GÖKSU YENİDEN

Varlığından bu yana insanların uğrak yeri olan Bizanstan, Osmanlıya, Cumhuriyet dönemi son 30 yıl öncesine kadar İstanbullunun vazgeçilmezi olan, Göksu ve Göksu dersi yeniden hayat bulmaya başladı.

GÖKSU YENİDEN
16 Ağustos 2012 - 05:22

 

Beykoz Anadoluhisarı’nda yer alan, şiirlere, romanlara, büyük aşklara ilham olmuş bu güzel belde yine semtin insanları tarafından yapılanmaya başlamış.

Göksu deresinin boğazla birleştiği noktadan başlayan, Öğretmen evi, Kıyı Emniyet ve dere icinde açılan, Göksu Marine ile eski günlerine dönmeye hazırlanan Göksu deresi yüreklere su serperken, insanlarında yeniden gözdesi olmaya başladı.

Türk sanat müziği sanatçısı Cihat Hırçın ve Eşi Semra Hırçın’ın da haftada 2 gün sahne aldığı Göksu Marine’ nin konukları geçtiğimiz günlerde konukları Gazeteci Yaşar Kaba, Emine Tuğba Karaduman ve arkadaşları idi.  

Göksu Marine ye ilk defa geldiğini belirten Yaşar Kaba, Göksu Marine Müdürü Aynur Yavaş’ ı kutladı. Ve tesisi kuranları tebrik etti. 

 

Gazeteci Yaşar Kaba “ Beni yıllar öncesine 70 yıllara götürdünüz gençlik günlerimiz o Göksu’nun güzellikleri ile geçmişti sonra bir ara sanki zaman durdu, Göksu kendi kaderine terkedildi. Her buradan geçtiğimde hep içim burkulur üzülürdüm.  Göksu ya böyle bir yer kazandırdıkları için Gül Küçükserin ve oğluna bir Beykozlu ne kadar teşekkür etsem azdır. Göksu onu yaşatanlarla yaşayacak onu ihmal edenlerse bir gün Beykoz’a İstanbul’a hatta insanlığa ne çok kötülük ettiklerini anlayacaklardır. İnşallah bu çok gecikmez dedi. 

http://www.istanbulflash.com/beykoz_a7839.html Diğer resimler için 

 

Durumdan oldukça mutlu olan Kaba Sözlerine şöyle devam etti. “Bu akşam burada nefis bir iftar yemeği yedik Cihat Hırçın hocamız hep hayranlıkla izlediğimiz gazetemiz İstanbul Flaş’ ın geçen yıl Onur Ödülüne layık gördüğü bir sanatçımız, bu akşam eşi Semra hanımla birlikte ilk defa izledim harika bir ikili ve güzel müzik ve sesleri ile bizleri adeta büyülediler dedi.

 

Tarihte Göksu

Sandal Sefaları ve Baruthane eğlenceleriyle ün kazanmış

Sakin dereler, çayırlar ve yeşillikler içindeki Göksu; Bizans İmparatorluğu döneminde, kutsal kuyular anlamına gelen 'Potamonion' ve güzellikler anlamına gelen 'Aretea' olarak adlandırılıyor. Osmanlı İmparatorluğu döneminde, padişahların çok büyük ilgi gösterdiği Göksu; saltanat kayıklarıyla serenatların yapıldığı, İstanbulluların hafta sonları eğlendiği bir mesire yeri olarak kullanılıyor.

19. yüzyıl sonlarında yaygınlaşmaya başlayan orta oyunu temsilleri, genellikle Göksu'nun en gözde eğlence mekanı olan Baruthane Çayırı'nda sergilenmiştir. Baruthane Çayırı'ndan sonra, derenin sonu sayılan, 'Dört Kardeşler' adı verilen yere geçilirmiş. Dört gövdeli haşmetli ve heybetli bir çınardan adını alan bu mevkide, meşhur bir kır kahvesi bulunuyormuş. O yıllarda tepeleri; çam, çınar ve çitlenbik ağaçları süslüyormuş. Mesire alanında, panayırlar kuruluyormuş. Her yerde, laternalar çalınıp, sirtaki oynanıyor, eğlence, ağaçlara asılan fenerlerin eşliğinde gece de devam ediyormuş.

Göksu Deresi, saltanat kayıklarıyla yapılan sandal sefaları ve Baruthane Çayırı'nda yapılan eğlenceleriyle ün kazanan bir bölgeymiş.

Tarihte Göksu

Bizans döneminde Göksu

Sakin derelerin bulunduğu, düz çayırlığın ardından ağaçlık tepelerin uzandığı bu bölgeye, Bizanslılar tarafından 'Kutsal Kuyular' anlamına gelen 'Potamonion' adı veriliyor, burada yer alan dere ise, güzellikler anlamına gelen 'Aretea' diye isimlendiriliyor. Çayıra canlılık katan bu suların; günahlardan arındırıcı, hastalıklara şifa verici özelliklere sahip olduğuna inanılıyor. Bu nedenle, her bir su kaynağının başına, bir ayazma yaptırılıyor.

16. ve 17.yüzyıllarda Göksu

Fatih'in gazilerinden biri olan Salih Efendi'nin, dere yoluna bir çeşme yaptırdığı ifade ediliyor. Bölge, gür su kaynakları, verimli sebze bostanları ve bağlarıyla ün kazanıyor. Bu bostanların, özellikle patlıcanı çok meşhur oluyor. Nergis ve gül gibi zengin çiçek bahçeleriyle anılan Göksu'yu, padişahlar sıkça ziyaret ediyor. IV. Murad, Kandilli'ye doğru uzanan gür servi ormanları sebebiyle bölgeye 'Gümüş Servi' adını veriyor.

18., 19. ve 20. yüzyıllarda Göksu

Göksu, 18 yüzyıldan itibaren, devlet erkanının ve Osmanlı ahalisinin sıkça uğradığı bir mekan oluyor. En haşmetli devrini ise, 1730'da çıkan Patrona Halil Ayaklanması'nda, Kağıthane mesiresinin harap olmasının ardından yaşıyor. Göksu Deresi, saltanat kayıklarıyla yapılan sandal sefaları ve Baruthane çayırında yapılan eğlenceleriyle ün kazanıyor. 19. yüzyıl sonlarında yaygınlaşmaya başlayan orta oyunu temsilleri, genellikle Göksu'nun en gözde eğlence mekanı olan Baruthane çayırında sergileniyor. Baruthane çayırından sonra, derenin sonu sayılan, 'Dört Kardeşler' denen yere geçiliyor. Dört gövdeli haşmetli ve heybetli bir çınardan adını alan bu mevkide, meşhur bir kır kahvesi bulunuyor. O yıllarda tepeleri; çam, çınar ve çitlenbik ağaçları süslüyor. Mesire alanında, panayırlar kuruluyor. Her yerde laternalar çalınıp, sirtaki oynanıyor, eğlence ağaçlara asılan fenerlerin eşliğinde gece de devam ediyor. Aynı zamanda, 18. ve 19. yüzyıl'da Göksu'daki imar faaliyetleri hız kazanıyor. I. Mahmud döneminde, Küçüksu Kasrı inşa ediliyor. Küçüksu Camii, II. Mahmud tarafından yeni baştan yaptırılıyor.

Göksu Deresi

Anadolu Yakası'nın önemli akarsuyu olan Göksu Deresi, Anadoluhisarı ile Küçüksu semtleri arasında İstanbul Boğazı'na dökülüyor.

Murat Özkan

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum