Efsane Muhtar sevenlerinin omuzlarında ebediyete uğurlandı
Dün sabah yaşamını yitiren Anadoluhisarının efsane muhtarı Nazmiye Korkmazlar ı sevenleri uğurladı.
Evinde vefat eden Nazmiye Korkmazlar 1977 yılından beri 2014 yılı seçimlerine kadar Anadoluhisarı’nın muhtarlığını yapan Korkmazlar, Anadoluhisarı’nın muhtar anası olarak biliniyordu.
Korkmazlar için öğle namazına müteakip yıllarca muhtarlık Anadoluhisarı Fatih Sultan Camii'nde cenaze namazı kılındı. Sevenleri onu son yolculuğunda yalnız bırakmadılar. Cenaze namazını kılanlar arasında Beykoz Kaymakamı Süleyman Erdoğan, Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, AK Parti Beykoz İlçe Başkanı Adem Sefer, Beykoz Belediye Başkan Yardımcısı Salim Öztürk, Mahalle Muhtarları, STK Temsilcileri ve Meclis Üyeleri de vardı.
37 yıl muhtarlık yaptığı Anadoluhisarı'ndan gözyaşları içinde uğurlanan Korkmazlar, Anadoluhisarı’nın adeta simgesi olmuştu… Hisarlılar onun için; "O hiçbir zaman normal bir mahalle muhtarı değildi.
Sadece ikametgah vermekle yetinmezdi. Çıkar bütün mahalleyi sokak sokak dolaşır, her gördüğüne bir derdiniz var mı? diye sorar, çözüm bulmaya çalışırdı" diye anlatır. Nazmiye Korkmazlar’ın cenaze törenine çok sayıda isimde çelenk gönderdi.
Eski Belediye Başkanlarından Muharrem Ergül ve Alaattin Köseler cenazeye katılırken, Av. Şevket Arıkan çelenk gönderdi.
Cenaze namazı sonrası Nazmiye Korkmazlar’ ın cenazesi kortej halinde omuzlarda muhtarlık önüne getirildi. Muhtarlık önünde yapılan duaların ardından Anadoluhisarı mezarlığında toprağa verildi.
Yaşar Kaba
Hür Doğdum Hür Yaşarım
Tek taşını kendi alabilmeye kilitlenmiş, kariyerin saadetine inandırılmış, kadın dergileriyle hipnotize edilmiş, beyaz atlı prens masallarıyla uyutulmuş, hep beklemiş, beklediği hiç gelmemiş, her zaman bir mazereti olmuş, “elalem ne der”den ürkmüş, özgürlüğü gözü dönmüş hırs sanan kadınlar şöyle biraz geride dursunlar. Bu Nazmiye Korkmazlar’ın hikâyesi. Nazmiye Korkmazlar Anadoluhisarı Mahallesi’nin otuz yıllık muhtarı. Sürmeneli ailesinin İstanbul’a göçü sırasında, 1916’da Sinop’ta doğmuş. Aile, İstanbul’da balıkçılığı devam ettirebilecekleri Sarıyer’e yerleşmiş.
“İstanbulluyum” diyor Nazmiye Teyze… “Baba toprağıyla bağımız kalmadı”. 1936’da Anadoluhisarı’na gelin geliyor. Evlilik hikâyesi bir kalp sızıyla başlıyor. Nazmiye Teyze o sıralar askerliğini Sarıyer’de yapan Abdi Çavuş’la “konuşuyor”. Ancak, aile onun bir başkasıyla –ablasının eşinin abisiyle- evlenmesi taraftarı, üstelik hazırlıklar da başlamış bile. Mahallenin gerginliğinden yürüyen dedikodular askeriyeye kadar varıyor ve Abdi Çavuş apar topar Dudullu’ya gönderiliyor. Bunu duyan Nazmiye Teyze, Sarıyer’den vapurla Üsküdar’a, oradan at arabasıyla Dudullu’ya gidip Abdi Çavuş’u buluyor.
“Beni görünce şaşırdı. Karşısına geçtim, ‘Buraya geldim, hem de hiç gitmemecesine geldim’ dedim” diyor. Ancak askerliğin bitmesine daha bir sene var. Abdi Çavuş’un “Ev tutayım, bekle beni” demesine aldırmadan geldiği gibi geri dönüyor Sarıyer’e: “Atatürk gibi adamdı. Büyük büyük mavi gözleri vardı. Bugün olsa, yine görmek isterim O’nu. Sağ olduğunu bilsem, gider bulurum. Konuşmak isterim, bir kardeş gibi…“ Dönünce, ablasının gelin gittiği ailenin büyük oğluyla evlendiriliyor. “İstemedim” diyor Nazmiye Teyze “Baba mı diyeceğimi ben bu adama dedim. On sekiz yaş büyüktü benden. İstemedim.”
“Hiç çalışmıyordu, tembeldi”. Evlendikten bir sene sonra yoksulluk ve çaresizlik onu para kazanmaya yöneltmiş. Önce evlere temizliğe giderek başlamış, ancak kazancı yeterli olmayınca balıkçılık yapmaya başlamış. Uzunca bir zaman kış aylarında Anadoluhisarlı balıkçılarla birlikte denize açılmış, balık olmadığı zamanlardaysa inşaat işçiliği yaparak geçinmiş… Balıkçılık, inşaat işçiliğinin ardından mahallenin kahvehanesinde 25 yıl boyunca önce ocakçılık yapmış sonra da kahveyi kendisi işletmeye başlamış: “Dört çocuğum vardı benim. Eşim çalışmıyordu, yatıyordu evde. Ne yapacaksın başka? Ben çalışmaktan hiç kaçmadım, utanmadım, kimseden de korkmadım.”
Çocuklarıyla ilgilenmeye pek zamanı olamamış Nazmiye Teyze’nin, ancak kendi deyimiyle “bir eli hep üstlerindeymiş”. Çalışma şartlarının zorluğu, sorumluluklarının ağırlığı onu hayatın dinamizminden koparmamış. Siyaset de bu dinamizmi besleyen önemli damarlardan biri. 1954’ten beri CHP’li Nazmiye Teyze. İnönü’nün İkinci Dünya Savaşı sırasındaki tutumu CHP’ye girmesinde etkili olmuş. Bir dönem CHP’nin Anadoluhisarı binasında çay ocağı da işletmiş, toplantılara da yoğun olarak katılmış. İsmet İnönü, İstanbul’da olduğu zamanlarda ziyaretine gitmiş: “Bir bayram sabahı kalktık, bayramlaşmak için Maltepe’deki evine gittik. Denize girmişti…
…Sandalla açılmış, denize atlamıştı. Yüzdü, geldi. Elini öptüm. ‘Sen nereden geldin kızım’ dedi. ‘Beykoz’dan geldim’ dedim. Şaşırdı, o kadar yoldan nasıl geldiğimi sordu. Ben de ‘Sizin için değil Maltepe’ye cehenneme bile giderim paşam’ dedim. Başka türlü bir adamdı. Saraya girdiğini görmedim, ondan sonrakiler saraylardan çıkmadı.”. İnönü’nün vefatı sonrasında, Erdal İnönü’nün ziyaretine gitmiş sık sık, Ecevit’in takipçisi olmuş: “Ecevit’i ilk defa Harbiye’de TRT binasında gördüm. Bir defa Taksim’e dinlemeye –mitinge- gitmiştik. Böyle bir kalabalık görülmemiştir!”. Şimdiyse ne CHP’nin ne de solun halinden memnun.
“Baykal’ı başarılı görmüyorum. Buraya geldiğinde kendisine de söyledim, solun birleşmesi lazım. Sol birleşmedikten sonra ülke yok olacak. Amerika’yı bile ararız o zaman. CHP’nin birleşmeyi sağlaması lazım”. CHP ile olan bağı muhtarlık serüveninin de başlamasına neden olmuş. 1976’daki yerel seçimlerden önce dönemin CHP’li muhtarı, aday olmayacağını açıklayınca Nazmiye Teyze aday olmuş: “Muhtarlık bizden çıkmasın diye aday oldum. O günden beri de görevimin başındayım. Aday olmayacaktım ama ‘bunak’ dediler, inadımdan aday oldum. Eskiden böyle şeyler olmazdı…”
“Başkaları seçim kazansa tebrik ederdik, şarkılarla türkülerle kutlardık, beraberce eğlenirdik”. Yedi dönemden beri göreve devam eden Nazmiye Muhtar karşısında diğer adayların işi zor gibi görünüyor: “Ben tek kuruş para harcamam seçim zamanında. Postermiş, afişmiş hiç yaptırmam. Beni bilen bilir. Oyuna bana verecek olan zaten verir. Önümüzdeki seçimlerde aday olmayı düşünmüyorum. Yoruldum çocuğum, yaşlandım. Çıksın temiz bir aday ona destek veririm”. Mahalle sakinleriyle ilişkisi alışkın olduğumuz muhtar- mahalleli ilişkisinden oldukça farklı. 2001 senesinde mahalledeki küçük meydana heykeli dikilmiş.
“Bizim burada bir Zeynep Hanım var. Tutturdu heykelini yaptıracağım diye, kıramadım. Sordular bana nereyi istersin diye, burasını seçtim. Geldi genç bir öğrenci fotoğraflarımı çekti, yaptı heykeli. Sonra o çocuk takdir almış diye duyduk”. Daha önce mahalledeki hastaları, bakıma muhtaç kişileri hastanelere, huzurevlerine götürüp, tedavileriyle ilgilenen Nazmiye Teyze –biraz da yaşından dolayı- bu işleri başkalarına devretmiş: “Yaşlandık yavrum. Eskiden hastaları Çapa’ya götürürdüm, tedavilerini ettirirdim. Toplanır Darülacezeye, yetimlere ziyaretlere giderdik ama artık yetişemiyorum her yere”.
Yetişemiyorum diyorsa da öyle evinde oturduğu sanılmasın. Mahallenin sakinlerinin, esnafın kâğıt atıklarını toparladığı deposuyla ilgileniyor. Ayda bir kere fabrikadan gelen kamyon kâğıtları alıyor, buradan gelen para da bir üniversite öğrencisine burs olarak gidiyor. Kâğıt deposundan arda kalan zamanlarında da, mahalledeki ihtiyaç sahiplerine verilecek kıyafet ve yiyecek yardımlarını organize ediyor. Mahallenin deyimiyle “Nazmiye Anne”nin faaliyet alanı yalnızca mahalleyi kapsamıyor. Başka semtlerdeki, hatta başka illerdeki ihtiyaç sahipleriyle de ilgilenmeye çalışıyor.
17 Ağustos Depreminin arından bölgeye bizzat giderek yaraların sarılmasına yardımcı olduğunu, İstanbul’un bir diğer ucundaki üniversite öğrencilerinin evlerine mahalleden eşya toplayarak götürdüğünü kızından öğreniyoruz. Boş zamanı yok ama dinlenmek için “Şaban’ın Kahvesi”ni tercih ediyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminden, kasabın önündeki kedinin kaç yavrusu olduğuna kadar varan geniş bir sohbetin alanı olan bu dört masalık küçük kahvehanede Nazmiye Teyze’nin cam kenarındaki sandalyesine kimse oturmuyor. Bu sandalyede gazetelerini okuyor, kahvehanede fazlaca zaman geçirenlere öfkeleniyor, eşini aldatan akşamcılara kızıyor, başka masaların sohbetlerine laf atıyor, kahvaltısını ve öğle yemeğini yiyor: “Eskiden okey de oynardım, kâğıt da oynardım. Ama küfürlü konuşuyorlar artık sinirleniyorum, oynamıyorum”. Şimdilerde daha az stresli olan Sayısal Loto oynuyor. Dört çocuğu, yedi torunu var Nazmiye Teyze’nin; en küçük kızı son seçimlerden sonra muhtarlık işlerinde kendisine yardımcı olmaya başlamış. 1983’te eşini kaybettiğinden beri yalnız yaşıyor: “Ahşap bir evim vardı. Bizim yan evde yangın çıktı, itfaiye gelene kadar bizimki de kül oldu. Ondan sonra muhtarlığın karşısındaki yalının girişine taşındım. Kendi başına olmak rahat.”
“…Yatıyorum, kalkıyorum kafama göre. Kimseyle olamam bu saatten sonra.” Geçtiğimiz sene kısa bir süre kızına misafir olmuş, ancak 15 gün sonra deyim yerindeyse “firar ederek” evine dönmüş. Misafirliğin nedeni geçirdiği küçük bir kaza; mahallede sünnet edilen çocukları Eyüp’e götürürken, vapurda düşüp bacağını kırmış, şu an bacağında boydan boya bir platini misafir ediyor. 90 yaşındaki bu dinç kadın 1964’te geçirdiği rahim kanseri ameliyatından beri ilk kez hasta olup yatmış. 1964’te kanser teşhisiyle hastaneye kaldırıldığında doktorlarının bütün itirazlarına rağmen ameliyat olmakta ısrarcı olmuş.
“Yaşaması imkânsız” denilmesine rağmen üç günlük yoğun bakımın ardından tekrar dimdik ayağa kalkmış. Ne platinli bacağı, ne de kanserden geçmiş bedeni onu durdurmaya yetmemiş. Her haliyle farklı bir kadın Nazmiye Korkmazlar… Baştan ayağa emekçi, inatçı ve kendine özgü… Üstelik özgürlüğün mülkiyet üzerinden kodlandığı bir dünyaya gerçek özgürlüğün ne olduğunu gösteren doksan yaşın sahibi: “Hayatım boyunca istemediğim bir şeyi yapmadım çocuğum. Yaptığım her şeyi severek yaptım, harç da kardım, balığa da çıktım… Emek vermeyi severek yaşadım”.
Dört çocuğu ve ara sıra perma yaptırdığı saçlarıyla “erkekleşme”den, erkeklere ait gibi sunulan bir dünyanın içinde ezberleri bozmuş. Muhtarlık makamındaki muhtar fotoğrafları her şeyi anlatıyor sanki: Üç tane soğuk vesikalık erkek fotoğrafının yanında, fidan dikerken çekilmiş bir fotoğrafından gülümsüyor.
Trabzon Sürmene kökenli Sarıyerli balıkçı bir ailenin kızı olan, 1916 doğumlu Nazmiye Korkmazlar son 30 yıldır Anadoluhisarı mahallesi muhtarlık görevini aralıksız sürdürüyor.
not: HÜRRİYET GAZETESİ HABERİNDEKİ FOTOĞRAFLAR, SONRADAN EKLEME OLUP GÜLŞİN KETENCİ (FOTOROPORTAJ.ORG)’DAN ALINMIŞTIR.
FACEBOOK YORUMLAR