İstanbul’da bir Polonya köyü: Polonezköy

Polonezköy, İstanbul’un çeşitli renkler barındıran nadir yerlerinden biri. Sizler için Polonezköy’ün tarihinde İstanbul ajası ekibi harika bir yolculuk yaptı.

İstanbul’da bir Polonya köyü: Polonezköy
27 Ekim 2014 - 08:32

İstanbul’un yeşille kaplı ender yerlerinden Polonezköy, bir Polonya köyü. Peki, bu köy nasıl ve neden Polonyalılara tahsis edildi?

 

1775 yılında, Avusturya-Rusya ve Prusya, Polonya’yı aralarında paylaşmak için bir anlaşma imzalar. Fakat Osmanlı Devleti, Polonya’nın parçalanmasına razı gelmez. Daha sonra Osmanlı, Polonezköy’ü Polonyalı siyasi göçmenlerin sığınağı haline getirir. Polonya ve Macaristan’daki ayaklanmalardan ve Kırım Harbi’nden kaçan subay, asker ve yazarlar burada güven ortamı bulurlar.

 

 

1841’de Fransa’da yaşayan Prens Adam Czartoryski kendi olanaklarıyla İstanbul’da bir temsilcilik kurdu. İlk temsilcisi Michal Czartoryski, Polonya ve Slav ırkından iki alay askeri burada topladı.

 

3 Mart 1842’de Osmanlı ile yapılan anlaşmayla, o zaman Lazarist rahiplerin elinde bulunan 5 bin dönümlük arazi kiralanarak bir Polonya tarım kolonisi kuruldu ve dini bir törenle bu köye Adam Czartoryski’nin adına istinaden ADAMPOL adı verildi.

 

 

Önceleri Osmanlılarca Adamköy olarak anılan Polonya Köyü, daha sonra “Polonez Karyası” adını aldı. Devlet burada yaşayan mültecilere 1894 yılında vatandaşlık belgesi verdi ve 1923’de resmen Polonezköy ismi verilerek etnik bir kimlik kazandırıldı. 1994’te Polonezköy’ün ormanları İstanbul’un ilk tabiat parkı ilan edildi.

 

Polonezköy, 160 yılı gecik bir süredir Polonya kültürünü bünyesinde barındırmayı başarmıştır. Adampollüler, vefalı birer Türk yurttaşı olmakla beraber, kendi örf, adetlerini altı nesildir korumuşlardır. Kendi aralarında Lehçe konuşup, atalarının dinsel inançlarını taşımayı sürdürüyorlar. Yapılan evlilikler sonucu köye gelen Türk, Rum ve Ermeniler Polonezköy’ün kültür zenginliğini daha da genişletmiştir.

 

 

Muhtar Frederik Novvicki’den Polonezköy’e dair

 

Frederik Novvicki, Polonezköy’e büyük emek veren bir muhtar. Kendisi aynı zamanda Polonya’da da muhtarlık görevini yürütüyor. Novvicki, Polonya’da Türk kültürünü tanıtmak adına önemli işler yapıyor. Festivallere giderken, Türkiye’nin meşhur tatlarını, kuru üzüm, fındık, ceviz gibi Türkiye’de bol bulunan lezzetleri de Polonya’ya hediye olarak götürüyor. Hatta Novvicki, Polonya’ya gitmeden evvel, Türkiye’nin dört bir yanından topladığı tatil broşürlerini, tanıtım broşürlerini de Polonya’ya götürüp, Türkiye’ye karşı ilgi uyandırmaya çalışıyor. Kendisi bize Polonezköy’e dair pek çok şey anlattı. İşte, Novvicki’den Polonezköy…

 

 

Frederik Novvicki anlatıyor

 

Polonya kökenli Türk vatandaşıyım.  5. nesildir Polonyalı olarak burada yaşıyorum. Büyük büyük dedem 1841'de asker olarak buraya gelmiş.  18 Mart 1842'de bu köy kurulmuş.

 

Köyün kuruluşunun ilk amacı tarım çiftçilik ormancılık ve hayvancılıkla başlamış. Daha sonra 1930'lu yıllarda bugünkü turizm pansiyonculuk sistemine dönüşmüş, bunun çok enteresan bir anısı var. Polonyalıları, bu köyü merak edenler, Polonezköy’ü de görelim Polonyalıları da görelim diyerek buraya geliyorlar.  Buradaki evlerde misafir oluyorlar ve misafirperverlik karşısında yedikleri içtikleri  karşısında masaya bir bahşiş bırakıyorlar. Bunun sonucunda 1930'lu yıllarda pansiyonculuk başlıyor. Polonezköy de buna istinaden biraz daha modernleşme, daha güzelleşme, daha iyi hizmet edebilme amacıyla pansiyonlarını geliştirmeye başlıyorlar. Tabii ki o zamanlar yol yok, elektrik yok hiçbir şey yok. Tipik bir köy hayatı, köy şartlarında yaşanıyordu.

 

Bugün düşünürsek, eskiye nazaran tarım hayvancılık ve ormancılık bitmiş, tamamıyla turizme dönüşmüş Polonezköy.  Orman Bakanlığının İstanbul'daki ilk tabiat parkı ilan edildi. Bugün de bu ormanları koruyarak İstanbul'a, genellikle turistlere bir oksijen deposu olarak hizmet veriyoruz. Oksijen deposu derken, orman içlerimizde yürüyüş yolları, bisikletle gezilebilecek yollar, motosikletle kros yapılacak yollar, dinlenme noktaları güzel bir parkurumuzla Polenezköy'ün ormanları tabiat parkının verdiği zenginlikle. Tabiat parkının seçilme nedeni, doğal bir flora yapısı şuanda tam zamanı Polonezköy’deki kestanelerin toplanması, şuanda Ormanlarda yüzlerce insan ağaçlar altında kestane ve mantar topluyorlar. Bu bir doğa kültürüdür. Doğa geliridir. Bunlar pazarlarda satılıyor. Polonezköy'ün böyle bir konumu var. Dolayısıyla cumartesi pazar gelenler pansiyonlarda tesislerde kalanlar, ormanlarda yürüyüş yapanlar. Muhtarlığın yaptığı bisiklet ve yürüyüş yarışmaları, Polonezköy'e turizmle son zamanlarda zenginlik katıyor. Bunu da daha iyi yaymaya gayret ediyoruz. Artık bağlı bulunduğumuz ilçe belediyesinin destekleriyle yapacağız.  Daha güzel olacağından eminiz. Belediyenin güçleri muhtarlıklara nazaran daha fazladır, dolayısıyla  Polonezköy'e daha fazla katkısı olacağından eminiz. Bu yaptığımız hizmet İstanbul'dan Polonezköy'e gelen turistlere verdiğimiz hizmettir.

 

Polonezköy'ün nüfusundan bahseder misiniz buradaki halk ne yapar, nelerle uğraşır? 

Polonezköy'ü biz aramızda 3 gruba ayırıyoruz.  Polonyalı olan 80-90 civarı var. Yani bunu net rakamı söylenebilir ama bir kısmı İstanbul'da yaşıyor, bir kısmı Türkiye'nin değişik bölgelerinde yaşıyor. Dolayısıyla onları da köyden sayıyoruz. Bunun artı 100 kişisi kadar burada gayrimenkul sahibi olan, evleri olan kişiler var. Dolayısıyla yuvarlak olarak 200 diyebiliriz. Fakat 3. grup daha kalabalık olan, burada çalışan işçi grubu var.  Bu da şuanda 700-800 kişi mevsimlik bin kişiyle geçiyor. Bunlar Anadolu'nun çeşitli yörelerinden buraya gelmiş. Ekmek parasına gurbete çıkmış kişiler. 330 seçmen sayımız var.

 

Köy halkı içinde en yaşlı kim var mesela?

 

Biz de o yaşlılar kategorisine girdik, çünkü yaşlı çok az kişi kaldı. Genç nüfusumuz biraz fazla orantıya bakarsanız.  Ama yaşlı çok az var 4-5 kişi. Bunlardan biri eski muhtarlarımızdan. 80 küsur yaşında. Tesis sahibi bir yaşlımız daha var. Bir de 3-4 kişi İstanbul'da oturup hafta sonu buraya geliyor. Polonya'dan 1965'ten sonra yurtdışına giden büyük bir kitle var. Köy orda bir nüfus depremi yaşadı. 1972-73 senesinde Avustralya'ya göç başladı. Bu da köyün nüfusunu azalttı. Evlenen ve çoğalan olmadı, nüfus azaldı.

 

 

Buraya getirilen Polonya kültürü var mı?

 

Tabii ki. Yani kökümüz Polonya. Yani sağlam büyüyen ağaç, Polonya ağacı. Nasıl ki 1842'de benim dedem gelmiş. Dedemle beraber 14 kişi kalmış. Gelenler aslında 8 bin Polonyalı asker. Bunlar geri gelmişler 14 tanesi kalmış. Dolayısıyla bizim kültürümüz Polonya şöyle ki, Polonya aileleriyle gelen 1842'de çoğalan nüfusla beraber burada eğitim ve din faktörünü meydana getirdi. Dolayısıyla bu 2 faktörden de eğitim Polonya'dan gelen öğretmenle devam etti. Dinde Polonya'dan gelen papazla devam etti. Bu 1938 senesine kadar sürdü. 1938 senesinde değişen bir kanunla eğitim Türkçe’ye başladı. 1938’den sonra bizim nesil biz de Polonya kültürünü yaşatmaya bakıyoruz. Nasıl bakıyoruz; Aşağı yukarı 25 senedir Kiraz Festivali yapıyoruz. Kiraz Festivali’ne Polonya’dan folklor ekibi getiriyoruz. Her sene değişik yörelerden getiriyoruz daha çok kaynaşma olsun diye. Türkiye'yi tanıtmak için de aynı zamanda bir hizmetimiz var. Yaptığımız Kiraz Festivali’yle  Polonya’dan getirdiğimiz folklor ekipleriyle yaşatıyoruz. Tabii bunun içinde hem folklor ekibi, hem öğretmen, hem papaz, din ve eğitim var. Bu mozaiği canlı tutmaya çalışıyoruz. Haziranın 1 ve 2. pazarı yapıyoruz. Bilenler köye akın ediyorlar. Polonya el sanatlarını sergiliyoruz.  İstanbul içini de gezdiriyoruz. İzmir, Kuşadası, Urla'ya gittik ve oralarda da gösteriler yaptık. Aynı zamanda Polonya’da da muhtarlık yapıyorum.  Polonya'da da Türk günü yapıyorum. Türkiye’den elime ne yapışıyorsa götürüyorum. Türk lokumu, baklava götürüyorum. Buradan yemek götürüp orda pişiriyoruz. Bayraklarla süslüyoruz. Bu çok dikkat edilen bir konu. Çünkü insanlar gelip geçiyor, bayrağın Türk bayrağı olduğunu bilemiyorlar. Bu muhtar Türkiye'den geldi deyince bu kesin Türk bayrağıdır diyorlar. Benim o yöreye her şeyiyle resim sergileriyle sergi stantlarıyla her sene bir dahaki seneye buluşuruz diyorlar.

 

Bizim Polonya'da yaptığımız Türk etkinlikleri çok daha fazla puan getiriyor.

 

 

Polonezköy'ün botaniğinden bahsedebilir misiniz?

 

İstanbul'un dibinde çok güzel orman florası var. Bu botaniğin içinde yaban ürünleri çok. Yaban armudu, elması, kocayemiş, karayemiş. Yani bunlar doğayı zenginleştiriyor ama ürün olarak en iyi ürün kestane. Bizim bahçelerimizde bütün meyveler var. İncir, üzüm, kiraz, vişne, elma, ayva, hurma… Her şey var tabi ki. Zamanında en çok kiraz varmış, Kiraz Festivali de buradan geliyor. Tabii ki yıllarca yeni ağaçlar ekilerek, kirazlar azalmış, yeniden ekmeye başladık. Polonya'ya kestane götürüp kestane kebap yaptırıyorum. Muazzam hoşlarına gidiyor. İnsan ister ki çuvallarla götürsün, biz tadımlık olarak yapıyoruz. Ağaç ektim ağaç çok soğuk olduğu için büyümedi. Donuyor ve hava şartları -20 üzerinde duruyor. Yani orada donuyor büyümüyor.

 

 

 Polonezköy’de tarihi yapılar var mı?

 

Polenezköy'de tarihi yapı pek kalmadı. Bu sene 100. yılını kutladığımız köy kilisemiz var. Köyün kuruluşundan beri bir mezarlığımız var. Binalar 2 ya da 3 tane kaldı. Biri, anı evi olarak kullandığımız "Zosia Teyzenin Anı Evi." İçinde Polenezköy'ün tarihini yaşatan eski resimleri sergiliyoruz. 130 senelik bir ev. Eski pansiyonlarda samandan yataktan, pamuk yorganlar ve yastıklar bulunuyordu. Şimdi modern binalara dönüştü. Mümkün olduğu kadar eskiyi yaşatmaya gayret ediyoruz. Ama eskiye dönüştürmek zor oluyor artık. Hem imar açısından hem de yasal olarak zor oluyor. Elde olan 3-4 binayı koruyoruz.

 

Turistler neden buraya geliyorlar, tercih etme sebepleri nedir?

 

Yazın ve sonbaharda genelde Ege’den, İzmir'den, Ankara'dan, Afyon’dan vesaire turlar var. İstanbul'u gezerken Polenezköy’e uğruyorlar, Polenezköy’den Şileye geçiyorlar. Polenezköy'ü merak ettikleri için geliyorlar. İnanın biz bunlara yeteri kadar önem veremiyoruz. Ben şahsen bunlara çok üzülüyorum, biraz yetkim olsun, maddi gücüm olsun ki ben bunları ağırlayayım.

 

Modern pansiyonculuk turizmi de etkilediği gibi Polonezköy'e 40 civarında restoran, otel, yüzme havuzu ve tesisler var. İstanbul'dan gelenler genellikle hafta sonlarında bu tesislerde kalıyorlar. Günü birlik gelenler et mangal bahçelerimize uğruyorlar. Kahvaltılara geliyorlar, bahçeler bunlara müsait. İstanbul'a yakın bir oksijen deposu var. Çiftliklerimiz var, meyve ağaçlarımız var. Bu yüzden ilgi görüyoruz.

 

Polonezköy bir tatil yeri. Peki, fiyatlar nasıl?

 

Maksimum bir fiyatı yok. Normal İstanbul'da yaptığınız kahvaltı yemek ve konaklama ücretleri vardır. Avantajı ise doğa ile iç içesiniz. Balık yiyecekseniz boğaza gideceksiniz deniz kıyısına gideceksiniz. Piknik yapacaksanız Polenezköy'e geleceksiniz. Fazla bir fiyat yoktur. 40 tesisin içinde rekabet olduğu için fiyatlar da fazla değildir. Her kişi her fiyata göre yiyecek ve kalacak yer bulabilir.

 

Karacalar gördük yolda, gidip yakından görebileceğimiz bir yer var mı?

 

Benim 1. dönem muhtarlığımda 93 senesinde bir dernekle beraber çiftlik işine girdik. Daha sonra bunu o kadar ilerlettik ki Orman Bakanlığı sahip çıktı. Son 6-7 sene içinde orman bakanlığı üstlendi ve tamamıyla Orman Bakanlığı yapıyor bu işi. Orman Bakanlığı’nın yapmasının sebebi Polonezköy'ün tabiat parkı olmasıdır. Tabiat parkı olduğu için Orman Bakanlığı buna el attı hassasiyet gösterdi. Emek sarf ediyor. Tabii ki devlet daha organize şekilde yapıyor. 5 bin civarında sülünümüz var. Oldukça büyük bir çiftlik yanılmıyorsam, 176 tane karacamız var. Ormanın büyük bir bölümü tel örgüyle çevrilmiş, o ormanın içinde barınıyorlar. Sülünler kuşlar tabii ki de kafeslerin içinde fakat zaman zaman doğaya koy veriyoruz.  Biz istiyoruz ki, bu teller tamamıyla kalksın tamamıyla yollardan geçsin çevrede gözüksün fakat sorun var. Bizim yollarımız ağır vasıtayla karşı karşıya, çok yoğun trafik var. Hayvanlar telef olabilir. Bu yüzden telleri kaldıramıyoruz. Yakın zamanda hem sülün çiftliğinin ziyarete açılması hem geyiklerin üreme ve çoğalma alanlarının ziyarete açılmasını sağlayacağız. 

 

Polonya yemek kültürünü görebiliyor muyuz?

 

Polonezköy'e gelenlerin çoğu Polonya yemeği soruyor. Polonya'nın tatlarını tadabilir miyiz diye soruyorlar. Bu yemek tatlarını birden istediğiniz vakit bulamazsınız. Onu artık yapamıyoruz. Siparişle geldiğiniz vakit, en az birkaç çeşit tat hazırlamamız mümkün. Şu anda birden bulmak imkânsız. Tabii ki eskiden annelerimiz yapıyordu. Nüfus daha çoktu, öğrendikleri Polonya yemeklerini yapıyorlardı. Tabii ki nesil değişince yemekler de değişti. Tesislerimizde Türk yemekleri yapıyoruz.

 

Köyün sıkıntılarından kısaca bahseder misiniz?

 

Tabii ki köyün sorunu vardır, sorunu olmazsa hiç bir şey yapılmıyordur denilebilir. 30 Mart 2014 seçimleri neticesinde yeni bir yasayla köyler Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı olan köyler, bağlı bulundukları ilçelere bağlandı. Köy muhtarlığının geriye verilmesi gerekiyor. Köy mührümüzden başka hiç bir gelirimiz yok. Muhtarlıklar geri dönerse sorunlar kalkar. Polonezköy'de otobüs yok. Köylü istiyor, halk istiyor. 

 

 

Haberfotoğraf: Elif Kübra Süer - Melis Şen

Kamera: Şener Karaaslan - Ahmet Paşkal

Kurgu: E. Tuğçe Aba

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum