İhsan YEY: Adını Diyarbakır’da öldürülen İran leoparı ile duyduk

İhsan YEY: Adını Diyarbakır’da öldürülen İran leoparı ile duyduk... O, Anadolukavaklı bir tahnit ustası...

İhsan YEY: Adını Diyarbakır’da öldürülen İran leoparı ile duyduk
10 Aralık 2013 - 17:36

Adı, Diyarbakır’da bir çoban tarafından öldürülen İran leoparı ile gündeme geldi. Bilimsel adı ile bir taxidermist ya da Türkçe deyişi ile bir tahnitçi olan İhsan Yey, işte bu ölü hayvanı ölümsüzleştirmek üzere Diyarbakır’a gitti, hayvanın derisini yüzdü, bunu tuzladı ve İstanbul’un Karadeniz’e bakan yüzü Anadolukavağı’ndaki stüdyosuna getirdi. Tahnitçi İhsan Yey’in, bu asil İran leoparını doldurmasına ise sayılı günler kaldı. Alanında Türkiye’nin sayılı isimlerinden biri olan YEY, en uzak uzaktan eğitim öğrencisi(!) sıfatıyla da taksidermi alanında Amerika’dan diploma sahibi. Dünya çapındaki ilk 20 tahnit ustası arasında gösterilen İhsan Yey ile ilkin hobi olarak başladığı mesleği üzerine, avcılık üzerine ve daha birçok konu üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.

Beykozlu 60 yaşındaki tahnit ustası, lise yıllarında duyduğu “ formaldehit” kelimesini takip ederek, deneme yanılma ve gözlem yoluyla öğrendiği ve Amerika’dan diploma alması ile neticelenen tahnitçilik mesleği aşkını fizik bölümü mezunu oğlu Kaan’a da geçirmiş. İhsan Yey’in mesleğine ilk adımları attığı yer ise yine doğup yetiştiği baba mekânı Anadolukavağı ve deniz kıyısındaki bu güzel beldenin başıboş martıları olmuş! Önüne ne gelirse (lüfer balığı dahil! ) doldurmak suretiyle bugünlere gelen tecrübeli tahnit ustasının bir türlü alışamadığı ve meslekteki en zor anlarını teşkil eden şey ise, sevdikleri ev hayvanının ölümünden sonra kapısını çalan hayvan sahiplerinin hüznüne şahit olmak… 

Beykoz’un turizm noktası Anadolukavağı’nda bir tahnitçi

Babası da kendisi gibi doğma büyüme Anadolukavaklı olan Beykozlu hemşerimiz İhsan Yey’i doğduğu köyündeki atölyesinde ziyaret ederek hem kendisi ile tanışmak ve sizlere tanıtmak, hem de tahnitçilik ya da diğer adı ile “ taxidermy” hakkında bilgilenelim istedim! Doğrusu stüdyoya adım atıp da duvarda asılı bulunan tahnit edilmiş hayvanlara bakınca, ilkin doğal ortam, yasak avlanma, öldürülen hayvanlar gibi birçok konu beynimde fırtınalar estirdi! Bir yandan ise nesli tükenmiş ya da tükenmekte olan bir hayvanın kendisini canlı olarak görme olanağına hiç kavuşmayacak nesillere ulaşmasında tahnitçiliğin ne kadar faydalı bir iş olduğunu düşündüm. Aynen Diyarbakır’da çoban tarafından vurulan ( ya da vurulmak zorunda kalınan) ve nesli tükenmekte olan o İran parsı gibi…

Biz, en iyisi mi, ustasını dinleyelim, bilgilenelim…

Kısa bir ön bilgi!

Öncelikle ansiklopedik kısa bir açıklama yapalım; “ Taxidermy sanatı,” memeli, kuş, balık, sürüngen ve bunlar gibi birçok canlının et ve kemikten ayrılarak, yeniden form verilmesi işlemidir. Bu işlemi yapan kişiye ise “ taxidermist” denir. Taxidermist olacak kişinin anatomi, heykelcilik, boyama ve de tabaklama konusunda bilgi sahibi olması gerekir.

Tahnit kelimesi, TDK’nın Türkçe sözlüğünde ise şu şekilde tarif ediliyor: “ Tahnit: Ölüyü bozulmaması için ilaçlama.” Tahnit sanatı: içi doldurulmuş süs hayvanı maketi yapma sanat.ı”

Bu kısa kelime bilgilendirmesinin ardından, uygulamaya ilişkin bilgiyi ise bir bankacı emeklisi olan Beykozlu tahnit ustası İhsan Yey’den alalım!

Hayvanları ölümsüzleştirme sanatı!

Tahnitçilik veya beynelminel adı ile taksidermi, tahnit etmek veya doldurmak anlamına geliyor. Yaptığımız işi özetlediğimiz zaman ise tahnitçiliği şu şekilde tarif edebiliriz: Hayvanları ölümsüzleştirme sanatı! Bu sanatın adı tahnit, doldurma veya taksidermi. Taksidermi ile ya kendi haliyle veyahut da avlanarak ölmüş olan bir canlıyı ölümsüz hale getiriyorsunuz. Onu ilaçlıyorsunuz, gerçeğine uygun bir modelini yapıyorsunuz, derisini bu modelin üzerine giydiriyor ve onu tabiattan bir köşe imiş gibi sunuyorsunuz. Çocuğa, ‘ dağda karaca, domuz, geyik yaşar’ diye anlatıyorsunuz. Ama anlattığınız canlıyı yakından hiç görmedi ki o çocuk! Ben fuarlara sürekli olarak katıldığım için şunu görüyorum: İnsanlarda bir dokunma duygusu var. ( Doldurulmuş hayvanın) yanına gelir ve ona dokunurlar. Bu şekilde onun tenini, tüyünü hissedeler. İşte, o kişi bu hayvan için ‘ çok güzel’ dediği o an, onu korumak için her şeyi de yapar bundan sonra.

Artistik ve bilimsel olmak üzere ikiye ayrılıyor

Taksidermiyi 2 şekilde yapıyoruz: Artistik olarak ve bilimsel olarak. Artistik taksidermi’den kastım şu: Burada, dolduracağımız hayvanları seçme şansımız var bizim: Yani, fazla kanlı olmayacak, herhangi bir uzuv kaybı bulunmayacak, derisine fazlaca hasar olmayacak, kokuşmamış olacak… Çünkü elimize geçen numune ne kadar iyi olur ise, biz o kadar iyi bir iş çıkartırız. Bu bilhassa kuşlarda ve balıklarda çok önemlidir.

Amerika’da 1800’lerden beri uygulanıyor

Bir de bilimsel taksidermi var. Burada ise, az önce bahsettiğim kriterleri gözetmeksizin, hayvan sadece ele geçmesi zor bir numune olduğu parantezi dikkate alınarak, elden çıkmaması ve elde bulunması gerektiği için doldurulur. Yani, bu hayvan çöpe gitmesin (düşüncesi söz konusudur.) Bunda herhangi bir artistik iş aranmaz, burada sadece kimyasallar ile hayvanı ölümsüzleştirirsiniz.

Bilimsel taksidermi, Amerika’da ve Avrupa’da üniversitelerde aşağı yukarı 1800’lü yıllardan beri uygulanmaktadır ancak bizde gelişmemiş bir kültürdür.  Oralarda her ülkenin kendi doğal tarih müzesi var. Bizde ise bunlar ( Maden Tetkik Arama Enstitüsü Doğal Tarih Müzesi ile birkaç özel çalışma dışında)maalesef yok. İşte, doğal tarih müzesi oluşturduğunuz zaman, bilimsel taksidermi devreye girer. Böcekler, kelebekler, yapraklar, endemik bitkiler, çiçekler, uçan canlılar, memeli canlılar bir doğal tarih müzesinde bir araya gelir ve işte bunun ilk evresinde de taksidermi ön plandadır çünkü burada bu hayvanları kimyasallar ile korumak ve hiç bozulmayacaklarmış gibi uzun seneler saklamak amacı vardır.

Kaçak avcılar ya da trafik kazası dolayısıyla ölen hayvanlar

Ülkemizde Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na bağlı Milli Park müdürlükleri de kendi bünyelerinde İl müdürlüklerinde bir doğal tarih müzesi oluşturmak için çaba sarf ettiler. Bunlar kaçak avcılardan elde ettikleri ya da doğal yollardan (trafik kazası gibi) ölen hayvanları çöpe atmayarak, bana yollarlar. Örneğin, şu karşıda görmekte olduğunuz Antalya Milli Parkı’nın bir geyiğidir. Bunları biz doldurduk. Taksidermi, bizde de bir kültür olarak yerleşiyor ve gittikçe de hız kazanıyor.

Avcılık sadece bir öldürme hadisesi değildir

Taksiderminin gelişmesi ise, avcıların tamamıyla kendi iç dünyaları ile ilgili bir hadisedir. Avcılık, bir yaşam şekli. Önce onu belirtelim. Yani, taksidermi deyince, bunun önünde avcılık gelir. Bunu anlatabilmek için ise önce avcılığın ne olduğunu anlamamız gerekir. Ben de avcıyım. Avcılık sadece bir öldürme hadisesi değildir; avcılık, içinde sporu da barındıran, insanı bütün bencil duygularından arındıran, paylaşmayı ön gören, hayatınızı, yaşamınızı ve yiyeceğinizi paylaştığınız duygusal bir topluluktur Bir yaşam şeklidir. Bu yaşam şekline de maddi ve manevi olarak hazırlanırsınız. Önce hangi ava gideceğinizi, sonra bu ava nasıl gideceğinizi, bunun için ne kadar para harcayacağınızı, hangi arkadaşınız ile, hangi araç ile gideceğinizi, o 3-5 gün boyunca orada (avlanma sahasında) nasıl yaşayacağınızı planlarsınız. Ve avlayacağınız hayvanı da iyi tanımak zorundasınız: Kaç yaşında hayvan vuracaksınız?

Gerçek avcılık doğal seleksiyonun bir parçasıdır

Gerçek avcılık, doğal seleksiyonun bir parçasıdır. Hayvanlar yetişir, büyür ve ölürler. Siz büyüme ile ölme arasındaki bu safhada devreye giriyorsunuz ve doğal seleksiyona yardımcı oluyorsunuz. Ama bunu doğal seleksiyon için yapıyorsunuz. Sürünün en yetişkini olan ve artık üreme kabiliyeti göstermeyecek erkek bireyini vurduğunuz zaman, gerçek bir trofe avcısısınız.( Trofe, avcıların dişi, boynuzu, derisi, başı… için avladıkları avlar.) Eğer hayvanın dişisini vurursanız, o zaman ‘etçisiniz’ demektir ki, bu makbul bir şey değildir. Yani, sürüsüne artık üreme kabiliyeti veremeyen ve yaşlılık evresine girmiş hayvanı seçip vurmak zorundasınız. Büyük maddi ve manevi emek sarf ederek avladığınız ve elde ettiğiniz trofe ise sizin kupanızdır, kazandığınız bir mücadelenin kupasıdır.

Trofe hayvanının kriterleri var

Avcılık kültürü ne kadar gelişir ise, tahnitçilik işi de o kadar gelişir. Trofeler, av turizmi ile at başı giderler ve insanların neleri, nasıl avlayacakları noktasında kendilerini yetiştirdikleri, bencil duygulardan arınarak, hayvanın dişisi ve yavrusunu koruyarak, sadece belirli kriterler içersindeki hayvanları vurması sonucunda oluşurlar... Türkiye’de avlanabilen hayvan türü az. Dağ keçileri, şamua, karaca, ceylan, alageyik ve kızıl geyik… Örneğin, Türkiye çapında senede yerli avcıya sadece 20 tane kızıl geyik avlama müsaadesi var. Özel koruma alanlarında yetişkin erkekler tespit edilir ve bunların içinde yüzde 20’si veya 30’u ava açılır. Ankara, Eskişehir, Afyon, Kütahya, Denizli, Kastamonu avlanma alanlarıdır. Dağ keçisi aşağı yukarı yılda 300 tane, şamua 20 civarında, ceylan ise 10 adet civarında avlanabilir.

Her ölü hayvanı tahnit edemezsiniz

Her ölen hayvanın tahnit edilmesinin önünde ise kanuni engeller var. Merkez Av Komisyonu kararları ve ayrıca Milli Parklar tarafından çıkarılan bir “ Trofe Bulundurma Yönetmeliği” mevcut. Bu Yönetmelik avlanması yasak olan hayvanların doldurulmasını da yasaklıyor. Yırtıcı kuşların, su kuşlarının tamamı bu yasak kapsamında. Bu yasağın amacı da şu; eğer siz bunları vurup sonra da doldurur iseniz, bir özenti yaratmış olursunuz ve iş ticari bir boyuta dönüşür. Ancak bunun “ ama”sı var! Örneğin, bir vatandaş bana telefon ediyor ve yol kenarında elektrik çarpması sonucu ölmüş bir şahin bulduğunu söylüyor. Ben ise kendisine bunu dolduramayacağımı söylüyorum. Bizde iyi niyet kuralları çalışmıyor çünkü iyi niyeti kötüye kullanan çok insan var. Bu nedenle ancak doğal nedenler ile ölüp de Milli parkların eline geçen hayvan - yasak kapsamında olup olmadığına bakılmaksızın- doldurulabiliyor. Milli parkların hepsi de bunun üstünde duruyorlar, yani bu konuda bir bilinç mevcut.

Türkiye’de nesli tükenmekte olan çok değerli hayvan var

Türkiye’de nesli tükenmekte olan çok değerli hayvan var. Kedigillerin hepsi yasak kapsamında ve kırmızı bültende. Yırtıcı kuşlarımızın tamamı tehlike altında. Yani, bunlar nesli tükenmekte olan hayvanlar olup koruma altındadırlar. Leopar, vaşak, saz kedisi, karakulak ve yabani kedi nesli tükenmekte olan veya sınırda bulunan hayvanlar. Bunlar Bu hayvanlar Merkez Av Komisyon kararları ve kanunlar ile koruma altındalar. Bundan birkaç sene önce bir kamyon Marmaris’te bir karakulak’ı ezdi; yine avcılar bir vaşak’ı vurdular, geçenlerde Diyarbakır’da vurulan leoparın bir iki gün öncesinde Tunceli’de bir ayıya kamyon çarptı. Orman Bakanlığı bunlara sahip çıkıyor ve hemen ele geçirir geçirmez de ( doldurulmak üzere) bana yolluyor.

Doldurulacak hayvanın kalıbı sadece Amerika’dan

Amerika Birleşik Devletleri bu konuda dünyaya hükmeden sanayidir. Göz, dil, diş, hayvan vücutları (manken/ kalıplar), habitatlar ( hayvanları koyacağınız kayalar, ağaçlar…) yani aklınıza ne geliyorsa bunları üreten ve dünyaya satan bir sektördür. Ve dünyada taksidermi işi ile uğraşan bütün insanlar da ihtiyaçlarını oradan tedarik ediyorlar. Tabii, biz de buna zaman zarfında bir şeyler öğrendik! Doldurduğumuz hayvanın ( habitatını oluşturan) kayaları, toprakları biz de yapıyoruz! Üzerine hayvanın dersini geçirdiğimiz maketlerin fiyatlarına gelince… Örneğin, ayıların kalıbı bin 500 (1.500) dolar… Dolduracağımız İran leoparının kalıbı 450 Amerikan doları civarında. Ama şöyle bir durum var: Kalıp 450 dolar, yol parası ile birlikte benim kredi kartımdan çekilen para; bin 200 ( 1.200 ) dolar. Bunun üzerine gümrük işlemleri de ekleniyor. Üstelik gümrük bedeli 450 dolar üzerinden değil de, 1200 dolar üzerinden yapılınca, bu 450 dolarlık kalıbın maliyeti nihayetinde 2 bin 500 ( 2. 500 ) dolara ulaşıyor! Kimyasallara ödediğimiz ücretleri saymıyorum bile! İşte, bizim ülkemizde bu işi yapmanın zorluğu bu.

Türkiye’de taksidermi ile uğraşanlar bir elin parmaklarını geçmez

Türkiye’de taksidermi işini yapmaya çalışanlar var. Bir elin parmaklarını geçmez! Bu, görsel bilgi ve beceri gerektiren bir iş. Hayvanın doğadaki duruş şeklini veremez iseniz, bir şeye benzemez; yaptığınız iş, hayvanın içine yastık kılıfını doldurmaktan farksız olur! Yani hayvan doldurmuş olmazsınız. Tahnitçilik resim sanatını, heykeltıraşlığı, anatomi bilgisini içinde barındıran bir meslektir. Örneğin, Amerika’dan gelen her kalıp öyle milimetrik ölçülerde olmuyor. Bunun için sizin heykeltraşlık yapmanız lâzım. Bu hayvan nasıl basar, nasıl adım atar yani anatomi bilgisine sahip olmanız lâzım. Hayvanın burnunun içindeki renk tonunu verirken, göz kapaklarının rengini verirken resim bilgisine ihtiyacınız var… Yine, derideki kıvrımları vermek zorundasınız. Hayvanın gerdanında adale sistemi varsa, onu göstermek zorundasınız. Gözlerdeki o mağrur ya da masum ifadeyi vermek zorundasınız.

Diyarbakır’da öldürülen leoparın hikâyesine gelince…

Hayvan, köyden 9 km dışarıda vurulmuş. 80 kiloluk bir leopardı. Bu leopar, vurulmasından 2 gün önce bir çoban köpeğini parçalamış. O çoban da herhalde tabanca ile ateş etti; hayvanın arka sol ayağına mermi girmiş. Ben bu mermiyi hayvanın derisini yüzerken çıkarttım. Bu 2 çoban tesadüfen hayvanın bulunduğu (yerin) önünden geçerken, hayvan bunların üstüne atlamış. (Çobanlardan) biri hayvan ile birlikte yuvarlanmış. Çoban üstte, leopar daha aşağıda kalmış. Hayvan toparlanıp tekrar adamın üzerine atlamak üzere iken ise, öbür kişi ateş ediyor ve hayvan ölüyor.

Saygı uyandıran bir hayvandı

Evimin altında ayrıca bir tabakhanem var. Diyarbakır Milli Parklar İl Müdürü Erdal Sever beyefendinin isteği üzerine Diyarbakır’a giderek, leoparın derisini yüzdüm.  Çok yakışıklı, kocaman bir hayvandı! Dicle Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’ndeki bir hocamızın yaptığı tespite göre de 2 yaşını bitirmişti. Vücudunun hiçbir yerinde bir deformasyon yoktu. Müthiş atletik yapılı, güçlü, saygı uyandıran bir hayvandı. Yazık!

İran leoparı şu an Amerika’dan gelecek kalıbı bekliyor

Hayvanı orada yüzdüm, tuzladım ve Beykoz’a getirdim. Gelir gelmez de işlemlere başladım. Derinin işlenmesi yani tabaklama, 3 aşamadan oluşur. “ Çürütme banyosu” dediğimiz aşamada, derinin üzerindeki yağ ve etleri kazıyoruz. 2.aşama ise, “ Asitleme” yani “ Turşulama” kısmı. Burada, deriyi artık organik halde inorganik hale getiriyorsunuz. 3. aşama ise, “ Kromlama”; deriyi sağlamlaştırma. Burada deri, tam anlamıyla inorganik oluyor ve kumaş hâline geliyor. Artık dıştaki bakterilerden etkilenmeyecek hâl alıyor. İşte bu 3 aşamanın toplamına “ Tabaklama” diyoruz. Ben Diyarbakır’da ölen leoparın tabaklamasını turşulama kısmında kestim. Dipfirize kaldırdım; şimdi mankeninin (kalıbının) Amerika’dan gelmesini bekliyorum. Manken gelince ise hemen kromlamasını yaparak, üstüne giydireceğiz.

Amerikalı bir çiftin hikâyesi

Bundan yıllar önce Bilkent’ten Amerikalı bir çift geldi. Köpekleri ölmüş. Köpeklerini Amerika’daki mezarlığına gömeceklerdi ve hayvanın derisinin işlenmesini istiyorlardı çünkü Amerika işlenmemiş deriyi ülkeden içeri sokmuyor. Ellerinde koca bir bavulla yanımıza geldiler. Küçük bir köpekti. Çiftin her biri de ağlıyordu. Bizden müsaade istediler, dışarı çıktık. Biz dışarı çıkınca hüngür hüngür ağlamaya başladılar. 16 yıl birlikte olmuşlar köpek ile. Biz o köpeğin derisini işledik. Kemiklerini de güzel bir kutu yaparak içine koyduk. İşlem bitince kendilerine haber verdik, Ankara’dan geldiler. Kutuyu önlerine koyduk; yine hüngür hüngür ağlamaya başladılar. Adam cebinden Redhouse sözlüğünü çıkardı ve bana, ‘ minnet, şükran’ kelimelerini saymaya başladı. Bu tür şeyler oluyor. Genelde yapmamak için her yokuşu öne sürüyorum çünkü üzülüyorum.

Mesleğin tehlikeli yönleri de var tabii

Etcil hayvanlardan geçebilecek bir kuduz hastalığı tehlikesi var. Şap hastalığı da var mesela. Gelen hayvanlara dikkat ediyoruz. (Domuz ve geyik gibi) toynaklı hayvan gelir ise, ve eğer toynakların arasında tüysüz kısım var veya iltihaplı gibiyse, ona hiç elimizi sürmeyiz çünkü bu şap belirtisidir. Çakal, tilki, kurt gibi bir hayvan gelir ise, özellikle onun nasıl vurulduğunu sorarız: Gündüz mü vurdunuz? Kaçıyor muydu? Eğer kaçıyorsa tamam, ama gündüz gözü serseri mayın gibi dolaşıyor ise, hastalıklı olma riski var. Onun için onlardan uzak dururuz ve işlem yaparsak da aşırı tedbir alırız.

Röportaj: Arzu Başlantı

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum