ERDOĞAN'A ALMANYA'DAN SÜRPRİZ(!) DAVET…

Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 11 Kasım 2023) Mehmet CANBOLAT Yorumluyor:

ERDOĞAN'A ALMANYA'DAN SÜRPRİZ(!) DAVET…
11 Kasım 2023 - 19:13 - Güncelleme: 11 Kasım 2023 - 19:18

ERDOĞAN’A ALMANYA’DAN SÜRPRİZ(!) DAVET…

Alman medyasında son iki gündür, üç önemli gündem maddesinden birisi, Türkiye diyebilirim. Daha doğrusu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 17-18 Kasım günlerindeki Almanya programı.

Malum, çok yönlü ve köklü bir ilişki ağına rağmen, Erdoğan’ın, geçmişi on yıl öncesindeki Merkel dönemine kadar uzanan ve „Eyyyy Merkel… Eyyyyy Almanya…“ diye başlayan popülist çıkışları yüzünden, iki ülke arasındachala bir siyasi soğuk ilişki havası var.

Medyada Erdoğan hakkında hiç de olumlu şeyler dikkati çekmiyor. Dolayısıyla, Erdoğan ve Türkiye denince, köklü sıcak ilişkiler değil de, olumsuz izlenimler öne çıkıyor.

Erdoğan’ın önümüzdeki hafta sonunda Berlin programı da, bu eksende „Gelsin mi? Gelmesin mi?“ tartışmasına dönüşmüş. Hatta anket bile yapılmış ve her iki Alman katılımcıdan biri „Gelmesin“ görüşünü dile getirmiş.

Bu tercih, Erdoğan hakkında genel izlenimin hiç de iyi olmadığını sergiliyor.

Ama yüzde ellilik halk kesimi istemese bile,  Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, haftaya bu ülkeyi ziyaret edecek.

Çünkü ortada resmi bir davet de var.

Federal Şansölye diye de tanımlanan Başbakan Olaf Scholz, Erdoğan’ı resmen Berlin’e davet etmiş.

Uluslararası diplomatik ilişkiler bağlamında bu davet bağlayıcıdır ve kamuoyunun tercihi dikkate alınmaz. Ancak, düşünce özgürlüğü gereği, herkes kendi fikrini de, „Devletim bana ne der?“ kaygısı taşımadan dile getirebilir.

Ne var ki; aklıma takılan bir nokta da var.

Devletin zirvesinde oturan insanları, mevkidaşı veya emsal işleve sahip konumdaşları davet eder.

Merak ettiğim şey, bu davetin, neden Almanya Federal Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier değil de, Başbakan Olaf Scholz tarafından yapılması ve T.C. Cumhurbaşkanı’nın sadece bu düzlemde bir görüşme yapacak olmasıdır.

Mutlaka bu uygulamanın bir sebebi vardır ve bir yetkili çıkıp açıklar.

Türkiye, Almanya Federal Cumhuriyeti açısından yakın takibe alınmış bir ülkedir. Bunun nedenlerinin başında, tarihteki köklü ilişkiler gelir ancak, 60 yılı aşkın süredir bu ülkeyi yurt edinmiş Türkiye kökenli üç milyonu aşkın insanın varlığını da mutlaka dikkate almak gerekir. Çünkü, Türkiye’de yıllardır Erdoğan’ın yarattığı gerilim siyaseti ekseninde iki kutuplu toplum gerçeğinin bir örneği de, Almanya’daki Türk toplumunda da mevcuttur. Bu gerçeği de iyi görmek gerekir.

Bugün Almanya’daki Türk toplumunda da bir anket yapılsa, tahminimce, insanlarımızın önemli bir bölümü de, Almanlar’a hak verebilir ve „gelmesin.“ diyebilir.

Federal Hükümet sözcüsü Christiane Hoffmann’ın açıklamasına göre, 17 Kasım Cuma günü planlanmış Olaf Scholz ile Erdoğan arasındaki resmi görüşmede, ikili ilişkiler elbette ön planda olacak ve geleceğe yönelik işbirliği projeleri gündemde bulunacak.

Ve elbette görüşme gündeminde Ortadoğu’daki kirli savaş da olacak. Bu eksende hiç kuşkusuz, Erdoğan’ın Batı’da tescilli bir terör örgütü olarak bilinen HAMAS’a „mücahitler birliği“ gibi bir söylemle açıkça sahiplenmesi ve İsrail’e yönelik ağır ithamları da ele alınacak.

Hepsi bu mu?

Bence Erdoğan’ın bu ziyarette masaya koyacağı başka konular da olacak.

Alman sermaye dünyasına yönelik „Türkiye’ye yatırım yapsınlar“ çağrısı olacak.

Ancak bu çağrılar, Alman yatırımcılar nezdinde bir özendirici unsur olabilir mi?

Pek ihtimal veremiyorum.

Çünkü Batılı sermaye dünyası da, geçmişten günümüze yaptıkları açıklamalarda sık sık bir durumun altını çizegeldi. „İnsan hakları ihlalleri“ diyorlar. „Düşünce özgürlüğüne getirilen baskılara“ tepki gösteriyorlar. Hapisteki tutuklu milletvekilleri, siyasetçiler, belediye başkanları ve aydınların durumlarına işaret ediyorlar.

Şu günlerde milletvekili Can Atalay gündemde olsa bile tutuklu birkaç isim daha öne çıksa bile, bu eksende daha nice insanın demirparmaklıklar arkasında yaşadıkları haksızlıkları da dile getiriyorlar.

Sözün özü: Sermaye sınır tanımaz. Nerede bir kazanç ışığı görürse, oraya gitmek için davet beklemez. Tüm engelleri aşıp, oraya gider ve daha fazla kolay kazanç hedefine doğru planlı biçimde adım atar.

Ancak Batılı sermayenin şu sıralar Türkiye konusunda en büyük kaygısı açık ve seçik şöyle tercüme edilebilir:

„…Türkiye Erdoğan tarafından otokratik bir yöntemle yönetiliyor. Demokrasi askıya alınmış ve hukuk devleti ilkelerinden çok uzak… Yatırım yaparsam, bir hukuki çıkmazda, benim yasal hakkımı kim nasıl korur?…“

Tercüme ederken bile içim acıyor ama, Batılı’nın söylediği gerçek bu.

Bir merakımı daha paylaşmak isterim:

Almanya, toplumdaki kanaat önderleri ve yoğun tartışmalara rağmen, neden Erdoğan’ı davet ediyor? Bu Almanya’nın programı mı yoksa, Erdoğan’ın bizzat isteği ve ısrarı mı?

Bilmiyorum. Bildiğim tek şey, Erdoğan ekonomik anlamda büyük bir yükün altında giderek toplumsal irtifa kaybetmesi ve bundan çıkış için her yolu deniyor olması. Yani, Erdoğan’ın acil sıcak paraya ihtiyacı var.

Almanya ise, AB’nin itici gücü olarak, yeni mülteci dalgası riskinden ötürü uykusuz geceler geçiriyor olması.

Bilinen bir konu: Malum, Türkiye’de sayıları 10 milyonu geçtiği söylenen, savaş kaçkını Suriye ve Afgan mülteci ağırlıklı, kontrol dışı bir yabancı gerçeği ve herşeyin Erdoğan’ın ağzından çıkacak bir söze bağlı olması.

Yani açıkça söylemem gerekirse, Erdoğan, Türkiye’de adeta ayakta beklettiği milyonlarca yabancı ile AB’nin toplumsal geleceğini doğrudan elinde tutuyor.

Somut bir koz olarak bu önemli gerçeği, Erdoğan mutlaka Berlin’de masaya yatıracak. Berlin’den AB öncü güçlerinden daha fazla destek isteyecek. Para diyecek.

Ola ki isteğine ulaşamazsa, Türkiye’ye döndükten birkaç gün sonra şu sözleri duyarsak şaşırmayalım:

„Eyyyy Mistir Schooooollzzz…Eeeeyy Almanya… Eyyyy Avrupa…“

Bu yeni bir olası çıkışın da mutlaka bir sebebi olacaktır.

Ama o kadar karamsar olmaya gerek yok. Erdoğan bu konuda istediğini koparacak gibi geliyor bana. Çünkü Batılı ülkeler için pabuç şu günlerde pahalıya patlayabilir.

Çünkü sınır kapılarının anahtarı sadece Erdoğan’ın elinde…

Düşünebiliyor musun? Yaklaşan kutsal Noel günlerinde, Türkiye’de sınır kapıları bir gece aniden açılıyor. Milyonlarca mülteci, Yunanistan ve Bulgaristan üzerinden AB’nin ve elbette Almanya başka olmak üzere, Orta Avrupa’daki birkaç zengin ülkenin kapısını çalıyor. Ve yoldan da bağırıyorlar haber verir gibi:  „Geliyoruz… Bekle beni Almanyaaaa“ diyor.

Şu an, son yıllardaki mülteci akınından bunalmış Alman halkının uykusuz gecelerini düşünüyorum. Belki bir süre sonra yaşayacakları çok daha büyük bir kabusu, zihnimde resmedebilmekte biraz zorlanıyorum doğrusu.

AfD denilen „Almanya için Alternatif“ adlı partinin, son seçimlerde Avrupa Parlamentosu’na kadar büyük bir güce erişmesinin sebebi nedir diye düşünenlere, küçük bir yanıt olabilir belki bu durum.

Almanya’nın Türkiye’ye nasıl muhtaç olduğunu, güçlü Berlin’in, ivedi yardım bekleyen Ankara’nın elinde nasıl rehin olduğunu tasavvur edebiliyor musunuz biraz?

Gelişmeleri birlikte izleyebilim, diyorum…

Çünkü, yeni yıl, yeni gelişmelere gebe olabilir.

Bu yüzden 17 Kasım Cuma günü yapılacak Berlin görüşmesi, bence büyük önem taşıyor.

Ama hala soruyorum: Bu davetin altında, Cumhurbaşkanı Walter Frank Steinmeier’in imzası değilde neden Başbakan Olaf Scholz’un imzası var acaba?

Bu soruyu da düşünmeye devam edeceğim galiba, doğru bir yanıtı alıncaya kadar…


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum