Ermeni Soykırım Yalanı ve Sabancı Üniversitesi

...........................

Ermeni Soykırım Yalanı ve Sabancı Üniversitesi
09 Eylül 2017 - 16:59

Haluk DURAL

Millî Merkez Genel Sekreteri

Soykırım savunucusu Alman Lepsiushaus'un, Sabancı Üniversitesinin organizasyonuyla 14-17 Eylül 2017 tarihleri arasında Berlin Avrupa Akademisi ve Lepsiushaus Potsdam adreslerinde "Past in the Present: European Approaches to the Armenian Genocide – Ermeni Soykırımı için Avrupa Yaklaşımları" konu başlıklı çalıştay gerçekleştirilecektir.

Çalıştayın ev sahiplerinden birisi Sabancı Üniversitesi olup katılımcılar arasında ise Koç, Bilgi, ​Kemerburgaz (Altınbaş), ​Ankara Sosyal Bilimler Üniversiteleri var. Koç Üniversitesi bir açıklama yaparak çalıştaya katılacak olan akademisyenin işine 6 ay önce son verdiklerini bildirmiş, Sabancı Üniversitesinin ise "Biz ev sahibi değiliz" açıklamasına rağmen davetiyelerde açılış ve kapanış konuşmasını yapacak olan Hülya Akad isimli şahıs Sabancı Ü. akademisyeni olup, ayrıca panelin konuşmacılarındandır.

Sabancı Üniversitesi çalıştayın bilimsel bir çalışma olduğunu, akademisyenlerinin çalışmalarının kısıtlanamayacağını, istedikleri çalıştaya katılabileceklerini bildirmiştir. Ancak çalıştaya sadece "soykırım var" diyenleri çağırmakta, karşı görüşü savunanların başvuruları kabul edilmemektedir.

Akademisyenlik onuru soysuzluğa indirgenmiş…

Gerçekleri araştırmak için bilimsel amaçlı çalışmalar yapmak, doğruları ortaya çıkartmak, halka doğru bilgi aktararak onurlu bir hizmet vermesi gereken akademisyenler, olmayan bir soykırımı peşinen kabul ederek, soysuzluk ve ihanete adım atmış olurlar. Üniversitelerde bilim üretmekle görevli bir akademisyen, çalıştığı konu hakkında herşeyden önce en temel bilgileri öğrenmeli, bu bilgileri yapacağı araştırmalarla geliştirip, pekiştirdikten sonra yargıya varmalıdır.

Ermeni Soykırımı olduğunu peşinen kabul eden soysuzların öncelikle öğrenmesi gereken gerçekler şunlardır:

1- Soykırım kelimesi “soy” ve “kırım” kelimelerinin birleştirilmesiyle türetilmiş yeni bir kelimedir. 1950 yılından önceki konuşulan ve yazılan Türkçe’de “soykırım” diye bir kelime yoktur.

2- 1948 tarihinden önce gerek İngilizce ve gerekse diğer dillerde de “soykırım” anlamında bir sözcük yoktur. Soykırımın İngilizce karşılığı “Genocide” olup, Polonyalı Av. Rafael Lemkin’in önerisiyle bu kelime de Yunanca “Genos” (soy) ve Latince “Cide” (Latince Caedo kelimesinden türemiş, Öldüren anlamında bir sonek) kelimelerinin birleştirilmesiyle türetilmiş bir kelimedir.

3- İkinci Dünya savaşında Almanlar; Almanya’daki ve işgal ettikleri ülkelerdeki milyonlarca komünist, sosyalist, çingene, Yahudi, bedensel ve zihinsel sakatlar, Polonyalılar ve Rusları toplama kamplarında, gaz odalarında hunharca öldürmüşlerdir. Bu kadar toplu katliam yapan Almanlar savaş sonrası toplanan Nürnberg Mahkemelerinde “soykırım” suçundan değil, insanlık dışı muamele, işkence, toplu öldürme, katliam, vb eylemleri içeren “insanlığa karşı suçlar” ile suçlanıp yargılanmış ve cezalandırılmışlardır.

Diğer bir deyişle, Roma hukukundan buyana evrensel hukukun esaslarından olan “suç ve cezanın kanunîliği” ilkesi “nullum crimen sine lege, nulla poena sine lege praevia” uyarınca 1948 tarihinden önce devletlerin ulusal hukukunda ve uluslararası hukukta “soykırım” diye bir suç tanımlanmadığından Almanlar soykırım suçundan yargılanamamışlardır.

4- Almanların işledikleri suçların niteliği nedeniyle, Birleşmiş Milletler tarafından “Uluslararası Soykırım Suçlarını Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi”[[1]] hazırlanarak 9 Aralık 1948 tarihli 260/A sayılı Genel Kurul kararıyla onaylanıp, üye devletlerin imza, kabul veya katılımına açılmış ve 12 Ocak 1951 tarihinde anılan sözleşmenin 13. maddesine uygun şekilde yürürlüğe girmiştir.

Soykırım suçunun tanımı

Bu Sözleşme’nin 2. maddesine göre soykırım suçları[[2]];

“Bir ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel grubun tümünü veya bir kısmını, sırf o gruba mensup bulundukları için (İngilizce: as such ) yok etmek amacıyla;

     -   bir gruba mensup olanları öldürmek,

     -   gruba mensup olanlara ciddi bedenî veya aklî zararlar vermek,

     -   grubun tümünü veya bir kısmını bilfiil (fizikî olarak) yoketmek amacını güden yaşam koşullarını bilinçli olarak gruba zorla uygulamak,

     -   grup içinde doğumları önlemeye yönelik önlemleri dayatmak,

     -   grubun çocuklarını başka bir gruba zorla sevketmek.”

 

şeklinde tanımlanmaktadır. Altı çizilmesi gereken husus, bir eylemin veya suçun soykırımı olarak nitelendirilebilmesi için, bir gruba mensup insanları sırf o gruba mensup oldukları için öldürme, yoketme kastının (saikinin) olması gerekir. Dip Not[[i]]

 

Suçların bireyselliği

 

Sözleşmenin 4. maddesi, soykırım suçlarının kişiler tarafından işlendiğini hükme bağlaması açısından önemlidir. Hiçbir devlet, millet veya ırk topluca veya kurumsal olarak soykırım yapmakla suçlanamaz.

 

Bu Sözleşme’nin 4. maddesine göre[[3]];

“Soykırımı teşvik eden veya 3. maddede sayılan eylemleri yapan; kurumsal sorumlu yöneticiler, devlet memurları veya bireyler cezalandırılacaktır.”

 

[[1]] : Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of Genocide, entry into force 12January 1951, in accordance with article XIII

[[2]] : Article 2

In the present Convention, genocide means any of the following acts committed with intent to destroy, in whole or in part, a national, ethnical, racial or religious group, as such:

(a) Killing members of the group;

(b) Causing serious bodily or mental harm to members of the group;

(c) Deliberately inflicting on the group conditions of life calculated to bring about its physical destruction in whole or in part;

(d) Imposing measures intended to prevent births within the group;

(e) Forcibly transferring children of the group to another group.

[[3]] : Article 4

Persons committing genocide or any of the other acts enumerated in article III shall be punished, whether they are constitutionally responsible rulers, public officials or private individuals.

 

Son Not:

[[i]] : Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, İkinci Daire, Perinçek–İsviçre Davası Kararı 17 Aralık 2013, (Başvuru no: 71510/08). Doğu Perinçek lehine oy çokluğu ile karar veren heyetin iki hakimin verdikleri karşı oyun gerekçesinin 23. Paragrafında “Soykırımın inkârı suçunun unsurları, actus reus  (suçun maddi unsuru) açısından olduğu gibi mens rea (suçun manevi unsuru) açısından da kanıtlanmıştır. Actus reus bakımından başvuran (Doğu Perinçek) “uluslararası yalan” olarak nitelediği Ermeni soykırımını aleni olarak inkâr etmiş, Ermeni halkını Türk Devletine saldırmakla itham etmiş” diyerek Doğu Perinçek’i suçlu bulmuşlardır.

 

Karşı oy kararı için Emekli Büyükelçi Pulat Tacar’ın değerlendirmeleri:

Actus reus, ceza hukukunda öldürme eyleminin yani fiilin bizatihi kendisidir. Ancak her öldürme fiili aynı derecede değerlendirilemez, zira kaza sonucu öldürme, önceden tasarlayarak öldürme, tahrik nedeni ile öldürme, meşru müdafaa nedeniyle öldürme vb çeşitli öldürme eylemleri vardır. Bunlar ceza hukukunda ayrı ayrı cezalandırılır.

 

Halbuki, soykırım özel kasıt (dolus specialis, İngilizce as such) ile öldürmektir. Yani “Bir ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel grubun tümünü veya bir kısmını, sırf o gruba mensup bulundukları için (as such ) yoketmek amacıyla” öldürmektir. Dolus specialis 1948 Sözleşmesinde yazılı fiillerin (suçların), bir gruba mensup insanlara, sırf o gruba mensup, oldukları gerekçesi ile işlenmesidir. İçinde ırkçılık taşımaktadır.

 

Soykırım hukukunda zamanla uygulamaya yönelik bazı nüanslar ortaya çıkmıştır. Bunların başında Uluslararası Adalet Divanının (UAD-Lahey) Bosna Sırbistan kararı gelir (International Court Of Justice, Application Of The Convention On The Prevention And Punishment Of The Crime Of Genocide (Croatia V. Serbia), 3 February 2015, Judgement). Mezkur karar 1948 Soykırım Sözleşmesini hazırlayan konferansta uzun müzakereler sonunda kabul edilen "as such" terimine ağırlık vermiş, kararda Latince dolus specialis (özel kasıt) olmadan bir eyleme soykırım denilemeyeceğini vurgulamıştır. Ayrıca bunun ıspatına ilişkin çıtayı çok yükseklere çekerek, soykırımı ıspatı çok güç olan bir suç niteliği haline getirmiştir. UAD sadece Srebrenitsa'da yapılanları soykırım sayarak, Yugaslavya iç savaşındaki diğer benzer olaylarda dolus specialis’ in ıspatlanamadığını vurgulamıştır.

[[1]] : Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of Genocide, entry into force 12January 1951, in accordance with article XIII

[[1]] : Article 2

In the present Convention, genocide means any of the following acts committed with intent to destroy, in whole or in part, a national, ethnical, racial or religious group, as such:

(a) Killing members of the group;

(b) Causing serious bodily or mental harm to members of the group;

(c) Deliberately inflicting on the group conditions of life calculated to bring about its physical destruction in whole or in part;

(d) Imposing measures intended to prevent births within the group;

(e) Forcibly transferring children of the group to another group.

[[1]] : Article 4

Persons committing genocide or any of the other acts enumerated in article III shall be punished, whether they are constitutionally responsible rulers, public officials or private individuals.

Yani “Türkiye Ermeni Soykırımını tanısın” talebinin ve bu tür söylemlerin hiçbir hukuki değeri yoktur.

 

BM Soykırımı Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesinin en önemli maddesi, bu suçla ilgili yetkili mahkemenin tanımlandığı kısımdır.

 

Yetkili mahkeme

 

Bu Sözleşme’nin 6. maddesine göre[[1]];

“Soykırımı işlemekle suçlanan kişileri yargılama yetkisi bulunan organ ise, suçun işlendiği ülke Devletinin yetkili mahkemesi veya Tarafların kabul etmesi halinde bir uluslararası ceza mahkemesidir.”

Bu 6. madde çerçevesinde, bugüne kadar Türklerin Ermenilere soykırım yaptığı iddiasıyla, yetkili bir Türk mahkemesinde, hakkında soykırım davası açılmış ve/veya hükmolunmuş hiçbir Türk vatandaşı yoktur. Çünkü Ermeni iddiaları, Sözleşmenin yürürlüğe girdiği 1951 yılından önceki bir tarihe, 1915 yılına aittir ve o tarihte “soykırım” diye bir suç olmadığından bu olayı Sözleşme kapsamına sokmak imkânsızdır.

 

Soykırım suçları ile ilgili Sözleşme geriye doğru işletilemez

 

Soykırım suçunu tanımlayan uluslararası Sözleşme, yürürlüğe girdiği 12 Ocak 1951 tarihinden sonra meydana gelebilecek ve Sözleşmenin 2. ve 3. maddelerinde sayılan suçlara uygun eylemleri “Soykırım” olarak tanımlamış olup, bu uluslararası Sözleşmeye göre ancak, Sözleşmenin yürürlük tarihinden sonra işlenen soykırım suçları cezalandırabilir. Yani bu Sözleşme GERİYE DOĞRU işletilemez (mâkabline şamil değildir).

 

Soykırım Sözleşmesini yürürlük tarihinden önceye, Ermeni iddialarını kapsayacak şekilde genişletmek amacıyla ABD yetkililerinin teşviki ve Ermeni diasporasının girişimiyle ABD’de bir Türk Ermeni Barıştırma Komisyonu (Turkish Armenian Reconciliatıon Commission (TARC) kurulmuş ve 2003 yılına kadar yaklaşık iki yıl görev yapan bu grup için New York’taki “International Center for Transitional Justice” kurumunun adı açıklanmayan hukuk danışmanlarına yaptırılan “Soykırımı Sözleşmesinin 20. yüzyıl başlarında vuku bulan olaylara uygulanıp uygulanamayacağı” hakkındaki hukukî inceleme, Sözleşmenin geriye doğru yürütülemeyeceği sonucuna varmıştır[[2]].

 

[[1]] : Article 6:

Persons charged with genocide or any of the other acts enumerated in article III shall be tried by a competent tribunal of the State in the territory of which the act was committed, or by such international penal tribunal as may have jurisdiction with respect to those Contracting Parties which shall have accepted its jurisdiction.

[[2]] : http://www.armenian-genocide.org/files/ICTJ_Memorandum.pdf

International law generally prohibits the retroactive application of treaties unless a different intention appears from the treaty oris otherwise established. The Genocide Convention contains no provision mandating its retroactive application. To the contrary, the text of the Convention strongly suggests that it was intended to impose prospective obligations only on the States party to it. Therefore, no legal, financialor territorial claim arising out of the Events could successfully be made against any individual or state under the Convention.

Ayrıca, 27 Ocak 1980 tarihinde yürürlüğe giren, 23 Mayıs 1969 tarihli Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin (Vienna Convention On The Law Of Treaties) 28. Maddesi[[1]];

 

“Sözleşmelerin (devletler arasındaki ikili veya çok taraflı antlaşmaların-H. Dural), tersine bir hüküm bulunmadıkça, o Sözleşme yürürlüğe girdiği tarihten önce vuku bulan eylemlere veya Sözleşme yürürlüğe girmeden önce sona ermiş durumlara UYGULANAMAYACAĞINI” belirtir.

 

Yukarıda açıklamaya çalıştığım üzere, BM Soykırım Sözleşmesi, yetkili mahkeme tanımı ve geriye doğru işletilememe nedeniyle, uluslararası hukuktaki EN SAĞLAM PLATFORMDUR. Bunun en önemli kanıtı ise, ABD liderliğindeki batılı emperyalist devletlerin girişimleriyle, bugüne kadar sadece çeşitli ülkelerin parlamentolarından “Ermeni Soykırımını Tanıma” kararlarının alınmış olması ve herhangi bir Türk vatandaşı aleyhine “soykırım” suçlaması ile ceza davası açılamamış olmasıdır.

 

Sonuç olarak;

 

Osmanlı ordusu I. Dünya Savaşı sırasında 5 ayrı cephede savaşırken, hem de 1915 yılında Çanakkale’de emperyalist İngiliz ve Fransız ortak saldırılarına karşı ölüm kalım savaşı verilirken, özellikle Doğu Anadolu bölgemizdeki Osmanlı vatandaşı Ermeniler devlete isyan etmişler, işgalci Çarlık Rusya’ya karşı savaşan ordumuzu arkadan vurmuşlardır. Bununla da kalmamışlar, Rus ordusuna asker olmuşlar, kendi yörelerinde, köylerinde yaşayan Türkleri ve Müslümanları katletmişleridir.

 

Sözde Ermeni Soykırımı iddialarını peşinen kabul eden soysuz akademisyenler ve bunlara akademik özgürlük adı altında destek veren Sabancı ve diğer üniversitelerin yöneticileri özellikle ve öncelikle Kaynak Yayınlarından kitap olarak basılan; 1915 yılında Ermeni isyanlarını örgütleyen Taşnak Partinin başkanı ve 1918’de Erivan’da kurulan Ermenistan’ın ilk Başbakanı Ohannes Kaçaznuni’nin 1923 yılında partisinin Bükreş’te toplanan kongresine sunduğu "Taşnak Partisi'nin Yapacağı Birşey Yok” başlıklı raporu okumalı, Ermenilerin Osmanlı Devletine neden isyan ettiklerini, ne kadar büyük insanlık dışı katliamlar yaptıklarını anlattığı itirafları okumalıdırlar.

 

Sözde Ermeni Soykırımı iddialarını peşinen kabul eden soysuz akademisyenler ve bunlara akademik özgürlük adı altında destek veren Sabancı ve diğer üniversitelerin yöneticileri Soykırım suçlarıyla ilgili yukarıda anılan Soykırım Suçlarını Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesini[[2]] ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, İkinci Daire, Perinçek–İsviçre Davası Kararı 17 Aralık 2013, (Başvuru no: 71510/08) ve mahkeme safahatı ile ilgili belgeleri okumalı ve öğrenmelidirler.

 

 

[[1]] : Vienna Convention On The Law Of Treaties, Signed At Vienna 23 May 1969, Entry Intoforce: 27 January 1980

Article 28 : Non-retroactivity of treaties

Unless a different intention appears from the treaty or is otherwise established, its provisions do not bind a party in relation to any act or fact which took place or any situation which ceased to exist before the date of the entry into force of the treaty with respect to that party.

[[2]] : Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of Genocide  http://www.ohchr.org/EN/ProfessionalInterest/Pages/CrimeOfGenocide.aspx

Son Not:

[[1]] : Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, İkinci Daire, Perinçek–İsviçre Davası Kararı 17 Aralık 2013, (Başvuru no: 71510/08). Doğu Perinçek lehine oy çokluğu ile karar veren heyetin iki hakimin verdikleri karşı oyun gerekçesinin 23. Paragrafında “Soykırımın inkârı suçunun unsurları, actus reus  (suçun maddi unsuru) açısından olduğu gibi mens rea (suçun manevi unsuru) açısından da kanıtlanmıştır. Actus reus bakımından başvuran (Doğu Perinçek) “uluslararası yalan” olarak nitelediği Ermeni soykırımını aleni olarak inkâr etmiş, Ermeni halkını Türk Devletine saldırmakla itham etmiş” diyerek Doğu Perinçek’i suçlu bulmuşlardır.

 

Karşı oy kararı için Emekli Büyükelçi Pulat Tacar’ın değerlendirmeleri:

Actus reus, ceza hukukunda öldürme eyleminin yani fiilin bizatihi kendisidir. Ancak her öldürme fiili aynı derecede değerlendirilemez, zira kaza sonucu öldürme, önceden tasarlayarak öldürme, tahrik nedeni ile öldürme, meşru müdafaa nedeniyle öldürme vb çeşitli öldürme eylemleri vardır. Bunlar ceza hukukunda ayrı ayrı cezalandırılır.

 

Halbuki, soykırım özel kasıt (dolus specialis, İngilizce as such) ile öldürmektir. Yani “Bir ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel grubun tümünü veya bir kısmını, sırf o gruba mensup bulundukları için (as such ) yoketmek amacıyla” öldürmektir. Dolus specialis 1948 Sözleşmesinde yazılı fiillerin (suçların), bir gruba mensup insanlara, sırf o gruba mensup, oldukları gerekçesi ile işlenmesidir. İçinde ırkçılık taşımaktadır.

 

Soykırım hukukunda zamanla uygulamaya yönelik bazı nüanslar ortaya çıkmıştır. Bunların başında Uluslararası Adalet Divanının (UAD-Lahey) Bosna Sırbistan kararı gelir (International Court Of Justice, Application Of The Convention On The Prevention And Punishment Of The Crime Of Genocide (Croatia V. Serbia), 3 February 2015, Judgement). Mezkur karar 1948 Soykırım Sözleşmesini hazırlayan konferansta uzun müzakereler sonunda kabul edilen "as such" terimine ağırlık vermiş, kararda Latince dolus specialis (özel kasıt) olmadan bir eyleme soykırım denilemeyeceğini vurgulamıştır. Ayrıca bunun ıspatına ilişkin çıtayı çok yükseklere çekerek, soykırımı ıspatı çok güç olan bir suç niteliği haline getirmiştir. UAD sadece Srebrenitsa'da yapılanları soykırım sayarak, Yugaslavya iç savaşındaki diğer benzer olaylarda dolus specialis’ in ıspatlanamadığını vurgulamıştı.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum