HONEYLAND –BAL ÜLKESİ

Çekimleri üç yıl süren. Hem belgesel, hem değil. Tek bildiğimiz, düpedüz doğal. Gerçek bir yaşam olduğu.

HONEYLAND –BAL ÜLKESİ
29 Ocak 2020 - 23:17

HONEYLAND –BAL ÜLKESİ

VİZYON TARİHİ: 31 OCAK 2020/ PUAN 9

YÖNETMEN: Tamara Kotevska, Ljubomir Stefanov

SÜRE: 87dk

OYUNCULAR: HATİCE MURATOVA, NAZİFE MURATOVA, HÜSEYİN SAM, LÜTFİYE SAM

Avcı, toplayıcı toplumdan sonra Tarım devrimi tüm uygarlığı değiştirdi. Avcı-toplayıcılar; bitki tarımı yapan ve evcilleştirmiş hayvanlarla yaşamlarını sürdürmelerinden dolayı yerleşik değillerdi. Daha sonra bu hayatı bırakarak, zamanı uzun yıllara sirayet edecek olan yerleşim alanlarını kurdu, insanoğlu.

Arıcılık ise çok çok eski, kadim kültürlerden itibaren arının saygınlığı ve üretimi üzerine hatta günümüzde nesli tükenen arı canlısı yüzünden, yaşamında dengesinin bozulacağı bilim insanlarının araştırmaları içerisinde yer almakta.

DOĞA İLE BÜTÜN OLMUŞ İNSAN HALİ

Honeyland, bu anlamda izleyiciye sanatın tam içinden; başta Antropoloji olmak üzere, devrimler üzerinden aslında insan ırkının doğa içerisinde var oluş hikâyesini sunmakta.

Kuzey Makedonya’nın, İştip şehri yakınlarında bulunan, Bekirli köyünde, yatalak annesi (Nazife Muratova) ile yaşamakta olan Hatice Muratova’nın; dünya, aya giderken, onların mı yaya kaldığını? Yoksa her şeyi bildiğini ve bulduğun sanan, sürekli tüketen insanoğlunun, teknoloji ile kendinden uzaklaştıkça ne kadar yalnızlaştığını, yani işin özü “İnsan Olmak” yerine, hayvan kalma çaresizliğini, güya modernleşme üzerinden vuruyor.

Film, muhteşem bir film.

Çekimleri üç yıl süren. Hem belgesel, hem değil. Tek bildiğimiz, düpedüz doğal. Gerçek bir yaşam olduğu.

Ondan dolayı ki bu yıl, hem EN İYİ YABANCI FİLM kategorisinde hem BELGESEL kategorisinde aday.

 

İNSAN NE YAPAR?

İnsan, hep bildiğini zannederek aslında vardan çok, yok eder.

Honeyland, Bal Ülkesi filminde Hatice karakteri; hem akıllı hem çalışkan ve vefakâr. Üstelikte, rızkını köpeği, kedisi ile paylaşmaktan, hatta. Ürettiği, ona bal veren arı ile bile paylaşan bir insan. Onu oradan almak belki onun yok olması demek. Onca çaresizliğe rağmen…

Topu topu neyi var? Bir kuzine. Bir kap. İki kaşık. Yeşil bir eşarp üzerine, beyaz zambaklar gibi açıyor üzerinde her gün giydiği güneş gibi sarı gömlek.

Keçi gibi tırmanabilen, arılarla konuşan, çocuklarla ahbap, anne ile olgun, köpek ve kedi ile arkadaş.

Sonra ne oluyor, beş çocuklu karavanı olan bir aile çıplak, bakir ya da terk edilmiş köye gelir. Önce arıcılığı öğrenmeye çalışır. Para, kazanıp daha fazlasını ister. Bunların sadece, size dağda bayırda görebileceğiniz şeyler olmadığını hatırlatıyor değil mi? Aynen o şekilde. Çünkü insan doğasının gözü doymuyor.

Komşu: “ kandırıyorlar, pazarda” derken.

Hatice ise “ ben, gözümle tartıyorum, tam geliyor” diyor.  Aslında, paha biçilmez balına aldığı 10 Euro bile az, o da biliyor ama yapabileceği fazla bir şeyi yok. Çünkü aslında o her şeyin en iyisini yapmakta. Bir tepenin sırtlarında, gökten geçen jetlere bakan. Saçını tararken “ Karşıdan gel. Karşıdan, bekliyorum” diyecek kadar güzel türküleri ile kendini aslında bir yerde feda etmiş, bir yaşam olgusu, filmi kuşatıyor.

 

İNSAN, GÖZ OYMAKTA USTADIR

Komşusu (sonradan gelenler), Hatice’den sözde arıcılığı öğrenir. O günü kurtarır. Oysa Hatice, anacağına pazardan bir muz alabilirse ve Hıdrellez de her kadın doğası gibi güzel olmayı isteyecek kadar ama sadece bir koyu kestane saç boyası alabilecek, kadar yaşamda yeri vardır. Kısaca, yetinmeyi bilir.

Sonradan gelen komşusuna arıların nasıl bakılacağını, ‘fazlasını alırsan başkasına saldırır’ dese de; insan doğası göz oymaya muktedirdir.

O yüzden kendi beş çocuğunu ırgat gibi kullanan bir ailenin yanında, Hatice Muratova’nın hiç olamayacak anneliği bile komşusunun çocuklarına karşı muhteşemdir. Çünkü saftır. Her canlıya olduğu gibi davranır.

 

KAPLUMBAĞA KURTARMAK

Her canlıyı seven ve onun da yaşam hakkı olduğunu bilen Hatice, çeşme başında oluğa düşen kaplumbağa kurtarırken, aslında kendini de kurtarma çabası yatar.

Çaresizliklerini artıya çevirmeye çalışan; çocuklarla konuşurken eğilen, salıncakta sallanırken hem eğlendiren, hem eğlenen Hatice, ilkyazı görebilecek midir?

 

İNSAN OLMANIN YOLLARINI BU KADAR GÜZEL BİR DİLLE İFADE EDEBİLEN NADİR FİLMLERDEN

Özellikle ana-kız muhabbeti, muhteşem. Varlık ve ana duası.

“Seni alan, sağlıkta kalsın.”

Gözleriniz dolacak, içiniz burkulacak ama belki en çokta kar, tipi bastırıp Kurtlar köye inince, elektriği olmayan, bir mum ışığında el-ele anacığı ile sıcak nefeslerini birbirlerine sunan gerçek yaşamlar, sizi içine alacak.

Kimilerinin şehir yaşamından kaçıp, üstüne paralar vererek üzerlerinde sadece sırt çantaları ile hafiflediklerini sanarak, “doğal yaşamı” birkaç günde bulabilme telaşı, Hatice’nin rutini ve aynı zamanda kaderi…

 

 

Gerçek ise:

Hayatında ilk kez, bu film sayesinde uçağa binen Hatice Muratova, filmin Oscar’ı alacağına inanıyor. Kalbi tertemiz bir insan ki bence onu tanımak bile bizler için bir onur.

Çünkü o, onca yoksunluk içerisinde sadece kendini değil bu kadar bencil insanoğluna, ibretlik niteliğinde, filmde hep söylediği repliği söylüyor, arılarına:

"Hem size hem bize, yarı sana yarı bana"

 

Muhakkak izleyin!

EMEL SEÇEN

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum