Özel Röportaj Türk Kadın Yönetmenin Başarısı

Özel Röportaj Türk Kadın Yönetmenin Başarısı
07 Eylül 2020 - 19:56
İşin alfabesinden başlamak.
Bir film çekiliyor. A’dan başlıyor. Antalya, Almanya, Amerika… Sevgi Hirschhöuser’in öyküsü aslında kendi hayali. Hayal ama içinde yok, yok! İleride sanırım kendi hayat hikayesi bile bir film konusu olacak. TOPRAK filminin dünyada ki büyük çıkışı üzerine kendisi ve ekip, dünyayı turlarken görüştük.
 
İlk kısmı Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan röportajımızdan devam.
Emel Seçen: Sevgi Hanım, siz aslen Antalyalısınız. Akdeniz Üniversitesi Turizm ve Otelcilik İşletme mezunu olup, adeta eski Türk filmlerinde fabrikatör, Hulusi Kentmen’in haylaz oğlunu adam etmek için en alttan işi öğrensin düşüncesi ile işin A’sından başlatır. Sizin de öyle olmuş. Ama siz, kendi kendinize bunu yapmışsınız. Neden turizmin oldukça yoğun olduğu bir yerde, film sektörü?
 
SEVGİ HİRSCHHÖUSER: Sevgili Emel Hanım, öncelikle bana ayırmış olduğunuz zamanınız ve ilginiz için size teşekkür etmek isterim. Yeni bir film yapımcısı olarak sizin gibi değerli insanların bana destek vermesi beni onurlandırıyor.  
 
İlköğretim dönemimde Shotokan Karate Do sporu ile ilgilenmeye başladım ve bu lise dönemine kadar devam etti. Siyah kuşağı bugün ki değerli öğretmenim 8.Dan Hanshi. İsmet Turna’nın ellerinden almıştım. Kendisi Cüneyt Arkı’nın karate, dövüş sanat hocasıdır. Bana vermiş olduğu spor disiplininden dolayı kendisine teşekkür ediyorum. 2009 yılında İsmet hocam  beni, Antalya’da çekilen Türk-Alman Yapımı film setine dövüş sahnesi çekmek için dublör olarak sundu ve sette eğitilip çalışmaya başladım. Serik Film stüdyolarında devasa büyüklükle kurulmuş sette kendimi harika hissediyordum. Sette çalışan ekibin tamamı Almandı ve ilk kez bir film setini, o  zaman görmüştüm.  Ve bu büyük set, aynı zamanda eşim ile de tanıştığım set. 6 ay çalıştığım bu set, benim için büyük dönüm noktası oldu.  Liseye devam ederken İstanbul’da dublörlük yapmaya devam ettim, hafta içi Antalya’da okula gidiyor, hafta sonu çekimlere devam ediyordum. Bilinenler arasında Aşk-ı Memnu dizisinde, Hazal Kaya ve Fatmagül'ün Suçu Ne? Dizisinde ise Beren Saat’in dublörlüğünü yaptım. Dublörlük yapmaya devam ederken, gözüm bir şekilde diğer departmanlara kaydı. Bana senaryondaki yazan olayların kağıttan filme dönüşme  kısmı çok ilginç geliyordu. Üniversiteyi bitirdim ama bu sürede hep sette yada turizm de çalıştım. Set tozu yutmuştum bir kere. Senaryo yazımı, kurgu, yönetmenlik gibi kendimi uçsuz bucaksız bir serüvenin içinde buldum diyebilirim. 
 
E.S: Antalya’da Altın Portakal ile başlayan hayal, sizi uzun dönem ulusal ve uluslar arası film setlerinde çalışan ama önce set, kurgu ve senaryo öğrenme çabaları ile pişiren. 2020’de ise dünyaya yönetmen, senarist ve yapımcı olarak üstelik de ilk deneyimi ile ispat ettiriyor. Bu sürecin zorluk, yardım ve duygusal boyutunu paylaşır mısınız?
 
SEVGİ HİRSCHHÖUSER: Küçüklüğümden beri Altın Portakal film Festivali’nde ailemle film izlemeye giderdik. Bu atmosfer beni hep çok etkilerdi.  Özellikle film sonrası filmdeki oyuncuları canlı görmek, ekibin film hakkında konuşması, bu söyleşileri dinlemek beni çok heyecanlandırırdı. Daha sonra set denetimi kazanmaya başlamamla birlikte benim kafamda yarım kalan puzzle parçaları yerine oturmuş oldu. Sette çalışma ve festivalde filmi izlemek, benim kafamın içine derin bir şekilde yerleşti. Film yapmak ve festivaller ile filmi izleyiciye tanıtmak sanki bana, benim yapmam gereken en doğal halim gibi gelmeye başladı. Film yapımı, benim içinde olmam gereken bir iş. Bu yüzden ilk filmim Toprak’ı yazdığımda, projeme ve bana inanacak insanlarla çalışmam gerektiğini biliyordum. 
E.S: Her zaman ekip önemli. Herkes bir gecede, iki kez “En iyi erkek oyuncu” ödülünü alan Numan Çakır’a yöneldi ama ekipte genç oyuncu Burak Aydın da var. Onlarla birlikte çalışma fikri nasıl doğdu? Tamamen bu cast sizin tercihiniz miydi?
 
SEVGİ HİRSCHHÖUSER: Numan Çakır ile ilk projemi paylaşma şansımı bulduğumda, görüşmem güzel geçti. Yılların deneyimini bir kenara bırakıp bir dost gibi dinledi ve senaryoyu okumak istedi. Cemil karakterini oynamayı kabul etti ve bu bana büyük bir güç verdi. “Evet” demesi gerçekten büyük bir olaydı. Çünkü hikaye, Cemil ve Burak karakterleri üzerinden işleniyor. Burak’ı oynayacak genç oyuncunun hiç deneyimi yoktu. Filmin çekildiği köyde yaşıyordu. Oyuncu olma hayali var ve aynı zamanda benim kuzenim. Hepsinden önemlisi senaryoda ezberlemesi gereken diyalogları dışında bütün sahnelerdeki yazıları da ezberlemişti ve oynuyordu. Bu kadar istekli ve tutkulu olduğunu görünce ondan da emin oldum ve ekibe dahil oldu. Senaryodaki Cemil ve Burak karakterle ile çok iyi örtüşüyordu. Bunun üstüne. Ben ve eşim bütün film çekim ekipmanlarımızı hazırladık,  topladık ve Münih’ten, Antalya’ya uçtuk. İki kişi bir seti taşıdı diyebilirim. Numan Çakır’da İstanbul’dan Antalya’ya geldi. 
 
E.S: Numan Çakır, bir röportajında geçmişte ki mesleği futbol ile ilgili olarak, kendisinin karakter olarak ve gençliğinde verdiği motivasyonla, disiplin sorunu olan biri olduğunu. Bu yüzden bir futbol takımını küme düşürebilecek ve aynı zamanda da şampiyon yapabilecek biri olduğunu ifade etmişti. Ancak anlaşılıyor ki ekibin frekansı tutmuş. Ve Numan Bey, belki de kendi gerçek yolunu bularak hep birlikte kazandırıyor. Film boyunca neler yaşandı?

SEVGİ HİRSCHHÖUSER: Çekime ailem, arkadaşlarım, köydeki herkes yardım etti. Sanki filmi hep birlikte çektik. Filmi çekeceğimiz evin sahibi  Ramazan abimiz bize evini açtı ve film bitinceye kadar çıkmayın dedi. Onun projeme desteği çok büyük oldu, beni sınırsızlaştırdı. Numan Çakır, çekimlerden sonra hala köydekilerle iletişim içimdeydi, yanlarına gider ve onlara misafir olur. Böyle sıcak kanlı insanlar ile tanışma şansı buldum ve filmimin çekimleri inanılmaz güzel geçti. Ve Numan Çakır sette inanılmaz dikkatli ve disiplinliydi. İş aşkı yüksek bir oyuncu. Burak ile çekimlerinde kesinlikle ona tecrübe kattığı kadar bana da tecrübe kattı. İkisi de filmdeki oyunculuğu ile senaryodaki yazdığım sahneleri birebir çıkartma şansı sundu. Senaryoda ne yazdım ise daha güçlü bir şekilde geri aldım.  Numan Bey’e sürekli “Cemil karakterinin içinde geçtin.” diyordum. Filmde uzun soluklu sahnelere yer vermek istiyordum ve tek çekim, tek plan sahnelerde çalışmak istiyordum. Yani hatasız olmalıydı. Özellikle bu sahneleri çok güzel atlattık ve  her şey olması gerektiği gibi gitti. Bu hayal gibi deneyim beni yönetmen yaptı diyebilirim.
 
Aileme, eşime ve Numan Çakır’a bana güvendikleri için sonsuz teşekkür ediyorum! 
E.S: Tesadüf diye bir şey yoktur. Zamanı gelince herkes birbirini buluyor anlaşılan. Kaldı ki Numan Bey aynı röportajın devamında “20 yaşında biri gibi reflekslerim var” derken, içindeki ruhun tazeliğini de ekibe yansıtmış. En iyi erkek oyuncu dışında, En iyi görüntü, En yetenekli yönetmen, En iyi dram filmi, En iyi film kategorilerinde henüz 27 yaşınıza rağmen attığınız kulaçlar çok büyük. Bunları Antalya Film Festivalini küçük bir çocukken izlediğinizde hayal etmiş miydiniz?
 
SEVGİ HİRSCHHÖUSER: Evet, doğru insanlar, doğru yerde, doğru zamanda buluştu. Ve bu projeye doğru adımlar attırdı. Filmin Çekimlerini bitirdikten sonra post prodüksiyonda bir çok kişi filmi bitirmede yanımda oldu. Ses dizaynını Tim Höfer, renklendirme Marco Zanoni ve müziklerini İsrail kökenli Berlin’de yaşayan müzisyen, Shaul Bustan yaptı. Projenin bir parçası olmaktan gurur duyan herkes, Toprak’ı bir parçası olmak için bir araya geldi. 
2020 yapımı Toprak 2020 de başlamış olduğu yurtdışı festival yolcuğunda ilk yapım olarak bu kadar ödül ile onurlandırılması çok sevindirici. Bütün ekibimle çok gurur duyuyorum. 
Antalya Altın Portakal Film Festivali çok görkemli bir festival küçük yaşta fazla izlemem beni asıl şimdi daha fazla kendimi ekibimle orda olduğumu hayal ettiriyor. Umarım Antalya’lı bir yönetmen olarak Toprak’ın Türkiye prömiyerini kendi şehrimde yapabilirim. Başvurularımızı yaptık heyecanla bekliyoruz. 
 
E.S: En iyi görüntü dedik. Aynı zamanda ödüllü görüntü yönetmeni eşiniz Chris Hirschhöuser ile sinemaya adım attığınız o büyük Serik stüdyosunda karşılaştınız. Gelişmeler ve genelde eş olarak birlikte çalışmak bazen zor olabiliyor. Siz neler yaşıyorsunuz?
 
SEVGİ HİRSCHHÖUSER : Chris görüntü yönetmeni olarak İtalya ve Amerika’dan toplamda üç kez En iyi Sinematografi” ödülünü aldı. 2009’ da sette çalışırken, eşim Chris Hirschhäuser ile tanıştım. Arkadaş olduğumuz dönemlerde hep sinemaya giderdik ve filmlerden konuşurduk. Şimdi kendi filmimizi izliyoruz ve konuşuyoruz. Eşim ile yıllardır bir çok projede birlikte çalışıyoruz. Uzun & kısa film, reklam, müzik, fashion klipleri, sayısız proje. Hangi projede neden hatırlayamam ama biz hep çekimlerde biraz tartışırız. Aklınızda bir fikir var ise ve onu uygulamak istiyorsanız bence tartışmalısınız. Filmden sonra geç olabilir ve en güzel sonucu ulaşmak için zamanında tartışmak & fikir paylaşımı yapmak bence önemlidir. İkimizin en güzel yanı iş bitirici olmamızdır. Yarım proje hiçbir zaman bırakmadık. Chris ve ben ikimizde diğer bağımsız film yönetmenleriyle fikir paylaşımı yaparız. Eğer çekimlerinde projelerinin desteğe ihtiyaçları var ise onlara destek olur, beklentisiz sete gider çalışırız. O an ne gerekiyor ise bir işin ucundan tutarız. Bizim benimsediğimiz film yapımcılığı böyle bir şey. 
E.S:Toplam 12 ödül, sırada Amerika ve Brezilya var. Ufukta hisleriniz neler?
 
SEVGİ HİRSCHHÖUSER: Geleceğe yönelik umutlu hislerim var. Film yapmayı seviyorum,  kendime doğru yerde hissediyorum. Filmimiz yeni festival alındıkça mutluluğumuz artıyor. İşimden aldığım haz ile yeni projelere yöneliyorum ve yazdığım projeleri düzenliyorum. 
E.S: Film neden, Toprak? Okumak, eğitimsiz kalmak. Toprak nasıl oluştu? 
 
SEVGİ HİRSCHHÖUSER: İnsanın doğduğu yerden daha güzel bir yer olur mu? TOPRAK.
Toprak filmi, karşıma çıkan bir haberi okuduğumda etkilendiğim, hayatımda karşılaştığım, ailemde ve çevremde ki olaylardan sadece etkilendiğim kısımları alıp, bir araya getirip, kurgulayarak ortaya çıkardığım bir filmdir. Aslında filmin tümü tek gerçek bir hayat hikayesi olmasa da, içinde ki olaylar bölüm bölüm gerçek hayatlardan alınmış ve bir araya getirilmiştir. Mesela bir gencin aile özlemi, dik kafalı bir aile bireyi, her zaman en iyisini yaptığını düşünürken, yeni hatalara düşen ve inancını kaybeden Cemiller… Seçim hakkına müdahale edilenler, yalnız kaldığında en mutlu olduğu anı hayal edenler, hayata 1-0 yenik başlamasına rağmen umutlu devam edebilen Burak’lar gibi... Filmin türü drama, kültür gelenek ve göreneklerin hissedildiği bir film. Tercih olarak daha az diyalogun olduğu, uzun soluklu sessizlik ve çoğunlukla mimiklerin kullanıldığı sahneleri tercih ettim.
Köy hayatındaki zaman akışını anlatabilmek, seyircilere geçmeyen zaman hissi vermek adına sahneleri keserken uzun bıraktım. İlk filmimde ayakları yere basan bir konu tercih etmek istedim. İmkanlar içerisinde imkansızlıkları yaşayan insanlara, baskı altında devam etmek zorunda kalan pasif karakterlere odaklanarak, onların hedeflerinde ve hayatlarında yalnız olmadıklarını hissettirebilmek  için böyle bir film çekmek istedim. Cemil karakteri için profesyonel bir oyuncu ile çalışırken, Burak karakteri içinde filmdeki hayat deneyimsizliğinde olduğu gibi film deneyimi olmayan ve köy hayatı içinde yaşayan bir genç tercih ettim. Böyle dramatik, ağır hayat konusu işleyen filmlerde,  umutlu sahnelerin olması beni etkileyen ilham kaynağıdır. İnanıyorum izleyicilerinde Toprak’tan ilham alacakları noktalar olacaktır. Aynı talihsiz bir hikayenin içinde umutlu kısmı bulmak gibi.
 
 Ayrıca Toprak’ı ilk filmini yapmak için harekete geçmek isteyip henüz gerçekleştirememiş film yapımcı arkadaşlarıma da umut olması için armağan ederim.
 
E.S:Kendi ülkenizde sınırlar olduğunu düşündüğünüz oluyor mu? Sanatsal anlamda ve buna bağlı olarak mesela yaşadığınız Almanya. Orada daha mı özgürsünüz? Kısacası hayaller için özgürlük daha mı fazla?
 
SEVGİ HİRSCHHÖUSER: Sınırlar hep var. Sınırlar yazarken başlıyor, sınırlar çekerken devam ediyor, sınırlar içinde bitirip sunduğunuz her şey sınırlar içinde sizi başarıya götürebiliyor. Sınırların olduğunu bilerek yola başladım. Buna pozitif bakıyorum çünkü evrensel olmak için gelecekte ne kadar belirli daha sınır aşmak gerekecek onları hesaplama fırsatı verecektir. Her ülkede büyük prodüksiyonların, büyük ses getiren kopyala yapıştır projeleri ile alkış yapmalarını anlamıyorum. Sinema salonlarında her yıl sadece ünlü isimli yönetmenlerin film posterleri ve aynı ünlüler yer alıyor. 
 
Avrupa’da kıskandığım ve ülkemde kesinlikle sinema adına olmasını istediğim bir anlayış var. Film, bir sanattır ve emektir. Avrupa’da 17 yaşındaki bir gençte bağımsız film çekiyor ve uzun film yönetmeni olabiliyor. Bu gençlerin filmleri sinemaya giriyor. Bir para pazarlığı, karşılığı söz konusu değil. Bu bir sektörden “hoş geldin” mesajı. Filmi ne ünlü bir yönetmen yönetiyor, ne de filmde ünlü ya da fenomen bir oyuncu var. Sinema salonları isimsiz yönetmenlerin düşük bütçeli filmlerini sinemaya getiriyor ve filmi izleyici ile buluşturuyorlar. Bence bu çok ince bir düşünce. Böyle olunca yeni insanlar çok çabuk keşfediliyor ve bağımsız film destekleniyor. Ben ülkemizde çok bağımsız film yapımcılarının olduğunu ve onların fikirlerinin önemli olduğunu düşünüyorum. Film yapmak sadece büyük şirketlerin işi gibi görünüyor, halbuki ki bireysel film yapmak zaten mümkün. Her film yapmak isteyen projesini bir prodüksiyona sunmak zorunda kaldığı zaman bu projemin hareket kabiliyetini sınırladığını düşünüyorum. Filmcilerin sınıf ayrımı yapılmadan birbirini desteklediği, daha yapıcı ve fırsat eşitliğinin sunulduğu bir dönem için diliyorum. Türkiye’de.
 
E.S:Sizde çocukluğunuzdan itibaren içinizde film aşkı ile kavrulmuş. Bunun için kafa yormuş, ortaya koymuşsunuz. Bir Türk olarak sektörün kralı olan Amerika’da, böyle istisna işler ortaya koymak, rakipleri arkada bırakmak. Pek değil, hatta hiç kolay değil! Neler yaşadınız? Yaşıyorsunuz? Bu soruyu, hem bir Türk, hem de bir Kadın olarak cevaplamanızı rica ediyorum.
 
SEVGİ HİRSCHHÖUSER: Amerika’da 3 ay kaldığım sürede edindiğim tecrübeye göre çok ünlü bir yapımcı ile bir araya gelebilir ve ona çok rahat projeniz hakkında konuşabilirsiniz. Sizi dinleyeceklerdir. Amerika’da film proje ve fikri olan insanlara bakış açısı çok farklı. Ben bunu kendim deneyimlemiştim. Amerikalı bir festivalin yine Amerikalı bir yönetmene, Amerikan yapımı filmi için “En İyi Film” ve “En Yetenekli Yönetmen” ödülünü verme ihtimali varken, bu ödülü bizim almamız beni düşünmeye itiyor. Gerçekten filmimin bir değerlendirmeye girdiği ve tam not aldığını gösteriyor. Ve yine  Amerika’nın sanatsal konularda çok şeffaf bir değerlendirme sistemi olduğuna kendim şahit oldum. Numan Çakır “İyi Erkek Oyuncu” ödülünü  aldı, iki defa iki farklı festivalden. Demek ki herkesin kabul etmesi gereken güzel bir performans izlediler. 
Bir kadın yönetmen olarak sektörde kendi filmimi çekebildiğim için mutluyum. Tek başıma bunu başaramazdım. Ekip ve sizin gücünüze inanan insanlar olmadıkça çok zor. 
Ayrıca kadınların başarısını evrensel olduğuna inanıyorum. Her kadın yaptığı işin en iyisini yapar.
 
