HÜSEYİN BAŞ: "KAMUDA TASARRUF İŞİNİN SONU ÖZELLEŞTİRME FURYASIDIR DEMEDİ DEMEYİN"
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından açıklanan kamuda tasarruf paketini değerlendirdi.
13 Mayıs 2024 - 19:34
X sosyal medya hesabından, “En son kamuda tasarruf çağrısını 2021 yılında Erdoğan yapmıştı. Sonucunda kamudaki araç sayısı artmıştı. Mehmet Şimşek IMF’den aferin almak için 40 takla atıyor ama vatandaşa faydası yok.” değerlendirmesi yapan Hüseyin Baş, bir başka paylaşımında da “Kamuda tasarruf bahane özelleştirme şahane. Bu kamuda tasarruf işinin sonu “özelleştirme” furyasıdır demedi demeyin. Yine neyimiz var neyimiz yok satacaklar. ” ifadelerini kullandı.
BTP lideri kişisel Youtube kanalında yaptığı açıklamada da yine bu gündemi değerlendirdi.
Hüseyin Baş şunları söyledi;
“İtibardan tasarruf olmazdan, kamuda tasarrufa döndüler. Demek ki itibar hep söylediğimiz gibi vatandaşa lazım. Yöneticinin itibarı devleti itibarlı yapmaz. Yöneticinin itibarı devleti ancak fakirleştirir. Şimdi sen itibar arıyorsun tamam sana itibar verelim! Birinin itibarlı olması için ne gerekiyor? Araba, al sana bir araba, ev, al sana bir ev, uçak, al sana bir uçak vs. ne istiyorsan verelim! Ama o kadar abartılı bir noktaya getirildi ki, iktidar kadroları özellikle yönetici ve üst kadrodan bahsediyorum, o kadar hunharca harcama yaptılar ki, her şey göze batar hale geldi. Hakikaten bir köşk lazımsa Çankaya Köşkü vardı yetmedi… Eskiden ülkenin devlet başkanının, başbakanın, cumhurbaşkanının bir uçağı vardı şimdi uçak filosu var, her bir bakanın ayrı bir uçağı var.
“İş çözmek için komisyonculuk yapıp inanılmaz para alanlar var”
Şu anda birileri çıkıyor, ‘ben adliyede senin işini çözerim, ben Ankara'da işini çözerim’ diyor. Niye? Açıyor fotoğraflarını telefondan, Erdoğan'la resim çekilmiş, bir bakanla bir yerdeyken bilmem ne yapılmış, AK Parti'nin bir organizasyonunda bir yerde görülmüş… Diyorsun ki ‘tamam bu benim işimi adliyede çözer, Ankara'da çözer, sokakta çözer, belediyede çözer’ Niye? Bu iktidarla yakın, ilintili! Aradan komisyonculuk yapıyorlar ve milyonlar, milyarlar inanılmaz paralar dönüyor dolaşıyor bu tip işlerde. Bu aç gözlülük, bu hunharca harcama modeli seni kamuda tasarrufa itti.
“Kul hakkı diye bir kavram var… AKP hükümeti burada çok hunharlaştı”
Halbuki kamuda israf eden sendin! Erdoğan kendi söyledi, ‘itibardan tasarruf olmaz’ dedi. İtibardan tasarruf olmaz dedin ama günün sonunda kuzu kuzu kamuda tasarruf yapmaya çalışıyorsun! Nerede senin itibarın? Dışarıya itibar gösteriyordu, şimdi dışarıdan sana gülüyorlar artık halkın ne durumda diye. Şimdi mecbur kamuda tasarrufa dönüyorsun. Kul hakkı diye bir kavram var. Yani senin yediğin, cebine attığın, hani avantacılık kültürü… Bunlar ne dinimize uygun, ne medeniyetimize uygun, ne kültürümüze uygun. Bu olacak şey değil. Ak Parti hükümeti burada çok hunharlaştı. Dolayısıyla bir de ekonomi kötü olunca bu insanların çok gözüne batmaya başladı.
“Bir kereden bir şey olmaz diye diye bu hale geldi”
Esasında AK Parti'nin süreci de böyle. 2002'de başlayan, önce ‘bir kereden bir şey olmaz’ diye başlayan süreç, ondan sonra ‘ya biz yanlış mı yaptık, doğru mu yaptık’ derken kendiyle yüzleşiyor. Daha doğrusu yüzleşince kendiyle çelişmiş oluyor ve bu çelişkiyi ortada kaldırmak için ‘ben yanlış yapmadım, bunu yapmam gerekiyordu, konjonktür bunu gerektiriyordu, doğru olan buydu’ gibi davranmaya başlıyor. Ondan sonra başlıyor kendi yanlışına inanmaya, ‘konjonktür bunu gerektiriyordu, bak sonuçlarıyla değerlendirelim şu da iyi oldu bu da iyi oldu’ vs. demeye.
“AKP yaptığı yanlışa önce kendi inandı, sonra toplumu inandırdı”
Bunu nasıl anlatabiliriz; İsrail'le ticaret yaparken de AK Parti haklı - kendi gazetecileri ve siyasetçileri bunu söylüyor- İsrail'le ticareti kestiğinde de AK Parti haklı. Bir durum, iki farklı sonuçla nasıl doğru yere ulaşabilir? Bu dünyada olabilecek bir şey değil. Dolayısıyla kendini inandırdıktan sonra toplumu inandırmaya başlıyorsun, toplumun da inanmasını çok arzu ettiğin için elinde bir güç var; devlet gücü, iktidar gücü, para gücü, medya gücü… Bunları hunharca kullanıp toplumu da yanlışa sürüklüyorsun. Sonra toplumun ahlaki zemini bozuluyor artık, umurunda değil, toplumun inanç dünyası darmadağın oluyor artık, umurunda değil. Toplumun yarınlara ulaştırabilecek hiçbir eseri, ne bir evlat, ne bir sanat eseri, ne bir kültür, ne bir medeniyet, ne bir şey… Hiçbir şeyi yarınlara ulaştıramayan bir toplum haline getiriyorsun ama senin işine geldiği için ses çıkarmıyorsun. Düşünsene 500 yıl önce bina inşa eden insanların binalarına bakıp ‘ya ne kadar mükemmel bir mimari ortaya koymuş’ diyorsun. Hadi bana Türkiye'de son 20 yılda inşa edilen ve böyle güzel göze güzel gelen bir tane yapı söyle! Niye yok? Çünkü hiç kimse yarına bir şey ulaştırmanın derdini değil herkes ‘bugün ben bu imar planından ne kadar rant koparırım’ derdinde. Bu AK Parti'nin toplumu kendi gibi yapmaya çalışmasının sonucudur.
“Siyasi çıkar için 35 – 40 bin Filistinlinin kanı üzerinde dans edebilen bir siyasi model”
Aslında olay şöyle başladı; ‘biz İsrail'le ticareti kesersek dünya bize ambargo uygular batarız’ dediler. Buna çok ses çıkınca şuna döndü, ‘biz İsrail'le ticareti kesersek Filistin'e yardımlarımız ulaşmaz’ olay buna döndü. Sonra ‘ya Filistin'e yardım edeceksen git Mısır'dan yardım et, Refah’tan yardım et’ dendi. Buna da dediler ki ‘İsrail, Refahtan gelen yardımları kabul etmiyor’ böyle bir savunmada bulundular. Halbuki Refah Sınır Kapısında tırlar sıralı bekliyor, her gün öyle ya da böyle tırlar içeri giriyor, bunu da dünya kamuoyu biliyor. Bunu da yüzlerine çarpınca, ‘İsrail'le ticareti kesiyoruz moduna döndüler’ Çünkü artık açıklayacak hiçbir şey kalmadı ortada. İsrail'le ticareti kesmeye başladıklarında, - bu da çok muallak bir konu, kestiler mi kesmediler mi? Öyle bir kurtarıcılık öyle bir delikanlılık ortaya koyuyorlar ki, ’bak biz İsrail'le ticareti kesiyoruz’ demeye başladılar. Ya babacığım bir hafta önce ‘İsrail'le ticareti kesemeyiz, doğru değil, öyle şey mi olur diyen sendin. Bugün niye çıkıp de ‘bugün İsrail ile ticareti kesiyoruz’ diyorsun. Madem İsrail ile ticareti kesmek yanlış bir şey niye kesiyorsun sonucu çıkıyor. Dolayısıyla siyasi çıkar için her türlü yalanı söyleyebilen, siyasi çıkarı için
35 – 40 bin Filistinlinin kanı üzerinde dans etmeyi kendine yedirebilen siyasi model ve bir siyasi modelin gazete tetikçileri ortaya çıkmış oluyor. Bu da rezillik, yani başka bir ifadesi yok bunun.”
BTP lideri kişisel Youtube kanalında yaptığı açıklamada da yine bu gündemi değerlendirdi.
Hüseyin Baş şunları söyledi;
“İtibardan tasarruf olmazdan, kamuda tasarrufa döndüler. Demek ki itibar hep söylediğimiz gibi vatandaşa lazım. Yöneticinin itibarı devleti itibarlı yapmaz. Yöneticinin itibarı devleti ancak fakirleştirir. Şimdi sen itibar arıyorsun tamam sana itibar verelim! Birinin itibarlı olması için ne gerekiyor? Araba, al sana bir araba, ev, al sana bir ev, uçak, al sana bir uçak vs. ne istiyorsan verelim! Ama o kadar abartılı bir noktaya getirildi ki, iktidar kadroları özellikle yönetici ve üst kadrodan bahsediyorum, o kadar hunharca harcama yaptılar ki, her şey göze batar hale geldi. Hakikaten bir köşk lazımsa Çankaya Köşkü vardı yetmedi… Eskiden ülkenin devlet başkanının, başbakanın, cumhurbaşkanının bir uçağı vardı şimdi uçak filosu var, her bir bakanın ayrı bir uçağı var.
“İş çözmek için komisyonculuk yapıp inanılmaz para alanlar var”
Şu anda birileri çıkıyor, ‘ben adliyede senin işini çözerim, ben Ankara'da işini çözerim’ diyor. Niye? Açıyor fotoğraflarını telefondan, Erdoğan'la resim çekilmiş, bir bakanla bir yerdeyken bilmem ne yapılmış, AK Parti'nin bir organizasyonunda bir yerde görülmüş… Diyorsun ki ‘tamam bu benim işimi adliyede çözer, Ankara'da çözer, sokakta çözer, belediyede çözer’ Niye? Bu iktidarla yakın, ilintili! Aradan komisyonculuk yapıyorlar ve milyonlar, milyarlar inanılmaz paralar dönüyor dolaşıyor bu tip işlerde. Bu aç gözlülük, bu hunharca harcama modeli seni kamuda tasarrufa itti.
“Kul hakkı diye bir kavram var… AKP hükümeti burada çok hunharlaştı”
Halbuki kamuda israf eden sendin! Erdoğan kendi söyledi, ‘itibardan tasarruf olmaz’ dedi. İtibardan tasarruf olmaz dedin ama günün sonunda kuzu kuzu kamuda tasarruf yapmaya çalışıyorsun! Nerede senin itibarın? Dışarıya itibar gösteriyordu, şimdi dışarıdan sana gülüyorlar artık halkın ne durumda diye. Şimdi mecbur kamuda tasarrufa dönüyorsun. Kul hakkı diye bir kavram var. Yani senin yediğin, cebine attığın, hani avantacılık kültürü… Bunlar ne dinimize uygun, ne medeniyetimize uygun, ne kültürümüze uygun. Bu olacak şey değil. Ak Parti hükümeti burada çok hunharlaştı. Dolayısıyla bir de ekonomi kötü olunca bu insanların çok gözüne batmaya başladı.
“Bir kereden bir şey olmaz diye diye bu hale geldi”
Esasında AK Parti'nin süreci de böyle. 2002'de başlayan, önce ‘bir kereden bir şey olmaz’ diye başlayan süreç, ondan sonra ‘ya biz yanlış mı yaptık, doğru mu yaptık’ derken kendiyle yüzleşiyor. Daha doğrusu yüzleşince kendiyle çelişmiş oluyor ve bu çelişkiyi ortada kaldırmak için ‘ben yanlış yapmadım, bunu yapmam gerekiyordu, konjonktür bunu gerektiriyordu, doğru olan buydu’ gibi davranmaya başlıyor. Ondan sonra başlıyor kendi yanlışına inanmaya, ‘konjonktür bunu gerektiriyordu, bak sonuçlarıyla değerlendirelim şu da iyi oldu bu da iyi oldu’ vs. demeye.
“AKP yaptığı yanlışa önce kendi inandı, sonra toplumu inandırdı”
Bunu nasıl anlatabiliriz; İsrail'le ticaret yaparken de AK Parti haklı - kendi gazetecileri ve siyasetçileri bunu söylüyor- İsrail'le ticareti kestiğinde de AK Parti haklı. Bir durum, iki farklı sonuçla nasıl doğru yere ulaşabilir? Bu dünyada olabilecek bir şey değil. Dolayısıyla kendini inandırdıktan sonra toplumu inandırmaya başlıyorsun, toplumun da inanmasını çok arzu ettiğin için elinde bir güç var; devlet gücü, iktidar gücü, para gücü, medya gücü… Bunları hunharca kullanıp toplumu da yanlışa sürüklüyorsun. Sonra toplumun ahlaki zemini bozuluyor artık, umurunda değil, toplumun inanç dünyası darmadağın oluyor artık, umurunda değil. Toplumun yarınlara ulaştırabilecek hiçbir eseri, ne bir evlat, ne bir sanat eseri, ne bir kültür, ne bir medeniyet, ne bir şey… Hiçbir şeyi yarınlara ulaştıramayan bir toplum haline getiriyorsun ama senin işine geldiği için ses çıkarmıyorsun. Düşünsene 500 yıl önce bina inşa eden insanların binalarına bakıp ‘ya ne kadar mükemmel bir mimari ortaya koymuş’ diyorsun. Hadi bana Türkiye'de son 20 yılda inşa edilen ve böyle güzel göze güzel gelen bir tane yapı söyle! Niye yok? Çünkü hiç kimse yarına bir şey ulaştırmanın derdini değil herkes ‘bugün ben bu imar planından ne kadar rant koparırım’ derdinde. Bu AK Parti'nin toplumu kendi gibi yapmaya çalışmasının sonucudur.
“Siyasi çıkar için 35 – 40 bin Filistinlinin kanı üzerinde dans edebilen bir siyasi model”
Aslında olay şöyle başladı; ‘biz İsrail'le ticareti kesersek dünya bize ambargo uygular batarız’ dediler. Buna çok ses çıkınca şuna döndü, ‘biz İsrail'le ticareti kesersek Filistin'e yardımlarımız ulaşmaz’ olay buna döndü. Sonra ‘ya Filistin'e yardım edeceksen git Mısır'dan yardım et, Refah’tan yardım et’ dendi. Buna da dediler ki ‘İsrail, Refahtan gelen yardımları kabul etmiyor’ böyle bir savunmada bulundular. Halbuki Refah Sınır Kapısında tırlar sıralı bekliyor, her gün öyle ya da böyle tırlar içeri giriyor, bunu da dünya kamuoyu biliyor. Bunu da yüzlerine çarpınca, ‘İsrail'le ticareti kesiyoruz moduna döndüler’ Çünkü artık açıklayacak hiçbir şey kalmadı ortada. İsrail'le ticareti kesmeye başladıklarında, - bu da çok muallak bir konu, kestiler mi kesmediler mi? Öyle bir kurtarıcılık öyle bir delikanlılık ortaya koyuyorlar ki, ’bak biz İsrail'le ticareti kesiyoruz’ demeye başladılar. Ya babacığım bir hafta önce ‘İsrail'le ticareti kesemeyiz, doğru değil, öyle şey mi olur diyen sendin. Bugün niye çıkıp de ‘bugün İsrail ile ticareti kesiyoruz’ diyorsun. Madem İsrail ile ticareti kesmek yanlış bir şey niye kesiyorsun sonucu çıkıyor. Dolayısıyla siyasi çıkar için her türlü yalanı söyleyebilen, siyasi çıkarı için
35 – 40 bin Filistinlinin kanı üzerinde dans etmeyi kendine yedirebilen siyasi model ve bir siyasi modelin gazete tetikçileri ortaya çıkmış oluyor. Bu da rezillik, yani başka bir ifadesi yok bunun.”
FACEBOOK YORUMLAR