LAİKLİK HADDİNİ BİLMEKTİR
Bilim ve Gelecek dergisinin katılımcısı olduğu, LABEP (Laik Bilimsel Eğitim Platformu), ilk toplantısını Büyükçekmece temsilciliği, ÇYDD, ADD, Eğitim-iş gibi diğer katılımcılarla birlikte, Büyükçekmece Belediyesi AKM'de (Atatürk Kültür Merkezi) gerçekleştirdi.Çok sayıda katılımcının ilgiyle izlediği toplantı aralıksız üç saat sürdü.
Büyükçekmece Temsilcisi, Ahmet Doğan açılış konuşmasında, “Ben yaparım olur diktası yaşıyoruz. Otuz sivil toplum kuruluşunun birleşimi ile oluşan LABEP adına bu konferansı düzenlerken şöyle bir yol izledik. Bütün siyasi parti ilçe başkanlarına davetiye götürdük, 100’ ün üzerinde dernekle tek tek görüştük, tüm okul aile birliklerini davet ettik. Hiç ayrım yapmadan, onların siyasi görüşlerini bilmeden. Çünkü biz şunu biliyoruz, benim çocuğum gibi bir başkasının çocuğu da aynı kaderi paylaşıyor. Bu nedenle bu konferansın ismi de yaptığımız çalışmalarla uyumlu: Her Türlü Ayrımcılığın panzehri LAİK EĞİTİM. Laik Eğitimi savunmak için çalışmalarımız artarak, güçlenerek devam edecek… Aramızda bulunan Laik Bilimsel Eğitim Platformu Yürütme kurulundan Sayın Gülsün Kaya size bu platformu tanıtacak” dedi.
Gülsün Kaya, “Pek çok kuruluş Ahmet Bey’inde ifade ettiği gibi bizlerle birlikte. Referandum çalışmalarında nasıl bu anayasaya hayır dememiz gerektiği anlatılıp birlik sağlandı ise eğitimde yapılan değişikliklere karşı da birleşmemiz gerektiği gereksinimi ile bu platform kuruldu. Örneğin toplumun tümünü ilgilendiren son haber, TEOG sınavının kaldırılması. Sayın Cumhurbaşkanımız “bizim zamanımızda TEOG’mu vardı” diyor. Ancak bunu getiren şu anda ki siyasi iktidar. Bizler özellikle anne-babalara ulaşarak, salonlardan çıkıp nasıl çocuklarımızı aydınlatabiliriz bunu anlatmaya çalışacağız. 23 Eylül Cumartesi Kadıköy Caddebostan(CKM)’de ve akabinde Bursa, Eskişehir, Adana ve İzmir’de konferanslarımız devam edecek. Bu anlamda LABEP ‘e hiçbir yük getirmeden bu çatıdaki birlikteliği, yapılanmayı sağladığı için Ahmet Doğan’a teşekkür etmek istiyorum” diyerek konuşmasını tamamladı.
Doğan, “Bu oluşumun gerçekleşmesinde LABEP’den olmayan ancak bu çalışmaya destek veren özellikle salonun bize verilmesinde ve toplantının duyurulmasında CHP İlçe Başkanı Sayın Hüseyin Gökbulak’a, bu salonun tahsisine destek veren Belediye Başkanımız Sayın Hasan Akgün’e ve Belediyemizin yöneticilerine, çalışanlarına, yine bize yardımda bulunan Belediye Meclis Üyemiz Sayın Emine Demirci’ye ve Samsun’dan gelen 19 Mayıs Üniversitesi Öğretim üyesi ilahiyatçı, felsefeci, yazar ve eğitimci Doç. Dr. Hasan Aydın’a teşekkür ediyoruz. Sizleri konuşmacı konuğumuzla baş başa bırakıyorum” dedi.
Doç.Dr. Hasan Aydın konuşmasına, “Konu başlığımız HER TÜRLÜ AYRIMCILIĞIN PANZEHİRİ LAİK EĞİTİM. Bu cümle içerisinde, üç temel kelime var. Laiklik, Eğitim, Ayrımcılık. Önce bu sözcüklere nesnel yaklaşıp açıklayacak, sonra Türk Eğitim tarihi sürecinde yaşanan geri dönüşümlere bakacağız ve sonra Tanzimat’tan beri tartıştığımız konu olan LAİK EĞİTİM mi? DİNİ EĞİTİM mi?
Hangi eğitim türünün yarattığı eğitim daha başarılı olur ya da olması beklenir. Felsefi açıdan çözümlemeye çalışacağım. Felsefeci tanım ortaya koymaz. Süreç içerisinde ortaya çıkar olgular. Eğitim nedir? Dersek kabaca bir insan yetiştirme projesidir” diyerek başladı.
Daha sonra, eğitim sürecini planlarken, eğitimin amaçları, öğretim programları ve hazırlanma yöntemleri, öğretim metotları, öğretim metotlarını uygulama yöntemleri, ölçme değerlendirmenin önemi ve yöntemlerini açıkladı.
Eğitim programlarının dört soru üzerine kurulduğunu ifade eden Aydın, temelinde ki soru “Nasıl İnsan İstiyoruz?” un açılımında yatmaktadır. Amaçlar, hedefler diyorduk fakat Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), bir program değişikliği yaptı şöyle ki “kazanım” sözcüğünü kattı. Esasında kazanım sözcüğü 19.yy’ın ürünü olarak düşündükleri “davranışçı modeli” hedef alıyordu. Eğitim bir süreçtir. Bu süreçte herkes edinebildiği kadar edinir. “Yapılandırmacılık” karşısına, davranışçı modeli koyduğunuzda ve önemli bölüm olan kazanımlar, programlar kısmında karşımızda çıkar. İşte bu felsefi bir sorudur. “Nasıl bir insan istiyoruz?”İçi değer yüklüdür. Açarsak; çağın gerektirdiği bilgi ve becerileri çocuklara kazandırmak bilimsel bir zorunluluktur. Bu kazanımlara sahip bireyin hangi tip değerler dizgesine sahip olması, ne tür inanca sahip olduğu esas sormamız gereken soru olarak karşımıza çıkar. Cumhuriyet dönemi itibari ile hatta Osmanlı’da modernleşme hareketinden beri bakın nasıl insan istiyoruz?
Bu soru içerisinde; bilim ve teknolojiyi kullanan, kullanma becerisi olan insan hep vardır. Hiçbir iktidar da buna karşı çıkmamıştır. Demek ki karşımızda kinci soru bu kez çıkmaktadır “nasıl öğretiyoruz?”. Benim hocam derdi ki “ Biz de Fizik dersi Kuran okutuluyor gibi okutuluyor”. Ne demek istiyordu. Yani Kuranı nasıl ezberleme yolu ile öğreniyorsak istisnasız Tarih ya da Fizik dersi gibi derslerde ezberletiliyor. İşte burada belli değerler dizgesine inanan insan, hangi değerler dizgesi daha geçerlidir. Hayatın içerisine bakarsak; modern binalar var ancak insanlarla konuşmaya başladığınızda fiziki olarak 21.yy’da ancak 7.yy’ın değerlerine göre kafalarının çalıştığına şahit oluruz. Dolayısı ile bu değerler anlayışı ile de kadına, çocuğa, doğaya bakışında da çırılçıplak 7.yy gerçeği su yüzüne çıkar .
Peki, niye Astronomi okutmuyoruz? Fen bilgisinde sadece bir ünitede gezegenlerden, yıldızlardan ibaret. Lise düzeyinde ise teoriklerle ilgili olarak dahi karşılaşmıyoruz. Neden mesela “ Düşünce Eğitimi, rasyonel Düşünce Eğitimi” diye dersler koymuyoru?
Bilimin, sorgulamanın hipotez ve test kavramlarını anlatmak, çocukların karşılaştıkları sorunlara karşı hipotez üretmeleri farklı alternatifleri öğretir. Nasıl teori oluşturulur dersimiz var mı? Yok.
İnsan yetiştirme projesi olan eğitim için amaçların belirleyici olduğunu, bu anlamda da 12 Eylül’den beri genel ve özel amaçların hiç değişmediğini, değişimin öğretim programlarıyla, öğretim planlanmasıyla oynanarak yapıldığını böyle olunca da hedef ve amaçların anlamının kalmadığını vurguladı.
Çeşitli örneklerle eğitimde yapılan değişimleri hem öğretim yöntemleri, hem öğretim programları, hem de öğretimin planlamasındaki yanlışları felsefi yönden de inceleyen Aydın, “Toparlarsak bedeni ile 21.yy’da yaşayan ama aklı 7.yy değerleriyle yaşayan eden kuşaklar yetiştirilmek isteniyor… Laiklik aslında haddini bilmektir. Laiklik; varlık, bilgi ve değere, insani perspektifle baktığınızın farkına varmaktır… Dini metinler bile görecedir, hangi dille yazılmış ise o dilin, hangi kültüre göre yazılmış ise o kültürün, hangi ekonomik sosyal şartlarla dönemine seslenmişse, o şartların etkisi altında geliştirilmiştir. Laiklik aslında insani şartlar altında, insanın insan epistemoloji (bilgi bilim)dışına çıkamayacağını bilmesidir. Bunun tersi tanrılığa soyunmaktır. Ben buna özetle haddini bilmek diyorum. Laiklik tanrılığa soyunmadan insan olduğunu farkına varmaktır. Çocuklarımıza bunu öğretmek zorundayız” dedi.
Bir buçuk saati geçen konferans sonra katılımcıların istekleri doğrultusunda planlamanın dışına çıkılarak ara verilmeden sorulara geçildi. Neredeyse konferans süresi kadar süren bölümde katılımcılar sorularını sordu öneri ve dileklerini dile getirdi. Soruların konuşmacı tarafından açıklıkla yanıtlanması ayrı bir memnuniyet konusuydu. Salonun kullanım süresinin bitmesi nedeniyle toplantı sonlandırıldı. Toplantı sonrası Doç. Dr. Hasan Aydın kitaplarını imzaladı ve birlikte yenilen yemekte sorular ve tartışmalar devam etti.
Haber : EMEL SEÇEN
FACEBOOK YORUMLAR