E.S:Türk sineması deyince sizde neler uyandırıyor?
SEVGİ HİRSCHHÖUSER: Türk sinemasından hem başarısına hem filmlerine hayran olduğum  3 isim: Behlül Dal, Yılmaz Güney, Nuri Bilgi Ceylan’dır. 
E.S: Hayaliniz, emeğiniz olan TOPRAK filmi dünya prömiyerine Colorado Vail Film festivalinde başladı. Aynı gecede, üst üste ve geçen günlerde ödüller yağdı. Bekliyor muydunuz? Ve o an ekip olarak neler hissettiniz?
SEVGİ HİRSCHHÖUSER : Kesinlikle ödül kazanmak istiyordum, bekliyordum dersem çok iddialı olur. Çünkü Hollywood’tan ödül almak bir hayal gibi. Ama 24 saate 6 ödül filmimize gelince artık her şeyin olabileceğini inanıyorum ve pozitif bakıyorum. 
 
E.S: Dünya da yıldızı yeni yeni parlayan Margot Robie, üst üste kendini gösteren filmlerde rol aldı. Hatta Oscar adayı da gösterildi, süreç içerisinde ama bir türlü kazanamadı. Sonra kendisi de yapımcı oldu. Kendi işinin patronu olmak, sinema içinde geçerli mi? Sizin kendinize çizdiğiniz yol içinde soruyorum tabii.
SEVGİ HİRSCHHÖUSER: Kesinlikle, kendi projelerini yazıyor, kendi projeni yönetiyor ve yapımını üstleniyorsan filmde işinin patronu sensin.  Ama filmde sadece patronluk işe yaramayacaktır. Filmde ekip olmak vardır.
EMEL SEÇEN: Bundan sonra planlar neler?
 
SEVGİ HİRSCHHÖUSER: Planlarım arasında film yapmayı devam ettirebilmek var. Kendi projelerimi yazmaya ve çekmeye devam edeceğim. Her yeni projede yeni bir adıma imza atmak istiyorum. Bir sonraki hedeflerim arasında uluslararası proje üretmek var. Bu sefer İki farklı ülke ya da iki farklı dil. 
E.S: Yanılmıyorsam 20’den fazla festivalde yolculuk devam edecek. Okuyucularımız için onur ve gururla şimdiye kadar alınan ödülleri sıralarsak.
 
SEVGİ HİRSCHHÖUSER:
Evet, adaylıklarımız devam ediyor. Heyecanla takipteyiz. Şu ana kadar 2020 için ÖDÜLLERİMİZ:
*Woods Hole Film Festival 2020 Woods Hole, USA Official Selection
*Best Actor (Numan Cakir), Best Cinematography, Best Drama Film, Best Emerging Filmmaker
 
*Oceanside International Film Festival, California, Official Selection *Best Actor (Numan Cakir), Best Narrative Film
 
*Miami Independent Film Festival 2020 Miami, USA *Best Feature Film 
 
*Virgin Springs Cinefest 2020  *Best Debut Filmmaker
 
*Ischia Film Festival 2020 Ischia, Italy Official Selection *Best Cinematography
 
*Florance Film Awards 2020, *Best Cinematography
 
*Rocky Mountain International Film Festival 2020, USA *Best International Feature Film
 
*Kadoma International Film Festival 2020, Japan *Honorable Mention

*Moddy Crab Film Festival * Best Feature Film
 
E.S. Peki, bu arada en genç oyuncu Burak Aydın’da “En iyi genç oyuncu” olarak aday gösterildi. O hangi festival kategorisinde yer almakta?
SEVGİ HİRSCHHÖUSER:  AFINInernational Film Festival En İyi Genç Oyuncu olarak aday. Evet, heyecanla bekliyoruz tüm ekip.
 
NOT: Bu röportaj hazırlandığı sırada bir festivalde daha bizim kızımız SEVGİ HİRSCHHÖUSER KADIN YÖNETMEN kategorisinde aday gösterildi.  AFINInternational Film Festival En İyi KADIN Yönetmen. Yolu ve şansı açık olsun!
EMEL SEÇEN
Ağustos 2020

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum