Bülent Ecevit'in büyük mirası: Mekke'de arazi ve külliye
Ecevit’in büyük dedesi olan ve Suudi Arabistan’da kutsal toprakların koruyucusu olarak görev yapan Mekke Şeyhülislamı Hacı Emin Paşa’dan kalan 2 milyar dolar değerindeki külliye, bizzat Ecevit’in ağzından gündeme getirildi. Ecevit, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e, mirastan payına düşen kısmı devlete bağışlamak istediğini iletti. Ancak tek bir şartı vardı ve o yerine getirildi mi?
Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit’e, Osmanlı döneminde Suudi Arabistan’da kutsal toprakların koruyucusu olarak görev yapan büyük dedesi Mekke Şeyhülislamı Hacı Emin Paşa’dan kalan büyük miras için dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e başvurduğu, mirasın devlete bağışlanmasını istediği, ancak arazinin Türk hacılarının hizmetinde kullanılmasının tek şartı olduğunu belirttiği aktarıldı. Sezer’in bu istek doğrultusunda harekete geçtiği, daha sonraki dönemlerde ise konunun sümen altında kaldığı öne sürüldü.
Milliyet Gazetesi yazarı Mehmet Tezkan, ‘Bülent Ecevit’in Mekke’deki arazisi’ başlığıyla kaleme aldığı yazıda, Gazeteci Mehmet Çetingüleç’in Bülent Ecevit’le 3 yıl boyunca yaptığı söyleşiyi, 12 yıl sonra ‘Ecevit’in Anıları’ olarak yayımladığını belirtti.
KABEYE KADAR UZANAN ARAZİ
Kitaptan alıntılar yapan Tezkan, Ecevit ve 47 kişiye, Suudi Arabistan’da büyük bir arazi ve külliyenin miras kaldığını aktardıktan sonra şunları kaydetti:
“Peki Ecevit bu araziyi ne yapmış!.
Öyküsünü Çetingüleç’in kaleminden okuyalım.. (Mecburen biraz kısalttım..)
Osmanlı döneminde Suudi Arabistan’da kutsal toprakların koruyucusu olarak görev yapan Mekke Şeyhülislamı Hacı Emin Paşa Bülent Ecevit’in anne tarafından büyük dedesiydi.
Görev yaptığı sürede 5 vakıf, 2 medrese ve çok sayıda kütüphaneden oluşan büyük bir külliye kuran Hacı emin Paşa’nın koruması altındaki bölge, Hicaz’da ihrama girilen yerden Kâbe’ye kadar uzanıyordu.
DAVA AÇTI VE KAZANDI
Toplam 110 bin metrekarelik alana yayılan külliye için Bülent Ecevit ve yakınları İstanbul Şişli Sulh Hukuk Hâkimliği’nde 1992 yılında açılan davayı 2005 yılında kazandı. (Ecevit tek mirasçı olduğu için diğerlerine göre yüksek pay almış.)
Ecevit kararı öğrenince dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’i ziyaret ederek mirastan kendi payına düşen kısmını devlete bağışlamak istediğini söyler. Tek şartı vardı; arazi Türk hacılarının hizmetinde kullanılacaktı.
SEZER, BARDAKOĞLU’NA İLETTİ
Sezer, dönemin Diyanet işleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nu arayarak konuyu iletti. Bardakoğlu, Ecevit’le görüşmesi için yardımcısı Mehmet Görmez’i görevlendirir. Görmez Ecevit ile görüşür. Yol haritası oluşturulur. Buna göre Suudi yetkililerle görüşülecek ve arazi Türk hacılarının konaklayacağı yer haline getirilecekti.
İLERLEME SAĞLANAMADI
Bağışın üzerinden 12 yıl geçti. Görmez Diyanet İşleri Başkanı oldu. Ama ne Diyanet ne Dışişleri adım atmadı. Görmez’e telefonda arazinin akıbetini sordum, Riyad’daki bürokratların Suudi yetkililerle görüştüğünü ama bir ilerleme sağlanmadığını söyledi.
Oysa hukuken elde edilmiş, değeri 2 milyar dolar olarak ifade edilen büyük bir arazi ve külliye var. Bağış yapıldığı için burası artık devletin malı sayılır. Ama kutsal miras adeta unutulmuş durumda. Anlaşılan, hâlâ ‘sol’u dinsizlik gibi göstermeye çalışanlar, bir sol parti liderinin dindar kesimde sıcak duygular uyandıracak bağışını sümen altı etmeyi tercih ediyorlar. (sayfa 50/51)
ÖZAL VEYA GÜL BAĞIŞLASAYDI NE OLURDU?
Mehmet Çetingüleç haklı mı?
İnsan sormadan edemiyor..
O araziyi Ecevit bağışladığı için mi gereken çaba gösterilmedi..
O arazi sol değil de sağ bir siyasetçinin olsaydı.. Mesela Erbakan bağışlasaydı, Özal bağışlasaydı, Gül bağışlasaydı.. Veya bu iktidara yakın olan, bu iktidarın sevdiği biri bağışlasaydı, acaba ne olurdu?
Üstüne ismi yazılarak Türk hacıların hizmetine sunulur muydu?
Kuşkusuz!.”
FACEBOOK YORUMLAR