönderme yaparak, sanatçı dostlarına sağduyu çağrısında bulunmasıyla başladı.
Sanatçı Özcan Atamert ise, Mart ayının önemli gündemlerine işaret ettiği konuşmasında, Amerika’da yaşanan bir ilki anlatarak, ölümünün 75. yılında Washington’ın en önemli meydanlarından Sheridan Circle’da kamu alanında sergilenen Atatürk heykeli hakkında sanatçı dostlarına bilgi verdi. Söz konusu paylaşımı sırasında oldukça heyecanlı olduğu gözlenen Atamert, bunun sebebini, bir Atatürk kızı olmaktan gurur duymak şeklinde açıkladı.
ANA Dergisi Yayın Danışmanı ve İstanbul Flaş Genel Yayın Yönetmeni Yaşar Kaba, sanatçı ve şair dostlarıyla bir toplantıda daha bir araya gelmekten duyduğu memnuniyeti dile getirirken, yıllar önce yazdığı bir şiirini de üstadlar ile paylaştı. Kaba, Şaheste Günday’ın deyimi ile, bu şekilde “ilk kez bir şiir seslendirmek suretiyle, şeytanın bacağını da kırmayı başardı!”
İşte, gazeteci Kaba’nın şeytan bacağı kıran “ Ah be güzel yurdum” isimli şiirinden 2 kıta:
“ Usul usul esen yellerin, türkülerin tiz
Dalgalanır Akdeniz, Marmara, Karadeniz
Ağıtlar bir, ezgiler aynı, türküler biz
Ah be güzel yurdum, güzel insanım.
… Duy ey yeni nesil, Mustafa Kemal’den yükselen sesi
Görmezden gelemezsin varlığına uzanan seli,
O gün bu gündür, hatırla etmiştin sonsuzluk yemini
Ah be güzel yurdum, güzel insanım…”
Ressam- Şair Serdar Samancıoğlu’nun, Nazım Hikmet Ran’a ait Kurtuluş Savaşı Destanı’nın yorumladığı ve bol alkış alan performansının ardından, Dr. Tezernur Gücükoğlu’nun akordeonundan yükselen şarkı ve tango nağmeleri, etkinliğe ayrı bir renk kattı.
Çanakkale Savaşı’nda mucizelere vesile Seyit Onbaşı’nın da şiirler ile yâd edildiği bu günde, Kıbrıs gazisi Nejat Gülümser, Barış Harekâtı sırasında gazilik unvanı aldığını hatırlatarak, vücudundaki nişaneyi gurur ile taşıdığını ifade etti dostlarına. Gülümser’in, vefasız yıllarına ise şu şekilde seslendiği görüldü:
“ … eski sayfalarıyla masada duran albüm,
İçindeki resimler, siz şimdi nerdesiniz?
… ah vefasız yıllarım, rüzgar gibi geçtiniz…
Sessiz akan ırmaktım; siz onu yutan deniz
… ah vefasız yıllarım, rüzgar gibi geçtiniz…”
Şair Hatice Dökmen’in dizelerinde ise zamane gençliğine övgü vardı: “ … Sizden ümit kesmemiştim Atatürk’ün gençliği…” şeklindeki bu dizeleri, Sevim Akay İçöz’ün, “şansını çalan kader’e” sitemi izledi.
Ozan Garip Yadigar’ın bağlamasının ardından, Selçuk Uçku’nun mızıkası ve içli şarkılar ile renklenen etkinlik, şair Ekrem Çiçek’in, Atatürk ve vatan sevdasına atfen, “ bu sevda bitmez” isimli şiiri ile devam etti.
Ümit Yaşar Oğuzcan, Can Yücel gibi birçok değerli şairin de ölümsüz dizeleriyle yâd edildikleri ANA Dergisi Mart ayı Şiir Toplantısı’nda “ zaman şakaklardan kar olup aktı”; toplumsal barış çağrısı yapıldı. Sanatçılar, “ bu hınç, hırs, bu kin ne ?” diye sordular ve “ anne karnına sığan insanoğlunun, koskoca dünyaya neden sığamadığını” sorguladılar.
İlk defa katıldığı Erzurum sıra gecelerine dair hissiyatını mısralara dökerek, dostlarıyla paylaşan şair İsmail Hakkı Bağdat, bir yandan da elinde makinesi, Şişli’deki bu aylık bir araya gelişi ölümsüz kılmak için deklanşörüne bıkmaksızın bastı.
Dostu, avukat Nur Hilal Sarıkartal’ın, “ Şimdi” isimli şiirini onun gıyabında gurur ile yorumlayan Mine Alpman, dostunun şahsında umut ile baktı geleceğe:
“ yağmur zamanı çocuk,
İlkbahar damlaları düştü düşecek
az kaldı.
Az kaldı
geçmişin kiri pası
arındı arınacak
hasadı talan edilmiş tarlanı
ek çocuk
yakındır bereketi toprağın
tertemiz fışkıracak.
Sen gönlünü karartma çocuk
yakındır özgürlük çiçeklerinin
boy vermesi
az kaldı
sen çiçekleri der çocuk…
yarın güzel olacak…”
Mart ayında yaşanan tüm ölümleri titrek sesiyle dostlarıyla paylaşan şair Leyla Salbaş, yaşanan ölümlerin ardından hissettiği acıyı, gidenlerin ardından, “ bu acele neden?” diye sorgulayarak, hafifletmeye çalıştı. O bunu yaparken, gözyaşları da kendisini yalnız bırakmadı.
Şair Yıldız Büge,” bu ülke hepimizin, Tanrım sen onu koru” niyazında bulunurken Mevla’sına, Dilşade Güngör de, “ kaşık düşmanı” kadını tarif etti, hoş gülüşler arasında: “ Yediği bir lokma ekmek, o da burnundan gelen; hizmetçi ben, ahçı ben, dadı ben. Adıma kaşık düşmanı denir.”
ANA Dergisi şairlerinden Hüseyin Kuzucan ise, Dişade Hanım’a misilleme olsa gerek(!), erkek gözüyle kadını şu şekilde yorumladı:
“ KADIN TOPRAK GİBİDİR BİLİR MİSİN EVLAT
HANİ ŞU VERİMLİ TOPRAK GİBİ
YETER Kİ YETİŞTİRMESİNİ BİL ONUN BEDENİNDE GÜLLERİ
ÇAPALA SEVGİYLE HANİ ŞU BİLMİHAL TATLARI VEREN TOPRAK ANAMIZ VAR YA ONUN GİBİDİR HALLERİ
HAA BİR DE SEVEMEZSEN ÖYLE ÇALILAR YETİŞİR Kİ ÖYLESİNE DİKENLİ
BİR KIRAÇLAŞIRKİ YÜREĞİ
VAAY ANAM VAY HİÇ BİR KAZMA İŞLEMEZ TAŞ OLUR KAYA OLUR YÜREĞİNE YARA OLUR BİR BENT TUTMAZ
DERE OLUR
HİÇ TANIMAZ
ENGELLERİ
SEVDASINDA DA KAVGASINDA DA
HANI TOPRAK SESSİZDİR YA
GÖMER YÜREĞİNE KADIN DA AYNIDIR
NASIL Kİ SEVDASI YÜREĞİNDE DERİNDİR
NEFRETİ DE BİR O KADAR
SOĞUKTUR İŞTE EVLAT
NE YETİŞTİRECEĞİN DE
SANMA KADERİNDİR
SENİN ELLERİNDEDİR.
Dr. Mecmettin Çanga,Dilek Nigar Aksakal, Bahtuni, Sevim Akay İçöz, Sibel Özkaygısız, Nurseren Yurtman, Aziz Pınar, Yegane Gülerman, Gülnur Bağrıyanık Soluşen, Aykut Altındağ… ve daha niceleri… Güldüler, ağladılar, andılar, yâd ettiler o gün hep birlikte. Sevinçler paylaştıkça büyüdü; hüzünler az da olsa hafifledi bu şekilde. Kûfelerdeki acı da, mutluk da paylaşıldı; yükler, hafifletildi bir nebze. Onlar, Nisan ayı toplantısına dek yeni hüzün ve mutluklar biriktirecekler, sonra tekrar bir araya gelecekler bu kûfeleri boşaltmak için…
E, sanatçı olmak böyle bir şey işte. Yoğunluğuna yaşanıyor duygular bu cılız bedenlerde. Eğer yazılmaz ise, dökülmez ise kâğıda, kaleme; eğer okunmazsa yani paylaşılmazsa, çıldıracak gibi olur insan! Hani demiş ya üstad Sait Faik Abasıyanıkbundan çok yıllar önce,” yazmasam çıldıracaktım;” onun gibi işte!
Haber: Arzu Başlantı
FACEBOOK YORUMLAR