ÖZGÜR ÖZEL: "DÜNYA SİVİL VE ASKERİ DARBE GÖRDÜ AMA BUGÜNLERDE TÜRKİYE'DE OLAN GİBİSİNİ GÖRMEDİ"

CHP CHP'nin "Millet İradesi'ne sahip çıkıyor" mitingi bugün Mersin Yenişehir Meydanı'nda gerçekleşti. Binlerce vatandaşın doldurduğu mitingte Özel, "Buradan Sayın Erdoğan'a, bütün milletin önünde bir büyük teklifte bulunuyorum ve siyaset tarihinin, siyasetimizin en büyük karşı karşıya gelmesini, düellosunu teklif ediyorum." dedi. Özel bugün sabah saatlerinde İBB'ye yönelik ikinci dalga operasyonuna ilişkin olarak, "Yeni operasyonun amacı İstanbul'un rantına çökmek" değerlendirmesini yaptı.

ÖZGÜR ÖZEL: "DÜNYA SİVİL VE ASKERİ DARBE GÖRDÜ AMA BUGÜNLERDE TÜRKİYE'DE OLAN GİBİSİNİ GÖRMEDİ"
26 Nisan 2025 - 17:41 - Güncelleme: 26 Nisan 2025 - 18:25

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Mersin’de gerçekleştirilen “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” Mitingine katıldı. Burada konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, “Toroslara yaslanan, portakalla, limonla bezenen, Akdeniz ile süslenen, barışın ve hoşgörünün şehri güzel Mersin’in güzel insanları, yiğit insanları hepiniz hoş geldiniz, hepinize merhaba. Bugün bir kez daha Mersin’deyiz. Ancak bugün gördüğümüz tablo, Mersin’in iradesinin, milli iradeye sahip çıkma azminin bir göstergesi. Bugün Mersin’de, Saraçhane’de ilk kez olan bir şey oldu. Saraçhane’de 23 Mart günü yani milletin Cumhurbaşkanı adayını belirlemek için koyduğumuz dayanışma sandıklarına koştuğu, oradan Saraçhane’ye geldiği, bütün öğleden sonrayı, akşamı orada geçirdiği, gece saat 22.00’de dronun uçup uçup ucuna varamadığı, menzil dışına çıktığı gibi bugün de Mersin’de dron kalabalığın ucuna ulaşamıyor. Hepiniz hoş geldiniz” dedi. Özel, şunları söyledi:

“Mersin, tarihinin en büyük mitinglerinden birini yapıyor. Ama hep söylediğimiz gibi bugün biz burada, Mersin’de toplanmaya, miting yapmaya gelmedik. Biz bugün Mersin’e eylem yapmaya geldik, sonuç almaya geldik. Cumhurbaşkanı adayımıza, Ekrem İmamoğlu’na, belediye başkanlarımıza, belediye meclis üyelerimize, belediye bürokratlarına yapılan darbe girişiminden sonra, milli iradeye yapılan saygısızlıktan sonra milyonlar olup sokaklara taşanlar, meydanlara sığmayanlar, bugün Mersin’den hep birlikte ‘İmamoğlu’na özgürlük’, ‘Adayımı yanımda, sandığı önüme istiyorum’ demeye geldiler. Saraçhane’den, Maltepe’den, Samsun’dan, Yozgat’tan, Ankara’dan Mersin’e selam getirdik. Selam olsun Mersin, selam olsun güneyin güzel insanları, Akdeniz’in sıcak ve yiğit insanları… Bugün bu meydanda narenciyeyi dalda bırakanlara, adaleti limon gibi sıkanlara karşı mitinge değil eyleme geldik. Zulme karşı susmayan, bugün de Yenişehir Meydanı’na sığmayan Mersinlilerle birlikte tarihe geçmeye, tarih yazmaya geldik. Mersinliler adalet istiyor, ‘Adalet’ diye seslerini yükseltiyorlar. Gerçekten hem Türkiye’de yaşanan adaletsizliklere, hem de kendine yapılan haksızlıklara Mersinlinin artık tahammülü kalmadı. Mersin, en fazla vergi veren ya beşinci, ya altıncı il olurken her sene hizmet alımında 25’inci sırada. Yıllardır beklediği söz verilmiş projeler tamamlanmıyor. Birçoğuna başlanmıyor. Ana Konteyner Limanı projesinden vazgeçtiler, Mersin’e büyük bir haksızlık yaptılar. Sekiz kültür ve turizm bölgesinin birini bile yatırıma açmadılar. Çeşmeci - Taşucu Otoyolu’nu 10 yıldır bitiremediler. Akbelen Katlı Kavşağı yıllardır tamamlanmıyor. Mersinli çiftçi için Pamuklu Barajı sekiz yıldır bekliyor. Açmadılar, hala açmıyorlar. Ama diğer yandan Ege’de istenmeyen, eylemlerle sökülen balık çiftliklerini Mersin’in burnuna, dibine dayayıp Mersin’in suyunu, denizini kirletmeye kalkıyorlar. Ey Mersinliler sizi yok sayan bu iktidara bugün sesinizi duyuruyorsunuz. 31 Mart 2019’da sesinizi duyurdunuz. 2024’te bu iradenizin arkasına çok daha sağlam bir şekilde geçtiniz. Buradan Mersin’e ve Türkiye’ye söylemek isteriz ki nasıl 2019 öncesinde Mersin’de rant vardı, kavga vardı… Mersin’de mafya vardı, Mersin’de gerginlik vardı. 2019’da Vahap Seçer geldi; huzuru, hizmeti, barışı getirdi. Bugün Mersin nasıl Türkiye’nin en huzurlu, en barış içinde yaşayan kentlerinden biri olduysa, gelecek seçimlerden sonra AK Parti gidecek, Cumhuriyet Halk Partisi gelecek. Türkiye’ye de huzur gelecek, barış gelecek. O huzuru getirecek olan isim ise bugün bizi Silivri’deki zindanından, odasındaki küçücük televizyonundan koca yüreği ile izleyen Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu’dur. Buradan Ekrem Başkan’a, Silivri’ye bir selam yolluyoruz. Sizi görüyor, sizi duyguyla, heyecanla izliyor.”

“Bu millet bu ülkeyi kolay kurmadı. Bağımsızlık da Cumhuriyet de kolay kazanılmadı. 100 yıl boyunca zor zamanlardan geçtik. Çok kara kışlar gördük. Ama nerede tökezledik, nerede düştüysek hep birlikte daha güçlü ayağa kalktık. Şimdi de kendini milletin üstünde görenler, bu millete istikamet dayatmak isteyenler var. Bu milletin nasıl bir millet olduğunu, bir kişiden, bir zümreden, bir partiden çok daha güçlü, çok daha büyük olduğunu bütün Türkiye’ye ve dünyaya her gün gösteriyoruz. Çünkü bu millet, her şeyi affeder; yoksulluğa, sıkıntıya bile sabreder. Ama iradesini elinden almak isteyenlere sabretmez, onları affetmez. Bu millet sandığın değerini bilir. Sandığına, seçme ve seçilme hakkına her zaman sahip çıkar. Darbeler olur, kimine hemen direnir, kiminde biraz gecikir. Ama eninde sonunda iradesinin arkasında, darbecilerin karşısında olur. Çünkü bilir ki sandık giderse, seçme hakkı giderse her şey tehlike altındadır. Bunu nereden bilir, bunu şuradan bilir: Çanakkale Savaşı’nda bütün bir millet, Çanakkale’yi bırakmamak için, oradan donanma geçmesin, işgal orduları geçmesin diye, Anadolu işgal edilmesin diye can vermiştir. 10 binler toprak altında kefensiz yatmıştır. Ne zaman ki Çanakkale geçilmesin diye dedelerimiz koyun koyuna toprak altında kefensiz yatmasına rağmen, İstanbul’daki tek kişinin bir onayıyla, bir hatasıyla o donanmalar birkaç yıl sonra gelmiş, İstanbul işgal edilmiştir. Bir yönetimin, tek adamın rızasıyla nasıl ki işgal orduları ayak basmıştır, sonrasında Anadolu yedi farklı ordu tarafından taksim edilmiş, işgal edilmiştir. Anadolu’daki çiftçinin tarlasına, bağına, bostanına asker, işgalci askerlerin postalı basmıştır. Köyüne düşman ordusu gelmiştir. Malı, mülkü, namusu tehdit altına girmiştir. O gün millet Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile beraber ayağa kalkmış, şahlanmış, düşmandan yurdu kurtarmış, sonra da kurtarıcısı ile birlikte Cumhuriyet’i kurmuştur. Mustafa Kemal’e kimi krallık layık görmüştür, kimi padişahlık. Kimi Amerikan tipi başkanlık önermiştir, kimi İngiliz tipi krallık. Paşa demiştir ki, ‘Biz milletle birlikte bir Meclis kurduk. Demokrasiyi getirdik. Kararı millet verir. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.’”

“İşte Anadolu’nun, Rumeli’nin irfan sahibi güzel insanları bilir ki her tek adam rejiminin sonu hüsrandır. Kendine de hüsrandır, vatana da hüsrandır. Nerede sandık vardır, nerede demokrasi vardır, nerede seçme hakkı, seçilme hakkı vardır; orada huzur, barış, bolluk vardır. Onun için kim sandığa el uzatırsa, kim seçme hakkını almaya kalkar, ‘Kararı ben vereceğim’ derse o bu milletin düşmanıdır. Bu millet o darbecilerin karşısındadır. Bu millet onun için sandığı, namusu bilir, namusu gibi korur. Çünkü sandık yoksa tek adam vardır. Tek adam varsa hata vardır. Hata varsa işgal vardır. İşgal varsa ne malın, ne mülkün, ne namusun garantisi vardır. Onun için sandığımıza, adayımıza, ülkemize, namusumuz gibi sahip çıkmaya devam edeceğiz hep birlikte. Dünyada iki çeşit darbe var. Bunlardan biri sivil, biri askeri darbe. Bu ülke ikisin de gördü geçmişte. Ama bu dünya bugünlerde Türkiye’de olan gibisini görmedi. Geçmişte seçilmiş birine değil; elbette geçen yerel seçimin İstanbul Belediye Başkanı’na, ama esas olarak gelecek seçimin Cumhurbaşkanı adayına, Cumhuriyet Halk Partisi’nin, ülkenin kurucu partisinin Cumhurbaşkanı adayına, geleceğin Cumhurbaşkanı’na darbe girişimi vardır. Bu darbe girişiminin karşısında 10 milyonlarca cesur yürek, 10 milyonlarca Cumhuriyetini, Atatürk’ün emaneti sandığını ve demokrasiyi koruyanlar vardır. İşte ben bugün Mersin’de, Yenişehir’de o iradeye sahip çıkan 100 binleri görüyorum, milyonları görüyorum.”

“Malum her darbenin bir cuntası, her darbenin bir başı, her darbenin bir hedefi var. Hedef; şüphesiz şahıs olarak Ekrem İmamoğlu ama esas olarak sizin iradenizdir. Bu cuntanın karargahı; Beştepe’dir, saraydır. Bu cuntanın silahı; ele geçirdiği yargıdır ve bu silahın mühimmatı; yalandır, iftiradır. Mübarek Ramazan’da bir iftar sofrasında haber aldık ki Ekrem Başkan’ın 31 yıl önce aldığı diplomasını iptal ettiler. Takip eden sahurda binlerce polis kardeşimizi haksızca evine gönderdiler. Gözaltına aldılar, dört gün tuttular ve ardından Silivri zindanına koydular. İstiklal Marşımız ‘Korkma’ diye başlar. Saraçhane’de yedi gün - yedi gece direnenlere, Mersin’de, 81 ilde sokaklara taşanlara, Maltepe’de 2,2 milyon olup meydanlara sığmayanlara, 15,5 milyon kişi sandık başına koşup adayına sahip çıkanlara selam olsun. Helal olsun ki darbecilere tarihi bir ders vermişlerdir. Ancak halen karşımızda bir vesayet rejimi kurmak isteyenler vardır. Onlar artık iktidar değildir. Onlar artık gayri-meşru bir cunta yönetimidir. Çünkü milletten korkana, sandıktan kaçana iktidar demek mümkün değildir. Olsa olsa geleceğin muhalefet partisidir. İktidar değişimi için milletimiz gün saymaktadır, ya sabır çekmektedir. Devlet dediğiniz, milletin evidir. Ama bu evin kapısına bugün bir avuç vesayetçi kilit vurmuştur. İçeri giren onlardır, dışarıda kalan millettir. Devletin kapıları millete kapanmıştır. Bu millet önce işgalden kurtuldu, sonra yokluktan kurtuldu. Şimdi iradesini esir almak isteyen bu bir zümre insandan kurtulacak. Nasıl Vahap Başkan, Mersin’deki başkanlarımız belediyenin kapılarını nasıl millete açtılarsa size ant olsun ki devletin kapıları da bu millete açılacaktır. Tayyip Bey, Türkiye’nin dört bir yanına gidiyoruz. Millet dört bir yandan iki şey söylüyor: Bir, Ekrem İmamoğlu’na selam söylüyor. Görüyor musun? Bir de bu millet Türkiye’nin dört bir yanından sana bir şey söylüyor. Duyuyor musun Tayyip Bey bu millet sana ne diyor? Millet Erdoğan’ı, millet Tayyip Bey’i istifaya çağırıyor. İstifa bir erdemdir ama bunu yapmayacaksan, eğer istifaya gerek görmüyorsan, kendine güveniyorsan o zaman sandığı getireceksin. Kararı millet verecek. Var mısın? Hodri meydan.”

“Neredeyse 40 gün oldu. Ekrem Başkan ve arkadaşlarımız hakkında bir tek iddialarını ispat edemediler. 40 gün 40 gece yandaş medya ekranlarında yalan attı, iftira attı, atmaya da devam ediyor. Ancak yapılan bütün anketlerde en yükseği yüzde 30, geneli yüzde 25-30 arasında sonuçlarla bu yalanlara, bu iftiralara inanan yüzde 25, en çok yüzde 30. Dört kişiden birini bile bu kadar iftirayla ikna edememiş bir müfteri iktidarla karşı karşıyayız. Halen ortada iddianame yok. Baskıyla, tehditle yalancı tanıklar aranıyor. Gizli tanıkların Meşe, Çınar, Ladin diye üç tane odunun attığı iftiraları ne MASAK Raporu’na doğrulatabildiler, ne bir tek kanıt bulabildiler. Şimdi hep birlikte savcılarıyla, ifade vermiş olan tanıklara, ifade vermiş olan sanıklara baskı yaparak, mobbing yaparak ‘Benim istediğim gibi ifade ver, evine git. Çocuklarına kavuş. Ama böyle ifadeler verirsen seni on yıl içeride tutarım’ diye tehditle, şantajla yalancı tanık yaratmaya çalışıyorlar. Başaramıyorlar, başaramayacaklar. Küçücük çocukları olan kadın tutukluları alıp da hastaneye götürüyoruz diye bir yerlere götürüp, onların karşısına geçip ‘Benim dediğim gibi ifade ver, yani özeti Ekrem İmamoğlu’na iftira at, sonra direkt evine git’ diyen ‘Bunu yapmazsan on yıl evladının yüzünü göremezsin’ diyenlere hukuk insanı denemez. Bunlara savcı denemez, bunlar iftiracıdır. Bunlara el aman demeyeceğiz, teslim olmayacağız. Buradan Mersin’den Tayyip Erdoğan’a sesleniyorum, Sayın Erdoğan eğer savcına güveniyorsan, arkasına geç. Ben Cumhurbaşkanı Adayıma, Ekrem Başkan’a güveniyorum, tam arkasındayım. Eğer iddialarına güveniyorsan, TRT’yi açalım, isteyen bütün televizyonları açalım. Senin savcın soruları sorsun, benim Başkanım canlı yayında yargılansın. Görelim bakalım kim dürüst, kim iftiracı? Var mısın? Buradan Sayın Erdoğan’a bütün milletin önünde bir büyük teklifte bulunuyorum. Ve siyaset tarihinin, siyasetimizin en büyük karşı karşıya gelmesini, düellosunu teklif ediyorum. Şunu yapacağız. Canlı yayında yargılama olacak, sonra Türkiye’nin bütün anket şirketlerinin ortalamasını alacağız. Eğer Ekrem İmamoğlu’nun suçluluğuna millet ikna olursa siyaseti ben bırakıyorum. Olmazsa sen bırakmaya var mısın? Sana siyasi düello teklif ediyorum. Canlı yayında hatta sana yüzde 25 de avans veriyorum. Eğer senin savcın haklı çıkarsa ben istifa edeceğim. Ekrem İmamoğlu’nun haklılığı ortaya çıkınca sen istifa edecek misin? Var mı cesaretin? Hodri meydan sana. Ama böyle bir yürekleri yok. Böyle bir cesaretleri yok.”

“Daha bu sabah millet bu operasyonlardan ‘İllallah’ demişken, ‘Ekonomiye zarar veriyor’ demişken, maalesef millet ‘Deprem gündemim var, benim seçtiğimi getir yerine otursun’ demişken bugün yeni bir operasyona giriştiler. Ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden üst düzey bürokratların da içinde olduğu 53 kişiyi daha gözaltına aldılar. Maksat; bulamadıkları kanıtı, ikna edemedikleri yalancı şahidi şimdi 53 yeni masum üzerinden yapmaya çalışacaklar. Piyasalar, borsa, hukuk ister. Güven ister. Bunun için bu operasyonu hafta içinde yapmaya cesaret edemediler. Piyasalar kapandıktan sonra bir cumartesi sabahı bu operasyonu yapıyorlar ki borsa düşmesin, dolar yükselmesin. Bu operasyonun içinde ahlak olsa, hukuk olsa neden düşsün borsa, neden bozulsun piyasalar? Hepimiz atılanın yalan olduğunu, bunun bir iftira olduğunu, Tayyip Erdoğan’ın rakibinden kurtulmak için yaptığı bir kumpas olduğunu hepimiz biliyoruz. Hepimiz. Yapılan işin tamamen iki hedefi vardır. Bunlardan birincisi milletin iradesine çökmek, ikincisi İstanbul’un rantına çökmek. Öyle ki Ekrem Başkan hapse atıldıktan hemen sonra Kanal İstanbul ihanetini hemen raftan indirdiler. İstanbul’un muhafızı Ekrem Başkan Silivri’deyken Arap televizyonlarının reklamlarına Recep Tayyip Erdoğan başrolde çıktı. Kanal İstanbul manzaralı evler, İstanbul’da göl manzaralı evler, Türkiye pasaportu, Türk pasaportu garantili evler 3,5 dakikalık reklam yayınlarında. Tayyip Erdoğan Katar’dakilere, Araplara, Arap şeyhlerine güzel daireler vaat ediyordu. Ve bunu gören İSKİ buna itiraz etti. İSKİ’nin Genel Müdürü Şafak Baş, buna en temelden itiraz eden kişi olarak Ekrem Başkan’a gitti, ziyarette bulundu, bilgi notlarını sundu. Kendisi, Genel Müdür Yardımcısı ve İmar Daire Başkanı Kanal İstanbul için yapılan inşaatları, öyle dedikleri gibi yoksulun, yoksullar için yapılan konut falan değil, Kanal İstanbul inşaatı için yapılan bütün işleri gördü ve bunların kaçak olduğu için TOKİ’ye bunlar hakkında yıkım kararı verdiğini bildirir yazıyı dün yolladı. Bugün gazetelerde, muhalif gazetelerde bu haber var. Ve bu sabah 40 gün önceki operasyonda adı olmayan, hakkında hiçbir iddia olmayan İSKİ’nin Genel Müdürü, Genel Müdür Yardımcısı ve İmar Daire Başkanı şafak baskınıyla gözaltına alındılar. Hepimiz biliyoruz ki mesele yolsuzluk değil, mesele Kanal İstanbulsuzluk. Kanal İstanbul yoksa Tayyip Erdoğan yok. Onun için saldırıyorlar arkadaşlarımıza.”

“Buradan Tayyip Erdoğan’a sesleniyorum. İstanbul unuttuğun, unutturmaya çalıştığın deprem gerçeğiyle, geçtiğimiz günlerde bir kez daha yüzleşti. AKOM’un, Afet Koordinasyon Merkezi’nin baş koltuğu boş duruyor. Oraya İstanbullular Ekrem Başkanı oturttular. Deprem paniğinde İstanbul’a güveni verecek olan da deprem tehlikesine karşı bugüne kadar yaptığı çalışmaları sürdürecek, bitirecek olan da İstanbul’u depremden koruyacak olan da Ekrem Başkan’dır ve arkadaşlarımızdır. Ancak bu durumda bile depremden siyaset yapan, Ekrem Başkan’ın yerine seçilen Belediye Başkanvekili yerine AK Parti İl Başkanını yanı başına oturan Erdoğan, deprem tehlikesine karşı bugün en lazım olan bürokratlarımızı sabah evlerinden toplamıştır. Bugün topladığı bürokratlar her yağmurda, denizle birleşen Üsküdar Meydanı’nı o günlerinden kurtaran arkadaşlardır. Ranta direnen, kaçak yapıyla mücadele edenlerdir. Son taştığında 31 kişinin öldüğü Ayamama Deresi’ni ıslah edenler, artık derelerin içinde bebeleri ölüme terk etmeyenlerdir. Bu arkadaşlarımızı alıp içeriye atmak, felakete karşı, depreme karşı İstanbul’u savunmasız bırakmaktır. Bu sabah güneş doğarken İstanbul’un muhafızlarını gözaltına alan Erdoğan’a sesleniyorum. Ne yapıyorsun sen? Bu saatte, bu vakitte yılan sokmaz adamı, yılan sokmaz. Böyle bir günde bu halde deprem kapıdayken, sen bu uzmanları topluyorsan gerçekten sen bu İstanbul’a da bu millete de dost değilsin. Ama sadece onları değil dün akşam Ankara’da 30 tane de gencimizi gittiler gözaltına aldılar. İstanbul’da 2 bin gencimizi gözaltına almışlardı. 301 evladımızı tutuklamışlardı. Halen daha 40’ın üstünde evladımız Türkiye’nin dört bir yanında tutuklu. Şimdi de Ankara’da 30 gencecik evladımız gözaltına aldılar. Pırıl pırıl çocuklar. Hepsiyle gurur duyuyoruz, gençlerimizin ayrı ayrı alınlarından öpüyoruz. İyi ki varlar, iyi ki direniyorlar.”

“Burada 100 binler varken, burada bir ara sokakta da bu kadar kalabalığı bir ilçede bulsak miting yaparız. Hepinizi çok seviyoruz, teşekkür ediyoruz. Meydana giremeyen ara sokaklarda mini miting alanları var. Ben bu muhteşem miting için hem Mersin İl ve İlçe Başkanlarımıza, Büyükşehir Belediye Başkanımıza, bütün belediye başkanlarımıza, Adana’ya, Kahramanmaraş’a, Hatay’a yürekten teşekkür ediyorum. İyi ki buradasınız, iyi ki hep birlikteyiz. Bu darbeciler zaten zorda olan ekonomimizin bel kemiğini kırmaya kast ettiler. Mersin’in çiftçisine, işçisine, emeklisine kaynak vermeyenler bu darbeyi yapmak için yıllardır biriktirilmiş dolar rezervlerimizi yaktılar. Tam 52 milyar dolar. Düne kadar 50 milyardı, son dün de 2 milyar yakıldı, 52 milyar dolarımızı mahvettiler, yok ettiler. Güya 2,5 puan faiz düşecek, faiz yüzde 40 olacaktı, bırakın düşmesi 3,5 puan arttı yüzde 46 oldu. Yüzde 60’lık Venezuela’dan, yüzde 35’lik Zimbabwe’den sonra ikisinin arasında en yüksek faiz Türkiye’de. Dünyanın en yüksek ikinci faizi Türkiye’de. Ve Merkez Bankası’ndan satılan 52 milyar dolar, yaklaşık 2 trilyon lirayla bakın ne yapılabilir? Mersin’deki değil sadece, 81 ilde bütün Türkiye’deki çiftçilerin banka borçlarının faiziyle birlikte toplamı 1 trilyon lira. Bugün Ekrem Başkan’ın operasyonunu yapmak için yaktıkları paranın yarısı, çiftçilerin banka borçlarını bitiriyor. Diğer yarısıyla her bir çiftçiye 420 bin lira verebilirsiniz. Bu parayla atanmayan 1 milyon öğretmenin hepsini atayabilir, üç yıllık maaşlarını peşin yatırabilirsiniz. Bu parayla her bir emeklimize asgari ücret, ama Tayyip Bey’in layık gördüğü 22 bin lira değil, bizim savunduğumuz 30 bin liralık asgari ücreti her bir emeklimize en düşük maaş olarak yatırabilirsiniz. İşte bugün çiftçi için, emekli için, işçi için para bulamayan 19 Mart darbecileri, bu parayı doları dizginlemek için harcamış durumdadırlar. İktidarlar tercihlerini kimi seviyorlarsa ona göre yaparlar. Neden korkuyorlarsa ona göre yaparlar. Bu iktidar iktidardan gitmekten korktuğu için, Ekrem Başkan’dan korktuğu için, sizin iradenizden korktuğu için 52 milyar dolar harcadı. Gelecek iktidar, sizin iktidarınız, bizim iktidarımız emekliyi sevdiği için, asgari ücretlinin dostu olduğu için, narenciye üreticisinin, çiftçinin dostu olduğu için, gençlerin dostu olduğu için, kötülüğe değil, iyi yönetmeye bütçe ayıracak. Söz veriyoruz hepinize.”-

“Bu darbenin mali ayağı Mehmet Şimşek. Dün Amerika’da şöyle açıklamalar yapıyor. ‘Yurtiçi gelişmelerin ekonomimize yansımalarını sınırlamak için gerekli adımları atıyoruz.’ Neymiş yurtiçi gelişme Mehmet Bey? ‘Darbe yaptık’ desene, ‘Milletin parasını bu darbe için sattık’ desene. Şimdi gitmiş eskiden kurtulduk dedikleri IMF’nin Başkanının kapısında. Amerika Birleşik Devletleri Maliye Bakanının kapısında, yanında. Görüşmeyi yapmış Amerikan Maliye Bakanı açıklıyor. ‘Şimşek’le görüştüm, İran’a karşı maksimum baskı uygulayacağız, yanımızda olacaksınız dedim’ diyor. Talimat vererek, parmak sallayarak. Suriye bu halde sırada İran sonra Türkiye bunlara diyor ki ‘İran’a karşı yanımızda olacaksınız.’ Mehmet Şimşek aynı görüşmeyle ilgili ne konuştuğunu açıklıyor. ‘Yapay zeka konuştuk, robot konuştuk, ekonomi konuştuk.’ Ey Mehmet Bey adam resmi açıklamış, sana nasıl görev vermiş, istikamet vermiş, para karşılığı sana nasıl emir vermiş sen anlatıyorsun. At yalanı dönüp sayalım inananı. Yapay zeka konuşmuş. Yapay zeka konuşmuş yalancı. 19 Mart darbesinin icazetini Recep Tayyip Erdoğan, Trump’tan almıştır. 19 Mart darbesi Amerika’nın desteğiyle yapılmıştır. 19 Mart darbesinden sonra Kıbrıs davasından vazgeçilmiş, 19 Mart darbesine susulması karşılığında Türki Cumhuriyetlerin Güney Kıbrıs’ı tanımasına ses edilmemiş, Kuzey Kıbrıs yalnızlaştırılmış, ‘Yavru Vatan’ dedikleri, bizim için Kardeş Vatan AK Parti tarafından satılmıştır. Ayrıca Türkiye’deki haksızlıklara, hukuksuzluklara susulması karşılığında Trump’ın ‘Bu Gazze güzelmiş, buradan Filistinlileri yollayalım, civar ülkelere yerleşsinler’. Yani tehcir yapacak. Soykırım yetmedi bir de tehcir yapacak. ‘Bunları yollayalım, buralara otel yapalım’ Haddizatında bize otel diyor da aklı otelde değil. Aklı Gazze’nin önündeki Avrupa’ya 100 yıl yetecek hidrokarbon yataklarında. Doğalgazda. Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’yi ezme, antidemokratik işlerine susma karşılığında, Hem Kıbrıs’ı yalnız bıraktığının, hem de Filistin davasını sattığının kanıtı işte bu yaşadıklarımızdır. Ama biz hem Kıbrıs Barış Harekatı’nı yapan Başbakan Karaoğlan Bülent Ecevit’in partisi olarak, hem Yaser Arafat’ın dostu Filistin mücadelesinin destekçisi Karaoğlanın partisi olarak, hem de Filistin’e gidip de savaşan Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yol arkadaşları olarak kim satarsa satsın Kıbrıs’ı, Kıbrıs’ın yanındayız. Kim yalnız bırakırsa bıraksın Filistin’i, Filistin davasının sonuna kadar arkasındayız.”

“Biliyorsunuz bu iktidarın, Tayyip Erdoğan’ın kimyasını bozan işlerden bir tanesi de altın hesabı. Yıllardır AK Parti geldiğinde en düşük emekli maaşının sekiz çeyrek altın, şimdi üç çeyrek altın aldığını, en düşük asgari ücretin AK Parti geldiğinde, Erdoğan geldiğinde yedi çeyrek altın ve şimdi dört çeyrek altın aldığını ısrarla anlatıyorum. Ben bunu söyledikçe çıldırıyor, deliriyor. Diyor ki ‘Altın hesabını bırak.’ Bugün buradan bir başka altın hesabını kendisine hatırlatalım. 19 Mart darbesini yaptığın 40 gün önce, sadece 40 gün önce asgari ücretli 6,5 gram altın alabiliyordu. Şimdi beş gram alıyor. Her asgari ücretin cebinden aylık 1,5 gram altın, 4 bin lira gramı, 6 bin lira fakirleştirdin onları. Her emekliliğinin cebinden bir gram altın, 4,5 gram alıyordu, 3,5 grama düştü. En düşük memur maaşı 13 gram altın alıyordu, 10 grama düştü. Üç gram çeyrek altın her memurun cebinden çıktı gitti. Yani yapılan bu darbenin her birimize maliyeti ayrı ayrı oldu. Bu parayı bir gecede, bir haftada çarçur edenler para Mersin’e lazım olunca, Adana’ya, Osmaniye’ye, Kahramanmaraş’a, Hatay’a lazım olunca, Türkiye’deki çiftçilere lazım olunca susuyorlar, duruyorlar.”

“Çukurova’da ve Mersin’de bütün Türkiye ile birlikte geçtiğimiz hafta büyük bir don felaketi yaşandı. Yüksek girdi maliyetleri üstüne önce kuraklık, geçen hafta da don felaketi geldi. Turunçgilde yüzde 40, çilekte yüzde 50, kayısıda yüzde 70’e varan kayıplar var. Ancak bu iktidar durmadı. Erdoğan don felaketini küçümsedi. ‘Bazı şehirlerde, bazı ürünlerde bir miktar hasar var’ dedi. Oysa hasar narenciye, narenciye üreticisini perişan etti. Meyve üreticisini perişan etti. Bunun için bütün Türkiye’de fındıktan çaya, üzümden narenciyeye, kayısıdan diğer meyvelere kadar tüm üreticinin arkasında durulması gerekmektedir. Ancak çiftçiye sahip çıkmak için öncelikle afet yaşanan tüm bölgeler afet bölgesi ilan edilmelidir. Zarara uğrayan çiftçilerin hasarlarının tamamı devlet tarafından ödenmek üzere harekete geçilmelidir. TARSİM sistemi yenilenmeli, prim yükü çiftçinin sırtından alınmalıdır. Acil olarak Tarım ve Kredi Kooperatiflerine, Ziraat Bankası’na olan çiftçi borçları silinmeli, faizleri affedilmeli, anapara beş yıla bölünmeli ve çiftçinin rahat bir nefes alması sağlanmalıdır. Oysa Ziraat Bankası bırakın faiz silmek, faiz üstüne faiz bindirmek, temerrüt faizleriyle çiftçiye yüklenmek ve çiftçiye haciz yapmakla meşguldür. Buradan sesleniyorum. Bütün çiftçilere şunu hatırlatıyorum: Size ucuz, düşük faizli, faizsiz krediler vermesi gereken banka, size bunu yapmazken bankanın suçu yok. Ülkeyi yönetenler bunu yapmazken, bir talimatlarıyla, Doğan Medya grubunu, Doğan Haber Ajansı’nı, Demirören grubuna, Ziraat Bankası’ndan verdikleri 800 milyon dolar krediyle peşkeş çekti birileri. O tüpçü, sizin yerinize krediyi çekti. O tüpçü, bu krediyi ödemedi. İki kere faizleri silindi, iki kere yapılandırdı. 10’da birini bile ödemedi. Bu krediye karşı bir tane golf sahasını gösterdi. Oradan ballı kredileri çekti. Bu çiftçiyi değil de o tüpçüyü düşünen bu iktidara önümüzdeki sandık, bu çiftçi, Mersin’in çiftçisi gösterecek gücünü. Size söz veriyorum. Hani Mersin’deki ‘Anamızı ağlattın’ diyen çiftçiye, Ananı da al, git’ diyen son Cumhurbaşkanı gibi değil, ‘Köylü milletin efendisidir’ diyen ilk Cumhurbaşkanı gibi biri; Ekrem İmamoğlu geliyor. O yapacak çiftçiyi yeniden milletin efendisi. İşte bunun için bizden korkuyorlar.”

“Ben Mersin’de muhteşem bir kalabalığı, çok güzel insanları, Mersin’in bütün renklerini bir arada görüyorum. Burada Cumhuriyet Halk Partililer var. Ancak burada seçimlerde de omuz omuza veren Mersin’in bütün demokratları var. Sosyal demokratların yanında milliyetçi demokratlara, muhafazakar demokratlara, Kürt demokratlara, Mersin’in bütün renklerine, bütün demokratlarına selam olsun. Mersin’de Kürtüyle Türkü birlikte yaşam kültürüyle kol kola yaşarken, biz bundan sonra ‘Ya otokrasi, ya demokrasi’ diyenler olarak, siyasi yelpazenin el sağından el soluna kadar bugün burada olduğu gibi tüm siyasi partilerden demokrasiye inanmış milyonlarla bir olacağız, birlikte olacağız. Bizim birlikteliğimizin adı; Yenişehir’de Yenişehir ittifakıdır, Mersin’de Mersin ittifakıdır, Türkiye’de Türkiye ittifakıdır. Renklerini ay - yıldızlı al bayraktan alan ancak kimseyi öteki yapmayan, kimseyi küçük görmeyen, önüne geleni terörist ilan etmeyen, Türkiye’yi Kürtüyle - Türküyle, Lazıyla - Çerkesiyle, Alevisiyle - Sünnisiyle bir gören, birlikte gören, Türkiye’nin kurtuluşunu birlikteliğimizde gören milyonlarız biz. Mersin’de çok sayıda Kürt vatandaşımız da huzur içinde hep birlikte yaşıyor. Bir süredir Kürt meselesinde yeni bir süreç yürütülüyor. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, en başından beri insanlar ‘Sorunumuz var’ diyorsa, bu sorunun çözümünden yanayız. Tüm sorunların çözümünün demokrasiden geçtiğinin farkındayız, bilincindeyiz. Bunun için Meclis’ten başka zemin, Meclis’te çalışmaktan başka çare bilmeyiz. Gizli pazarlıkların, olmayacak anlaşmaların değil; şeffaflığın, samimiyetin, toplumsal mutabakatın sonuna kadar arkasındayız. Bu konuda tarihsel tutarlılığa sahip bir parti olarak, sorunun çözümü için, kendi komisyonumuz, hukukçularımız, siyaset bilimcilerimiz uzun süredir çalışıyorlar. Meclis Başkanı’na sorumluluk alması için çağrıda bulunduk. Ne yapılacaksa milletin gözü önünde, milletin vekilleriyle, milletin gözünün içine bakarak, şehit ailelerinin ve gazilerin gözünün içine bakamayacak bir şey yapmadan… Ama birileri gibi ‘Böyle bir sorun yoktur’ deyip, öyle gözünü ve kulağını da kapatmadan. İnsanı insan olarak severek, Türk ile Kürt’ün kardeşliğini bilerek, bundan sonraki barışın Türkiye’yi güçlendireceğini bilerek, Mersin’den Türkiye’deki herkesi, bütün demokratları büyük bir inanç ve kararlılıkla selamlıyorum. Büyük bir kararlılıkla…”

“Biraz önce bir hemşerinizin, size emeği olan, Toros Üniversitesi’nin kurucularından Esenyurt’un seçilmiş Belediye Başkanı Ahmet Özer’in mektubu okundu. Dinlediniz, alkışladınız, dayanışmanızı gösterdiniz. Yıllarca Mersin’de görev yapan bir evladınız. Elbette şu anda bulunduğu hücresinden bizi izliyor. Onu, Esenyurt’u, bizim 100 bin nüfusken AK Parti’ye verip geçen dönem 1 milyonun üstündeki nüfusla aldığımız Esenyurt’u kazandığı için onu terörist olmakla suçluyorlar. Suçu; Kürt olmak. Suçu; Kürtlerle Türklerin kardeşliğini savunmak. Bu konuda kitaplar, makaleler yazmış olmak. Hatta bugünkü iktidardan övgüler almış olmak. Ahmet Özer’i terörizmle suçlama gerekçeleri ne biliyor musunuz? İki gerekçesi var: Biri, kent uzlaşısı dedikleri, Esenyurt ittifakı dediğimiz, Kürtlerin de kendilerinden birini görünce oy verebildikleri bir listeye, Esenyurt ittifakına terörist damgası vuruyorlar. Ama esas suçlama; Ahmet Özer telefon açmış demiş ki bir babaya, vefat eden anası için... ‘Anneniz sizin gibi çok kıymetli evlatlar yetiştirdi.’ Konuştuğu kişi, herhangi birisi. Bir kardeşinin varmış bir terör örgütüyle bağlantısı. ‘Anneniz sizin gibi kıymetli evlatlar yetiştirdi’ deyince, güya teröriste övgü yapmış. Esenyurt’u kazanmaktan başka suçu olmayan Ahmet Özer’in, Mersin’in evladı Ahmet Özer’in sonuna kadar arkasındayız.”

“Değerli Mersinliler, ‘Hak, hukuk ve adalet’ diyor buradakiler. Duyuyor mu Ankara’dakiler? Hakka saygı duymayan, hukuku çiğneyen, adaleti ayaklar altına alan Erdoğan, duyuyor musun Mersin nasıl sesleniyor ‘Hak, hukuk, adalet’ diye? Bugün buradaki birlikteliği görenler, geçen hafta Yozgat’ı görenler, Samsun’u görenler, Ankara’yı, Maltepe’yi görenler, Saraçhane’yi görenler artık bir tek adama karşı, hep birlikte nasıl ayağa kalktığımızın, nasıl demokrasi istediğimizin, nasıl adım adım iktidara yürüdüğümüzün farkındalar. Bizim adayımız Silivri’de zindanda. Onların adayı sarayda, bütün yetkiler elinde. Bizimki küçücük hücrede ama sanki göğün yedi kat üstünde büyük bir umut, büyük bir kararlılık, büyük bir özgüvenle bakıyor bu meydana. Çünkü kazanmak için lazım olan üç şey... Ahlaki üstünlük, bu meydanda. Psikolojik üstünlük, bu meydanda. Çoğunluk enerjisi, bu meydanda. Oysa o bütün yetkileri elinde bulunduranlar, bıçakları, kılıçları çift taraflı kesenler saraydalar ama psikolojik olarak yerin yedi kat dibindeler. Bunalımdalar, çünkü kaybedeceklerini biliyorlar. Biz adayımızın arkasındayız. Zindanda olsa da onu çıkarmaya kararlıyız. Mücadeleyi sonuna kadar da sürdüreceğiz. Eninde sonunda o sandığı getireceğiz, bu tek adamı yollayacağız, demokrasiyi kuracağız. Bu iktidar yürüyüşünü görenler her türlü saldırıyı, her türlü iftirayı yaparken, dün Milli Eğitim Bakanı olacak o meczup çıkmış diyor ki, ‘Efendim iktidar değişirse okullara başörtülü kızların, evlatların girmesi tehlikeye girer.’ Bu hayatımda duyduğum en büyük yalandır, partime atılmış en büyük iftiradır. Ben bundan 30 yıl önce Ege Üniversitesi’nde birileri başörtülü arkadaşlarımızı derse sokmamaya çalışırken, onlar için eylem yapan, onlarla birlikte eylem yapan, ‘Onlar sınıfa girmeden biz de girmeyiz’ diyen bir Genel Başkan olarak bu iftiranın karşısında bütün başörtülü kardeşlerime diyorum ki sizi sömüren, sizi kandıran ve sizin tüm özgürlüklerinizi gençlerle birlikte elinizden alan bu iftiracılara karşı sizin, örtünen - örtünmeyen herkesin eğitim güvencesi de iyi bir gelecek güvencesi de daha zengin ve daha özgür bir Türkiye’de yaşama güvencesi de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarındadır. Başörtüsü kaygısıyla yoksulluğun üstünü örtemezsiniz. Başörtü kaygısıyla haksızlıkların, adaletsizliklerin üstünü örtemezsiniz. Bu ülkede tüm özgürlüklerin teminatı, geleceğin iktidarı Cumhuriyet Halk Partisi’dir, geleceğin Cumhurbaşkanı Ekrem İmamoğlu’dur.”

“Şöyle bir bakınca Mersin’de apartmanlara, balkonlara asılmış bayrakları görüyorum. Ekrem Başkan ‘23 Nisan’da bayrak asalım, 19 Mayıs’a kadar bayraklar balkonlarda kalsın’ demişti. Mersin’de bayrakları görüyorum, Ekrem Başkan’ın 19 Mayıs’a kadar bayrak asma çağrısını hep birlikte tekrar ediyoruz. Türkiye’yi bayraklarını 19 Mayıs’a kadar balkonlarında tutmaya davet ediyoruz. Mersin bugün gözün alabildiği, televizyonun çekebildiği yerin ötesine kadar dolu. Hep birlikte bayrakları sallayalım. Türkiye’nin beraberliğinin, birliğinin, bütünlüğünün garantisi ay yıldızlı al bayraklarımızla buradan Silivri’yi selamlıyoruz. Buradan Türkiye’nin tüm cezaevlerindeki siyasi tutsakları selamlıyoruz. Ve inanıyoruz ki kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz.”

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum