MİRAS KORUYUCULAR…

Eğer bir olguyu severseniz, ona emek verir ve zaman sonsuzluğuna her şeye rağmen taşıyabilirsiniz.

MİRAS KORUYUCULAR…
24 Eylül 2018 - 14:37

Geleneksel El Sanatlarımız içerisinde binlerce güzellik, tamamı ile el emeği göz nuru ürünlerden birkaçını görebilme şansını Beyoğlu Belediyesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı, İBB ve Kültür Kenti Vakfı işbirliği ile 13. düzenlenen ve “ Altın Eller Geleneksel El Sanatları Festivali” adı ile Mayıs- Kasım 2018 tarihine kadar hemen hemen tümünün dönüşümlü olarak sergiledikleri ürünleri ile yeniden Anadolu Medeniyetimizin o eşsiz ve sonsuz çeyizini açıyoruz.

Yazmadan, Tel kırmaya, Halı Dokumadan, Cam İşine ve Ahşap kari’ye kadar birçok unutulan değerimiz bizlere ustaları tarafından sunuluyor. 15 gün boyunca farklı illerden gelerek, mevcut stantlarında halk ile buluşan miras koruyucular ile biraz sohbet ettik.

Muğla, Menteşe Yeşilyurt’dan Zeynep Karacan, Bürümcük Dokuma ile neredeyse 300 yıllık bir tarihsel olguyu taşıyan; peştamal şamı dan, şal, Peşkir’den havlu ve örtü çeşitlerine sahip geniş bir yelpaze.

Peki, Peşkir nedir diye sordum?

-Havlunun geleneksel adı Peşkir, Muğla da kendi tezgâhlarında, bürümcük ip üzerine çeşitli ipler, bazen tavşan yünü de kullanılabilmekte. Günümüze farklı bir materyal çıkıyor ama diğer tüm ürünler gibi eski güncellenerek. Aynı şekilde eskiden peştamal, perde yapımında kullanılan kumaşların neredeyse tamamından, güncel kullanıma uygun olarak farklı çeşitlerde üretim sağlanıyor.

ANADOLU DOĞADAN BESLENDİ

Bartın, Tel Kırma çalışmaları ile Sönmez Tığ aynı zamanda BARTIN Tel Kırma Dernek Başkanı; 15 yaşında yaptığı el işi göz nuru örtüyü “artık benden sonra oğluma emanet” diyor. Ancak kendisi hala öğretmenliğe devam ediyor. Öğretmeyi de çok sevdiğini ifade ediyor, bana 300 yıllık Tel Kırma sanatımızı gösterirken. Hakikaten meşakkatli bir süreç. Kendisinin de ifade etmiş olduğu gibi sabır gerekiyor. O yüzden kına örtüsünü anlatırken sabrın önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Elbette Türk Aile yapısının temellerinin nerelere uzandığı da gün yüzüne çıkıveriyor. “ Kabak çiçeği, Benekli yaprak, Eli belinde (kilim deseni), Dallı gül. Kınada genç kızlarımız bunu işler. Zamanın anneleri, büyük büyük kadınları bu işin Ailene Veda etmek geldiğini ifade eder ve. Anneler nasihat yerine der ki: Tel Kırma da gösterdiğin sabır gibi yeni ailene de sabır göster. Sabırlı ol. Hayatın bunun gibi pırıltılı olsun. Çiçekler tamamen doğaçlama ve doğadan esinlenmiştir ama daha eskileri var mesela. Kaymak tabağı dediğimiz örnekte ise baklava ortası gibidir. Bartın da Manda yoğurdumuz ve Baklavamız meşhurdur. Baklava da aynı bu şekilde kesilir. Gelin ve Damat’a, evlendiklerinin ertesi günü baklava tepsisi gider ve gelin ile damat bu tepsinin tam ortası yani göbeğinden yer. Bunun anlamı bereketli olsun ve ailenin birliği ve dirliği daim olsun anlamındadır. Ne güzel dilekler ve temennilerdir.”

Sivas, Akçamağara Köyü Kangal’dan Mehmet Yüceyurt ise çocuk yaşlarda büyüklerinden gözlemlediği ve kendisi için adeta tutku haline dönüşen sanat tutkusunu; adeta kendi kendinin cevizini kırarak yapıyor. Kendisinin ifadesi le “ ailem bana hep karşı çıktı, ama onlar engel oldukça ben daha çok azmettim. Çünkü hırslıydım.”

Sanırım herkesin kolay kolay beceremeyeceği; köy ortamında zoru başarmanın öyküsü Ekim ayı 2018 yılında AtlasJet dergisine konu olmuş. Sadece bu da değil. Sivas’a gelen Alman Televizyonu tarafından çekilen belgeselde de yer almış yıllar önce. Onun amacı yok olan değerleri dönüştürmek, günümüze uyarlamak. Halı dokumasında ve ona kimse öğretmeden çıktığı serüvende yok olan birçok değerimizi de yaşanır hala koymuş. Dağlara çıkıp, doğayı da iyi tanıdığı için, doğal bitkilerden gerekli kökboyaları temin ediyor ve malzemesini topluyor.  Boyama işlemini tamamen kendi yapıyor. Bunu da öyle güzel anlatıyor ki adeta birazdan sofraya misafirler için konacak yemeğin hazırlanışı gibi. “ Toplanan yapraklar bir taşım kaynar” misali.  30 yıldır, tamamı ile olayın içinde, yaptığı işe hâkim ve en önemlisi işini seviyor. Sanırım en büyük sır da bu. Doğup, büyüdüğü köyünden ayrılmayarak; göçebe kültür zamanından otağların kapısına asılan farklı süslemelerden, içinde materyal olarak keçe de bulunan evlere daha doğrusu evlenecek olanlara ait geleneksel kültür örneklerimizi öldürmeyen bir mirasçı kendisi. Artık yolculuğu sadece dokuma tezgahı ile sınırlı değil, başına oturduğunda bir gün tam mesai ile üretim yapan Mehmet Yüceyurt, deri ile eski geleneği bir çanta da ya da bir tablo da veya bir özel kutu ile harmanlıyor. Elbette Türkiye’den, Dünya yüzüne açılarak.

Çanakkale’den Handan Cengiz Türk. Handan Hanım kalıplarını kendi hazırlıyor ve baskı için 3 teknik gerektiğini ifade ediyor.  1. Kalıp 2. Kalıp Oymak 3. O kalıbı oyduğumuz bıçak( nakış bul bıçağı). Ondan sonra boya süreci başlar. O da kendi içinde kök ve anilin boya olmak üzere ayrılır.  Bundan sonra da basacağınız zemin iplik olmalı. Uzun ömürlü olur.Yazmalara yeniden can veren, sanırım bilgi ve deneyimi ile dünya da ki tüm dönemleri tek tek işlemeye çalışan ama en çok da vatanı üzerinde ki üretkenlikle beslenen bir sanatçı. Bir eserin başına oturunca kayboluyorum ve onun doğru yerlere ulaşmasını istiyorum. Çünkü onlar benim çocuğum, diyor. Helen dönemi bir figürü de, Roma ve Truva dönemini yaşatan zeytin dalından;  Anadolu’dan Eli Belinde, Osmanlı dönemine ait, Padişahların iç gömleklerinin içine, etek uçlarına yapılan ve amacı bereket getirsin ve  nazardan korunmak için Çintemani. Şahmeran dan, Selçuklu dönemine ait birçok anlam içeren simgeleri günümüze taşıyor. Öyle de güzel taşıyor ki, fuar alanında şahit olduğum Tunus’lu bir çift;  patiska kumaş üzerine baskılı ve etek uçlarında danteller. Danteller ki hikâyesi neredeyse 70 yıllık. Belinde püskülleri ile yaratıcılığın tüm zamanları kavrayan bir duruşunu satın alıyor bu çift. Ve de mutlu ayrılıyor. Alıcı da aslında ne istediğini biliyor sanırım.

Handan Hoca da yaptığı işi çok iyi özümsemiş. Tamamen içinde, mutlu ve huzurlu. Öyle olmasa hangi ağacın hangi baskıda ne kadar performans getireceğini nasıl bilsin? Buna ustalık deniyor sanırım. Gerçekten bu kişiler mirasa sahip çıkıp, koruyarak taşıyanlar. Ve bakmak ile görmek arasında ki farkı bilenler.

Boşu boşuna Geleneksel Yazma Baskı ve Tahta Kalıp Oyma Sanatkârı olunmuyor.  Nereden baksanız 700 yıllık bir tarihsel süreçte, bir Türk sanatı. Zamanında taşlara baskı şimdi kumaş. O yüzden onun üretiminden; elinden, gözünden, ruhundan ve kalbinden çıkmış olan ister bir yazma, ister Amerikan Servisi, ister kemer olsun emin olun. Aldığınız materyal kesinlikle huzur verecek ve de bunun yanında size tüm zamanları taşıyacaktır. Yeter ki görmesini bilelim. Çünkü Handan Hanım kendi ile barışık. Kendinden 20 kolye alıp üzerine kalıbını da isteyen İngiliz için bile “ olsun, yapsın tabii deneyecek sanırım” diyecek kadar da alçakgönüllü. Aynı zamanda “ Sanatçı hep güzel bakar. Sanatına odaklanır ve güzel şeyler görür. Duygusaldır çünkü.” Diyor. Kesinlikle katılıyor ve Kültür ve Turizm Bakanlığımıza bağlı bir sanatçı olarak kendisine de diğer sanatkârlar gibi başarılar diliyorum.

İstanbul Yazmacısı, Tahsin İstengel. Tahsin Hoca; hem dikiyor, hem basıyor hem de tarihi, hayatın olgularını da ustaca bir çırpıda anlatıveriyor. O dikiş yaparken yanında keyif yapan kedisi ile hemhal içinde diğer ustalar gibi aynı haz ile çalışıyor. Çocuklara yönelik baskılar yapıyor. İstanbul Küçük Ayasofya ve Anadolu yakasında kurs veriyor. Diğer sanatçılar gibi gerektiğinde yurt dışında da ülkemizi temsil ediyor.

Taksim Meydanı’nda kurulan 5.000 metrekarelik alanda düzenlenen veKasım 2018 tarihine devam edecek   festivaller arasında; Beyoğlu Gençlik Festivali, Açık Hava Film Festivali, Kültürlerarası Sanat Diyalogu Festivali, Gastronomi Festivali, 15 Temmuz Şehitlerini Anma Töreni, Antika Festivali, Altın Eller Festivali, Sahaf Festivali, Bilim Şenliği, Tasarım Festivali ve Sokak Lezzetleri Festivali yer alıyor.

Haber: EMEL SEÇEN

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum