KILIÇDAROĞLU: "ATATÜRK'ÜN VİZYONUNU UYGULAYACAĞIZ"
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’ndeki vizyon toplantısında, Türkiye’yi ekonomik krizden çıkaracak istikrarlı büyüme modelini açıkladı.
03 Aralık 2022 - 19:52
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, teknolojik gelişmelerin ve yatırımların ülkeye çekilip, istihdamın arttırılması ve para politikaları konusundaki yol haritasını duyurdu. Harbiye Kılıçdaroğlu, Lütfü Kırdar Kongre Salonu'nda Merkezi'nde düzenlenen vizyon tanıtımı için salona eşi Selvi Kılıçdaroğlu ve CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ile geldi.
Toplantıya katılanlar arasında CHP’li milletvekilleri, CHP’li belediye başkanları da yer aldı. Salonda “Gençlik seninle durma ilerle, seni başkan yapacağız” sloganları atıldı.
“HER ŞEY BU ÜLKEDE ÇOK AMA ÇOK GÜZEL OLACAK”
Partisinin vizyon belgesini açıklayan Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satır başlıkları şu şekilde:
*Her şey bu ülkede çok ama çok güzel olacak. Bugün sizleri Türkiye için uyanmanın ve ayağa kalkmanın ve büyümenin vizyonunu ortaya koymak için davet ettik.
*Bugün burada halkımızdan ne için oy isteyeceğimizi öğreneceksiniz. Sadece bir adaya, başka bir tek adama bir zümrenin çıkarına asla oy istemeyeceksiniz.
*Artık oyu halkımızdan, herkes için daha iyi bir yaşama yeni bir düzene, yeni bir Türkiye hayaline yeni bir siyaset kültürüne ve yeni bir siyaset üstü anlayışa oy isteyeceksiniz. İste bu yeni sistemi bugün açıklıyorum.
“YENİ BİR TEK ADAM ARAMIYORUZ”
*Krizden alnımın akıyla ve hep birlikte çıkacağız. Asıl zor olan, ülkenin yeniden yapısal bir krize girmesini kalıcı olarak engellemek.
*Çünkü bu ülke durmaksızın krizlere girdi, krizlerden çıktı şimdi de derin bir krizin içerisindeyiz. Sürekli aynı girdaba düşen halkımız ekonomik ve sosyal olarak dayanılmaz acılar çekti. Bugün ülkenin kaderini değiştirme günüdür.
*Bunun için yönetim anlayışını, yaklaşımımızı kökten değiştirmeliyiz. Ancak bunun çaresi, mevcut tek adam gitsin, başka bir tek adam gelsin değildir.
*Tek adam gitsin mi? Evet gitsin. Tek adam rejimi bitsin mi? Evet bitsin. Ancak yerine çalışan yeni bir sistem gelsin. Yeni bir tek adam aramıyoruz.
“MESELE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN O BÜYÜK HAYALİNE SAHİP ÇIKMAKTIR”
*Bugün bizden bambaşka bir sistemin alt yapısını dinleyeceksiniz Türkiye Cumhuriyeti’ni ikinci yüzyılında bir daha artık böyle acımasız, adaletsiz ve kutuplaşmış dönemler yaşamayacak.
*Partimizin ikinci yüzyıla çağrı beyannamesinde ilan ettiğimiz gibi, ülkemizin üzerine çöken kara bulutları dağıtıp Türkiye’yi çağdaş uygarlığa ulaştırma ve onu aşma kararlılığını bugün bir adım daha ileriye taşıyoruz.
*Türkiye’yi, kurumları yeniden inşa edilmiş, sistemi yasal çerçeveye oturtulmuş, toplumsal güven ve huzurun hakim olduğu, bölgesinde barışın ve refahın merkezi haline geldiği bir Türkiye'yi inşa edeceğiz.
*Dolayısıyla meselemiz, sadece hükümeti devralma meselesi değildir. Mesele Mustafa Kemal Atatürk'ün o büyük hayaline sahip çıkmaktır.
*İnşallah bize nasip olacak. Bugün yepyeni bir güç birli ile tanışacaksınız. 70 kişiden oluşan büyük bir güç birliğinden söz ediyorum.
“BAY KEMAL ASLA GERİ ADIM ATMAZ”
*Ne derlerse desinler inandığım vizyon yolculuğundan asla geri adım atmayacağım. Çünkü ne istediğimi ve bu yolun nereye varacağını daha başlarken biliyordum. Hepiniz şuna inanın Bay Kemal çıktığı yoldan asla geri adım atmaz.
*Kısa bir süre sonra da Almanya’ya gideceğim. Seyahatlerimde ve sonrasında bahsettiğim bu 70 değerli isimle tek tek görüştüm.
*Onları siyaset üstü güç birliğine katılmaları için davet ettim. Elimizde üç büyük güç var, bize inanan halkımız, siyasi gücümüz ve dostlarımızla kurduğumuz siyaset üst güç birliğimiz.
*Bizler siyasi ve siyaset üstü, rozetli veya rozetsiz unutmayın hepimiz ülke için vatan için birlikteyiz.
“VATANLARI İÇİN ÇALIŞACAKLAR”
*Bahsettiğim bu sistemi hangi mantıkla oluşturdum? Bu değerli 70 kişi Türkiye için 24 saat çalışan bir güç birliği olacak. Bir daha ifade edeyim. 24 saat çalışan bir güç birliği olacak.
*Bir kısmı günü bitip uyumaya hazırlanırken dünyanın diğer yanındaki vatanseverlerimiz ve dostlarımız güne merhaba diyecekler. Devlet 7 gün 24 saat çalışacak.
*Zamanın, mekanın, enlemlerin, boylarım ötesinde kesintisiz üreten Türkiye’yi şimdiden inşa etmeye başlıyorum. Bakınız, bu 70 değerli isim ne bir kişi için, ne bir parti için, ne de iktidar için çalışacaklar. Onlar vatanları için çalışacaklar vatanları.
*Çünkü Bay Kemal olmak böyle bir şey. Çünkü benim işim birleştirmektir. Çünkü benim işim sistemi kurmaktır. Çünkü benim işim sistemi çalıştırmaktır. Benim işim o sistemi ayrıca kalıcı kılmaktır.
*Bugün bizimle ülkeyi birlikte dönüştürmeye cesaret edenlerin bazılarını huzurlarınıza çağıracağım.
*Önce onlar anlatsınlar. Sonra ben çıkıp adım adım yapacaklarımızı özetleyeceğim. Buradan dinleyeceğiniz değerli konuşmacılar, tüm karanlığa rağmen ışığa çok yakın olduğumuzu size anlatacaklar.
CHP’nin “İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşması’nda”, İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda yapıldı.
ABD’li yazar, ekonomi ve toplum kuramcısı; CHP Genel Başkan Başdanışmanı Jeremy Rifkin, şunları söyledi:
“BİRLİKTE ÇALIŞIRSAK BAŞARILI OLABİLİRİZ”
“Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ekibiyle çalışıyor olmak benim için çok heyecan verici olacak. Bunu heyecan ile bekliyorum. Bilimsel, teknik ve ekonomik girdi sağlayacağımdan ve Türkiye’nin kapsamlı bir yol haritası oluşturmasına yardımcı olacağım. Sayın Kılıçdaroğlu ülkesini dönüşümden geçirecek. Bu, bir sanayi dönüşümü ve sıfır karbon emisyonu içeriyor. Benim ekibim Avrupa Birliği’nde temel mimari görevlerde yol aldı ve aynı şekilde Çin’de. İklim değişikliği gibi konularda da görev aldık. Size katılmak çok güzel. Chicago Üniversitesi’nden ve M.I.T.’ten, değerli ekonomist sayın Acemoğlu ile birlikte çalışıyor olmak mutluluk verecek bana.
Ciddi bir sorunumuz var. Son dönemdeki çalışmalarım bize şunu gösteriyor: Akdeniz’in 22 ülkesi, yani 480 milyon kişi; dünyanın geri kalanından yüzde 20 daha hızla ısınıyor. İklim değişikliği bu bölge için bu anlama geliyor. Dünyanın genelinde en hızlı yağmur azalımı da bu bölgede görülüyor. Türkiye de bu bölgenin bir üyesi. Epeyce önemli bir kısmı yerleşilemez hâle gelecek; eğer bu, bu şekilde devam ederse. Dolayısıyla, burada dramatik bir değişimle karşı karşıyayız. Her Akdeniz ülkesi ve bu ülkeyi yönetenlerin bu konuyu ele almaları gerekiyor. Birlikte çalışırsak, daha geniş bir ölçekte çalışırsak ancak başarılı olabiliriz.
“DAYANIKLILIK ÇAĞI…”
Bu dayanıklılık çağı diyebileceğim bir çağ ve bütün Türk halk halkının dayanışma içinde olması gerekiyor bu yolculukta. Bu, çevreyle alakalı bir şey ama sadece bununla alakalı değil. Bunu akılda tutarak, düşüncemi paylaşmak istiyorum. Böyle bir dönemde yaşıyoruz. Bu bir teori de değil, artık bilimsel bir gerçek. Türkiye’de ve Akdeniz havzasında yaşayanlara olan biteni anlatmak zorunda bile değiliz. Çünkü herkes bunun farkında.
Dolayısıyla, çok ciddi soğuk karlar alıyoruz gezegenimizin birçok yerinde. Aynı zamanda, çok ciddi seller de yaşanıyor. Yaz aylarına geldiğimizde ise susuzluk, sıcaklık ve kıtlıklar yaşanıyor. Sonbaharda ise fırtınalar ve tayfunlar bizi vuruyor. Bunların hepsi bir araya gelerek ekosistemimizi alt üst ediyor. Bu bizim için ciddi bir sorun. Bu yalnızca insan hayatını değil, gezegendeki diğer hayatları da tehdit eden bir gerçek.
“UYANMAMIZ GEREKİYOR”
Başta Z kuşağı olmak üzere, şunu söylemek istiyorum: Biz altıncı dönemin başındayız, aslında. Ve insanlık için önemli bir zaman diliminden geçiyoruz. Daha evvel beş defa; benzer yok oluşlar yaşadık. Altıncısının başındayız… Şimdi karşımızdaki gerçeği olduğu gibi görmemiz ve bir anlamda uyanmamız gerekiyor. Bu neden oluyor? İklim değişiyor. Çünkü, küresel ısınmaya yol açan gazlar salınıyor. Bu gazlar güneşten gelen ışının dünyadan yansımasını engelliyor. Her bir derecelik artış için atmosfer yüzde 7 daha fazla ısı emiyor. Dolayısıyla, daha fazla konsantre bir yağıştan bahsediyoruz.
“TARİHTEKİ BÜYÜK EKONOMİK DEĞİŞİKLİKLER NASIL GERÇEKLEŞTİ?”
Ekosistemimiz aslında, gerçek zamanlı olarak çöküyor. AB’nin liderliğinde yeniden çalışmaya başladığımda, şu soruyu sorduk: Tarihteki büyük ekonomik değişiklikler nasıl gerçekleşti. Bunu baz alarak, iklim değişikliğine yanıtlar verecektik çünkü. Tarihte geriye gittiğimizde, 7-8 majör paradigma değişimi yaşanmış ekonomi tarihinde. Hepsinin ortak bir paydası var. Her birinde önündeki süreci yeniden tanımlayan teknolojiler ortaya çıkmış ve toplumun iletişim tarzını, güç ilişkilerini yeniden tanımlamış. Ekonomik hayatı, sosyal hayatı ve hükümet ilişkilerini değiştirmiş.
Bunlar hangi teknolojiler? Birincisi iletişim devrimi, ikincisi yeni enerji rejimleri, üçüncüsü yeni mobilite ve lojistik. İşte bu üçü yan yana geldiğinde çok sayıda insanın bir araya gelmesine ve iletişim sağlamasına ve güç birliği yapmasına olanak sağlıyor; ekonomide, toplumda ve devlet yaşamında. Bu devrimler bizim yaşam tarzımızı değiştiriyor, hükümetlerimizi değiştiriyor, ekonomimizi nasıl organize ettiğimizi değiştiriyor ve doğa ile ilişkilerimizi değiştiriyor.
“HER ŞEY ŞU ANDA FOSİL YAKITLARA BAĞLI”
İlk Sanayi devrimi… Sonrasında buhar motoru. Sonra iletişim devrimi. Yeni enerji devrimi ortaya çıktı: Kömür. Kömür ile birlikte buhar motoru… İkinci sanayi devrimi, Birleşik Devletler’de ortaya çıktı. Sonra telefonu gördük. Enerji devrimi ise ulaşım devrimi tarafından takip edildi. Yeni fosil yakıtlı motorlar. Dünya Bankası ve IMF ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası yönetişim kurumları karşımıza çıktı. Burada, brent petrolün 147 doların olduğu dönemleri de gördük…. Her şey şu anda fosil yakıtlara bağlı. Kozmetikten gıdaya, gıdadan inşaat malzemelerine, oradan ısınma ve aydınlanmaya kadar her şey fosil yakıtlarla sağlanıyor. Tam da böyle bir durumda, Rusya Ukrayna’yı işgal etti. Bu aslında enflasyonu da yükseltti, aynı şekilde fosil yakıtlarla ilgili de sorun yaşamaya başladık. Buradan nereye gideceğiz?
Müsaadenizle sizinle bir hikâye paylaşayım: Angela Merkel, Şansölye olduğunda ‘İlk birkaç hafta zarfında Alman ekonomisini nasıl büyütürüz?’ bağlamında benden yardım istedi. Ben de Şansölyeye şunu sordum: ‘İşletmeleriniz, ikinci sanayi devrimine bağımlı yaşarken nasıl yapacaksınız?’ 10 yıl öncesinden bahsediyorum aslında. Burada işgücü devrimi, finans devrimi, piyasa devrimi gibi şeyler karşımıza çıkıyor. Tüm bunlar olurken Almanya’nın sahip olduğu altyapı, eski bir altyapıydı. Daha sonra Şansölye ile yaptığımız konuşmalarda AB ve Çin’de yükselen yeni bir sanayi devriminden, iletişim devriminden bahsettik.
“SON 2 YILDA, DÜNYANIN HER TARAFINDA OLAN BİTEN HERKESİ KORKUTTU”
Önümüzdeki 20 yılda güneş ve rüzgâr enerjisini, aynı şekilde okyanusları kullanmaya başlayacağız, küresel enerji üretiminde. Dolayısıyla, milyonlarca insan halihazırda kendi enerjisini üretiyor ve ürettikleri fazlayı da şebekelere satıyorlar. Dünyanın başka bir yerinde geceyken, oraya elektrik satıyorlar. Bu da aslında daha demokratik ve duyarlı bir dünyada yaşamak anlamına geliyor. Bu büyük bir adım. Burada iletişim ve internet ve enerji değişimi eş zamanda yaşanıyor. Bunların üzerine mobilite devrimi de yaşanıyor. Enerji hücresinden kaynaklanan bir değişim de var.
Aynı büyük veriyi, analitik veriyi ve algoritmaları kullanıyoruz. Hem iletişimde hem enerjide hem de sürücüsüz ulaşımda. Tarihin önemli bir dönemindeyiz. İşimizi yapış şeklimiz anlamında büyük değişiklikler getiriyor. Farklı bir dünyada yaşıyor olacağız. Son 2 yılda, dünyanın her tarafında olan biten herkesi korkuttu biliyorsunuz. Ölümden korktuk ama kimse bundan bahsetmiyor.
Çünkü, şunu görmeye başladık: İklim değişikliği bir gerçek ve eski günlere dönme şansımız yok. İnsanlar ne yapacağımız konusunda, bu süreci nasıl yöneteceğimiz konusunda endişelere sahip, korkuya sahip.
“GENÇ KUŞAĞIN PROTESTOLARI TARİHTEKİ DİĞER PROTESTOLARA BENZEMİYOR”
Bu gezegenin zannettiğimizden çok daha güçlü olduğunu görmeye başladık. İnsan türü olarak çok daha küçüğüz ve çok daha az anlamlıyız. Uzun zamandır doğayı kendimize adapte etmeye çalıştık ve bu bizi aslında yıkıma götürdü. Şimdi, şunu öğrenmenin zamanı: Biz kendi türümüzü doğaya adapte etmek ve yeni yollar bulmak zorundayız. Genç kuşaklar ve Z kuşağı; onlar okullardan mezun oluyorlar. Protestolar gerçekleştiriyorlar. Acil durum döneminden geçiyoruz. Hayatımızı organize etme biçimimizin değişmesi gerekiyor. Bu protestolar, tarihteki diğer protestolara benzemiyor. Bunlar farklı. İlk defa, bütün bir kuşak sokağa çıkıp protesto ediyor. Kendilerini tehdit altında yaşayan bir tür olarak görüyorlar ve protestonun zemininde de bu var. Tüm bunlar; ideolojik, dini farklılıklar, ekonomiyi yönetme biçimimiz şöyle bir kenarda duruyor. Bu gençler, bir tür protestosu yapıyorlar.
Türkiye’de ve Akdeniz havzasında yapabileceklerimizle alakalı olumlu şeyler paylaşmak istiyorum. Burada genç kuşak var. Burada, finans kapitalden ekolojik kapitale geçişten bahsediyoruz. Bir çeşit fotosentez gibi. Birincil üretimden bahsediyorum. Burada gayri safi milli hasıla esenliğe harcanıyor ve artık yaşam kalitesi bir gösterge olarak ele alınıyor. Hiper tüketimden çevre dostu bir yaşam kalitesine geçiş söz konusu… İletişim teknolojilerini içeren kobiler var artık. Bu kobiler kullanıcı ağlarını paylaşıyorlar…
“DOĞADAN AYRILMIŞ BİR VARLIK DEĞİLİZ VE DOĞA BİZİM DÜŞMANIMIZ DEĞİL”
Her zaman değişiyoruz. Bilim insanlarımız ‘artık, vücudumuzda yalnız değiliz’ gibi şeyler söylüyorlar… 20 bin gen var. Biz bir ekosistemiz aslında. Bu, genç kuşaklar için son derece rahatlatıcı bir şey. Yalnız olmadıklarını görüyorlar. Doğadan ayrılmış bir varlık değiliz ve doğa bizim düşmanımız değil. Dünyanın her tarafındaki ekonomik sisteme kendilerini dahil ediyorlar. Bu, aslında genç kuşaklar için son derece rahatlatıcı bir şey. Yalnız olmadıklarını görüyorlar. ‘Doğadan ayrılmış bir varlık değiliz ve doğa bizim düşmanımız değil. Biz bu ekosistemin, bu gezegenin bir parçasıyız. Gezegeni, kendi ihtiyaçlarımıza uydurmaya çalışmak yerine kendi türümüzü gezegene uydurmaya başlamanın da zamanı.’
“TÜRKİYE’DEKİ GENÇ KUŞAK BÜYÜK DÖNÜŞÜMÜ, ÜÇÜNCÜ SANAYİ DEVRİMİNE DÖNÜŞÜMÜ GERÇEKLEŞTİREBİLİR”
Türkiye’deki genç dostlarımızın anlaması gereken şu: Tarih boyunca doğaya adapte olduk, diğer türler gibi sağ kaldık, çoğaldık. Son birkaç yüzyıldır ise doğayı kendimize adapte etmeye çalışıyoruz. Gezegene verdiğimiz zarar ortada. Eski anlayışa dönme zamanı ama bunu sofistike ve derinlikli bir şekilde yapmamız gerekiyor.
Türkiye’de genç bir kuşak var. Bu büyük dönüşümü, üçüncü sanayi devrimine dönüşümüne başlayıp gerçekleştirebilirler. Akdeniz ekosisteminden bahsediyoruz. Türkiye, Akdeniz havzasındaki 22 ülkeyle bir araya gelip, ortak bir yönetişim kurmak durumunda. Çünkü burada olan her şey herkesi etkiliyor. Akdeniz’de olan her şey buradaki her toplumu etkiliyor. Bu da Akdeniz havzasında iş birliği yapacak yeni kuşaklar gerektiriyor.
Türkiye biliyorsunuz, Asya ve Avrupa arasında bir köprü. Türkiye, üç kıtanın ortasında bir merkez. Türkiye aslında lider bir harekete geçirici. Akdeniz havzasındaki diğer ülkeleri harekete geçirebilir. İklim değişikliğini ele alarak bunu yapabilir. Ancak Türkiye dünyada en çok risk altında olan topraklardan birine sahip. Türkiye bu konuda liderlik edebilir. Türkiye bir G20 ülkesi ve üniversitelerinizde müthiş yetenekler var. İş dünyanız da aynı şekilde. Dolayısıyla, Türkiye’yi örnek hâle getirecek yeteneğe, beceriye sahipsiniz. Bunu yaparken Akdeniz havzasındaki diğer ülkelere de ulaşabilirsiniz.
Bu, şöyle bir mesaj da olacak: Biz hepimiz Akdeniz havzasında birlikte yaşıyoruz. Türkiye bu liderliği yaparsa bir pivot rolü oynayabilir. Hem üçüncü sanayi devrimine geçer hem AB’ye yakınlaşır. Türkiye’yi merkez ülke hâline getirmemiz gerekiyor. Avrupa ve Asya’yı birleştiren ve tek kıta hâline getiren bir ülkeden bahsediyoruz. Yeni çağ için işe başlamanın zamanı. Diğer canlılarla uyum içinde yapacağız ve doğayla olan ilişkimizi takdir ederek, minnettarlık duyarak yapacağız. Bu, sadece büyüme değil, esenlik de getirecek bize. Bu şekilde yaşam kalitesini arttıracağız. Bunun için ikinci bir şansımız olmayacak. Bu şimdi yapılmak durumunda. Zamanımız azalıyor ve bu şu anda mümkün.”
Ufuk Akçiğit: “Bu Adımları Atmazsak, Torunlarımız, Dedelerimizden Aldığımız 60 Yıl Önceki Gelir Seviyesinde Kalacak”
CHP’nin “İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşmasında”, İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda yapıldı. Prof. Dr. Ufuk Akçiğit, grafiklerle yaptığı konuşmada; şunları söyledi:
“BUGÜN TÜRKİYE’NİN KİŞİ BAŞI MİLLİ GELİRİ ABD’NİN YÜZDE 15’İ SEVİYESİNDE”
“Türkiye hem bölgesinde hem de dünyada cereyan eden büyük değişimler ve devrimler sebebiyle hayati bir dönemden geçiyor. İlk grafik; Türkiye’deki milli geliri zaman içerinde gösteriyor. 1960 yılından itibaren tüm OECD ülkeleri, Türkiye de dahil olmak üzere, kişi başı milli geliri çiziyoruz. 1960 senesinde Türkiye’nin milli geliri ABD’nin yaklaşık yüzde 20’si civarındaymış. Zaman içerisinde OECD ülkelerinin çoğu ABD’ye doğru yakınsamış hatta bazıları ABD’yi geçmiş bile. Ne yazık ki Türkiye olarak çok bir aşama kaydedememişiz. Ancak 2008 yılları civarında 1960’lar seviyesine gelmişiz. O kazanımlarımız da 2013 senesinden itibaren kaybetmişiz. Bugün Türkiye’nin kişi başı milli geliri ABD’nin yüzde 15’i seviyesinde. Bu grafik şu demek; evet Türkiye’de daha fazla cep telefonları, internet, yollar kullanabiliyoruz vs. Ama bu dünyanın her yerinde olan bir gerçeklik. Bu grafik bize sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerine bu cep telefonlarının, internetin geldiğini gösteriyor.
“PAZARLAMA HARCAMALARI SADECE BUGÜNÜ DEĞİL YARINI DA ETKİLİYOR”
Türkiye’deki rekabet ortamı 2013’ten sonra bozulmaya başlıyor. Türkiye ekonomisi için ilk odaklanmamız gereken şeylerden bir tanesi bu rekabeti tekrar yerine oturtabilmek. Elektronik ticaret sektöründe durum, hayatımıza daha fazla giriyor ve çok daha hızlı gelişen bir şey.
En büyük 4 firmanın pazarlama payının total pazarlama payı içerisinde 2016’daki oranı yüzde 40’mış. 2020’de bu pazarlama oranı yüzde 75’e çıkmış. Burada nasıl rekabeti sağlayabilirsiniz? Yeni girecek bir firma nasıl kendini ispatlayacak. Bizim acilen bu verilere odaklanarak neyi ifade ettiğini anlamamız gerekiyor. Bu firmalar bu kadar harcama yaparken açıklanan kar oranları çoğunlukla sıfır ya da negatif… Yani elektronik ticaret sektöründeki en büyük 4 firmanın kar oranı ortalama olarak negatif olmuş. Pazarlama harcamaları sadece bugünü değil yarını da etkiliyor. Sadece firmaların dinamik olmasını beklememiz gerekiyor aynı zamanda kurumlarımız da dinamik olması, sadece geriye dönük bakmaması ileriye dönük bakması gerekiyor.
“BATININ SANAYİ POLİTİKALARINI ALAMAYIZ. TÜRKİYE’YE HAS PROBLEMLERİMİZ VAR”
Regülasyonların hangisi işe yarıyor, hangisi yaramıyor... Sürekli geriye dönük bakmamız işe yaramayanları kapatmamız gerekiyor. Yoksa ekonomiyi sadece hantallaştırmaktan başka işe yaramaz. Regülasyonların nasıl çalıştığını anlayıp onu daha düzenli, efektif hale getirmemiz gerekiyor. İnovasyon açısından çok iyi değiliz. Türkiye’deki Ar-Ge harcamalarının Gayri Safi Milli Hasıla’ya oranı OECD ülkelerinin çok çok arkasındadır. Olay kamunun verdiği destek miktarı değil. Kişi başına düşen bilimsel yayın açısından çok arkalardayız. Biz aslında inovasyon açısından kamunun Gayri Safi Milli Hasılaya oranla destek, miktar açısından problem görülmüyor. Problem o paraların nasıl kullanıldığı ile alakalı.
Etkin bir şekilde kullanamadığımız için bu kadar kaynak ne yazık ki işe yaramıyor. Etki analizi dediğimiz şey, çok etkili oluyor. Türkiye’deki firmaların en büyük problemlerinden bir tanesi orta ölçekli firmaların patinaj yapması. Sanayi politikalarını geliştirirken, biz; Batı’nın sanayi politikalarını alamayız. Bizim Türkiye’ye has problemlerimiz var. Firmalarımız Türkiye’de genel olarak küçük. Eldeki limitli kaynakları daha odaklı bir şekilde orta ölçekli firmalara aktarsak bu etki analizinden ortaya çok daha fazla istihdam çıkacak.
“YURT DIŞINA GİDEN ARAŞTIRMACILARIN VERİMLİLİKLERİ ARTARKEN TÜRKİYE’YE GELENLERİN AZALIYOR”
Doğru politikalarla en önce hangi kaslarımızın daha sağlam olduğunu anlayıp, kaynaklarımızı da oraya aktaralım ki daha güçlü bir etki yaratalım dünyada. Türkiye’deki firmaların dijital dönüşümü yapabilmesi için en önce yazılımcıya ihtiyacı var ama Türkiye’nin nüfusa yazılımcı oranı Avrupa ülkelerinin arasında en sondayız. Bizim nerede eksikliğimiz varsa oraya yatırım yapmamız gerekiyor. Sanayi politikalarını eve eğitim politikalarını birbirinden ayrı düşünemeyiz. Beşerî sermaye yatırımlarımızı yapmak zorundayız. Ama bu yapılan yatırımlar bugünden yarına etkilemeyecek, 5-8 yıl sonrasını etkileyecek ve bizim bu sabrı göstermemiz gerekiyor. Araştırmacıların yurt dışına gitme olasılıkları nedir, diye sorduk ve burada çok daha dramatik bir şey var. Yurt dışına giden sağlık araştırmacıları en yüksek verimli insanlarımız yurt dışına gidiyor. Dolayısıyla onları yeni mezun olmuş, verimsiz insanlarla yer değiştirmek aynı etkiyi yapmayacak. Bu kadar meşakkatle yetiştirdiğimiz inşalara arkamızı dönemeyiz. Bunları masanın üzerine koymamız lazım politika geliştirirken. Araştırmacılar yurtdışına gittiklerinde verimlilikleri artıyor ve ortalama yüzde 25 civarında artış yaşanıyor. Türkiye’ye gelenlerin verimliliği geldikten sonra düşüş gösteriyor.
“BİZ BU ADIMLARI ATMAZSAK TORUNLARIMIZ DA BİZİM DEDELERİMİZDEN ALDIĞIMIZ O 60 YIL ÖNCEKİ GELİR SEVİYESİNDE KALACAK”
Meseleler çok çeşitli, çok kapsamlı yaklaşmak gerekiyor biz bu sorunlarla uğraşmazsak ne batarız ne çıkarız tıpkı Türkiye’nin son 60 yılında hiçbir şey olmadığı gibi. Türkiye ekonomisini biz nerede bıraktıysak orada kalmış. Bir kötü bir de iyi haber var. Kötü haber, çok fazla alandan sıkıntılarımız var. İyi haber ise yapabilecek çok şeyimiz var demek. Gerçekten bu problemlerimizi işin uzmanları ile tartışırsak yapılması gerekenler listesini çıkarırsak çık kısa zamanda yapabileceğimiz çok şey var. Ama önce teşhisi koymak doğru olan. Teşhisi doğru koymazsak sadece sesi yüksek çıkanın sesini dinlersek bu iş olmaz. Önemli olan partiler üstü, bakanlıklar arası çalışabilmek, herkesin içine kapanıp bir şeyleri çözmesi değil. Asıl sorumluluğumuz gençlerimiz, çocuklarımız için, yarınlar için. Biz bu adımları atmazsak torunlarımız da bizim dedelerimizden aldığımız o 60 yıl önceki gelir seviyesinde kalacak.”
Hakan Kara: "Türkiye, Sahip Olduğu Birikim ve Beşerî Sermayeyle Yapabilecek Kapasiteye Sahip"
CHP'nin "İkinci Yüzyıla Çağrı" sloganıyla İstanbul'da düzenlendiği vizyon toplantısında konuşan Prof. Dr. Hakan Kara; "Para politikasının önemsizleştirilmesi diye tanımladığım bir dönem var. Özellikle 2017 yılından itibaren kamu bankaları üzerinden para politikasının baypas edilmesi ve 2018 yılında kanunen, 2019 yılında da fiilen Merkez Bankası’nın bağımsızlığının bitmesine tanık olduk. Ardından da bugün içinde bulunduğumuz süreç başladı. 2021 yılından itibaren Kur Korumalı Mevduat (KKM), kur rejiminde değişim, kredi politikasındaki değişik ile beraber bir finansal baskılama içerisinde belki de tarihin en ani enflasyonunu yaşadık" dedi. Kara, “Kolay değil, birikmiş sorunlar var. Sorunları öteleyerek, görmezden gelerek veya içe kapanarak halledemeyiz… Türkiye, sahip olduğu birikim ve beşerî sermaye ile yapabilecek kapasiteye sahip. Yeter ki daha bilimsel normlara doğru dönüşü destekleyen bir iklim oluşsun" diye konuştu.
CHP’nin "İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşması", İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda yapıldı. Prof. Dr. Hakan Kara, ekonomideki sorunları, Türkiye'nin yaşadığı geçmişteki krizlere değinerek sunum yaptı.
Prof. Dr. Kara’nın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
"AYAĞI YERE BASAN, BİR MAKRO ÇERÇEVE ORTAYA KOYMAK GEREKİYOR: Yoksullukla mücadele için kaynak gerekiyor. Sürdürülebilir bir büyüme lazım. Gelir artışı lazım. Bunun için de ayağı yere basan, bir makro çerçeve ortaya koymak gerekiyor. Ben de bugün sunumumda eski bir bürokrat olarak, yeni bir akademisyen olarak bu iki şapkayı harmanlayarak önümüzdeki dönemde bir makro istikrar programının ana bileşenleri; özellikle makro finansal taraftan bakılınca nasıl olmalı, buna naçizane görüşlerimi dile getirmeye çalışacağım.
GEÇMİŞTEN DERS ALIP GELECEĞE YÖNELİK POLİTİKALAR TASARLAMAK GEREKİYOR: Sunumda vurgulamak istediğim şey, geçmişten ders alıp geleceğe yönelik politikalar tasarlamak gerekiyor. Türkiye’nin önemli bir deneyimi var. 2001 krizi sonrası uygulanan politikalar… Ben bu politikalardan alınabilecek dersleri biraz anlatıp ardından da Türkiye’ye özgü bir makro finansal tasarım nasıl oluşturulabilir bunu ilişkin görüşlerimi paylaşmak istiyorum.
2001 SONRASI ÖNCE BİR ENFLASYON HEDEFLEMESİ UYGULANDI: 21. yüzyılda ekonomi politika deneyimi deyince arka planda Merkez Bankası’nın da başrolde olduğu bir kronoloji benim aklıma geliyor. 2001 sonrası önce bir enflasyon hedeflemesi uygulandı. O dönemde bağımsız para politikası ve Merkez Bankası’nın kısa vadeli faizleri temel araç olarak kullandığı ve buna da sıkı bütçe politikasının faiz için fazla ile eşlik ettiği bire program vardı.
2019 YILINDA DA FİİLEN MERKEZ BANKASI’NIN BAĞIMSIZLIĞININ BİTMESİNE TANIK OLDUK: Ardından küresel kriz sonrası biraz yaklaşım değişmeye başladı. Finansal istikrar vurgusu ön plana çıkmaya başladı. Ama arka planda da Merkez Bankası’nın faiz politikası üzerindeki kısıtlar o dönemde başlamıştı. Daha sonra para politikasının önemsizleştirilmesi diye tanımladığım bir dönem var. Özellikle 2017 yılından itibaren kamu bankaları üzerinden para politikasının baypas edilmesi ve 2018 yılında kanunen, 2019 yılında da fiilen Merkez Bankası’nın bağımsızlığının bitmesine tanık olduk. Ardından da bugün içinde bulunduğumuz süreç başladı. 2021 yılından itibaren Kur Korumalı Mevduat (KKM), kur rejiminde değişim, kredi politikasındaki değişik ile beraber bir finansal baskılama içerisinde belki de tarihin en ani enflasyonunu yaşadık.
2001 YILINDAKİ SIRALAMAMIZ NE İSE ŞU ANDA DA BENZER BİR YERDEYİZ: Türkiye’nin dünyada enflasyon sıralamasını koymak istedim. Aslında enflasyon seviyesi değil, diğer ülkelere göre nerede olduğunuz da çok önemli. 1980’lerde, 90’lar Türkiye genelde dünyanın en yüksek beşinci, onuncu, yirminci enflasyonu arasında yer alıyor. Performansımız çok iyi değil. Fakat dibe 2001 yılında vuruyoruz. 2001 krizi ile beraber bu veri tabanında yer alan ülkeler arasında en kötü üçüncü enflasyona sahip ülkeyiz. Enflasyon ile mücadelede bir miktar başarı elde ediliyor. Türkiye, enflasyon sıralamasında dünyada ortalara doğru çıkıyor. Ardından 2011 yılından itibaren para politikaları üzerindeki kısıtların başlamasıyla ve aynı zamanda da bir önceki dönemde oluşan birtakım makro finansal dengesizliklerin de artık ekonomi politikalarını zorlamaya başlamasıyla enflasyonda elde edilen kazanımlar kademeli olarak veriliyor. 2017 yılından sonraki süreçte de para politikasının giderek daha etkisiz hale getirilmesi ile beraber bugüne geldiğimizde 2001 yılına geri dönmüş bulunuyoruz. 2001 yılındaki sıralamamız ne ise şu anda da benzer bir yerdeyiz.
TÜRKİYE REEL OLARAK EN FAZLA DEĞER KAYBEDEN PARA BİRİMİNE SAHİP: 2001 yılından sonra uygulanan politikalar sadece enflasyona odaklandığı için ve faiz dışı fazla üzerinden bir kurgu yapmaya çalıştığı için aslında arka planda biriken makro finansal dengesizlikler de çok fazla dikkate alınmıyor olabilir. Geriye dönüp baktığımızda mesele reel kura dikkat edin. Türkiye, 2001 – 2010 arasında kendine benzer ülkeler arasında neredeyse en fazla reel olarak değer kazanan para birimine sahip. 2011 sonrasına baktığımızda tam tersi söz konusu. Türkiye reel olarak en fazla değer kaybeden para birimine sahip. Ya bir uçtayız ya diğer uçtayız.
YA İÇ DENGEYİ SAĞLAYABİLİYORUZ YA DA DIŞ DENGEYİ SAĞLAYABİLMİŞİZ: Bu süreç aslında bize şunu söylüyor ya iç dengeyi sağlayabiliyoruz ya da dış dengeyi sağlayabilmişiz. İlk 10 sene enflasyonla mücadelede belli bir başarı elde edilebilmiş, ama o sırada cari açık hızlı bir şekilde yukarı gelmiş, ikinci 10 seneye baktığınızda tam tersi bir durum. Cari dengede bir miktar iyileşme var ama enflasyon sorunu ile karşı karşıya gelmişiz. Dolayısıyla o döneme bakıldığında bütüncül bir politika uygulanması gerektiği açık. Bu dengesizlikleri, bir politika uygularken, enflasyon ile mücadele ederken arka planda oluşan dengesizlikleri azaltacak bir makro finansal çerçeveye ihtiyaç var.
TÜRKİYE EKONOMİSİNİN DIŞ ŞOKLARA KARŞI DAYANAKLILIĞINI ARTIRACAK MEKANİZMALARA İHTİYAÇ VAR: Şu tabloyu da değiştirmemiz gerekiyor. Türkiye’de bir gel, git döngüleri yaşıyoruz. 1980’lerin sonlarından itibaren büyümeye ve finansal akımlara baktığımız zaman el ele gidiyorlar. Birkaç senelik yüksek büyüme sonrası bir çakılma dönemi yaşıyoruz. Bu döngü kendi kendini sürekli tekrar ediyor. Bununla sürdürülebilir kalkınma, gelir artışı olmaz. Ve yapısal reformlar için de gerekli kaynakları sağlamak zor olur. Bu tablonun değiştirilmesi lazım. Bu tablonun değiştirilmesi için de makro finansal politikaların yerli yerine oturması ve Türkiye ekonomisinin dış şoklara karşı dayanaklılığını artıracak mekanizmalara ihtiyaç var.
BÜTÜN BUNLAR BİRBİRLERİNİ DESTEKLEYECEK ŞEKİLDE DEVREYE SOKULMASI GEREKİYOR: Ben dört ayaklı bir politika setinin uygun olabileceğini düşünüyorum. Para politikasını yerli yerine oturttuktan sonra onun üzerine eklenmesi gereken politika bileşimden bahsediyorum. Bunun bir bacağını makro ihtiyati politikalar oluşturuyor, bir ayağını reel kur ve rezerv politikası, maliye politikası ve yapısal politikalar… Bütün bunlar birbirlerini destekleyecek şekilde devreye sokulması gerekiyor.
TÜRKİYE, SAHİP OLDUĞU BİRİKİM VE BEŞERÎ SERMAYE İLE BUNLARI YAPABİLECEK KAPASİTEYE SAHİP: Bütün bunlar bir arada yapılırsa, 2001 yılından alınan dersler daha önceki dönemden alınan derslerle birlikte bütün bunlar devreye konulursa o zaman sağlıklı bir kalkınma ve refah artışı için elverişli bir zemin oluşturulur diye düşünüyorum. Tabii ki kolay değil, birikmiş sorunlar var. Sorunları öteleyerek, görmezden gelerek veya içe kapanarak halledemeyiz. Türkiye’nin 40 yılı aşkın bir dışa açılma deneyimi var. Buradan artık sert bir şekilde geriye dönüş çok zor. Dolayısıyla bununla yaşamasını ve buradan gelebilecek olumlu faktörleri ön plana çıkartan, olumsuzları dengeleyen araç tasarımına ihtiyaç var. Bunları yaparken de ülkeyi özgü ihtiyaçları gözetmek gerekiyor. Geçmişten alınan dersleri de içselleştirmek gerekiyor. Türkiye, sahip olduğu birikim ve beşerî sermaye ile bence bunları yapabilecek kapasiteye sahip. Yeter ki daha bilimsel normlara doğru dönüşü destekleyen bir iklim oluşsun."
CHP’nin “İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşmasında”, İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda yapıldı. CHP Yoksulluk Dayanışma Ofisi Koordinatörü Hacer Foggo, şunları söyledi:
“CHP’NİN İLK HEDEFİ YOKSULLUĞU KÖKTEN BİTİRMEK OLACAK”
“Türkiye, tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşıyor. Cumhuriyet tarihi boyunca zor dönemler gördük. Ancak yokluğu da varlığı da birlikte yaşadık, birlikte atlattık. Son 20 yıldır Türkiye’de gittikçe derinleşen yoksulluk adaletsizliğe yol açıyor. Zenginin daha zengin, yoksulun ise daha yoksul olduğu ve bunun doğal karşılandığı bir zamanın içindeyiz. Bu memlekette eşitsizlik bu kadar derin ve yakıcı olmamıştı. Çünkü bu memleket bu kadar umursamaz ve bu kadar kötü bir yönetim anlayışı ile karşılaşmadı. Türkiye’yi her geçen gün daha yoksullaştıran bu adaletsiz sisteme karşı, CHP’nin ilk hedefi yoksulluğu kökten bitirmek olacak.
Ülkemiz büyük bir ekonomik ve sosyal krizin içinde ancak ülkemiz bu krizi aşacak. Burada, bu ekonomik krizden nasıl çıkacağımızı konuşuyoruz. Yatırımın, büyümenin, teknoloji ve yeni nesil iş modellerinin yakın geleceğimizde nasıl kritik bir rol oynayacağını alanında öncü isimlerden dinliyoruz.
Evlerin içindeki hikayeleri çok yakından bilen, bu alanda uzun yıllar çalışan biri olarak söylüyorum; ben burada bu konuşmayı yaparken Aysel Hanım pazartesi günü 9 yaşındaki kızına nasıl okul beslenmesi koyacağını düşünüyor. Fabrika işçisi Ahmet akşam ev sahibine görünmeden eve girmenin yollarını arıyor. Diş Hekimliği Fakültesi’nde okuyan, babası çiftçi olan Süleyman, okulda kullanacağı tıbbi malzemeleri nasıl olacağını düşünüyor. Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi CHP iktidarında hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. Bu sözün büyüsü ve gerçekliği ile hiçbir çocuğu geride bırakmayan bir sistemi inşa ederken bir taş, bir çakıl koymak için buradayım.
“AİLE DESTEKLERİ SİGORTASI KURUMU İLE TÜM SOSYAL YARDIMLAR TEK BİR ÇATI ALTINDA TOPLANACAK”
Bugün burada ilan edilen vizyon güçlü sosyal devlet ile fırsat eşitliği dönemi başlıyor. Bu kalkınma vizyonunun en önemli boyutlarından biri sosyal devlettir. Çünkü sosyal devlet, her bir bireyin refaha, adil bir şekilde ulaşmasını sağlar. Sosyal devlet ifade özgürlüğü ile okullarda ücretsiz beslenme hakkını birbirinden ayrı düşünmez. Sosyal devlet; bir çocuğun beslenme hakkı ile eğitime erişme hakkı arasında bir fark görmez. Ve bunların hepsinin en iyisini çocuğa sunmayı hedefler.
Her eve huzur, bereket, barış sağlamanın yolu herkese ve her aileye ekonomik güvence sağlamaktır. Peki nasıl? En başta Aile Destekleri Sigortası ile. Türkiye Cumhuriyeti kimliği taşıyan tüm vatandaşlarımızı ömrü boyunca devlet güvencesi altına alan bir modeldir. Şunu çok iyi biliyoruz; var olan sosyal yardımlar yetersiz, insanlarımızın çok önemli bir kısmı güvencesiz. Giderek daha da yoksullaşan bir toplumla karşı karşıyayız. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi sosyal yardım almak için insanlar kurumlar arasında mekik dokuyor.
Bu nedenle CHP’nin iktidarının ilk 6 ayında Aile Destekleri Sigortası Kurumu kurulacak. Tüm sosyal yardımlar tek bir çatı altında toplanacak. Hiç kimse, sosyal yardım almak için kapı tapı dolaşmak zorunda kalmayacak. Devlet zorda olanın ayağına gidecek. Bu büyük bir bakış açısı, çalışma biçimi ve anlayış değişimi demek ve hak temelli çalışmak demek. Mevcut sistemde sosyal yardım veren kurumların her birinin farklı yoksulluk tanımları var. Yoksul aileleri tanımlamak için ortaya konan gelir düzeyleri gerçekçi değil.
Alım gücümüz çok düşük sosyal yardım diye verilen tutarlar yoksul ailelerin onurunu zedeliyor. Mevcut sistemde hangi kurumun kime yardım verdiği çok belirsiz. Bu güçlü sistem sayesinde sosyal yardımlar her seçim döneminde öne sürülen bir siyasi malzeme olmaktan da çıkacak. Mevcut iktidar tüm aileleri tek tip sanıyor. Biz tüm bu farklılıkları gören yoksulluğa çok boyutlu bakan bir sistem kuruyoruz.
“HER AİLEYE SOSYAL HİZMET UZMANI ATANACAK”
Ekonomik yoksulluk işin en net görünen kısmı. Ama bir de görünmeyen yoksunluklar var. Ekonomik yoksulluk, başka sorunları da tetikliyor. Evladı engelli olan ve ona baktığı için çalışamayan anneler türlü zorluklarla karşılaşıyor. Ekonomik zorluklarla karşı karşıya kalan ailelerde çocukların eğitimden uzak kalma riski çok daha yüksek. Hanelerde yoksulluk derinleştikçe şiddet eğilimi de artıyor. Aile Destekleri Sigortası Kurumu hanelerimizi ekonomik açıdan güçlendirmenin yanı sıra onları sosyal açıdan da güçlendirecek bir sistem kuracak. Aile içi şiddeti henüz yaşamadan engelleyen, kadınların, çocukların huzurlu ve güvenli bir yaşama sahip olmasına olanak sağlayan, çocukların eğitim hakkını garanti altına alan, engellilerin haklarını gözeten; hiçbir vatandaşın geride kalmadığı güçlü bir sistem bu. Aile Destekleri Sigortası Kurumu kurulduğunda her aileye; aile hekiminin yanı sıra sosyal hizmet uzmanı da atanacak. Tam 25 bin genç sosyal hizmet uzmanı istihdam edilecek. Bu kurumda devletin temsilcisi olarak, aileler ile sürekli temas, sürekli takip halinde olacak. Böylece hem gençlere istihdam sağlanacak, hem de devletin temsilcisi olacak gençler ile aileler her yönden güvence altına alınacak.
“TÜM GENÇLERE BURS VE İSTİHDAM SAĞLAMAK BİRİNCİL ÖNCELİK”
Yoksulluğu kalıcı olarak bitireceğimiz aydınlık bir Türkiye’yi, halkımızla hep birlikte inşa edeceğimiz yepyeni bir dönem başlıyor. O yoksul hanelerle yepyeni Türkiye’ye birlikte yürüdüğümüz için bu önemli hareketin bir parçası olmaktan gurur duyuyorum.
Önce kadınlar… Devlet ana diyoruz. Kadınlar bu ülkenin teminatıdır. Biz bu ülkeyi kadınların sevgisi, yoksulluğa ve yoksunluğa isyanı ile yöneteceğiz. Tüm kadınların güvenliği, huzuru devlet teminatında olacak. Aile Destekleri Sigortası kapsamında sosyal yardımlar kadınların hesabına yatırılacak.
Ev kadınlarının üzerlerine aldıkları bakım yükünün farkındayız. Aile Destekleri Sigortası ile evinde engellisine, yaşlısına bakan tüm kadınların emeklilik hakkı devlet güvencesi altında olacak. Sadece evde değil, bu topraklarda tarım yapan sigortasız tüm kadınların emekliliği de devlet tarafından garanti altına alınacak.
Evde, işte, tarlada, okulda; tüm kadınlar sosyal devleti uyanında hissedecek. Yeni Başlangıçlar Fonu ile risk altındaki kadınların sosyal ve ekonomik güvenliği teminat altına alınacak. Zorluklar altında izin verilmesine asla ve asla izin verilmeyecek. CHP’li belediyeler bu seferberliği başlattı. Yeni dönemde bunun teminatı devletin kendisi olacak. En çok ihtiyaç olan bölgelerde hızla yurtlar inşa edilecek, tek bir genç arkadaşımız barınma sorunu yaşamayacak.
“GENÇLER GELECEĞİN DEĞİL, BUGÜNÜN TEMİNATI”
Gençler, geleceğin teminatı diyoruz. Hayır, gençler geleceğin değil, bugünün teminatı. CHP iktidarında kurulacak bu sistem, tüm gençlerin eğitim hayatını teminat altına alacak. Aile Destekleri Sigortasından faydalanan tüm ailelerin gençlerine burs sağlamak birincil öncelik olacak, istihdamda da öncelik sağlanacak. Bu yolla yoksulluğu hem önleyeceğimiz hem de ilelebet bitireceğimiz bir sistem kurulacak.
Çocuklarımız… Bu ülkede yaşayan tüm çocukların eşit muamele göreceği bir Türkiye’yi inşa edeceğiz. Mevsimlik tarım işçilerinin çocuklarından kimsesiz çocuklara; ailesi varlıklı ya da yoksul fark etmeksizin her çocuğun iyi yaşama, eğitim hakkı devlet güvencesi altında olacak.
“YOKLUKTA VE YOKSULLUKTA DEĞİL VARLIKTA VE HEP BİRLİKTE ZENGİNLEŞMEDE BULUŞACAĞIZ”
Dünya bambaşka bir yere gidiyor. Çocuklarımızın eğitim hakkını garantiye almakla kalmayacak; zamanın ruhuna uygun gelişmiş bir eğitim sistemiyle çocukların yoksulluğun değil, yeni teknolojinin öncüsü olmasını sağlayacağız. Her alanda eşit, bizi geleceğe taşıyacak bir nesil inşa edeceğiz. Eşitlik kreşlerde başlayacak. Aile Destekleri Sigortası kapsamına alınan ailelerin çocuklarına ücretsiz kreş sağlayacağız. Eşit ve nitelikli eğitime ulaşmak kreşlerden başlayarak her çocuğun hakkı olacak.
Bugün hala çocuklarının yanına, beslenme çantasına konacak; bir dilim ekmeği konuşuyoruz. Ve maalesef, her geçen gün büyük bir salgın gibi yayılıyor bu durum. Hiç kimsenin ve hiçbir kurumun tek bir çocuğa bile bunu yaşatmaya hakkı yoktur. Aile Destekleri Sigortası, önce çocukların mutluluğunun teminatı olacak.
Sosyal yardımların karşılığında hep bir şey istendi. Sosyal yardım almak için parti üyeliği şart koşuldu. Oy yoksa, ekmek de yok denildi. Ama artık bu düzen değişiyor, değişecek. Biz eşit onurlu ve adil bir düzen kurmak için… Biz, kadınların ve çocukların teminatı olmak için yoksulluğu biriktirmek için buradayız. Ve hep birlikte geliyoruz.
Bu devletin tüm kaynakları bu ülkede yoksulluğu önlemek ve bitirmek üzere seferber olacak. Türkiye’de sosyal yardıma harcanan bütçe 3 katına çıkarılacak. Kimin ihtiyacı varsa bu devlet ona koşacak. Çünkü biliyoruz ki; devletin gelirleri tabana yayılmazsa, ve sosyal adalet sağlanmazsa, ülkemizin gelişmesi, zenginleşmesi de mümkün değil. Çocukların ellerinin nasır tutmadığı, annelerin babaların yoksulluğa boyun eğmediği bir memleketi hep birlikte inşa edeceğiz. Ve bunu güçlü sosyal devlet ile yapacağız.
Güçlü sosyal devlet, yoksulluğu bitirip varlıkta buluşmanın, toplumsal adaletin, gelir ve fırsat eşitliğinin, kimsenin geride kalmadığı bir toplumu inşa etmenin; kadınların, çocukların, gençlerin, Türkiye’nin teminatı olacak. Yoklukta ve yoksullukta değil varlıkta ve hep birlikte zenginleşmede buluşacağız. Buna inanın, bize katılın. Hep birlikte başaracağız.”
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, CHP’nin “İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşmasında” yaptığı konuşmada şunları söyledi:
; “Yeni nesil kalkınma stratejimizle Türkiye’nin geleceğine, potansiyeline güvenen ucuz ve tertemiz fonlar ülkemize akacak. Kalkınmanın finansmanı ucuzlayıp, rahatlayacak. Türkiye hızla büyüyen yeşil fonlardan, sürdürülebilirlik fonlarından hak ettiği payı alacak. 2030’a geldiğimizde; demokrasisi, kurumları ve kuralları güçlü bir Türkiye’de üreterek zenginleşen rekabetçi bir Türkiye’de, zenginliği adil paylaşan bir Türkiye’de, temiz ve yeşil bir Türkiye’de: Fert başına gelirimizi 20 bin doların üstüne çıkaracağız. Milli gelirimizi 2 trilyon doların üzerine taşıyacağız. İhracatımız 600 milyar doları aşacak. 7 yılda 8,5 milyon yurttaşımıza yeni iş yaratacağız. İşsizliği ve enflasyonu düşük tek haneli rakamlara indireceğiz. Ülkemizi ve insanımızı hak ettiği refaha kavuşturacağız. Nereye gideceğini bilmeyen kaptana hiçbir rüzgâr yardım edemez. Biz ülkemizi nereye götüreceğimizi, insanlarımıza nasıl bir gelecek sunacağımızı çok iyi biliyoruz. Temiz enerjiyle, temiz üretimle, temiz fonlarla, temiz toplumla, tertemiz bir gelecek inşa edeceğiz… Bu iddialı hedefleri yakalamaya milletimizi önce feraha, sonra refaha kavuşturmaya hazırız. Biz hazırız. Milletimiz hazır” dedi.
“DÜNYA YENİ BİR SANAYİ DEVRİMİNİ YAŞIYOR:
Ünlü düşünür Gramsci’nin deyimiyle; ‘Eskinin öldüğü, ama yeninin henüz doğmadığı…’ Bu arada çok farklı hastalık belirtilerinin ortaya çıktığı bir ara dönemdeyiz. 2008’de Küresel Finans Krizi; dünyaya hâkim olan ekonomik modeli temellerinden sarstı. 2020’de Küresel Covid salgını küresel arz zincirlerinin dağılmasına yol açtı. 2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgali uluslararası güç ve güvenlik dengelerini çatırdattı. Küresel sistem, yön bulmak için kendine yeni kerterizler arıyor. Uluslararası ticaret ve tedarik zincirlerinin rotası, ilkeler ve değerler temelinde, ‘dostluk’ ve ‘müttefiklik’ ekseninde yeniden çiziliyor. Dünya yeni bir sanayi devrimini yaşıyor. Yaşadığımız Dördüncü Endüstri Devrimi’nin yakıtı ‘işlenmiş veri’, iletişim teknolojisi ise sanal ve gerçek dünyanın bütünleşmesi. Otonom robotlar ve karanlık fabrikalar, nesnelerin interneti ve bulut teknolojileri, üç boyutlu yazıcılar ve artırılmış gerçeklik; tüm iş yapış biçimlerini değiştiriyor. Yaşamın her alanını dönüştürüyor.
TERTEMİZ BİR GELECEK İNŞA EDECEĞİZ: Bu yeni dönemi iyi okuyan devletler, iyi hazırlık yapan milletler, yeni dönemin kazananları olacak. Hızla zenginleşecek. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında ülkemizi Dördüncü Endüstri Devrimi’nin takipçisi ve tüketicisi değil, geliştiricisi ve üreticisi yapmaya kararlıyız. Temiz enerjiyle, temiz üretimle, temiz fonlarla, temiz toplumla, tertemiz bir gelecek inşa edeceğiz…
MİLLETİMİZİ ORTA GELİR TUZAĞINDAN KURTARACAĞIZ:
Zenginleşeceğiz. Milletimizi, orta gelir tuzağından kurtaracağız. Kimseyi geride bırakmayacağız. Bu büyük hamleyi Türkiye’deki ve dünyadaki tüm bilim insanlarımızla kuracağımız, büyük iş birliğiyle gerçekleştireceğiz. Biz; sahip olduğumuz üstünlükleri ve ülkemizin potansiyelini çok iyi biliyoruz. İnsanımıza güveniyoruz. 4,5 saatlik uçuş mesafesinde; 58 ülkeye, 1,5 milyarlık nüfusa, 22 trilyon dolarlık bir pazara erişim imkânımız var. Çalışabilir aktif nüfusumuz, çocuk ve yaş almış bağımlı nüfusumuzdan hala daha hızlı artıyor.
GENÇLERİMİZİN İŞSİZLİĞİ EN BÜYÜK İSRAFTIR: Ama bu fırsat penceresinin kapanmakta olduğunun da farkındayız. Gençlerimiz ülkemizin en büyük servetidir. Gençlerimizin işsizliği ise en büyük israftır. Biz; genç ve dinamik iş gücümüzü, en etkin şekilde kullanacağız.
ÜLKEMİZİ HAK ETTİĞİ ZENGİNLİĞE KAVUŞTURACAĞIZ: Girişimci, rekabetçi, dünyayı iyi tanıyan iş insanlarımız var. Genç ve dinamik iş gücümüzle, bilim insanlarımızla, küresel arenada rekabet eden iş insanlarımızla, eşsiz coğrafi konumumuzla, küresel tedarik zincirlerinin yeniden dizildiği şu günlerde Afro-Avrasya’nın en önemli arz ve tedarik merkezi olmaya kararlıyız. Ülkemizi hak ettiği zenginliğe kavuşturacağız.
YENİ NESİL KALKINMA STRATEJİMİZİ HAZIRLADIK: Ekonomi Masamızla 44 ilimizi gezdik; 40 bin kilometreden fazla yol yaptık. İş ve meslek örgütleriyle konuştuk. Sorunlarını dinledik, fikirlerini aldık. Yeni Nesil Kalkınma Stratejimizi hazırladık. Ekonomideki büyük yangını da gördük. Acilen önce feraha, ardından da refaha kavuşturacak bir programın ne kadar önemli olduğunu bir kere daha tespit ettik.
ÜLKEMİZİN OLAĞANÜSTÜ YÜKSEK RİSK PRİMİNİ HIZLA AŞAĞIYA ÇEKMEMİZ GEREKİYOR: Kısa sürede ferahlamak için yanlış ekonomi politikalarının neden olduğu belirsizlik çarkını kırmamız; ülkemizin olağanüstü yüksek risk primini hızla aşağıya çekmemiz gerekiyor. Bunu gerçekleştirmek için; önce Merkez Bankası’nın başına tüm dünyanın saygı duyduğu bir ismi atayacağız. Merkez Bankası’nın hedefi ‘Enflasyonu kalıcı olarak düşük, tek haneye indirmek’ olacak. Merkez Bankası’nın araç bağımsızlığını güvence altına alacak yasal düzenlemeleri hemen yapacağız. Makro ihtiyati politikaları asli işlevine döndüreceğiz.
2023 BÜTÇESİNİ YENİDEN YAPACAĞIZ: Ekonomik öncelik ve ihtiyaçları gözeterek, 2023 Bütçesini yeniden yapacağız. Şatafata ve israfa son vereceğiz.
CUMHURBAŞKANLIĞI MAKAMINI ÇANKAYA KÖŞKÜNE TAŞIYACAĞIZ: Cumhurbaşkanlığı makamını ait olduğu yere, Çankaya Köşküne taşıyacağız. Sağlanacak tasarruflarla krizin ezdiği kırılgan kesimleri destekleyeceğiz. ‘Mali kural’ uygulamasını başlatacağız. Türkiye Varlık Fonu’nu tasfiye ederek, bütçe birliğini sağlayacağız. Kamu Özel İşbirliği Projeleri başta olmak üzere, devletin sırtındaki tüm koşullu yükümlülükleri, Durum ve Hasar Tespit Komitesi eliyle ortaya çıkaracağız. Hızla atacağımız bu adımlarla, kısa sürede ekonomide öngörülebilirliği artıracak, risk primimizi düşürecek, makroekonomik istikrarı sağlayacağız.
TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ DEMOKRATİK, KURALLI DÜNYADADIR: Feraha kavuşmak için, iki önemli çapamız var. Güçlü Türkiye, güçlü Avrupa’dır. Türkiye’nin geleceği demokratik, kurallı dünyadadır. Avrupa Birliği üyelik müzakerelerini canlandıracağız. Bu çerçevede özellikle; 23. Yargı ve Temel Haklar Faslının gereklerini hızla tamamlayacağız. Bu fasıldaki siyasi blokajın kaldırılmasını da AB’den isteyeceğiz.
STRATEJİMİZİ DÖRT SÜTUN ÜZERİNE İNŞA ETTİK: İkinci çapamız ise; hızla hayata geçireceğimiz ‘Yeni Nesil Kalkınma Stratejimiz’ olacak. Bu; hem ülkemizi ferahlatacak, hem de kalıcı refaha ulaşmamızın önünü açacak. 2030 gündemi, sürdürülebilir kalkınma amaçları ve Paris İklim Anlaşması, aslında stratejimizin en önemli küresel referanslarıdır. Biz stratejimizi dört sütun üzerine inşa ettik: Demokrasisi, kurumları ve kuralları güçlü Türkiye; üreterek zenginleşen, rekabetçi Türkiye, zenginliği adil paylaşan Türkiye, temiz ve yeşil Türkiye.
‘BİZE KRAL DEĞİL, KURAL GEREK’ DİYORUZ: Neden kurumları ve kuralları güçlü Türkiye? Güçlü bir demokrasi, kurum ve kurallar; toplumda can ve mal güvenliğini, istikrar ve huzuru sağlar. Yatırımı, istihdamı, aşı, işi artırır. Zenginliğin önünü açar. Bugün fert başına gelirimiz Üyesi olduğumuz Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) ancak dörtte biriyse, bunun en önemli nedenlerinden biri kurumlarımızın kalitesinin OECD’nin ancak yarısı kadar olmasıdır. Bu da daha önceki rakamlarla. Herhalde bugün bunu yapsak, yarısı bile değiliz. Biz bu nedenle ‘Bize kral değil, kural gerek’ diyoruz. Kurumları ve kuralları güçlü Türkiye’de; ‘Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Sistem’ olacak.
SİYASİ AHLAK YASASINI ÇIKARACAĞIZ, SİYASETİN İTİBARINI KORUYACAĞIZ: Cumhurbaşkanı tarafsız olacak. 85 milyonu kucaklayacak. Yargı bağımsız ve tarafsız olacak. Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü olacak. Merkez Bankası başta olmak üzere düzenleyici ve denetleyici kurumların araç bağımsızlıkları yasal güvence altında olacak. Kamu İhale Kanunu’nu uluslararası normlara uygun şekilde yenileyeceğiz. İhalelerde şeffaflık ve rekabeti sağlayacağız. Atamaları sadakate göre değil, liyakate göre yapacağız. Kayırmacılığa son vereceğiz. Siyasi ahlak yasasını çıkaracağız, siyasetin itibarını koruyacağız.
TÜRKİYE’Yİ GRİ LİSTEDEN ÇIKARACAĞIZ: Kara paraya sıfır tolerans göstereceğiz. Türkiye’yi, Mali Eylem Görev Gücü’nün gri listesinden çıkaracağız. Kurumları ve kuralları güçlü Türkiye’de, OECD ülkeleriyle bu konuda aramızdaki makası, 2030’a kadar hızla kapatacağız.
ÜNİVERSİTE-SANAYİ-SİVİL TOPLUM-KAMU İŞ BİRLİĞİ MODELLERİNİ EN ETKİN ŞEKİLDE KULLANACAĞIZ: Stratejimizin ikinci sütununda; zenginleşen, rekabetçi Türkiye var. İlk iş; küresel, bölgesel ve yerel kalkınma dinamiklerini takip eden, özel kesim ile yeni iş birliği modellerine öncülük eden, ekonomideki oyunculara ufuk veren Strateji ve Planlama Teşkilatı’nı kuracağız. Zenginleşen, rekabetçi Türkiye’de; sanayimizin, Endüstri 4.0 dinamikleri ile Dijital Dönüşüm ve Yeşil Dönüşüm ışığında yüksek teknolojili, katma değerli bir yapıya dönüşmesini destekleyeceğiz. Bu çerçevede üniversite-sanayi-sivil toplum-kamu iş birliği modellerini en etkin şekilde kullanacağız. Evlatlarımızı ekonominin ve çağın gerektirdiği yeteneklerle donatacak bir milli eğitim politikasını uygulayacağız. Eğitimde niceliğe değil, kaliteye odaklanacağız. Üniversitelerimizde bilimsel özgürlüğü ve özerkliği sağlayacağız. İnternete erişimi özgürleştireceğiz. Şehirlerimizin veri iletim alt yapısını güçlendireceğiz.
OECD ÜLKELERİ İLE ARAMIZDAKİ MAKASI 2030’A KADAR HIZLA KAPATACAĞIZ: Ar-Ge faaliyetlerini destekleyen kurumsal yapıyı güçlendireceğiz. Yaratıcı endüstrilerin özelliklerini dikkate alarak, bu endüstriye teşvik ve destekleri daha da güçlendireceğiz. Girişimi destekleyen finansal araçları çeşitlendireceğiz. Yeşil yatırımların, sürdürülebilirlik projelerinin ve sosyal yatırımların finansmana ulaşımını kolaylaştıracağız. Fin-Tekleri ve dijital ödeme sistemlerini yaygınlaştıracağız. Zenginleşen, rekabetçi Türkiye’de; bu konuda OECD ülkeleri ile aramızdaki makası 2030’a kadar hızla kapatacağız.
KADINA YÖNELİK ŞİDDETE SIFIR TOLERANS GÖSTERECEĞİZ. İSTANBUL SÖZLEŞMESİNİ YENİDEN YÜRÜRLÜĞE SOKACAĞIZ: Gelelim stratejimizin üçüncü sütununa: Zenginliği adil paylaşan Türkiye’de ülkemizde hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. Aile Destekleri Sigortasıyla her aileye asgari bir gelir sağlayacağız. Kayıt dışılığı azaltarak vergi tabanını genişleteceğiz. Vergi yükünü adil dağıtacağız. Dolaysız vergileri esas alan, dolaylı vergilerin ağırlığını azaltan vergi yapısını tesis edeceğiz. Sendikalaşmanın, örgütlü toplumun önünü açacağız. Eğitimde fırsat eşitliğini sağlayacağız. Cinsiyet eşitsizlikleriyle etkin şekilde mücadele edeceğiz. Kadınların iş yaşamına katılımı önündeki engelleri kaldıracağız. Kadınların toplumsal hayattaki konumunu güçlendireceğiz. Kadına yönelik şiddete sıfır tolerans göstereceğiz. İstanbul Sözleşmesini yeniden yürürlüğe sokacağız.
SINIRLI KAMU KAYNAKLARINI, KANAL İSTANBUL GİBİ RANT PROJELERİ İÇİN KULLANMAYACAĞIZ: Sınırlı kamu kaynaklarını, Kanal İstanbul gibi rant projeleri için kullanmayacağız. Kaynaklarımızı GAP, DAP, KOP ve DOKAP başta olmak üzere bölgesel ekonomik gelişmişlik farklarını azaltacak yatırımlarda kullanacağız.
YEŞİL MUTABAKATI, EKOLOJİK KRİZİN TÜM MUHATAPLARI İLE BERABER, TOPLUMSAL UZLAŞI YOLUYLA OLUŞTURACAĞIZ: Ve stratejimizin son sütunu; Temiz, yeşil Türkiye… Dünya ekolojik limitlerine yaklaşıyor, özellikle de bölgemiz. Türkiye’nin Paris İklim Anlaşmasını onaylamasını, 2053 için net sıfır emisyon hedefi vermesini önemsiyoruz. Bu konudaki stratejilerimizi, Sayın Böke sizlere anlatacak. Ama ben kısaca birkaç başlığa değineyim. Karbonsuzlaşma Stratejisini ve Yeşil Mutabakatı, ekolojik krizin tüm muhatapları ile beraber, toplumsal uzlaşı yoluyla oluşturacağız. Döngüsel ekonominin imkânlarından sonuna kadar yararlanacağız. Çevreci ürünler ve sürdürülebilir üretime yönelik özel finansman yöntemleri geliştireceğiz. Temiz, Yeşil Türkiye’de; bu konuda OECD ile aramızdaki makası kapatacağız.
UCUZ VE TERTEMİZ FONLAR ÜLKEMİZE AKACAK: Yeni nesil kalkınma stratejimizle Türkiye’nin geleceğine, potansiyeline güvenen ucuz ve tertemiz fonlar ülkemize akacak. Kalkınmanın finansmanı ucuzlayıp, rahatlayacak. Türkiye hızla büyüyen yeşil fonlardan, sürdürülebilirlik fonlarından hak ettiği payı alacak. 2030’a geldiğimizde; demokrasisi, kurumları ve kuralları güçlü bir Türkiye’de, üreterek zenginleşen, rekabetçi bir Türkiye’de, zenginliği adil paylaşan bir Türkiye’de, temiz ve yeşil bir Türkiye’de: Fert başına gelirimizi 20 bin doların üstüne çıkaracağız. Milli gelirimizi 2 trilyon doların üzerine taşıyacağız. İhracatımız 600 milyar doları aşacak. 7 yılda 8,5 milyon yurttaşımıza yeni iş yaratacağız. İşsizliği ve enflasyonu düşük tek haneli rakamlara indireceğiz. Ülkemizi ve insanımızı hak ettiği refaha kavuşturacağız.
BİZ HAZIRIZ, MİLLETİMİZ HAZIR: Nereye gideceğini bilmeyen kaptana hiçbir rüzgâr yardım edemez. Biz ülkemizi nereye götüreceğimizi, insanlarımıza nasıl bir gelecek sunacağımızı çok iyi biliyoruz. Temiz enerjiyle, temiz üretimle, temiz fonlarla, temiz toplumla, tertemiz bir gelecek inşa edeceğiz… Bu iddialı hedefleri yakalamaya milletimizi önce feraha, sonra refaha kavuşturmaya hazırız. Biz hazırız. Milletimiz hazır.”ACEMOĞLU: ENFLASYON KONTROL DIŞINDA
ABD'den toplantıya bağlanan Prof. Dr. Daron Acemoğlu “Türkiye'nin kurumları probleme açık. Yargıya, yolsuzluğu denetleme kurumlarına bakabilirsiniz. 2006'dan sonra kurumlarda bir çökme var. Türkiye'deki kurumların düzeyi giderek kötüleşiyor. Freedom House endeksine göre Türkiye'de siyasi haklar 1980'ler düzeyine geldi. En büyük demokrasi çöküşü Türkiye'de oldu. İfade özgürlüğünde korkunç bir çöküş var. Şu an enflasyon tamamen kontrol dışında. Bu çarpıtılmış bir sistemin sonucu. Çözümler var. Türkiye'nin potansiyeli çok yüksek. Kısa dönemde normalleşme için para politikalarını değiştirerek enflasyonu değiştirmek gerek. Şirket ve banka bilançoları düzelmeli. Yoksulluğu ve işsizliği azaltacak bir çerçeve olmalı. Orta dönemde Türkiye'nin teknolojik atılım ve yatırım yapması gerek. Doğru kurumsal yapılar ve demokrasi olmadan bunlar olmaz. Türkiye'nin tarih boyunca problemi, devlet güçlü olsa da toplum güçlenemiyor. Türkiye'nin geleceği için iyimser olmak çok mümkün” dedi.
“YÖK'Ü KALDIRACAĞIZ, BOGAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ ÖZGÜRLEŞECEK”
Dijital ve yeşil dönüşüm politikalarını anlatan CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke sunumunda şunları kaydetti:
*Çalışanlar için en kötü koşulların olduğu 10 ülke arasında Türkiye. Adil bir dönüşümü gerçekleştirdiğimizde temiz fonları Türkiye'ye getireceğiz. Yeni bir kamucu anlayışla yönetmeye geliyoruz. Her şeyin önüne kamu yararını koyacağız. Yeteneklere, insana yatırım yapan yeni bir kamucu anlayışıyla geliyoruz.
*Etki analiz ve değerlendirme kurulu kuracağız. Nitelikli istihdam da yaratmış olacağız. Kamunun kaynakları yandaşlık üzerinden değil kamu yararı yaratmak için kullanılacak. Kamu ihale kanununu yeşil ekonomi ile uyumlu, kara para aklama suçları ile mücadele eden şekilde değiştireceğiz. Temiz ihale dönemi başlayacak. Kamunun kaynakları yolsuzluk içeren ihalelerle harcanmayacak.
*Gençler için hayata atılma fonu oluşturacağız. Becerilerin dönüşümü için kişisel eğitim hesapları geliyor. Torpille değil yeteneklerimizle var olacağız. İş bulmak için “danışmanını ara” uygulaması başlatacağız. İnşa edeceğimiz toplu sosyal konutlarda her 20 binadan biri ortak alan olacak. Orada kreş, dijital kütüphane olacak.
*YÖK'ü kaldıracağız, Boğaziçi Üniversitesi ve tüm üniversiteleri hep birlikte özgürleştireceğiz. Barış akademisyenlerini yeniden öğrencileri ile buluşturacağız. Yurtdışına giden bilim insanları ile bilim köprüleri kuracağız.
*Teknoloji elit bir grubun tekelinde olmayacak. Yenilenebilir enerji ile 3 katına çıkan elektrik faturaları gümbür gümbür düşecek. 2023'ten başlayarak iktidarımızda yeşil bütçe reformunu başlatacağız. Bugünün buhranında hiç karamsarlığa kapılmayacağız. Artık rantın, yolsuzluğun dönemi sona eriyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleştirilen İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşması'nın kapanışında yaptığı konuşma şöyle:
Teşekkür ederim. Olacak iktidar da olacak.
Evet, yapacaklarımızın bir ön izlemesini gördünüz. Ve emin olun siz izlerken ben de izledim ve güzel şeyler öğrendik. Önce umutsuz olmamamız gerektiğini bize öğrettiler.
Bu müthiş isimler, bu güzel isimler; ülkesine destek olmak isteyen, bu büyük derlenmeye, toparlanmaya omuz vermek isteyen isimler, inanın çığ gibi büyüyecek.
“Ben sizi bir adaya oy vermeye çağırmıyorum” derken, neyi kastettiğimi herhalde anlamış oldunuz. Net anlaşılsın istiyorum; Türkiye’yi tek bir kişi değil, liyakate dayalı bir sistem yönetecek.
Açıkça söylüyorum! Türkiye’nin kökten bir değişime ihtiyacı var. Herkes için çalışan bir sisteme ihtiyacı var. Bakın görüyorsunuz, böyle bir Türkiye mümkün ve emin olun iktidara geliyoruz ve bu köklü dönüşümü gerçekleştireceğiz. Bu ülkede hiç kimse korkuyla uyanmayacak. Vatandaş, çalışan bir sistemin yani oluşturacağımız sistemin, ülke ekonomisini, sanayisini, esnafını, emekçisini koruyacak, bunu çok iyi bilecek. Bireyler, yönetenler gelip gidecek, ama ülke bir daha asla savrulmayacak. Bu benim, güzel ülkeme bırakacağım, en büyük ve en güzel mirasım olacak.
Bugün verdiğimiz kavga, Türkiye’nin yarın nasıl bir ülke olacağının kavgası.
Nasıl bir Türkiye hayal ettiğimizin davası. Sanıyorum bu açıklamaların tümü bunları göstermiştir.
Bugün bu sahneden size, ana muhalefet partisinin genel başkanı olarak seslenmiyorum. Kuracağımız sistemin, büyük güç birliğinin bir parçası olarak sesleniyorum. Söylemiştim, bu siyaset üstü güç birliği, sizlerle birlikte çalışınca tamamlanacak.
Bir de siyasal bizim birlikteliğimiz var tabii. Yani 6’lı masa. Türkiye için bir araya gelen, kalbi Türkiye için atan, 6 vatansever liderin masasıdır o. Bu değerli insanların en büyük motivasyonu, aldıkları ya da alacakları oylarda değil! “Ülke söz konusu olunca, ideolojik farklılıklar teferruattır” dememiz, bu masanın en büyük gücüdür. Zorbalığa direnen, her türlü kara propagandaya rağmen kenetlenen 6 lideriz biz. Türkiye için kenetlendik! Halkımızın haysiyetli yaşamı için kenetlendik. Biz 6 lider olarak, birlikte yürümeye devam edeceğiz. Türkiye’de gerçek bir demokrasi inşa edeceğiz. Anayasamız hazır. Ekiplerimiz ve kadrolarımız, gece gündüz ortak bir program için çalışıyorlar. Bizim siyasi, ahlaki ve vicdani birliğimiz; bakın bu birlikteliği bir daha ifade edeyim, ahlaki ve vicdani diyorum… Meral Hanım’ın partisini kurarken nasıl bir mücadele verdiğini, ben çok iyi biliyorum. Meral Hanım merttir. Temel Bey bu 6’lı masaya kurarken, sırtına nasıl bir yük yükleneceğini bilmiyor muydu? Biliyordu. Ama Temel Bey bilgedir ve cesurdur. Ahmet Bey’le vatan söz konusu olduğunda bir araya gelmekten bir an bile tereddüt etmedik. Onun deneyimi ve entelektüel birikimi bize her türlü katkıyı sağlayacak. Ben Gültekin Bey’de Menderes ve Demirel’in gençliğini, onların ruhunu görüyorum. Ali Babacan’ın uygulama tecrübesini ve başarısını biliyorum, altını çiziyorum, bütün dünya da bu gerçeği biliyor.
Yani özetle, bu zaferi iyi, cesur ve yürekli, dürüst insanlar kazanacak. Türkiye dahil dünyanın her yerinden, işinde en iyi uzmanlar ve siyaset üstü vatanseverlerimizle, bunun için buluştum. 6’lı masayı oluşturan partilerimizin de çok iyi kadroları var. Bu değerli insanlarla birlikte çalışıyoruz.
Tabii ki en iyileri bulmak yetmez. Onların elini de güçlendirmek gerekir.
Bu büyük birlikteliğin başarılı olması için kaynağa ihtiyaç var. Açık ve net söylüyorum, Bay Kemal bu sorunu da çözdü.
İktidarımızın ilk 6 ayında, milletimizin ferahlaması için hızlı çözümlerimiz hazır. İlk adım halkımıza nefes aldırmak, sonra kalıcı refahı sağlayacağız.
Gerçekleştirdiğim uluslararası temaslarda, toplamda 5 trilyon 461 milyar dolarlık fon yöneten yatırım bankaları ve girişim sermayesi fonlarıyla verimli toplantılar yaptım. Aralarında tefeci yoktu. Aralarında kara para sahipleri yoktu. Aralarında baronlar yoktu, şaibeli kişiler yoktu.
Peki ne vardı?
Dijital teknoloji vardı, yapay zekâ vardı, makine öğrenimi, finansal teknolojiler ve yeşil enerji gibi önemli sektörlere, büyük yatırımlar yapan kurumlar vardı.
İktidarımızın ilk 3 yılında, en az 100 milyar dolar doğrudan yatırım gelecek. Ben bu parayı getireceğim.
Peki bu yeterli mi? Hayır!
Dünyanın her yerinde bağımsız çok büyük varlık fonları var. İktidarımızın ilk üç yılında, onlardan da en az 75 milyar dolar yatırım alacağız. Ayrıca yeri-yurdu, kaynağı belli, temiz ve sürdürülebilir fonlardan en az 150 milyar dolar yatırım getireceğiz. Özellikle hedefimiz Avrupa’nın ve Uzakdoğu’nun emekli fonları olacak. Norveç ve Singapur gibi…
Peki sadece bu kadar mı? Hayır. Türkiye büyük kaynaklara ve potansiyele sahip bir ülke. Ancak yolsuz yönetim yüzünden halkımız hiçbir şeyden pay alamıyor.
Ama Bay Kemal, çetelerle ve yolsuzluk yapanlarla mücadele etme sözü verdi. Çünkü ben kirli sermayenin adamı olmam! Kirli sermayenin çaldığı 418 milyar doları, borçları olarak deftere yazdım.
Ben biliyorum onların neden sürekli benimle görüşmek istiyorlar… Neden aracılarla haber gönderiyorlar… Neden arkamdan iş çeviriyorlar…
Neden anketçileri, sureti muhalefetten gözüken medya kalemlerini satın alıyorlar… Kuruş kuruş, dünyanın neresinde neyiniz var hepsini biliyorum.
Bu parayı hukuk içerisinde sizden alacağım, kurtulamazsınız…!
Değerli arkadaşlarım, bu ülkede ücretli çalışanlara hiçbir zaman büyümeden pay verilmedi. Yetmezmiş gibi, sahte enflasyon oranıyla çalışanların maaşları gasp ediliyor. Bugün devleti yönetenlerin bu ülkenin onurlu çalışanlarına borcu var. Bizim yaptığımız hesaplara göre, devletin, maaş alanlara yani ücretlilere en az 300 milyar dolar borcu var.
Biz, bu borcu ödemeye geliyoruz. Nasıl ödeyeceğiz? Çalışanlar için gelir vergisi tarifesini yeniden düzenleyeceğiz. Sırtlarındaki vergi yükünü alacağız. Para onların cebine yansıyacak ve biz borcumuzu ödemiş olacağız. Gerçek zenginleşme de böyle olur sevgili dostlarım. Halkın olanı halka geri vererek... Bunun gereğini yapacağım.
1. Güven ortamı ile yatırımı çekeceğiz,
2. Temiz yönetimle halktan çalınanları halka iade edeceğiz.
3. Akılcı yönetimle Türkiye’yi hızla krizden çıkaracağız.
Bunları yapacağız. Ama yetmez! Halkımızı zenginleştireceğiz. Kalıcı refaha ulaşacağız.
Vizyonumuz, yol haritamız, projelerimiz hazır. Tüm bu projelerimizi, ‘Türkiye’nin ikinci yüzyılını inşa etme’ başlığı altında birleştirdim. Halkımızı kalıcı zenginliğe ulaştıracak projelerimizi beş kolona ayırdım. Çok sayıda somut proje üzerinde çalıştık. Birkaçını şimdi anlatacağım. Geri kalanını ise, önümüzdeki günlerde teker teker açıklayacağım.
Gelelim başlıca kolonlara;
Birinci kolon bugün detaylarını Sayın Rifkin ve Sayın Böke’den dinlediğiniz,
‘ENDÜSTRİYEL DÖNÜŞÜMÜ’ gerçekleştirmek. Türkiye’nin uluslararası rekabet gücünü artırarak, topyekûn kalkınmayı böyle sağlayacağız. Tüm Türkiye’yi kapsayacak bir üretim-ticaret-finans ağı kuracağız. 50 ili kapsayan 8 bölgede, özel ekonomi bölgeleri oluşturacağız. Esnek, kendine özel mevzuata tabii, inovasyon odaklı özel ekonomi bölgeleri olacak. Türkiye genelinde bir üretim ve ihracat hareketi başlatacağız. Bahsettiğim modelde limanlar, tersaneler, tarım bölgeleri ve dijital yatırım bölgeleri var. Tüm Türkiye üretecek. Başta İstanbul olmak üzere, metropollere yığılan nüfus, içi boşaltılan Anadolu’da istihdam imkânı bulacak. Böylelikle bu modelde, Marmara ve Ege bölgesinden tersine göç teşvik edilecek.
İkinci kolonumuz ‘İŞGÜCÜ DÖNÜŞÜMÜ’. Çünkü bu kalkınmayı gerçekleştirmek için, eğitimde fırsat eşitliğine, üniversitelerimizin bilgi üretmesine, yüksek yetenek inşasına ve bu köklü dönüşümü gerçekleştirecek nitelikli iş gücüne ihtiyacımız var. Bunu hızla hayata geçireceğiz.
Üçüncü kolon ‘ENERJİ’. Dünyanın içinde bulunduğu enerji krizi derinleşiyor.
Bu yüzden enerjide bağımsızlığımızı sağlamak, önceliğimiz olacak. Bunun iki yolu var: Birincisi temiz enerjiye yatırım yapmak. İkincisi ise özellikle Akdeniz havzasındaki avantajlı konumumuzu kullanmak. Türkiye’yi enerjide tek kutuplu konumdan çıkarıp, herkesin güvendiği bir iş ortağına dönüştürmek. Türkiye’yi enerji depolama, işletme ve dağıtım merkezi haline getirmek. Unutmayınız… Yer altı kaynaklarına sahip olup olmamak bizim elimizde değil, ama yüksek teknoloji ile iş yapmak ve refaha ulaşmak bizim elimizdedir! Bir başka anlatımla, petrolün nerede olacağını tayin edemeyiz. Ama çipin nerede üretileceğine biz karar verebiliriz. 21. yüzyılın en önemli yarış alanı çip üretimidir.
Tabii enerji krizi, karşı karşıya kaldığımız tek global kriz değil. Önümüzdeki yıllarda daha da artacak olan gıda krizi var. Bu yüzden dördüncü kolonumuz ‘GIDA BOLLUĞU VE BEREKETİ’. Çünkü aç çocuklarla, endüstriyel devrimi gerçekleştiremeyiz. Milletimizin en büyük zenginliklerinden biri bereketli topraklarımız. Bu beceriksiz yönetim bizi buğdaya da nohuta da dışa bağımlı hale getirdi. Artık egemenliğimizi kısıtlayan bu düzeni değiştireceğiz. Göreceksiniz, yaşayacaksınız, Türkiye’yi tarım ve hayvancılıkta bölgenin en güçlü ülkesi haline getireceğiz. Çok kısa bir süre içinde de ihracat devi olacağız. Havza bazlı planlama yapacağız, ekilmedik toprak bırakmayacağız. Hiçbir çiftçimiz asla zarar etmeyecek. Süt üreten de kazanacak, et üreten de kazanacak. Hiçbir çocuğumuz bu topraklarda yatağa aç girmeyecek. Nokta!
Beşinci kolonumuz ‘HIZLI İSTİHDAM ARTIŞI’. Projelerimiz ile bu bölgelerde, ilk etapta yaklaşık 3.5 milyon kişi istihdam edilecek. Sürdürülebilir iş edinme programları başlatılacak. 5 yıl içinde 13 milyon 500 bin kişi, sürdürülebilir iş edinme programlarına dahil edilecek.
Tüm bunları gerçekleştirdiğimizde halkımız zenginleşecek. Kişi başına düşen milli gelirimizi, 20 bin doların üzerine çıkaracağız. Emeğin değeri artacak. Temiz yönetim ve güçlü sosyal devletle, gelir ve fırsat eşitliği sağlanacak.
Ben şimdi vizyonumuzu, kısaca özetlemek istiyorum sizlere…
Sayın Rifkin’in, Almanya ve Çin’de yaptığı çığır açan endüstriyel dönüşümü Türkiye’de de yapacağız. Selin Hanım, üretimi dönüştürürken 3 temel hedefi gözeteceğimizi söyledi. Güvenceli işler yapmak, teknolojik dönüşümü ve yeşil üretimi sağlamak. Daron Acemoğlu dedi ki: ‘Sağlıklı bir Türkiye ekonomisinin olmazsa olmazı demokrasidir’, demokrasiyi inşa edeceğiz. Faik Bey dedi ki: ‘Türkiye Kral değil, kural istiyor", kurallı ekonomiyi getireceğiz. Hacer Hanım, aileyi nasıl koruyacağımızı ve yoksulluğu nasıl bitireceğimizi anlattı. Ufuk Bey, Türkiye için sanayi ve istihdam alanında yapılması gerekenleri verilerle anlattı. Refet Bey, makroekonominin hangi anlayışla yönetileceğini aktardı. Hakan Bey, para politikalarının Türkiye’yi nasıl hızla zenginleştireceğini konuştu.
Değerli dostlarım, yol arkadaşlarım; özetle siyasetle, siyaset üstü liyakatli kadrolar bir arada çalışacak. Çalışma prensipleri, asla sıcak siyasetin ajandasına kurban edilemeyecek. Gelen iktidarlar ekonomiyi, sanayiyi, kendi siyasal ajandalarına göre manipüle edemeyecekler. Bağımsız kalması gereken kurumlar, bağımsız kalacak. Çünkü inşa edeceğimiz büyük güç birliği, kalıcı bir sisteme dönüşecek. Ve kuracağımız sistem, devletin rasyonel yönetilmesi gereken can damarlarını koruyacak. Sistem güçlenince, ülke artık sürekli yapısal krizlerle de asla karşı karşıya kalmayacak.
Şu an iktidarın girdiği enflasyonist ve değersiz TL ekonomisiyle, emeği ucuzlatan politikaları, derhal çöp sepetine atacağız. Bunun yolu, endüstriyel dönüşümü sağlamaktır. Burada da ekiplerimiz hazır. Birinci ve ikinci sanayi devrimlerine geç kaldık. Emin olun ki ortaya koyduğumuz bu vizyonla yeni sanayi devriminin tam merkezinde olacağız.
İşte böyle yapacağız… Merak etmeyin, söylediğim gibi, bu dönüşümü gerçekleştirecek parayı da buldum. Altyapıyı kurguladık; planımız, projelerimiz ve insan kaynağımız hazır. Önce teknolojik yatırımları Türkiye’ye davet edeceğiz, endüstriyel altyapıyı dönüştüreceğiz, vizyonumuzu hayata geçireceğiz. Böylece Türkiye kalkınacak ve zenginleşecek. Daha da önemlisi, bu zenginlik tabana yayılacak. Halk zenginleşecek. Refah adil dağıtılacak. Güçlü bir sosyal devlet ile Cumhuriyetin ikinci yüzyılında, halkımızı hak ettiği refaha ulaştıracağız.
Zengini zenginleştiren, fakiri fakirleştiren bu düzenin sonuna geldik artık. Yanımızda en iyi insanlar var. Elimizde olanaklar var. O zaman yapılacak tek bir şey kaldı: Kazanmak! İnanın başaracağız ve inanın kazanacağız! 6’lı masa hem Cumhurbaşkanlığını; hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çoğunluğu alacak.
İzmir İktisat Kongresi’nin açılış konuşmasında, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bize miras olan şu cümleyi söylüyor: “Halkın sesi, Hakk’ın sesidir.” Biz, Cumhuriyet Halk Partisi’yiz, halkın sesiyiz, hakkın mücadelesini veriyoruz. Adalet istiyoruz.
Açık konuşmak zorundayım. Önümüzde, aylar sürecek uzun mücadeleler ve ıstıraplar var. Korkunç kara propagandalar olacak. Çünkü medya ve kamu kaynakları onların elinde. Ama sonunda hak galip gelecek; halk galip gelecek. Bu her zaman böyle olmuştur. Çünkü halkın sesi, hakkın sesidir. Lamı cimi yok; bu zorba gidecek! Halktan çaldıkları her şey, yine halka dönecek. Zafer bizim olacak!
Bunun için; doğrul milletim diyorum, doğrul milletim!
Asla başını eğme.
Ayağa kalkın gençler!
Ayağa kalkın kadınlar!
Ayağa kalkın çocuklar!
Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!
Söz veriyorum bu ülkeye hak, hukuk, adalet mutlaka gelecek!
Ve söz veriyorum bu ülke yeniden doğacak.
Söz veriyorum Atatürk’ün vizyonunu hayata geçireceğiz.
Ve söz veriyorum yaşama sevincimizi geri alacağız. Çünkü, ancak biz kazanırsak Türkiye kazanır!
Önce kendinizi alkışlayın! İktidara geliyorsunuz… İktidara geliyoruz iktidara!
Haydi alkışlayın!
Dünyanın gözünün içine bakın. Ve haykırın!
Ey dünya!
Türkiye senin ucuz iş gücü alanın olmayacak!
Türkiye senin mülteci kampın olmayacak!
Türkiye senin çöp depolama alanın olmayacak!
Ben sana rakip olacağım!
Sana rakip olmak için geliyoruz ey dünya, sana rakip olmak için !
Türkiye bir yıldız gibi parlayacak!
Yeni Türkiye hayalimiz için yola çıkıyoruz!
Hayırlı, uğurlu olsun…
Haydi arkadaşlar, başlıyoruz!
Başlıyoruz!
Başlıyoruz!
Toplantıya katılanlar arasında CHP’li milletvekilleri, CHP’li belediye başkanları da yer aldı. Salonda “Gençlik seninle durma ilerle, seni başkan yapacağız” sloganları atıldı.
“HER ŞEY BU ÜLKEDE ÇOK AMA ÇOK GÜZEL OLACAK”
Partisinin vizyon belgesini açıklayan Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satır başlıkları şu şekilde:
*Her şey bu ülkede çok ama çok güzel olacak. Bugün sizleri Türkiye için uyanmanın ve ayağa kalkmanın ve büyümenin vizyonunu ortaya koymak için davet ettik.
*Bugün burada halkımızdan ne için oy isteyeceğimizi öğreneceksiniz. Sadece bir adaya, başka bir tek adama bir zümrenin çıkarına asla oy istemeyeceksiniz.
*Artık oyu halkımızdan, herkes için daha iyi bir yaşama yeni bir düzene, yeni bir Türkiye hayaline yeni bir siyaset kültürüne ve yeni bir siyaset üstü anlayışa oy isteyeceksiniz. İste bu yeni sistemi bugün açıklıyorum.
“YENİ BİR TEK ADAM ARAMIYORUZ”
*Krizden alnımın akıyla ve hep birlikte çıkacağız. Asıl zor olan, ülkenin yeniden yapısal bir krize girmesini kalıcı olarak engellemek.
*Çünkü bu ülke durmaksızın krizlere girdi, krizlerden çıktı şimdi de derin bir krizin içerisindeyiz. Sürekli aynı girdaba düşen halkımız ekonomik ve sosyal olarak dayanılmaz acılar çekti. Bugün ülkenin kaderini değiştirme günüdür.
*Bunun için yönetim anlayışını, yaklaşımımızı kökten değiştirmeliyiz. Ancak bunun çaresi, mevcut tek adam gitsin, başka bir tek adam gelsin değildir.
*Tek adam gitsin mi? Evet gitsin. Tek adam rejimi bitsin mi? Evet bitsin. Ancak yerine çalışan yeni bir sistem gelsin. Yeni bir tek adam aramıyoruz.
“MESELE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN O BÜYÜK HAYALİNE SAHİP ÇIKMAKTIR”
*Bugün bizden bambaşka bir sistemin alt yapısını dinleyeceksiniz Türkiye Cumhuriyeti’ni ikinci yüzyılında bir daha artık böyle acımasız, adaletsiz ve kutuplaşmış dönemler yaşamayacak.
*Partimizin ikinci yüzyıla çağrı beyannamesinde ilan ettiğimiz gibi, ülkemizin üzerine çöken kara bulutları dağıtıp Türkiye’yi çağdaş uygarlığa ulaştırma ve onu aşma kararlılığını bugün bir adım daha ileriye taşıyoruz.
*Türkiye’yi, kurumları yeniden inşa edilmiş, sistemi yasal çerçeveye oturtulmuş, toplumsal güven ve huzurun hakim olduğu, bölgesinde barışın ve refahın merkezi haline geldiği bir Türkiye'yi inşa edeceğiz.
*Dolayısıyla meselemiz, sadece hükümeti devralma meselesi değildir. Mesele Mustafa Kemal Atatürk'ün o büyük hayaline sahip çıkmaktır.
*İnşallah bize nasip olacak. Bugün yepyeni bir güç birli ile tanışacaksınız. 70 kişiden oluşan büyük bir güç birliğinden söz ediyorum.
“BAY KEMAL ASLA GERİ ADIM ATMAZ”
*Ne derlerse desinler inandığım vizyon yolculuğundan asla geri adım atmayacağım. Çünkü ne istediğimi ve bu yolun nereye varacağını daha başlarken biliyordum. Hepiniz şuna inanın Bay Kemal çıktığı yoldan asla geri adım atmaz.
*Kısa bir süre sonra da Almanya’ya gideceğim. Seyahatlerimde ve sonrasında bahsettiğim bu 70 değerli isimle tek tek görüştüm.
*Onları siyaset üstü güç birliğine katılmaları için davet ettim. Elimizde üç büyük güç var, bize inanan halkımız, siyasi gücümüz ve dostlarımızla kurduğumuz siyaset üst güç birliğimiz.
*Bizler siyasi ve siyaset üstü, rozetli veya rozetsiz unutmayın hepimiz ülke için vatan için birlikteyiz.
“VATANLARI İÇİN ÇALIŞACAKLAR”
*Bahsettiğim bu sistemi hangi mantıkla oluşturdum? Bu değerli 70 kişi Türkiye için 24 saat çalışan bir güç birliği olacak. Bir daha ifade edeyim. 24 saat çalışan bir güç birliği olacak.
*Bir kısmı günü bitip uyumaya hazırlanırken dünyanın diğer yanındaki vatanseverlerimiz ve dostlarımız güne merhaba diyecekler. Devlet 7 gün 24 saat çalışacak.
*Zamanın, mekanın, enlemlerin, boylarım ötesinde kesintisiz üreten Türkiye’yi şimdiden inşa etmeye başlıyorum. Bakınız, bu 70 değerli isim ne bir kişi için, ne bir parti için, ne de iktidar için çalışacaklar. Onlar vatanları için çalışacaklar vatanları.
*Çünkü Bay Kemal olmak böyle bir şey. Çünkü benim işim birleştirmektir. Çünkü benim işim sistemi kurmaktır. Çünkü benim işim sistemi çalıştırmaktır. Benim işim o sistemi ayrıca kalıcı kılmaktır.
*Bugün bizimle ülkeyi birlikte dönüştürmeye cesaret edenlerin bazılarını huzurlarınıza çağıracağım.
*Önce onlar anlatsınlar. Sonra ben çıkıp adım adım yapacaklarımızı özetleyeceğim. Buradan dinleyeceğiniz değerli konuşmacılar, tüm karanlığa rağmen ışığa çok yakın olduğumuzu size anlatacaklar.
Jeremy Rifkin: Türkiye Akdeniz Havzasındaki Diğer Ülkeleri Harekete Geçirebilir”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başdanışmanı Jeremy Rifkin, CHP’nin “İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşması’nda”; “Türkiye’de genç bir kuşak var. Bu büyük dönüşümü, üçüncü sanayi devrimine dönüşümü başlayıp gerçekleştirebilirler. Akdeniz ekosisteminden bahsediyoruz. Türkiye, Akdeniz havzasındaki 22 ülkeyle bir araya gelip, ortak bir yönetişim kurmak durumunda. Çünkü burada olan her şey herkesi etkiliyor. Akdeniz’de olan her şey buradaki her toplumu etkiliyor. Bu da Akdeniz havzasında iş birliği yapacak yeni kuşaklar gerektiriyor. Türkiye, Asya ve Avrupa arasında bir köprü. Türkiye, üç kıtanın ortasında bir merkez. Türkiye aslında lider bir harekete geçirici. Akdeniz havzasındaki diğer ülkeleri harekete geçirebilir. İklim değişikliğini ele alarak bunu yapabilir. Ancak Türkiye dünyada en çok risk altında olan topraklardan birine sahip. Türkiye bu konuda liderlik edebilir. Türkiye bir G20 ülkesi ve üniversitelerinizde müthiş yetenekler var. İş dünyanız da aynı şekilde. Dolayısıyla, Türkiye’yi örnek hâle getirecek yeteneğe, beceriye sahipsiniz. Bunu yaparken Akdeniz havzasındaki diğer ülkelere de ulaşabilirsiniz” diye konuştu.CHP’nin “İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşması’nda”, İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda yapıldı.
ABD’li yazar, ekonomi ve toplum kuramcısı; CHP Genel Başkan Başdanışmanı Jeremy Rifkin, şunları söyledi:
“BİRLİKTE ÇALIŞIRSAK BAŞARILI OLABİLİRİZ”
“Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ekibiyle çalışıyor olmak benim için çok heyecan verici olacak. Bunu heyecan ile bekliyorum. Bilimsel, teknik ve ekonomik girdi sağlayacağımdan ve Türkiye’nin kapsamlı bir yol haritası oluşturmasına yardımcı olacağım. Sayın Kılıçdaroğlu ülkesini dönüşümden geçirecek. Bu, bir sanayi dönüşümü ve sıfır karbon emisyonu içeriyor. Benim ekibim Avrupa Birliği’nde temel mimari görevlerde yol aldı ve aynı şekilde Çin’de. İklim değişikliği gibi konularda da görev aldık. Size katılmak çok güzel. Chicago Üniversitesi’nden ve M.I.T.’ten, değerli ekonomist sayın Acemoğlu ile birlikte çalışıyor olmak mutluluk verecek bana.
Ciddi bir sorunumuz var. Son dönemdeki çalışmalarım bize şunu gösteriyor: Akdeniz’in 22 ülkesi, yani 480 milyon kişi; dünyanın geri kalanından yüzde 20 daha hızla ısınıyor. İklim değişikliği bu bölge için bu anlama geliyor. Dünyanın genelinde en hızlı yağmur azalımı da bu bölgede görülüyor. Türkiye de bu bölgenin bir üyesi. Epeyce önemli bir kısmı yerleşilemez hâle gelecek; eğer bu, bu şekilde devam ederse. Dolayısıyla, burada dramatik bir değişimle karşı karşıyayız. Her Akdeniz ülkesi ve bu ülkeyi yönetenlerin bu konuyu ele almaları gerekiyor. Birlikte çalışırsak, daha geniş bir ölçekte çalışırsak ancak başarılı olabiliriz.
“DAYANIKLILIK ÇAĞI…”
Bu dayanıklılık çağı diyebileceğim bir çağ ve bütün Türk halk halkının dayanışma içinde olması gerekiyor bu yolculukta. Bu, çevreyle alakalı bir şey ama sadece bununla alakalı değil. Bunu akılda tutarak, düşüncemi paylaşmak istiyorum. Böyle bir dönemde yaşıyoruz. Bu bir teori de değil, artık bilimsel bir gerçek. Türkiye’de ve Akdeniz havzasında yaşayanlara olan biteni anlatmak zorunda bile değiliz. Çünkü herkes bunun farkında.
Dolayısıyla, çok ciddi soğuk karlar alıyoruz gezegenimizin birçok yerinde. Aynı zamanda, çok ciddi seller de yaşanıyor. Yaz aylarına geldiğimizde ise susuzluk, sıcaklık ve kıtlıklar yaşanıyor. Sonbaharda ise fırtınalar ve tayfunlar bizi vuruyor. Bunların hepsi bir araya gelerek ekosistemimizi alt üst ediyor. Bu bizim için ciddi bir sorun. Bu yalnızca insan hayatını değil, gezegendeki diğer hayatları da tehdit eden bir gerçek.
“UYANMAMIZ GEREKİYOR”
Başta Z kuşağı olmak üzere, şunu söylemek istiyorum: Biz altıncı dönemin başındayız, aslında. Ve insanlık için önemli bir zaman diliminden geçiyoruz. Daha evvel beş defa; benzer yok oluşlar yaşadık. Altıncısının başındayız… Şimdi karşımızdaki gerçeği olduğu gibi görmemiz ve bir anlamda uyanmamız gerekiyor. Bu neden oluyor? İklim değişiyor. Çünkü, küresel ısınmaya yol açan gazlar salınıyor. Bu gazlar güneşten gelen ışının dünyadan yansımasını engelliyor. Her bir derecelik artış için atmosfer yüzde 7 daha fazla ısı emiyor. Dolayısıyla, daha fazla konsantre bir yağıştan bahsediyoruz.
“TARİHTEKİ BÜYÜK EKONOMİK DEĞİŞİKLİKLER NASIL GERÇEKLEŞTİ?”
Ekosistemimiz aslında, gerçek zamanlı olarak çöküyor. AB’nin liderliğinde yeniden çalışmaya başladığımda, şu soruyu sorduk: Tarihteki büyük ekonomik değişiklikler nasıl gerçekleşti. Bunu baz alarak, iklim değişikliğine yanıtlar verecektik çünkü. Tarihte geriye gittiğimizde, 7-8 majör paradigma değişimi yaşanmış ekonomi tarihinde. Hepsinin ortak bir paydası var. Her birinde önündeki süreci yeniden tanımlayan teknolojiler ortaya çıkmış ve toplumun iletişim tarzını, güç ilişkilerini yeniden tanımlamış. Ekonomik hayatı, sosyal hayatı ve hükümet ilişkilerini değiştirmiş.
Bunlar hangi teknolojiler? Birincisi iletişim devrimi, ikincisi yeni enerji rejimleri, üçüncüsü yeni mobilite ve lojistik. İşte bu üçü yan yana geldiğinde çok sayıda insanın bir araya gelmesine ve iletişim sağlamasına ve güç birliği yapmasına olanak sağlıyor; ekonomide, toplumda ve devlet yaşamında. Bu devrimler bizim yaşam tarzımızı değiştiriyor, hükümetlerimizi değiştiriyor, ekonomimizi nasıl organize ettiğimizi değiştiriyor ve doğa ile ilişkilerimizi değiştiriyor.
“HER ŞEY ŞU ANDA FOSİL YAKITLARA BAĞLI”
İlk Sanayi devrimi… Sonrasında buhar motoru. Sonra iletişim devrimi. Yeni enerji devrimi ortaya çıktı: Kömür. Kömür ile birlikte buhar motoru… İkinci sanayi devrimi, Birleşik Devletler’de ortaya çıktı. Sonra telefonu gördük. Enerji devrimi ise ulaşım devrimi tarafından takip edildi. Yeni fosil yakıtlı motorlar. Dünya Bankası ve IMF ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası yönetişim kurumları karşımıza çıktı. Burada, brent petrolün 147 doların olduğu dönemleri de gördük…. Her şey şu anda fosil yakıtlara bağlı. Kozmetikten gıdaya, gıdadan inşaat malzemelerine, oradan ısınma ve aydınlanmaya kadar her şey fosil yakıtlarla sağlanıyor. Tam da böyle bir durumda, Rusya Ukrayna’yı işgal etti. Bu aslında enflasyonu da yükseltti, aynı şekilde fosil yakıtlarla ilgili de sorun yaşamaya başladık. Buradan nereye gideceğiz?
Müsaadenizle sizinle bir hikâye paylaşayım: Angela Merkel, Şansölye olduğunda ‘İlk birkaç hafta zarfında Alman ekonomisini nasıl büyütürüz?’ bağlamında benden yardım istedi. Ben de Şansölyeye şunu sordum: ‘İşletmeleriniz, ikinci sanayi devrimine bağımlı yaşarken nasıl yapacaksınız?’ 10 yıl öncesinden bahsediyorum aslında. Burada işgücü devrimi, finans devrimi, piyasa devrimi gibi şeyler karşımıza çıkıyor. Tüm bunlar olurken Almanya’nın sahip olduğu altyapı, eski bir altyapıydı. Daha sonra Şansölye ile yaptığımız konuşmalarda AB ve Çin’de yükselen yeni bir sanayi devriminden, iletişim devriminden bahsettik.
“SON 2 YILDA, DÜNYANIN HER TARAFINDA OLAN BİTEN HERKESİ KORKUTTU”
Önümüzdeki 20 yılda güneş ve rüzgâr enerjisini, aynı şekilde okyanusları kullanmaya başlayacağız, küresel enerji üretiminde. Dolayısıyla, milyonlarca insan halihazırda kendi enerjisini üretiyor ve ürettikleri fazlayı da şebekelere satıyorlar. Dünyanın başka bir yerinde geceyken, oraya elektrik satıyorlar. Bu da aslında daha demokratik ve duyarlı bir dünyada yaşamak anlamına geliyor. Bu büyük bir adım. Burada iletişim ve internet ve enerji değişimi eş zamanda yaşanıyor. Bunların üzerine mobilite devrimi de yaşanıyor. Enerji hücresinden kaynaklanan bir değişim de var.
Aynı büyük veriyi, analitik veriyi ve algoritmaları kullanıyoruz. Hem iletişimde hem enerjide hem de sürücüsüz ulaşımda. Tarihin önemli bir dönemindeyiz. İşimizi yapış şeklimiz anlamında büyük değişiklikler getiriyor. Farklı bir dünyada yaşıyor olacağız. Son 2 yılda, dünyanın her tarafında olan biten herkesi korkuttu biliyorsunuz. Ölümden korktuk ama kimse bundan bahsetmiyor.
Çünkü, şunu görmeye başladık: İklim değişikliği bir gerçek ve eski günlere dönme şansımız yok. İnsanlar ne yapacağımız konusunda, bu süreci nasıl yöneteceğimiz konusunda endişelere sahip, korkuya sahip.
“GENÇ KUŞAĞIN PROTESTOLARI TARİHTEKİ DİĞER PROTESTOLARA BENZEMİYOR”
Bu gezegenin zannettiğimizden çok daha güçlü olduğunu görmeye başladık. İnsan türü olarak çok daha küçüğüz ve çok daha az anlamlıyız. Uzun zamandır doğayı kendimize adapte etmeye çalıştık ve bu bizi aslında yıkıma götürdü. Şimdi, şunu öğrenmenin zamanı: Biz kendi türümüzü doğaya adapte etmek ve yeni yollar bulmak zorundayız. Genç kuşaklar ve Z kuşağı; onlar okullardan mezun oluyorlar. Protestolar gerçekleştiriyorlar. Acil durum döneminden geçiyoruz. Hayatımızı organize etme biçimimizin değişmesi gerekiyor. Bu protestolar, tarihteki diğer protestolara benzemiyor. Bunlar farklı. İlk defa, bütün bir kuşak sokağa çıkıp protesto ediyor. Kendilerini tehdit altında yaşayan bir tür olarak görüyorlar ve protestonun zemininde de bu var. Tüm bunlar; ideolojik, dini farklılıklar, ekonomiyi yönetme biçimimiz şöyle bir kenarda duruyor. Bu gençler, bir tür protestosu yapıyorlar.
Türkiye’de ve Akdeniz havzasında yapabileceklerimizle alakalı olumlu şeyler paylaşmak istiyorum. Burada genç kuşak var. Burada, finans kapitalden ekolojik kapitale geçişten bahsediyoruz. Bir çeşit fotosentez gibi. Birincil üretimden bahsediyorum. Burada gayri safi milli hasıla esenliğe harcanıyor ve artık yaşam kalitesi bir gösterge olarak ele alınıyor. Hiper tüketimden çevre dostu bir yaşam kalitesine geçiş söz konusu… İletişim teknolojilerini içeren kobiler var artık. Bu kobiler kullanıcı ağlarını paylaşıyorlar…
“DOĞADAN AYRILMIŞ BİR VARLIK DEĞİLİZ VE DOĞA BİZİM DÜŞMANIMIZ DEĞİL”
Her zaman değişiyoruz. Bilim insanlarımız ‘artık, vücudumuzda yalnız değiliz’ gibi şeyler söylüyorlar… 20 bin gen var. Biz bir ekosistemiz aslında. Bu, genç kuşaklar için son derece rahatlatıcı bir şey. Yalnız olmadıklarını görüyorlar. Doğadan ayrılmış bir varlık değiliz ve doğa bizim düşmanımız değil. Dünyanın her tarafındaki ekonomik sisteme kendilerini dahil ediyorlar. Bu, aslında genç kuşaklar için son derece rahatlatıcı bir şey. Yalnız olmadıklarını görüyorlar. ‘Doğadan ayrılmış bir varlık değiliz ve doğa bizim düşmanımız değil. Biz bu ekosistemin, bu gezegenin bir parçasıyız. Gezegeni, kendi ihtiyaçlarımıza uydurmaya çalışmak yerine kendi türümüzü gezegene uydurmaya başlamanın da zamanı.’
“TÜRKİYE’DEKİ GENÇ KUŞAK BÜYÜK DÖNÜŞÜMÜ, ÜÇÜNCÜ SANAYİ DEVRİMİNE DÖNÜŞÜMÜ GERÇEKLEŞTİREBİLİR”
Türkiye’deki genç dostlarımızın anlaması gereken şu: Tarih boyunca doğaya adapte olduk, diğer türler gibi sağ kaldık, çoğaldık. Son birkaç yüzyıldır ise doğayı kendimize adapte etmeye çalışıyoruz. Gezegene verdiğimiz zarar ortada. Eski anlayışa dönme zamanı ama bunu sofistike ve derinlikli bir şekilde yapmamız gerekiyor.
Türkiye’de genç bir kuşak var. Bu büyük dönüşümü, üçüncü sanayi devrimine dönüşümüne başlayıp gerçekleştirebilirler. Akdeniz ekosisteminden bahsediyoruz. Türkiye, Akdeniz havzasındaki 22 ülkeyle bir araya gelip, ortak bir yönetişim kurmak durumunda. Çünkü burada olan her şey herkesi etkiliyor. Akdeniz’de olan her şey buradaki her toplumu etkiliyor. Bu da Akdeniz havzasında iş birliği yapacak yeni kuşaklar gerektiriyor.
Türkiye biliyorsunuz, Asya ve Avrupa arasında bir köprü. Türkiye, üç kıtanın ortasında bir merkez. Türkiye aslında lider bir harekete geçirici. Akdeniz havzasındaki diğer ülkeleri harekete geçirebilir. İklim değişikliğini ele alarak bunu yapabilir. Ancak Türkiye dünyada en çok risk altında olan topraklardan birine sahip. Türkiye bu konuda liderlik edebilir. Türkiye bir G20 ülkesi ve üniversitelerinizde müthiş yetenekler var. İş dünyanız da aynı şekilde. Dolayısıyla, Türkiye’yi örnek hâle getirecek yeteneğe, beceriye sahipsiniz. Bunu yaparken Akdeniz havzasındaki diğer ülkelere de ulaşabilirsiniz.
Bu, şöyle bir mesaj da olacak: Biz hepimiz Akdeniz havzasında birlikte yaşıyoruz. Türkiye bu liderliği yaparsa bir pivot rolü oynayabilir. Hem üçüncü sanayi devrimine geçer hem AB’ye yakınlaşır. Türkiye’yi merkez ülke hâline getirmemiz gerekiyor. Avrupa ve Asya’yı birleştiren ve tek kıta hâline getiren bir ülkeden bahsediyoruz. Yeni çağ için işe başlamanın zamanı. Diğer canlılarla uyum içinde yapacağız ve doğayla olan ilişkimizi takdir ederek, minnettarlık duyarak yapacağız. Bu, sadece büyüme değil, esenlik de getirecek bize. Bu şekilde yaşam kalitesini arttıracağız. Bunun için ikinci bir şansımız olmayacak. Bu şimdi yapılmak durumunda. Zamanımız azalıyor ve bu şu anda mümkün.”
Ufuk Akçiğit: “Bu Adımları Atmazsak, Torunlarımız, Dedelerimizden Aldığımız 60 Yıl Önceki Gelir Seviyesinde Kalacak”
CHP’nin “İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşmasında”, İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda yapıldı. Prof. Dr. Ufuk Akçiğit, grafiklerle yaptığı konuşmada; şunları söyledi:
“BUGÜN TÜRKİYE’NİN KİŞİ BAŞI MİLLİ GELİRİ ABD’NİN YÜZDE 15’İ SEVİYESİNDE”
“Türkiye hem bölgesinde hem de dünyada cereyan eden büyük değişimler ve devrimler sebebiyle hayati bir dönemden geçiyor. İlk grafik; Türkiye’deki milli geliri zaman içerinde gösteriyor. 1960 yılından itibaren tüm OECD ülkeleri, Türkiye de dahil olmak üzere, kişi başı milli geliri çiziyoruz. 1960 senesinde Türkiye’nin milli geliri ABD’nin yaklaşık yüzde 20’si civarındaymış. Zaman içerisinde OECD ülkelerinin çoğu ABD’ye doğru yakınsamış hatta bazıları ABD’yi geçmiş bile. Ne yazık ki Türkiye olarak çok bir aşama kaydedememişiz. Ancak 2008 yılları civarında 1960’lar seviyesine gelmişiz. O kazanımlarımız da 2013 senesinden itibaren kaybetmişiz. Bugün Türkiye’nin kişi başı milli geliri ABD’nin yüzde 15’i seviyesinde. Bu grafik şu demek; evet Türkiye’de daha fazla cep telefonları, internet, yollar kullanabiliyoruz vs. Ama bu dünyanın her yerinde olan bir gerçeklik. Bu grafik bize sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerine bu cep telefonlarının, internetin geldiğini gösteriyor.
“PAZARLAMA HARCAMALARI SADECE BUGÜNÜ DEĞİL YARINI DA ETKİLİYOR”
Türkiye’deki rekabet ortamı 2013’ten sonra bozulmaya başlıyor. Türkiye ekonomisi için ilk odaklanmamız gereken şeylerden bir tanesi bu rekabeti tekrar yerine oturtabilmek. Elektronik ticaret sektöründe durum, hayatımıza daha fazla giriyor ve çok daha hızlı gelişen bir şey.
En büyük 4 firmanın pazarlama payının total pazarlama payı içerisinde 2016’daki oranı yüzde 40’mış. 2020’de bu pazarlama oranı yüzde 75’e çıkmış. Burada nasıl rekabeti sağlayabilirsiniz? Yeni girecek bir firma nasıl kendini ispatlayacak. Bizim acilen bu verilere odaklanarak neyi ifade ettiğini anlamamız gerekiyor. Bu firmalar bu kadar harcama yaparken açıklanan kar oranları çoğunlukla sıfır ya da negatif… Yani elektronik ticaret sektöründeki en büyük 4 firmanın kar oranı ortalama olarak negatif olmuş. Pazarlama harcamaları sadece bugünü değil yarını da etkiliyor. Sadece firmaların dinamik olmasını beklememiz gerekiyor aynı zamanda kurumlarımız da dinamik olması, sadece geriye dönük bakmaması ileriye dönük bakması gerekiyor.
“BATININ SANAYİ POLİTİKALARINI ALAMAYIZ. TÜRKİYE’YE HAS PROBLEMLERİMİZ VAR”
Regülasyonların hangisi işe yarıyor, hangisi yaramıyor... Sürekli geriye dönük bakmamız işe yaramayanları kapatmamız gerekiyor. Yoksa ekonomiyi sadece hantallaştırmaktan başka işe yaramaz. Regülasyonların nasıl çalıştığını anlayıp onu daha düzenli, efektif hale getirmemiz gerekiyor. İnovasyon açısından çok iyi değiliz. Türkiye’deki Ar-Ge harcamalarının Gayri Safi Milli Hasıla’ya oranı OECD ülkelerinin çok çok arkasındadır. Olay kamunun verdiği destek miktarı değil. Kişi başına düşen bilimsel yayın açısından çok arkalardayız. Biz aslında inovasyon açısından kamunun Gayri Safi Milli Hasılaya oranla destek, miktar açısından problem görülmüyor. Problem o paraların nasıl kullanıldığı ile alakalı.
Etkin bir şekilde kullanamadığımız için bu kadar kaynak ne yazık ki işe yaramıyor. Etki analizi dediğimiz şey, çok etkili oluyor. Türkiye’deki firmaların en büyük problemlerinden bir tanesi orta ölçekli firmaların patinaj yapması. Sanayi politikalarını geliştirirken, biz; Batı’nın sanayi politikalarını alamayız. Bizim Türkiye’ye has problemlerimiz var. Firmalarımız Türkiye’de genel olarak küçük. Eldeki limitli kaynakları daha odaklı bir şekilde orta ölçekli firmalara aktarsak bu etki analizinden ortaya çok daha fazla istihdam çıkacak.
“YURT DIŞINA GİDEN ARAŞTIRMACILARIN VERİMLİLİKLERİ ARTARKEN TÜRKİYE’YE GELENLERİN AZALIYOR”
Doğru politikalarla en önce hangi kaslarımızın daha sağlam olduğunu anlayıp, kaynaklarımızı da oraya aktaralım ki daha güçlü bir etki yaratalım dünyada. Türkiye’deki firmaların dijital dönüşümü yapabilmesi için en önce yazılımcıya ihtiyacı var ama Türkiye’nin nüfusa yazılımcı oranı Avrupa ülkelerinin arasında en sondayız. Bizim nerede eksikliğimiz varsa oraya yatırım yapmamız gerekiyor. Sanayi politikalarını eve eğitim politikalarını birbirinden ayrı düşünemeyiz. Beşerî sermaye yatırımlarımızı yapmak zorundayız. Ama bu yapılan yatırımlar bugünden yarına etkilemeyecek, 5-8 yıl sonrasını etkileyecek ve bizim bu sabrı göstermemiz gerekiyor. Araştırmacıların yurt dışına gitme olasılıkları nedir, diye sorduk ve burada çok daha dramatik bir şey var. Yurt dışına giden sağlık araştırmacıları en yüksek verimli insanlarımız yurt dışına gidiyor. Dolayısıyla onları yeni mezun olmuş, verimsiz insanlarla yer değiştirmek aynı etkiyi yapmayacak. Bu kadar meşakkatle yetiştirdiğimiz inşalara arkamızı dönemeyiz. Bunları masanın üzerine koymamız lazım politika geliştirirken. Araştırmacılar yurtdışına gittiklerinde verimlilikleri artıyor ve ortalama yüzde 25 civarında artış yaşanıyor. Türkiye’ye gelenlerin verimliliği geldikten sonra düşüş gösteriyor.
“BİZ BU ADIMLARI ATMAZSAK TORUNLARIMIZ DA BİZİM DEDELERİMİZDEN ALDIĞIMIZ O 60 YIL ÖNCEKİ GELİR SEVİYESİNDE KALACAK”
Meseleler çok çeşitli, çok kapsamlı yaklaşmak gerekiyor biz bu sorunlarla uğraşmazsak ne batarız ne çıkarız tıpkı Türkiye’nin son 60 yılında hiçbir şey olmadığı gibi. Türkiye ekonomisini biz nerede bıraktıysak orada kalmış. Bir kötü bir de iyi haber var. Kötü haber, çok fazla alandan sıkıntılarımız var. İyi haber ise yapabilecek çok şeyimiz var demek. Gerçekten bu problemlerimizi işin uzmanları ile tartışırsak yapılması gerekenler listesini çıkarırsak çık kısa zamanda yapabileceğimiz çok şey var. Ama önce teşhisi koymak doğru olan. Teşhisi doğru koymazsak sadece sesi yüksek çıkanın sesini dinlersek bu iş olmaz. Önemli olan partiler üstü, bakanlıklar arası çalışabilmek, herkesin içine kapanıp bir şeyleri çözmesi değil. Asıl sorumluluğumuz gençlerimiz, çocuklarımız için, yarınlar için. Biz bu adımları atmazsak torunlarımız da bizim dedelerimizden aldığımız o 60 yıl önceki gelir seviyesinde kalacak.”
Hakan Kara: "Türkiye, Sahip Olduğu Birikim ve Beşerî Sermayeyle Yapabilecek Kapasiteye Sahip"
CHP'nin "İkinci Yüzyıla Çağrı" sloganıyla İstanbul'da düzenlendiği vizyon toplantısında konuşan Prof. Dr. Hakan Kara; "Para politikasının önemsizleştirilmesi diye tanımladığım bir dönem var. Özellikle 2017 yılından itibaren kamu bankaları üzerinden para politikasının baypas edilmesi ve 2018 yılında kanunen, 2019 yılında da fiilen Merkez Bankası’nın bağımsızlığının bitmesine tanık olduk. Ardından da bugün içinde bulunduğumuz süreç başladı. 2021 yılından itibaren Kur Korumalı Mevduat (KKM), kur rejiminde değişim, kredi politikasındaki değişik ile beraber bir finansal baskılama içerisinde belki de tarihin en ani enflasyonunu yaşadık" dedi. Kara, “Kolay değil, birikmiş sorunlar var. Sorunları öteleyerek, görmezden gelerek veya içe kapanarak halledemeyiz… Türkiye, sahip olduğu birikim ve beşerî sermaye ile yapabilecek kapasiteye sahip. Yeter ki daha bilimsel normlara doğru dönüşü destekleyen bir iklim oluşsun" diye konuştu.
CHP’nin "İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşması", İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda yapıldı. Prof. Dr. Hakan Kara, ekonomideki sorunları, Türkiye'nin yaşadığı geçmişteki krizlere değinerek sunum yaptı.
Prof. Dr. Kara’nın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
"AYAĞI YERE BASAN, BİR MAKRO ÇERÇEVE ORTAYA KOYMAK GEREKİYOR: Yoksullukla mücadele için kaynak gerekiyor. Sürdürülebilir bir büyüme lazım. Gelir artışı lazım. Bunun için de ayağı yere basan, bir makro çerçeve ortaya koymak gerekiyor. Ben de bugün sunumumda eski bir bürokrat olarak, yeni bir akademisyen olarak bu iki şapkayı harmanlayarak önümüzdeki dönemde bir makro istikrar programının ana bileşenleri; özellikle makro finansal taraftan bakılınca nasıl olmalı, buna naçizane görüşlerimi dile getirmeye çalışacağım.
GEÇMİŞTEN DERS ALIP GELECEĞE YÖNELİK POLİTİKALAR TASARLAMAK GEREKİYOR: Sunumda vurgulamak istediğim şey, geçmişten ders alıp geleceğe yönelik politikalar tasarlamak gerekiyor. Türkiye’nin önemli bir deneyimi var. 2001 krizi sonrası uygulanan politikalar… Ben bu politikalardan alınabilecek dersleri biraz anlatıp ardından da Türkiye’ye özgü bir makro finansal tasarım nasıl oluşturulabilir bunu ilişkin görüşlerimi paylaşmak istiyorum.
2001 SONRASI ÖNCE BİR ENFLASYON HEDEFLEMESİ UYGULANDI: 21. yüzyılda ekonomi politika deneyimi deyince arka planda Merkez Bankası’nın da başrolde olduğu bir kronoloji benim aklıma geliyor. 2001 sonrası önce bir enflasyon hedeflemesi uygulandı. O dönemde bağımsız para politikası ve Merkez Bankası’nın kısa vadeli faizleri temel araç olarak kullandığı ve buna da sıkı bütçe politikasının faiz için fazla ile eşlik ettiği bire program vardı.
2019 YILINDA DA FİİLEN MERKEZ BANKASI’NIN BAĞIMSIZLIĞININ BİTMESİNE TANIK OLDUK: Ardından küresel kriz sonrası biraz yaklaşım değişmeye başladı. Finansal istikrar vurgusu ön plana çıkmaya başladı. Ama arka planda da Merkez Bankası’nın faiz politikası üzerindeki kısıtlar o dönemde başlamıştı. Daha sonra para politikasının önemsizleştirilmesi diye tanımladığım bir dönem var. Özellikle 2017 yılından itibaren kamu bankaları üzerinden para politikasının baypas edilmesi ve 2018 yılında kanunen, 2019 yılında da fiilen Merkez Bankası’nın bağımsızlığının bitmesine tanık olduk. Ardından da bugün içinde bulunduğumuz süreç başladı. 2021 yılından itibaren Kur Korumalı Mevduat (KKM), kur rejiminde değişim, kredi politikasındaki değişik ile beraber bir finansal baskılama içerisinde belki de tarihin en ani enflasyonunu yaşadık.
2001 YILINDAKİ SIRALAMAMIZ NE İSE ŞU ANDA DA BENZER BİR YERDEYİZ: Türkiye’nin dünyada enflasyon sıralamasını koymak istedim. Aslında enflasyon seviyesi değil, diğer ülkelere göre nerede olduğunuz da çok önemli. 1980’lerde, 90’lar Türkiye genelde dünyanın en yüksek beşinci, onuncu, yirminci enflasyonu arasında yer alıyor. Performansımız çok iyi değil. Fakat dibe 2001 yılında vuruyoruz. 2001 krizi ile beraber bu veri tabanında yer alan ülkeler arasında en kötü üçüncü enflasyona sahip ülkeyiz. Enflasyon ile mücadelede bir miktar başarı elde ediliyor. Türkiye, enflasyon sıralamasında dünyada ortalara doğru çıkıyor. Ardından 2011 yılından itibaren para politikaları üzerindeki kısıtların başlamasıyla ve aynı zamanda da bir önceki dönemde oluşan birtakım makro finansal dengesizliklerin de artık ekonomi politikalarını zorlamaya başlamasıyla enflasyonda elde edilen kazanımlar kademeli olarak veriliyor. 2017 yılından sonraki süreçte de para politikasının giderek daha etkisiz hale getirilmesi ile beraber bugüne geldiğimizde 2001 yılına geri dönmüş bulunuyoruz. 2001 yılındaki sıralamamız ne ise şu anda da benzer bir yerdeyiz.
TÜRKİYE REEL OLARAK EN FAZLA DEĞER KAYBEDEN PARA BİRİMİNE SAHİP: 2001 yılından sonra uygulanan politikalar sadece enflasyona odaklandığı için ve faiz dışı fazla üzerinden bir kurgu yapmaya çalıştığı için aslında arka planda biriken makro finansal dengesizlikler de çok fazla dikkate alınmıyor olabilir. Geriye dönüp baktığımızda mesele reel kura dikkat edin. Türkiye, 2001 – 2010 arasında kendine benzer ülkeler arasında neredeyse en fazla reel olarak değer kazanan para birimine sahip. 2011 sonrasına baktığımızda tam tersi söz konusu. Türkiye reel olarak en fazla değer kaybeden para birimine sahip. Ya bir uçtayız ya diğer uçtayız.
YA İÇ DENGEYİ SAĞLAYABİLİYORUZ YA DA DIŞ DENGEYİ SAĞLAYABİLMİŞİZ: Bu süreç aslında bize şunu söylüyor ya iç dengeyi sağlayabiliyoruz ya da dış dengeyi sağlayabilmişiz. İlk 10 sene enflasyonla mücadelede belli bir başarı elde edilebilmiş, ama o sırada cari açık hızlı bir şekilde yukarı gelmiş, ikinci 10 seneye baktığınızda tam tersi bir durum. Cari dengede bir miktar iyileşme var ama enflasyon sorunu ile karşı karşıya gelmişiz. Dolayısıyla o döneme bakıldığında bütüncül bir politika uygulanması gerektiği açık. Bu dengesizlikleri, bir politika uygularken, enflasyon ile mücadele ederken arka planda oluşan dengesizlikleri azaltacak bir makro finansal çerçeveye ihtiyaç var.
TÜRKİYE EKONOMİSİNİN DIŞ ŞOKLARA KARŞI DAYANAKLILIĞINI ARTIRACAK MEKANİZMALARA İHTİYAÇ VAR: Şu tabloyu da değiştirmemiz gerekiyor. Türkiye’de bir gel, git döngüleri yaşıyoruz. 1980’lerin sonlarından itibaren büyümeye ve finansal akımlara baktığımız zaman el ele gidiyorlar. Birkaç senelik yüksek büyüme sonrası bir çakılma dönemi yaşıyoruz. Bu döngü kendi kendini sürekli tekrar ediyor. Bununla sürdürülebilir kalkınma, gelir artışı olmaz. Ve yapısal reformlar için de gerekli kaynakları sağlamak zor olur. Bu tablonun değiştirilmesi lazım. Bu tablonun değiştirilmesi için de makro finansal politikaların yerli yerine oturması ve Türkiye ekonomisinin dış şoklara karşı dayanaklılığını artıracak mekanizmalara ihtiyaç var.
BÜTÜN BUNLAR BİRBİRLERİNİ DESTEKLEYECEK ŞEKİLDE DEVREYE SOKULMASI GEREKİYOR: Ben dört ayaklı bir politika setinin uygun olabileceğini düşünüyorum. Para politikasını yerli yerine oturttuktan sonra onun üzerine eklenmesi gereken politika bileşimden bahsediyorum. Bunun bir bacağını makro ihtiyati politikalar oluşturuyor, bir ayağını reel kur ve rezerv politikası, maliye politikası ve yapısal politikalar… Bütün bunlar birbirlerini destekleyecek şekilde devreye sokulması gerekiyor.
TÜRKİYE, SAHİP OLDUĞU BİRİKİM VE BEŞERÎ SERMAYE İLE BUNLARI YAPABİLECEK KAPASİTEYE SAHİP: Bütün bunlar bir arada yapılırsa, 2001 yılından alınan dersler daha önceki dönemden alınan derslerle birlikte bütün bunlar devreye konulursa o zaman sağlıklı bir kalkınma ve refah artışı için elverişli bir zemin oluşturulur diye düşünüyorum. Tabii ki kolay değil, birikmiş sorunlar var. Sorunları öteleyerek, görmezden gelerek veya içe kapanarak halledemeyiz. Türkiye’nin 40 yılı aşkın bir dışa açılma deneyimi var. Buradan artık sert bir şekilde geriye dönüş çok zor. Dolayısıyla bununla yaşamasını ve buradan gelebilecek olumlu faktörleri ön plana çıkartan, olumsuzları dengeleyen araç tasarımına ihtiyaç var. Bunları yaparken de ülkeyi özgü ihtiyaçları gözetmek gerekiyor. Geçmişten alınan dersleri de içselleştirmek gerekiyor. Türkiye, sahip olduğu birikim ve beşerî sermaye ile bence bunları yapabilecek kapasiteye sahip. Yeter ki daha bilimsel normlara doğru dönüşü destekleyen bir iklim oluşsun."
Hacer Foggo: "Yoklukta ve Yoksullukta Değil Varlıkta ve Hep Birlikte Zenginleşmede Buluşacağız"
CHP’nin “İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşmasında”, İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda yapıldı. CHP Yoksulluk Dayanışma Ofisi Koordinatörü Hacer Foggo, şunları söyledi:
“CHP’NİN İLK HEDEFİ YOKSULLUĞU KÖKTEN BİTİRMEK OLACAK”
“Türkiye, tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşıyor. Cumhuriyet tarihi boyunca zor dönemler gördük. Ancak yokluğu da varlığı da birlikte yaşadık, birlikte atlattık. Son 20 yıldır Türkiye’de gittikçe derinleşen yoksulluk adaletsizliğe yol açıyor. Zenginin daha zengin, yoksulun ise daha yoksul olduğu ve bunun doğal karşılandığı bir zamanın içindeyiz. Bu memlekette eşitsizlik bu kadar derin ve yakıcı olmamıştı. Çünkü bu memleket bu kadar umursamaz ve bu kadar kötü bir yönetim anlayışı ile karşılaşmadı. Türkiye’yi her geçen gün daha yoksullaştıran bu adaletsiz sisteme karşı, CHP’nin ilk hedefi yoksulluğu kökten bitirmek olacak.
Ülkemiz büyük bir ekonomik ve sosyal krizin içinde ancak ülkemiz bu krizi aşacak. Burada, bu ekonomik krizden nasıl çıkacağımızı konuşuyoruz. Yatırımın, büyümenin, teknoloji ve yeni nesil iş modellerinin yakın geleceğimizde nasıl kritik bir rol oynayacağını alanında öncü isimlerden dinliyoruz.
Evlerin içindeki hikayeleri çok yakından bilen, bu alanda uzun yıllar çalışan biri olarak söylüyorum; ben burada bu konuşmayı yaparken Aysel Hanım pazartesi günü 9 yaşındaki kızına nasıl okul beslenmesi koyacağını düşünüyor. Fabrika işçisi Ahmet akşam ev sahibine görünmeden eve girmenin yollarını arıyor. Diş Hekimliği Fakültesi’nde okuyan, babası çiftçi olan Süleyman, okulda kullanacağı tıbbi malzemeleri nasıl olacağını düşünüyor. Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi CHP iktidarında hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. Bu sözün büyüsü ve gerçekliği ile hiçbir çocuğu geride bırakmayan bir sistemi inşa ederken bir taş, bir çakıl koymak için buradayım.
“AİLE DESTEKLERİ SİGORTASI KURUMU İLE TÜM SOSYAL YARDIMLAR TEK BİR ÇATI ALTINDA TOPLANACAK”
Bugün burada ilan edilen vizyon güçlü sosyal devlet ile fırsat eşitliği dönemi başlıyor. Bu kalkınma vizyonunun en önemli boyutlarından biri sosyal devlettir. Çünkü sosyal devlet, her bir bireyin refaha, adil bir şekilde ulaşmasını sağlar. Sosyal devlet ifade özgürlüğü ile okullarda ücretsiz beslenme hakkını birbirinden ayrı düşünmez. Sosyal devlet; bir çocuğun beslenme hakkı ile eğitime erişme hakkı arasında bir fark görmez. Ve bunların hepsinin en iyisini çocuğa sunmayı hedefler.
Her eve huzur, bereket, barış sağlamanın yolu herkese ve her aileye ekonomik güvence sağlamaktır. Peki nasıl? En başta Aile Destekleri Sigortası ile. Türkiye Cumhuriyeti kimliği taşıyan tüm vatandaşlarımızı ömrü boyunca devlet güvencesi altına alan bir modeldir. Şunu çok iyi biliyoruz; var olan sosyal yardımlar yetersiz, insanlarımızın çok önemli bir kısmı güvencesiz. Giderek daha da yoksullaşan bir toplumla karşı karşıyayız. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi sosyal yardım almak için insanlar kurumlar arasında mekik dokuyor.
Bu nedenle CHP’nin iktidarının ilk 6 ayında Aile Destekleri Sigortası Kurumu kurulacak. Tüm sosyal yardımlar tek bir çatı altında toplanacak. Hiç kimse, sosyal yardım almak için kapı tapı dolaşmak zorunda kalmayacak. Devlet zorda olanın ayağına gidecek. Bu büyük bir bakış açısı, çalışma biçimi ve anlayış değişimi demek ve hak temelli çalışmak demek. Mevcut sistemde sosyal yardım veren kurumların her birinin farklı yoksulluk tanımları var. Yoksul aileleri tanımlamak için ortaya konan gelir düzeyleri gerçekçi değil.
Alım gücümüz çok düşük sosyal yardım diye verilen tutarlar yoksul ailelerin onurunu zedeliyor. Mevcut sistemde hangi kurumun kime yardım verdiği çok belirsiz. Bu güçlü sistem sayesinde sosyal yardımlar her seçim döneminde öne sürülen bir siyasi malzeme olmaktan da çıkacak. Mevcut iktidar tüm aileleri tek tip sanıyor. Biz tüm bu farklılıkları gören yoksulluğa çok boyutlu bakan bir sistem kuruyoruz.
“HER AİLEYE SOSYAL HİZMET UZMANI ATANACAK”
Ekonomik yoksulluk işin en net görünen kısmı. Ama bir de görünmeyen yoksunluklar var. Ekonomik yoksulluk, başka sorunları da tetikliyor. Evladı engelli olan ve ona baktığı için çalışamayan anneler türlü zorluklarla karşılaşıyor. Ekonomik zorluklarla karşı karşıya kalan ailelerde çocukların eğitimden uzak kalma riski çok daha yüksek. Hanelerde yoksulluk derinleştikçe şiddet eğilimi de artıyor. Aile Destekleri Sigortası Kurumu hanelerimizi ekonomik açıdan güçlendirmenin yanı sıra onları sosyal açıdan da güçlendirecek bir sistem kuracak. Aile içi şiddeti henüz yaşamadan engelleyen, kadınların, çocukların huzurlu ve güvenli bir yaşama sahip olmasına olanak sağlayan, çocukların eğitim hakkını garanti altına alan, engellilerin haklarını gözeten; hiçbir vatandaşın geride kalmadığı güçlü bir sistem bu. Aile Destekleri Sigortası Kurumu kurulduğunda her aileye; aile hekiminin yanı sıra sosyal hizmet uzmanı da atanacak. Tam 25 bin genç sosyal hizmet uzmanı istihdam edilecek. Bu kurumda devletin temsilcisi olarak, aileler ile sürekli temas, sürekli takip halinde olacak. Böylece hem gençlere istihdam sağlanacak, hem de devletin temsilcisi olacak gençler ile aileler her yönden güvence altına alınacak.
“TÜM GENÇLERE BURS VE İSTİHDAM SAĞLAMAK BİRİNCİL ÖNCELİK”
Yoksulluğu kalıcı olarak bitireceğimiz aydınlık bir Türkiye’yi, halkımızla hep birlikte inşa edeceğimiz yepyeni bir dönem başlıyor. O yoksul hanelerle yepyeni Türkiye’ye birlikte yürüdüğümüz için bu önemli hareketin bir parçası olmaktan gurur duyuyorum.
Önce kadınlar… Devlet ana diyoruz. Kadınlar bu ülkenin teminatıdır. Biz bu ülkeyi kadınların sevgisi, yoksulluğa ve yoksunluğa isyanı ile yöneteceğiz. Tüm kadınların güvenliği, huzuru devlet teminatında olacak. Aile Destekleri Sigortası kapsamında sosyal yardımlar kadınların hesabına yatırılacak.
Ev kadınlarının üzerlerine aldıkları bakım yükünün farkındayız. Aile Destekleri Sigortası ile evinde engellisine, yaşlısına bakan tüm kadınların emeklilik hakkı devlet güvencesi altında olacak. Sadece evde değil, bu topraklarda tarım yapan sigortasız tüm kadınların emekliliği de devlet tarafından garanti altına alınacak.
Evde, işte, tarlada, okulda; tüm kadınlar sosyal devleti uyanında hissedecek. Yeni Başlangıçlar Fonu ile risk altındaki kadınların sosyal ve ekonomik güvenliği teminat altına alınacak. Zorluklar altında izin verilmesine asla ve asla izin verilmeyecek. CHP’li belediyeler bu seferberliği başlattı. Yeni dönemde bunun teminatı devletin kendisi olacak. En çok ihtiyaç olan bölgelerde hızla yurtlar inşa edilecek, tek bir genç arkadaşımız barınma sorunu yaşamayacak.
“GENÇLER GELECEĞİN DEĞİL, BUGÜNÜN TEMİNATI”
Gençler, geleceğin teminatı diyoruz. Hayır, gençler geleceğin değil, bugünün teminatı. CHP iktidarında kurulacak bu sistem, tüm gençlerin eğitim hayatını teminat altına alacak. Aile Destekleri Sigortasından faydalanan tüm ailelerin gençlerine burs sağlamak birincil öncelik olacak, istihdamda da öncelik sağlanacak. Bu yolla yoksulluğu hem önleyeceğimiz hem de ilelebet bitireceğimiz bir sistem kurulacak.
Çocuklarımız… Bu ülkede yaşayan tüm çocukların eşit muamele göreceği bir Türkiye’yi inşa edeceğiz. Mevsimlik tarım işçilerinin çocuklarından kimsesiz çocuklara; ailesi varlıklı ya da yoksul fark etmeksizin her çocuğun iyi yaşama, eğitim hakkı devlet güvencesi altında olacak.
“YOKLUKTA VE YOKSULLUKTA DEĞİL VARLIKTA VE HEP BİRLİKTE ZENGİNLEŞMEDE BULUŞACAĞIZ”
Dünya bambaşka bir yere gidiyor. Çocuklarımızın eğitim hakkını garantiye almakla kalmayacak; zamanın ruhuna uygun gelişmiş bir eğitim sistemiyle çocukların yoksulluğun değil, yeni teknolojinin öncüsü olmasını sağlayacağız. Her alanda eşit, bizi geleceğe taşıyacak bir nesil inşa edeceğiz. Eşitlik kreşlerde başlayacak. Aile Destekleri Sigortası kapsamına alınan ailelerin çocuklarına ücretsiz kreş sağlayacağız. Eşit ve nitelikli eğitime ulaşmak kreşlerden başlayarak her çocuğun hakkı olacak.
Bugün hala çocuklarının yanına, beslenme çantasına konacak; bir dilim ekmeği konuşuyoruz. Ve maalesef, her geçen gün büyük bir salgın gibi yayılıyor bu durum. Hiç kimsenin ve hiçbir kurumun tek bir çocuğa bile bunu yaşatmaya hakkı yoktur. Aile Destekleri Sigortası, önce çocukların mutluluğunun teminatı olacak.
Sosyal yardımların karşılığında hep bir şey istendi. Sosyal yardım almak için parti üyeliği şart koşuldu. Oy yoksa, ekmek de yok denildi. Ama artık bu düzen değişiyor, değişecek. Biz eşit onurlu ve adil bir düzen kurmak için… Biz, kadınların ve çocukların teminatı olmak için yoksulluğu biriktirmek için buradayız. Ve hep birlikte geliyoruz.
Bu devletin tüm kaynakları bu ülkede yoksulluğu önlemek ve bitirmek üzere seferber olacak. Türkiye’de sosyal yardıma harcanan bütçe 3 katına çıkarılacak. Kimin ihtiyacı varsa bu devlet ona koşacak. Çünkü biliyoruz ki; devletin gelirleri tabana yayılmazsa, ve sosyal adalet sağlanmazsa, ülkemizin gelişmesi, zenginleşmesi de mümkün değil. Çocukların ellerinin nasır tutmadığı, annelerin babaların yoksulluğa boyun eğmediği bir memleketi hep birlikte inşa edeceğiz. Ve bunu güçlü sosyal devlet ile yapacağız.
Güçlü sosyal devlet, yoksulluğu bitirip varlıkta buluşmanın, toplumsal adaletin, gelir ve fırsat eşitliğinin, kimsenin geride kalmadığı bir toplumu inşa etmenin; kadınların, çocukların, gençlerin, Türkiye’nin teminatı olacak. Yoklukta ve yoksullukta değil varlıkta ve hep birlikte zenginleşmede buluşacağız. Buna inanın, bize katılın. Hep birlikte başaracağız.”
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, CHP’nin “İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşmasında” yaptığı konuşmada şunları söyledi:
; “Yeni nesil kalkınma stratejimizle Türkiye’nin geleceğine, potansiyeline güvenen ucuz ve tertemiz fonlar ülkemize akacak. Kalkınmanın finansmanı ucuzlayıp, rahatlayacak. Türkiye hızla büyüyen yeşil fonlardan, sürdürülebilirlik fonlarından hak ettiği payı alacak. 2030’a geldiğimizde; demokrasisi, kurumları ve kuralları güçlü bir Türkiye’de üreterek zenginleşen rekabetçi bir Türkiye’de, zenginliği adil paylaşan bir Türkiye’de, temiz ve yeşil bir Türkiye’de: Fert başına gelirimizi 20 bin doların üstüne çıkaracağız. Milli gelirimizi 2 trilyon doların üzerine taşıyacağız. İhracatımız 600 milyar doları aşacak. 7 yılda 8,5 milyon yurttaşımıza yeni iş yaratacağız. İşsizliği ve enflasyonu düşük tek haneli rakamlara indireceğiz. Ülkemizi ve insanımızı hak ettiği refaha kavuşturacağız. Nereye gideceğini bilmeyen kaptana hiçbir rüzgâr yardım edemez. Biz ülkemizi nereye götüreceğimizi, insanlarımıza nasıl bir gelecek sunacağımızı çok iyi biliyoruz. Temiz enerjiyle, temiz üretimle, temiz fonlarla, temiz toplumla, tertemiz bir gelecek inşa edeceğiz… Bu iddialı hedefleri yakalamaya milletimizi önce feraha, sonra refaha kavuşturmaya hazırız. Biz hazırız. Milletimiz hazır” dedi.
“DÜNYA YENİ BİR SANAYİ DEVRİMİNİ YAŞIYOR:
Ünlü düşünür Gramsci’nin deyimiyle; ‘Eskinin öldüğü, ama yeninin henüz doğmadığı…’ Bu arada çok farklı hastalık belirtilerinin ortaya çıktığı bir ara dönemdeyiz. 2008’de Küresel Finans Krizi; dünyaya hâkim olan ekonomik modeli temellerinden sarstı. 2020’de Küresel Covid salgını küresel arz zincirlerinin dağılmasına yol açtı. 2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgali uluslararası güç ve güvenlik dengelerini çatırdattı. Küresel sistem, yön bulmak için kendine yeni kerterizler arıyor. Uluslararası ticaret ve tedarik zincirlerinin rotası, ilkeler ve değerler temelinde, ‘dostluk’ ve ‘müttefiklik’ ekseninde yeniden çiziliyor. Dünya yeni bir sanayi devrimini yaşıyor. Yaşadığımız Dördüncü Endüstri Devrimi’nin yakıtı ‘işlenmiş veri’, iletişim teknolojisi ise sanal ve gerçek dünyanın bütünleşmesi. Otonom robotlar ve karanlık fabrikalar, nesnelerin interneti ve bulut teknolojileri, üç boyutlu yazıcılar ve artırılmış gerçeklik; tüm iş yapış biçimlerini değiştiriyor. Yaşamın her alanını dönüştürüyor.
TERTEMİZ BİR GELECEK İNŞA EDECEĞİZ: Bu yeni dönemi iyi okuyan devletler, iyi hazırlık yapan milletler, yeni dönemin kazananları olacak. Hızla zenginleşecek. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında ülkemizi Dördüncü Endüstri Devrimi’nin takipçisi ve tüketicisi değil, geliştiricisi ve üreticisi yapmaya kararlıyız. Temiz enerjiyle, temiz üretimle, temiz fonlarla, temiz toplumla, tertemiz bir gelecek inşa edeceğiz…
MİLLETİMİZİ ORTA GELİR TUZAĞINDAN KURTARACAĞIZ:
Zenginleşeceğiz. Milletimizi, orta gelir tuzağından kurtaracağız. Kimseyi geride bırakmayacağız. Bu büyük hamleyi Türkiye’deki ve dünyadaki tüm bilim insanlarımızla kuracağımız, büyük iş birliğiyle gerçekleştireceğiz. Biz; sahip olduğumuz üstünlükleri ve ülkemizin potansiyelini çok iyi biliyoruz. İnsanımıza güveniyoruz. 4,5 saatlik uçuş mesafesinde; 58 ülkeye, 1,5 milyarlık nüfusa, 22 trilyon dolarlık bir pazara erişim imkânımız var. Çalışabilir aktif nüfusumuz, çocuk ve yaş almış bağımlı nüfusumuzdan hala daha hızlı artıyor.
GENÇLERİMİZİN İŞSİZLİĞİ EN BÜYÜK İSRAFTIR: Ama bu fırsat penceresinin kapanmakta olduğunun da farkındayız. Gençlerimiz ülkemizin en büyük servetidir. Gençlerimizin işsizliği ise en büyük israftır. Biz; genç ve dinamik iş gücümüzü, en etkin şekilde kullanacağız.
ÜLKEMİZİ HAK ETTİĞİ ZENGİNLİĞE KAVUŞTURACAĞIZ: Girişimci, rekabetçi, dünyayı iyi tanıyan iş insanlarımız var. Genç ve dinamik iş gücümüzle, bilim insanlarımızla, küresel arenada rekabet eden iş insanlarımızla, eşsiz coğrafi konumumuzla, küresel tedarik zincirlerinin yeniden dizildiği şu günlerde Afro-Avrasya’nın en önemli arz ve tedarik merkezi olmaya kararlıyız. Ülkemizi hak ettiği zenginliğe kavuşturacağız.
YENİ NESİL KALKINMA STRATEJİMİZİ HAZIRLADIK: Ekonomi Masamızla 44 ilimizi gezdik; 40 bin kilometreden fazla yol yaptık. İş ve meslek örgütleriyle konuştuk. Sorunlarını dinledik, fikirlerini aldık. Yeni Nesil Kalkınma Stratejimizi hazırladık. Ekonomideki büyük yangını da gördük. Acilen önce feraha, ardından da refaha kavuşturacak bir programın ne kadar önemli olduğunu bir kere daha tespit ettik.
ÜLKEMİZİN OLAĞANÜSTÜ YÜKSEK RİSK PRİMİNİ HIZLA AŞAĞIYA ÇEKMEMİZ GEREKİYOR: Kısa sürede ferahlamak için yanlış ekonomi politikalarının neden olduğu belirsizlik çarkını kırmamız; ülkemizin olağanüstü yüksek risk primini hızla aşağıya çekmemiz gerekiyor. Bunu gerçekleştirmek için; önce Merkez Bankası’nın başına tüm dünyanın saygı duyduğu bir ismi atayacağız. Merkez Bankası’nın hedefi ‘Enflasyonu kalıcı olarak düşük, tek haneye indirmek’ olacak. Merkez Bankası’nın araç bağımsızlığını güvence altına alacak yasal düzenlemeleri hemen yapacağız. Makro ihtiyati politikaları asli işlevine döndüreceğiz.
2023 BÜTÇESİNİ YENİDEN YAPACAĞIZ: Ekonomik öncelik ve ihtiyaçları gözeterek, 2023 Bütçesini yeniden yapacağız. Şatafata ve israfa son vereceğiz.
CUMHURBAŞKANLIĞI MAKAMINI ÇANKAYA KÖŞKÜNE TAŞIYACAĞIZ: Cumhurbaşkanlığı makamını ait olduğu yere, Çankaya Köşküne taşıyacağız. Sağlanacak tasarruflarla krizin ezdiği kırılgan kesimleri destekleyeceğiz. ‘Mali kural’ uygulamasını başlatacağız. Türkiye Varlık Fonu’nu tasfiye ederek, bütçe birliğini sağlayacağız. Kamu Özel İşbirliği Projeleri başta olmak üzere, devletin sırtındaki tüm koşullu yükümlülükleri, Durum ve Hasar Tespit Komitesi eliyle ortaya çıkaracağız. Hızla atacağımız bu adımlarla, kısa sürede ekonomide öngörülebilirliği artıracak, risk primimizi düşürecek, makroekonomik istikrarı sağlayacağız.
TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ DEMOKRATİK, KURALLI DÜNYADADIR: Feraha kavuşmak için, iki önemli çapamız var. Güçlü Türkiye, güçlü Avrupa’dır. Türkiye’nin geleceği demokratik, kurallı dünyadadır. Avrupa Birliği üyelik müzakerelerini canlandıracağız. Bu çerçevede özellikle; 23. Yargı ve Temel Haklar Faslının gereklerini hızla tamamlayacağız. Bu fasıldaki siyasi blokajın kaldırılmasını da AB’den isteyeceğiz.
STRATEJİMİZİ DÖRT SÜTUN ÜZERİNE İNŞA ETTİK: İkinci çapamız ise; hızla hayata geçireceğimiz ‘Yeni Nesil Kalkınma Stratejimiz’ olacak. Bu; hem ülkemizi ferahlatacak, hem de kalıcı refaha ulaşmamızın önünü açacak. 2030 gündemi, sürdürülebilir kalkınma amaçları ve Paris İklim Anlaşması, aslında stratejimizin en önemli küresel referanslarıdır. Biz stratejimizi dört sütun üzerine inşa ettik: Demokrasisi, kurumları ve kuralları güçlü Türkiye; üreterek zenginleşen, rekabetçi Türkiye, zenginliği adil paylaşan Türkiye, temiz ve yeşil Türkiye.
‘BİZE KRAL DEĞİL, KURAL GEREK’ DİYORUZ: Neden kurumları ve kuralları güçlü Türkiye? Güçlü bir demokrasi, kurum ve kurallar; toplumda can ve mal güvenliğini, istikrar ve huzuru sağlar. Yatırımı, istihdamı, aşı, işi artırır. Zenginliğin önünü açar. Bugün fert başına gelirimiz Üyesi olduğumuz Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) ancak dörtte biriyse, bunun en önemli nedenlerinden biri kurumlarımızın kalitesinin OECD’nin ancak yarısı kadar olmasıdır. Bu da daha önceki rakamlarla. Herhalde bugün bunu yapsak, yarısı bile değiliz. Biz bu nedenle ‘Bize kral değil, kural gerek’ diyoruz. Kurumları ve kuralları güçlü Türkiye’de; ‘Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Sistem’ olacak.
SİYASİ AHLAK YASASINI ÇIKARACAĞIZ, SİYASETİN İTİBARINI KORUYACAĞIZ: Cumhurbaşkanı tarafsız olacak. 85 milyonu kucaklayacak. Yargı bağımsız ve tarafsız olacak. Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü olacak. Merkez Bankası başta olmak üzere düzenleyici ve denetleyici kurumların araç bağımsızlıkları yasal güvence altında olacak. Kamu İhale Kanunu’nu uluslararası normlara uygun şekilde yenileyeceğiz. İhalelerde şeffaflık ve rekabeti sağlayacağız. Atamaları sadakate göre değil, liyakate göre yapacağız. Kayırmacılığa son vereceğiz. Siyasi ahlak yasasını çıkaracağız, siyasetin itibarını koruyacağız.
TÜRKİYE’Yİ GRİ LİSTEDEN ÇIKARACAĞIZ: Kara paraya sıfır tolerans göstereceğiz. Türkiye’yi, Mali Eylem Görev Gücü’nün gri listesinden çıkaracağız. Kurumları ve kuralları güçlü Türkiye’de, OECD ülkeleriyle bu konuda aramızdaki makası, 2030’a kadar hızla kapatacağız.
ÜNİVERSİTE-SANAYİ-SİVİL TOPLUM-KAMU İŞ BİRLİĞİ MODELLERİNİ EN ETKİN ŞEKİLDE KULLANACAĞIZ: Stratejimizin ikinci sütununda; zenginleşen, rekabetçi Türkiye var. İlk iş; küresel, bölgesel ve yerel kalkınma dinamiklerini takip eden, özel kesim ile yeni iş birliği modellerine öncülük eden, ekonomideki oyunculara ufuk veren Strateji ve Planlama Teşkilatı’nı kuracağız. Zenginleşen, rekabetçi Türkiye’de; sanayimizin, Endüstri 4.0 dinamikleri ile Dijital Dönüşüm ve Yeşil Dönüşüm ışığında yüksek teknolojili, katma değerli bir yapıya dönüşmesini destekleyeceğiz. Bu çerçevede üniversite-sanayi-sivil toplum-kamu iş birliği modellerini en etkin şekilde kullanacağız. Evlatlarımızı ekonominin ve çağın gerektirdiği yeteneklerle donatacak bir milli eğitim politikasını uygulayacağız. Eğitimde niceliğe değil, kaliteye odaklanacağız. Üniversitelerimizde bilimsel özgürlüğü ve özerkliği sağlayacağız. İnternete erişimi özgürleştireceğiz. Şehirlerimizin veri iletim alt yapısını güçlendireceğiz.
OECD ÜLKELERİ İLE ARAMIZDAKİ MAKASI 2030’A KADAR HIZLA KAPATACAĞIZ: Ar-Ge faaliyetlerini destekleyen kurumsal yapıyı güçlendireceğiz. Yaratıcı endüstrilerin özelliklerini dikkate alarak, bu endüstriye teşvik ve destekleri daha da güçlendireceğiz. Girişimi destekleyen finansal araçları çeşitlendireceğiz. Yeşil yatırımların, sürdürülebilirlik projelerinin ve sosyal yatırımların finansmana ulaşımını kolaylaştıracağız. Fin-Tekleri ve dijital ödeme sistemlerini yaygınlaştıracağız. Zenginleşen, rekabetçi Türkiye’de; bu konuda OECD ülkeleri ile aramızdaki makası 2030’a kadar hızla kapatacağız.
KADINA YÖNELİK ŞİDDETE SIFIR TOLERANS GÖSTERECEĞİZ. İSTANBUL SÖZLEŞMESİNİ YENİDEN YÜRÜRLÜĞE SOKACAĞIZ: Gelelim stratejimizin üçüncü sütununa: Zenginliği adil paylaşan Türkiye’de ülkemizde hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. Aile Destekleri Sigortasıyla her aileye asgari bir gelir sağlayacağız. Kayıt dışılığı azaltarak vergi tabanını genişleteceğiz. Vergi yükünü adil dağıtacağız. Dolaysız vergileri esas alan, dolaylı vergilerin ağırlığını azaltan vergi yapısını tesis edeceğiz. Sendikalaşmanın, örgütlü toplumun önünü açacağız. Eğitimde fırsat eşitliğini sağlayacağız. Cinsiyet eşitsizlikleriyle etkin şekilde mücadele edeceğiz. Kadınların iş yaşamına katılımı önündeki engelleri kaldıracağız. Kadınların toplumsal hayattaki konumunu güçlendireceğiz. Kadına yönelik şiddete sıfır tolerans göstereceğiz. İstanbul Sözleşmesini yeniden yürürlüğe sokacağız.
SINIRLI KAMU KAYNAKLARINI, KANAL İSTANBUL GİBİ RANT PROJELERİ İÇİN KULLANMAYACAĞIZ: Sınırlı kamu kaynaklarını, Kanal İstanbul gibi rant projeleri için kullanmayacağız. Kaynaklarımızı GAP, DAP, KOP ve DOKAP başta olmak üzere bölgesel ekonomik gelişmişlik farklarını azaltacak yatırımlarda kullanacağız.
YEŞİL MUTABAKATI, EKOLOJİK KRİZİN TÜM MUHATAPLARI İLE BERABER, TOPLUMSAL UZLAŞI YOLUYLA OLUŞTURACAĞIZ: Ve stratejimizin son sütunu; Temiz, yeşil Türkiye… Dünya ekolojik limitlerine yaklaşıyor, özellikle de bölgemiz. Türkiye’nin Paris İklim Anlaşmasını onaylamasını, 2053 için net sıfır emisyon hedefi vermesini önemsiyoruz. Bu konudaki stratejilerimizi, Sayın Böke sizlere anlatacak. Ama ben kısaca birkaç başlığa değineyim. Karbonsuzlaşma Stratejisini ve Yeşil Mutabakatı, ekolojik krizin tüm muhatapları ile beraber, toplumsal uzlaşı yoluyla oluşturacağız. Döngüsel ekonominin imkânlarından sonuna kadar yararlanacağız. Çevreci ürünler ve sürdürülebilir üretime yönelik özel finansman yöntemleri geliştireceğiz. Temiz, Yeşil Türkiye’de; bu konuda OECD ile aramızdaki makası kapatacağız.
UCUZ VE TERTEMİZ FONLAR ÜLKEMİZE AKACAK: Yeni nesil kalkınma stratejimizle Türkiye’nin geleceğine, potansiyeline güvenen ucuz ve tertemiz fonlar ülkemize akacak. Kalkınmanın finansmanı ucuzlayıp, rahatlayacak. Türkiye hızla büyüyen yeşil fonlardan, sürdürülebilirlik fonlarından hak ettiği payı alacak. 2030’a geldiğimizde; demokrasisi, kurumları ve kuralları güçlü bir Türkiye’de, üreterek zenginleşen, rekabetçi bir Türkiye’de, zenginliği adil paylaşan bir Türkiye’de, temiz ve yeşil bir Türkiye’de: Fert başına gelirimizi 20 bin doların üstüne çıkaracağız. Milli gelirimizi 2 trilyon doların üzerine taşıyacağız. İhracatımız 600 milyar doları aşacak. 7 yılda 8,5 milyon yurttaşımıza yeni iş yaratacağız. İşsizliği ve enflasyonu düşük tek haneli rakamlara indireceğiz. Ülkemizi ve insanımızı hak ettiği refaha kavuşturacağız.
BİZ HAZIRIZ, MİLLETİMİZ HAZIR: Nereye gideceğini bilmeyen kaptana hiçbir rüzgâr yardım edemez. Biz ülkemizi nereye götüreceğimizi, insanlarımıza nasıl bir gelecek sunacağımızı çok iyi biliyoruz. Temiz enerjiyle, temiz üretimle, temiz fonlarla, temiz toplumla, tertemiz bir gelecek inşa edeceğiz… Bu iddialı hedefleri yakalamaya milletimizi önce feraha, sonra refaha kavuşturmaya hazırız. Biz hazırız. Milletimiz hazır.”ACEMOĞLU: ENFLASYON KONTROL DIŞINDA
ABD'den toplantıya bağlanan Prof. Dr. Daron Acemoğlu “Türkiye'nin kurumları probleme açık. Yargıya, yolsuzluğu denetleme kurumlarına bakabilirsiniz. 2006'dan sonra kurumlarda bir çökme var. Türkiye'deki kurumların düzeyi giderek kötüleşiyor. Freedom House endeksine göre Türkiye'de siyasi haklar 1980'ler düzeyine geldi. En büyük demokrasi çöküşü Türkiye'de oldu. İfade özgürlüğünde korkunç bir çöküş var. Şu an enflasyon tamamen kontrol dışında. Bu çarpıtılmış bir sistemin sonucu. Çözümler var. Türkiye'nin potansiyeli çok yüksek. Kısa dönemde normalleşme için para politikalarını değiştirerek enflasyonu değiştirmek gerek. Şirket ve banka bilançoları düzelmeli. Yoksulluğu ve işsizliği azaltacak bir çerçeve olmalı. Orta dönemde Türkiye'nin teknolojik atılım ve yatırım yapması gerek. Doğru kurumsal yapılar ve demokrasi olmadan bunlar olmaz. Türkiye'nin tarih boyunca problemi, devlet güçlü olsa da toplum güçlenemiyor. Türkiye'nin geleceği için iyimser olmak çok mümkün” dedi.
“YÖK'Ü KALDIRACAĞIZ, BOGAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ ÖZGÜRLEŞECEK”
Dijital ve yeşil dönüşüm politikalarını anlatan CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke sunumunda şunları kaydetti:
*Çalışanlar için en kötü koşulların olduğu 10 ülke arasında Türkiye. Adil bir dönüşümü gerçekleştirdiğimizde temiz fonları Türkiye'ye getireceğiz. Yeni bir kamucu anlayışla yönetmeye geliyoruz. Her şeyin önüne kamu yararını koyacağız. Yeteneklere, insana yatırım yapan yeni bir kamucu anlayışıyla geliyoruz.
*Etki analiz ve değerlendirme kurulu kuracağız. Nitelikli istihdam da yaratmış olacağız. Kamunun kaynakları yandaşlık üzerinden değil kamu yararı yaratmak için kullanılacak. Kamu ihale kanununu yeşil ekonomi ile uyumlu, kara para aklama suçları ile mücadele eden şekilde değiştireceğiz. Temiz ihale dönemi başlayacak. Kamunun kaynakları yolsuzluk içeren ihalelerle harcanmayacak.
*Gençler için hayata atılma fonu oluşturacağız. Becerilerin dönüşümü için kişisel eğitim hesapları geliyor. Torpille değil yeteneklerimizle var olacağız. İş bulmak için “danışmanını ara” uygulaması başlatacağız. İnşa edeceğimiz toplu sosyal konutlarda her 20 binadan biri ortak alan olacak. Orada kreş, dijital kütüphane olacak.
*YÖK'ü kaldıracağız, Boğaziçi Üniversitesi ve tüm üniversiteleri hep birlikte özgürleştireceğiz. Barış akademisyenlerini yeniden öğrencileri ile buluşturacağız. Yurtdışına giden bilim insanları ile bilim köprüleri kuracağız.
*Teknoloji elit bir grubun tekelinde olmayacak. Yenilenebilir enerji ile 3 katına çıkan elektrik faturaları gümbür gümbür düşecek. 2023'ten başlayarak iktidarımızda yeşil bütçe reformunu başlatacağız. Bugünün buhranında hiç karamsarlığa kapılmayacağız. Artık rantın, yolsuzluğun dönemi sona eriyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleştirilen İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşması'nın kapanışında yaptığı konuşma şöyle:
Teşekkür ederim. Olacak iktidar da olacak.
Evet, yapacaklarımızın bir ön izlemesini gördünüz. Ve emin olun siz izlerken ben de izledim ve güzel şeyler öğrendik. Önce umutsuz olmamamız gerektiğini bize öğrettiler.
Bu müthiş isimler, bu güzel isimler; ülkesine destek olmak isteyen, bu büyük derlenmeye, toparlanmaya omuz vermek isteyen isimler, inanın çığ gibi büyüyecek.
“Ben sizi bir adaya oy vermeye çağırmıyorum” derken, neyi kastettiğimi herhalde anlamış oldunuz. Net anlaşılsın istiyorum; Türkiye’yi tek bir kişi değil, liyakate dayalı bir sistem yönetecek.
Açıkça söylüyorum! Türkiye’nin kökten bir değişime ihtiyacı var. Herkes için çalışan bir sisteme ihtiyacı var. Bakın görüyorsunuz, böyle bir Türkiye mümkün ve emin olun iktidara geliyoruz ve bu köklü dönüşümü gerçekleştireceğiz. Bu ülkede hiç kimse korkuyla uyanmayacak. Vatandaş, çalışan bir sistemin yani oluşturacağımız sistemin, ülke ekonomisini, sanayisini, esnafını, emekçisini koruyacak, bunu çok iyi bilecek. Bireyler, yönetenler gelip gidecek, ama ülke bir daha asla savrulmayacak. Bu benim, güzel ülkeme bırakacağım, en büyük ve en güzel mirasım olacak.
Bugün verdiğimiz kavga, Türkiye’nin yarın nasıl bir ülke olacağının kavgası.
Nasıl bir Türkiye hayal ettiğimizin davası. Sanıyorum bu açıklamaların tümü bunları göstermiştir.
Bugün bu sahneden size, ana muhalefet partisinin genel başkanı olarak seslenmiyorum. Kuracağımız sistemin, büyük güç birliğinin bir parçası olarak sesleniyorum. Söylemiştim, bu siyaset üstü güç birliği, sizlerle birlikte çalışınca tamamlanacak.
Bir de siyasal bizim birlikteliğimiz var tabii. Yani 6’lı masa. Türkiye için bir araya gelen, kalbi Türkiye için atan, 6 vatansever liderin masasıdır o. Bu değerli insanların en büyük motivasyonu, aldıkları ya da alacakları oylarda değil! “Ülke söz konusu olunca, ideolojik farklılıklar teferruattır” dememiz, bu masanın en büyük gücüdür. Zorbalığa direnen, her türlü kara propagandaya rağmen kenetlenen 6 lideriz biz. Türkiye için kenetlendik! Halkımızın haysiyetli yaşamı için kenetlendik. Biz 6 lider olarak, birlikte yürümeye devam edeceğiz. Türkiye’de gerçek bir demokrasi inşa edeceğiz. Anayasamız hazır. Ekiplerimiz ve kadrolarımız, gece gündüz ortak bir program için çalışıyorlar. Bizim siyasi, ahlaki ve vicdani birliğimiz; bakın bu birlikteliği bir daha ifade edeyim, ahlaki ve vicdani diyorum… Meral Hanım’ın partisini kurarken nasıl bir mücadele verdiğini, ben çok iyi biliyorum. Meral Hanım merttir. Temel Bey bu 6’lı masaya kurarken, sırtına nasıl bir yük yükleneceğini bilmiyor muydu? Biliyordu. Ama Temel Bey bilgedir ve cesurdur. Ahmet Bey’le vatan söz konusu olduğunda bir araya gelmekten bir an bile tereddüt etmedik. Onun deneyimi ve entelektüel birikimi bize her türlü katkıyı sağlayacak. Ben Gültekin Bey’de Menderes ve Demirel’in gençliğini, onların ruhunu görüyorum. Ali Babacan’ın uygulama tecrübesini ve başarısını biliyorum, altını çiziyorum, bütün dünya da bu gerçeği biliyor.
Yani özetle, bu zaferi iyi, cesur ve yürekli, dürüst insanlar kazanacak. Türkiye dahil dünyanın her yerinden, işinde en iyi uzmanlar ve siyaset üstü vatanseverlerimizle, bunun için buluştum. 6’lı masayı oluşturan partilerimizin de çok iyi kadroları var. Bu değerli insanlarla birlikte çalışıyoruz.
Tabii ki en iyileri bulmak yetmez. Onların elini de güçlendirmek gerekir.
Bu büyük birlikteliğin başarılı olması için kaynağa ihtiyaç var. Açık ve net söylüyorum, Bay Kemal bu sorunu da çözdü.
İktidarımızın ilk 6 ayında, milletimizin ferahlaması için hızlı çözümlerimiz hazır. İlk adım halkımıza nefes aldırmak, sonra kalıcı refahı sağlayacağız.
Gerçekleştirdiğim uluslararası temaslarda, toplamda 5 trilyon 461 milyar dolarlık fon yöneten yatırım bankaları ve girişim sermayesi fonlarıyla verimli toplantılar yaptım. Aralarında tefeci yoktu. Aralarında kara para sahipleri yoktu. Aralarında baronlar yoktu, şaibeli kişiler yoktu.
Peki ne vardı?
Dijital teknoloji vardı, yapay zekâ vardı, makine öğrenimi, finansal teknolojiler ve yeşil enerji gibi önemli sektörlere, büyük yatırımlar yapan kurumlar vardı.
İktidarımızın ilk 3 yılında, en az 100 milyar dolar doğrudan yatırım gelecek. Ben bu parayı getireceğim.
Peki bu yeterli mi? Hayır!
Dünyanın her yerinde bağımsız çok büyük varlık fonları var. İktidarımızın ilk üç yılında, onlardan da en az 75 milyar dolar yatırım alacağız. Ayrıca yeri-yurdu, kaynağı belli, temiz ve sürdürülebilir fonlardan en az 150 milyar dolar yatırım getireceğiz. Özellikle hedefimiz Avrupa’nın ve Uzakdoğu’nun emekli fonları olacak. Norveç ve Singapur gibi…
Peki sadece bu kadar mı? Hayır. Türkiye büyük kaynaklara ve potansiyele sahip bir ülke. Ancak yolsuz yönetim yüzünden halkımız hiçbir şeyden pay alamıyor.
Ama Bay Kemal, çetelerle ve yolsuzluk yapanlarla mücadele etme sözü verdi. Çünkü ben kirli sermayenin adamı olmam! Kirli sermayenin çaldığı 418 milyar doları, borçları olarak deftere yazdım.
Ben biliyorum onların neden sürekli benimle görüşmek istiyorlar… Neden aracılarla haber gönderiyorlar… Neden arkamdan iş çeviriyorlar…
Neden anketçileri, sureti muhalefetten gözüken medya kalemlerini satın alıyorlar… Kuruş kuruş, dünyanın neresinde neyiniz var hepsini biliyorum.
Bu parayı hukuk içerisinde sizden alacağım, kurtulamazsınız…!
Değerli arkadaşlarım, bu ülkede ücretli çalışanlara hiçbir zaman büyümeden pay verilmedi. Yetmezmiş gibi, sahte enflasyon oranıyla çalışanların maaşları gasp ediliyor. Bugün devleti yönetenlerin bu ülkenin onurlu çalışanlarına borcu var. Bizim yaptığımız hesaplara göre, devletin, maaş alanlara yani ücretlilere en az 300 milyar dolar borcu var.
Biz, bu borcu ödemeye geliyoruz. Nasıl ödeyeceğiz? Çalışanlar için gelir vergisi tarifesini yeniden düzenleyeceğiz. Sırtlarındaki vergi yükünü alacağız. Para onların cebine yansıyacak ve biz borcumuzu ödemiş olacağız. Gerçek zenginleşme de böyle olur sevgili dostlarım. Halkın olanı halka geri vererek... Bunun gereğini yapacağım.
1. Güven ortamı ile yatırımı çekeceğiz,
2. Temiz yönetimle halktan çalınanları halka iade edeceğiz.
3. Akılcı yönetimle Türkiye’yi hızla krizden çıkaracağız.
Bunları yapacağız. Ama yetmez! Halkımızı zenginleştireceğiz. Kalıcı refaha ulaşacağız.
Vizyonumuz, yol haritamız, projelerimiz hazır. Tüm bu projelerimizi, ‘Türkiye’nin ikinci yüzyılını inşa etme’ başlığı altında birleştirdim. Halkımızı kalıcı zenginliğe ulaştıracak projelerimizi beş kolona ayırdım. Çok sayıda somut proje üzerinde çalıştık. Birkaçını şimdi anlatacağım. Geri kalanını ise, önümüzdeki günlerde teker teker açıklayacağım.
Gelelim başlıca kolonlara;
Birinci kolon bugün detaylarını Sayın Rifkin ve Sayın Böke’den dinlediğiniz,
‘ENDÜSTRİYEL DÖNÜŞÜMÜ’ gerçekleştirmek. Türkiye’nin uluslararası rekabet gücünü artırarak, topyekûn kalkınmayı böyle sağlayacağız. Tüm Türkiye’yi kapsayacak bir üretim-ticaret-finans ağı kuracağız. 50 ili kapsayan 8 bölgede, özel ekonomi bölgeleri oluşturacağız. Esnek, kendine özel mevzuata tabii, inovasyon odaklı özel ekonomi bölgeleri olacak. Türkiye genelinde bir üretim ve ihracat hareketi başlatacağız. Bahsettiğim modelde limanlar, tersaneler, tarım bölgeleri ve dijital yatırım bölgeleri var. Tüm Türkiye üretecek. Başta İstanbul olmak üzere, metropollere yığılan nüfus, içi boşaltılan Anadolu’da istihdam imkânı bulacak. Böylelikle bu modelde, Marmara ve Ege bölgesinden tersine göç teşvik edilecek.
İkinci kolonumuz ‘İŞGÜCÜ DÖNÜŞÜMÜ’. Çünkü bu kalkınmayı gerçekleştirmek için, eğitimde fırsat eşitliğine, üniversitelerimizin bilgi üretmesine, yüksek yetenek inşasına ve bu köklü dönüşümü gerçekleştirecek nitelikli iş gücüne ihtiyacımız var. Bunu hızla hayata geçireceğiz.
Üçüncü kolon ‘ENERJİ’. Dünyanın içinde bulunduğu enerji krizi derinleşiyor.
Bu yüzden enerjide bağımsızlığımızı sağlamak, önceliğimiz olacak. Bunun iki yolu var: Birincisi temiz enerjiye yatırım yapmak. İkincisi ise özellikle Akdeniz havzasındaki avantajlı konumumuzu kullanmak. Türkiye’yi enerjide tek kutuplu konumdan çıkarıp, herkesin güvendiği bir iş ortağına dönüştürmek. Türkiye’yi enerji depolama, işletme ve dağıtım merkezi haline getirmek. Unutmayınız… Yer altı kaynaklarına sahip olup olmamak bizim elimizde değil, ama yüksek teknoloji ile iş yapmak ve refaha ulaşmak bizim elimizdedir! Bir başka anlatımla, petrolün nerede olacağını tayin edemeyiz. Ama çipin nerede üretileceğine biz karar verebiliriz. 21. yüzyılın en önemli yarış alanı çip üretimidir.
Tabii enerji krizi, karşı karşıya kaldığımız tek global kriz değil. Önümüzdeki yıllarda daha da artacak olan gıda krizi var. Bu yüzden dördüncü kolonumuz ‘GIDA BOLLUĞU VE BEREKETİ’. Çünkü aç çocuklarla, endüstriyel devrimi gerçekleştiremeyiz. Milletimizin en büyük zenginliklerinden biri bereketli topraklarımız. Bu beceriksiz yönetim bizi buğdaya da nohuta da dışa bağımlı hale getirdi. Artık egemenliğimizi kısıtlayan bu düzeni değiştireceğiz. Göreceksiniz, yaşayacaksınız, Türkiye’yi tarım ve hayvancılıkta bölgenin en güçlü ülkesi haline getireceğiz. Çok kısa bir süre içinde de ihracat devi olacağız. Havza bazlı planlama yapacağız, ekilmedik toprak bırakmayacağız. Hiçbir çiftçimiz asla zarar etmeyecek. Süt üreten de kazanacak, et üreten de kazanacak. Hiçbir çocuğumuz bu topraklarda yatağa aç girmeyecek. Nokta!
Beşinci kolonumuz ‘HIZLI İSTİHDAM ARTIŞI’. Projelerimiz ile bu bölgelerde, ilk etapta yaklaşık 3.5 milyon kişi istihdam edilecek. Sürdürülebilir iş edinme programları başlatılacak. 5 yıl içinde 13 milyon 500 bin kişi, sürdürülebilir iş edinme programlarına dahil edilecek.
Tüm bunları gerçekleştirdiğimizde halkımız zenginleşecek. Kişi başına düşen milli gelirimizi, 20 bin doların üzerine çıkaracağız. Emeğin değeri artacak. Temiz yönetim ve güçlü sosyal devletle, gelir ve fırsat eşitliği sağlanacak.
Ben şimdi vizyonumuzu, kısaca özetlemek istiyorum sizlere…
Sayın Rifkin’in, Almanya ve Çin’de yaptığı çığır açan endüstriyel dönüşümü Türkiye’de de yapacağız. Selin Hanım, üretimi dönüştürürken 3 temel hedefi gözeteceğimizi söyledi. Güvenceli işler yapmak, teknolojik dönüşümü ve yeşil üretimi sağlamak. Daron Acemoğlu dedi ki: ‘Sağlıklı bir Türkiye ekonomisinin olmazsa olmazı demokrasidir’, demokrasiyi inşa edeceğiz. Faik Bey dedi ki: ‘Türkiye Kral değil, kural istiyor", kurallı ekonomiyi getireceğiz. Hacer Hanım, aileyi nasıl koruyacağımızı ve yoksulluğu nasıl bitireceğimizi anlattı. Ufuk Bey, Türkiye için sanayi ve istihdam alanında yapılması gerekenleri verilerle anlattı. Refet Bey, makroekonominin hangi anlayışla yönetileceğini aktardı. Hakan Bey, para politikalarının Türkiye’yi nasıl hızla zenginleştireceğini konuştu.
Değerli dostlarım, yol arkadaşlarım; özetle siyasetle, siyaset üstü liyakatli kadrolar bir arada çalışacak. Çalışma prensipleri, asla sıcak siyasetin ajandasına kurban edilemeyecek. Gelen iktidarlar ekonomiyi, sanayiyi, kendi siyasal ajandalarına göre manipüle edemeyecekler. Bağımsız kalması gereken kurumlar, bağımsız kalacak. Çünkü inşa edeceğimiz büyük güç birliği, kalıcı bir sisteme dönüşecek. Ve kuracağımız sistem, devletin rasyonel yönetilmesi gereken can damarlarını koruyacak. Sistem güçlenince, ülke artık sürekli yapısal krizlerle de asla karşı karşıya kalmayacak.
Şu an iktidarın girdiği enflasyonist ve değersiz TL ekonomisiyle, emeği ucuzlatan politikaları, derhal çöp sepetine atacağız. Bunun yolu, endüstriyel dönüşümü sağlamaktır. Burada da ekiplerimiz hazır. Birinci ve ikinci sanayi devrimlerine geç kaldık. Emin olun ki ortaya koyduğumuz bu vizyonla yeni sanayi devriminin tam merkezinde olacağız.
İşte böyle yapacağız… Merak etmeyin, söylediğim gibi, bu dönüşümü gerçekleştirecek parayı da buldum. Altyapıyı kurguladık; planımız, projelerimiz ve insan kaynağımız hazır. Önce teknolojik yatırımları Türkiye’ye davet edeceğiz, endüstriyel altyapıyı dönüştüreceğiz, vizyonumuzu hayata geçireceğiz. Böylece Türkiye kalkınacak ve zenginleşecek. Daha da önemlisi, bu zenginlik tabana yayılacak. Halk zenginleşecek. Refah adil dağıtılacak. Güçlü bir sosyal devlet ile Cumhuriyetin ikinci yüzyılında, halkımızı hak ettiği refaha ulaştıracağız.
Zengini zenginleştiren, fakiri fakirleştiren bu düzenin sonuna geldik artık. Yanımızda en iyi insanlar var. Elimizde olanaklar var. O zaman yapılacak tek bir şey kaldı: Kazanmak! İnanın başaracağız ve inanın kazanacağız! 6’lı masa hem Cumhurbaşkanlığını; hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çoğunluğu alacak.
İzmir İktisat Kongresi’nin açılış konuşmasında, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bize miras olan şu cümleyi söylüyor: “Halkın sesi, Hakk’ın sesidir.” Biz, Cumhuriyet Halk Partisi’yiz, halkın sesiyiz, hakkın mücadelesini veriyoruz. Adalet istiyoruz.
Açık konuşmak zorundayım. Önümüzde, aylar sürecek uzun mücadeleler ve ıstıraplar var. Korkunç kara propagandalar olacak. Çünkü medya ve kamu kaynakları onların elinde. Ama sonunda hak galip gelecek; halk galip gelecek. Bu her zaman böyle olmuştur. Çünkü halkın sesi, hakkın sesidir. Lamı cimi yok; bu zorba gidecek! Halktan çaldıkları her şey, yine halka dönecek. Zafer bizim olacak!
Bunun için; doğrul milletim diyorum, doğrul milletim!
Asla başını eğme.
Ayağa kalkın gençler!
Ayağa kalkın kadınlar!
Ayağa kalkın çocuklar!
Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!
Söz veriyorum bu ülkeye hak, hukuk, adalet mutlaka gelecek!
Ve söz veriyorum bu ülke yeniden doğacak.
Söz veriyorum Atatürk’ün vizyonunu hayata geçireceğiz.
Ve söz veriyorum yaşama sevincimizi geri alacağız. Çünkü, ancak biz kazanırsak Türkiye kazanır!
Önce kendinizi alkışlayın! İktidara geliyorsunuz… İktidara geliyoruz iktidara!
Haydi alkışlayın!
Dünyanın gözünün içine bakın. Ve haykırın!
Ey dünya!
Türkiye senin ucuz iş gücü alanın olmayacak!
Türkiye senin mülteci kampın olmayacak!
Türkiye senin çöp depolama alanın olmayacak!
Ben sana rakip olacağım!
Sana rakip olmak için geliyoruz ey dünya, sana rakip olmak için !
Türkiye bir yıldız gibi parlayacak!
Yeni Türkiye hayalimiz için yola çıkıyoruz!
Hayırlı, uğurlu olsun…
Haydi arkadaşlar, başlıyoruz!
Başlıyoruz!
Başlıyoruz!
FACEBOOK YORUMLAR