İstanbul’un türküleri ve hikayeleri

Başkadır her şeyi İstanbul’un… Her taşın altında bir hikâyesi vardır. Adına şiirler, Türküler yazılmıştır.

İstanbul’un türküleri ve hikayeleri
20 Ağustos 2014 - 09:34

İstanbul deyince neler gelir insanın aklına? Tarih kokan dar sokaklar, vapur düdükleri, koşturan insanlar, çığlık çığlığa martılar, yarım kalan aşklar, İstanbul’da başlayan sevdalar… Bir de sevdalı gençlerin, sevdalarını İstanbul’la birleştirdiği şarkılar, türküler vardır. Kimi sevdiğini Ada sahillerinde bekler, kimi de İstanbul sokaklarında arar kaybettiği aşkını. “İstanbul” adının, semtlerinin geçtiği şarkı ve türküleri sizler için derledik.

 

Ada Sahillerinde Bekliyorum

 

Bu türkü, Suat Bey ve Şadiye Hanım’ın hüzünlü aşk hikâyesini anlatıyor.

 

Şadiye Hanım, zengin bir konağın müstesna kızıdır. Suat ise tahmin edeceğiniz üzere, fakir bir gençtir. Ve kader yine cilvesini yapmış, aykırı iki genci bir yaz günü Ada’da buluşturup, birbirine âşık etmiştir. Yine tahmin edileceği gibi, Şadiye Hanım’ın babası, kızını fakir gencimiz Suat’a vermek istememiştir. İki gencin dolu dizgin aşk yaşadığı güzel yaz günleri geride kalmış, Şadiye Hanım ve ailesi Ada’dan ayrılmıştır. Suat ise yaşadığı yer olan Ada’da kalmış, Şadiye’nin ona döneceği günü beklemiştir. Bu arada iki aşık mektuplarla haberleşmişlerdir.

 

Ne yazık ki, fırtınalı bir akşam, Suat Bey bu aşkın hasret ve hüznüne dayanamayıp kendisini, denizin azgın sularına bırakıvermiştir. Asıl üzücü durum ise ertesi sabah yaşanmış, önceki gün fırtına sebebiyle gelemeyen tekneden Şadiye’nin müjdeli mektubu gelmiştir. Mektupta yazanlar ise şöyledir: "Suat, babamı nihayet izdivacımıza ikna ettim, gelip beni ailemden isteyebilirsiniz."

 

Üsküdar’a Gider İken Aldı da Bir Yağmur

 

Katibim Türküsü, Kırım harbi içinde, Abdülmecid zamanında çıkmıştır. İkinci Mahmut devrinde askerlere Avrupai kıyafetler giydirilmiş ancak sivil memurlar bu konuda serbest bırakılmışlardır.

 

Abdülmecid, İstanbul içindeki her memura setre ve pantolon giydirdi, mutaassıp kesim de bu olayı dillerine dolayıp “Gavur mukallitliği” dediler ve pantolonla sokağa çıkmayı iç donuyla çıkmakla bir tuttular, özellikle de genç - eli yüzü düzgün katipler büsbütün dile düştüler. Kırım harbinde müttefikimiz olan İngilizlere Selimiye kışlası hastane olarak tahsis edilmişti.

 

İngiliz ordusundaki İskoç alayını kısa eteklerle gören halk bu askerlere “donsuz asker” lakabını takmıştı. Bu alay şarka hareket ederken, bir İskoçyalı bestekar bu birlik için bir marş besteledi. Bir İstanbul külhanisi de Selimiye Kışlasının Üsküdar yolu üzerinde olmasından esinlenerek ve “donsuz asker”ler için yazılan marşın müziği kullanarak katiplerle dalga geçmek için “Üsküdara giderken…” türküsünü yazdı.

 

Kadifeden kesesi

 

Eski zamanlarda yaşamış bir karı koca… Durumları kötü, geçim sıkıntıları var ama kimseden yardım almayacak kadar da gururlular… Tabi biraz da kavgalı… Koca son çare evi geçindirmek için kumara oturur kahvede, kadifeden yapılmış para kesesiyle, kazanma ümidiyle… Bu sırada kadın evde açlıktan ölmek üzere, işi deliliğe vurur, uydurduğu şarkıyı söyleyerek dans etmeye başlar. Hâlsizdir, ha düştü ha düşecek durumdadır.. “Oturmuş kumar oynar; ciğerimin; aaahhhhh ciğerimin köşesi” deyip, yere serilip, oracıkta ölüverir.

 

Arabaya Taş Koydum Hanımım

 

Arabaya taş koydum hanımım

Ben bu yola baş koydum hanımım

Seni gelecek diye hanımım

Bir yanımı boş koydum hanımım

 

Kekliğim vak vak ufak ufak ufak bas

Aç kolların sar boynuma

İster öldür ister as.

 

Beyoğlu’nda Gezersin

 

Beyoğlu'nda gezersin

Gözlerini süzersin

Sevdiceğim yavrucağım

Niçin niçin beni üzersin

 

Ah ah fıkır fıkır fıkırdama gel bana gel

Ah ah şıkır şıkır şıkırdama gel bana gel

 

Ey Bostancı

Ey bostancı bir bostan ver hastam var

(amman amman)

Hastam da değil Adalar'da Modalarda dostum var

Üç düşmanı (aman da) öldürmeye kastım var

(amman amman)

 

İstanbul’dan Üsküdar’a Yol Gider

 

İstanbul'dan Üsküdar'a yol gider

Yol gider çavuş yol gider

Hanımlara deste deste gül gider

Gül gider çavuş gül gider

 

Yandım çavuş yandım senin elinden

Elinden çavuş elinden

Çok sallanma kasatura da fırlar belinden

Belinden çavuş belinden

 

İstanbul Sokakları

 

Söyleyin sevgilim nerde

İstanbul sokakları

Çare bulun bu derde

İstanbul sokaklan

 

Onu benden siz aldınız

Onu benden siz çaldınız

Şimdi yalnız bıraktınız

İstanbul sokakları

 

Arabacı

 

Arabacı arabacı

İşte sana ben kiracı

(Arabacı sür nereye)

Beyoğlu'na

 

Yallah yallah yallah yallah

Haydindi tıkır mıkır yallah yallah

 

Arabaya da binelim

Beyoğlu'na da gidelim

(Arabacı sür nereye)

Üsküdar'a

 

İstanbul

 

Salkım salkım tan yelleri estiğinde

Mavi patiskaları yırtan gemilerinle

Uzaktan seni düşünür düşünürüm İstanbul

 

Binbir direkli Halicinde akşamlar

Adalarında bahar Süleymaniyende güneş

Hey sen ne güzelsin kavgamızın şehri İstanbul

 

Gemilerde Talim Var

 

Bahriyeli yârim var

O da gitti sefere

Ne talihsiz başım var

 

Hani benim Recebim

Sarı lira vereceğim

Almazsan karakola gideceğim

 

Gemi gelir yanaşır

İçi dolu çamaşır

İstanbul'un kızları

 Recep diye ağlaşır

 

Sarayburnu'nun ufak tefek taşları

 

Sarayburnu'nun ufak tefek taşları

Vak vak ötüyor da martı kuşları

Kalem olmuş o yarimin kaşları

 

Çil çil liralar mecidiye paralar

O beyaz gerdana taksak olmaz mı

A canım dizsek olmaz mı

 

Derleyen: İstanbul ajansi - Elif Kübra Süer

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum