Naim Er "Adaletten ve hakkaniyetten söz etmek abesle iştigaldir."

DSP İlçe Başkanı yaptığı referandum açıklamasında “Devletin tüm olanaklarının pervasızca ve hoyratça kullanıldığı, tüm iletişim kanallarının iktidarın emrinde olduğu ortamda adaletten ve hakkaniyetten söz etmek abesle iştigaldir.

Naim Er "Adaletten ve hakkaniyetten söz etmek abesle iştigaldir."
27 Nisan 2017 - 00:37 - Güncelleme: 27 Nisan 2017 - 00:51

DSP İlçe Başkanı Naim Er, yaptığı yazılı basın açıklamasında şu sözlere yer verdi;

Sevgili Üsküdarlılar, Adil olmaktan tamamıyla uzak bir kampanya sürecinin sonunda, halk oylamasında net bir şekilde Hayır diyerek, Üsküdar’ın tek adamın peşine takılacağını, rejim değişikliğine onay vereceğini bekleyenlerin hevesini boşa çıkardık. Bu Hayır’da hepimizin emeği var. Daha büyük kazanımların müjdecisi olan bu sonuç, Üsküdar’a hayırlı ve uğurlu olsun.

Türk milletinin, özü ve içeriği itibariyle 94 yıllık Cumhuriyet rejiminin ortadan kaldırılması niyetiyle önüne getirilen referandum sandığında aslında HAYIR dediği anlaşılmıştır.

Öncelikle böyle bir değişiklik talebinin halktan değil, Türkiye Cumhuriyeti Devletiyle hesabı olanlardan geldiği bilinmelidir.

Devletin tüm olanaklarının pervazsızca ve hoyratça kullanıldığı, tüm iletişim kanallarının iktidarın emrinde olduğu ortamda adaletten ve hakkaniyetten söz etmek abesle iştigaldir.

Bu orantısız güç kullanımına rağmen, sandıklardan çıkan sonuçların halkın gerçek iradesinin HAYIR yönünde tecelli ettiğini gözlemliyoruz.

Bir çok sandıkta usulsüz oy kullanımının yapıldığı, bazı sandık çevrelerinde ise ilgili seçmeninin bile olmadan bazı şahıslarca pusulaların EVET tarafına mühür basıldığını gösteren fotoğraf ve videolar elden ele gezmektedir.

Bu şekilde kullanılan oyların sayısının da 2,5 milyon olduğu “Gözlemci” statüsündeki yerel ve uluslararası temsilciler tarafından iddia edilmektedir. Bu çok vahimdir.

Böylece ortaya çıkan sonucun, iktidar partisi temsilcileri ve sayın Cumhurbaşkanı tarafından “yangından mal kaçırma” misali alelacele “mesele bitmiştir, konu kapanmıştır” mantığıyla geçiştirilmeye çalışılması ve olayın “atı alan Üsküdar’a vardı” atasözüyle özdeşleştirilmesi büyük bir talihsizliktir.

Ortada alınan bir at değil çalınan bir gelecek vardır. Hem de tam bir hukuksuzluk uygulamasıyla.

“Adalet Mülkün Temelidir” sözü sıradan bir söz değildir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir.

Yüksek Seçim Kurulu, kullanılan oy pusulası ve zarfların “orijinal” olduğu gerekçesiyle, kanuna aykırı kullanılan oyların geçerli olduğuna karar vermiştir.

Ancak ortadaki sorun oy pusulası ve zarfların “orijinal belge” olup olmadığı sorunu değil, bunların mühürsüz olması sorunudur.

Yüksek Seçim Kurulu, tarihe kara bir leke olarak geçecek kararını ivedilikle düzeltmek sorumluluğu altındadır. YSK, kanunun açıkça tanımladığı bir şartın yerine getirilmemesinin sorumluluğunu İlçe Seçim Kurullarının üzerine yıkmakla esasen kendisinin suçlu olduğunu zaten kabullenmiştir.

Netice itibariyle İlçe Seçim Kurulları’nın görevini eksik yapmasının ceremesi devletin rejiminin değiştirilmesi sonucu yaratılarak halka ödetilemez.

Artık halkın içine bir kurt düşürülmüştür.

“Seçmenin kullandığı oyun yok olmaması” gibi uydurma gerekçelerle bu işten sıyrılmak mümkün değildir. Bu hataları doğrudan Yüksek Seçim Kurulu işlemiştir. Zira alt birimleri olan İlçe Seçim Kurullarının sağlıklı çalışmalarını sağlayamamış ve denetleyememiştir. Olay bu kadar açık ve nettir.

O halde yapılacak olan şudur; 16 Nisan Referandum oylamasında bu olumsuzlukların tespit edildiği tüm sandıklarda seçim yenilenmeli ve çıkacak sonuçlar dikkate alınarak referandumun sonucu kesinleştirilmelidir.

Oysa görülen odur ki; Yüksek Seçim Kurulu kendisini hukuka ve halka karşı değil, bilinmeyen başka merkezlere karşı sorumlu hissetmektedir.

Halkın yarısının inanmadığı bir sonucu ısrarla kesinleştirmeye çalışan YSK manzarasının bir tek izahı olabilir;

Tuz kokmuştur!

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum