DOKUNMA BANA / TOUCH ME NOT

“BANA NASIL SEVİLDİĞİNİ SÖYLE, SANA NASIL SEVECEĞİNİ ANLATAYIM.”

DOKUNMA BANA / TOUCH ME NOT
21 Eylül 2018 - 20:22 - Güncelleme: 21 Eylül 2018 - 20:39

28 Eylül 2018 tarihinde vizyona girecek olan “ Yakınlık ihtiyacı, cinsel fetişler ve estetik güzelliğin farklı tanımları, Berlin’de Altın Ayı’ya layık görülen bu ilginç Romen filminin ana temaları. Kurmaca film, psikoterapi seansı, rol oyunları ile belgesel arasında tanımsız bir noktada duran Dokunma Bana, filmin yönetmeninin de dâhil olduğu ilginç karakterlerini felsefe tartışması, beden egzersizi ve ruhsal sağaltım seansları arasında gözlemliyor. Romen yönetmen Adina Pintilie’nin ilk uzun metrajlı bu filmi, beden algılarını sonuna kadar zorlarken önyargıların ne kadar yıkıcı olduğunu gözlemleyen deneysel bir dram.”

Olarak tanıtım içeriğinde sunulsa da,  reçete izleyici açısından çok farklı içsel kapıları peş peşe sıralıyor.

Yaşam Koçluğu, Beden Dili, Kendini Bulma gibi günümüz insan psikolojisini destekleyici sunumlar içerisinden filmin hem yönetmeni hem senaristi, Adina Pintile aslında insan varlığının kendinden kendine yolculuğunu, yaşam süresince karşılaştıkları diğer canlılarla aynalaşması ve aslında tam da kendi ile yüzleşmesi belki de bu kadar güzel bir şekilde beyaz perdede anlatılabilir.

Anne-Baba, yani hayatta gözümüzü açar açmaz rol modellerimiz üzerinden şekillenen hayatlarımız; bize sunulanlar, dikte edilenler, yapılması zorunlu olanlar arasında bazen bir Klasik Müzik Şöleninde Beethoven, Chopin ya da dinleyende melankolik iz bırakan Brahms gibi duygu durumları ile birdenbire şekillenebiliyor.

Film felsefesi düşündürücü. Temel de aldığı konu da, biz kendimiz olmadan başka nasıl var olabiliriz?

Film de geçtiği gibi göbek deliği duruyor, kapanıyor ama bağ hiç kopmuyor. Bunun her şey gibi iyi ve kötü tarafları da var elbette. Ama bazen öyle yaşamlar geçiyor ki; ebeveynlerimizin  bizler üzerinden şekillendirdiği yaşamlar yüzünden bazen bu hayattan kupkuru bir dal olarak baş gösterip sonra da yok olabiliyoruz.

İşte o zaman yine bir soru daha açılıyor?

Kişi kendi varlığını bilemez; kendini başta sevmez, bedenini tanımaz, zevklerini, bir müziğin notalarının hangi titreşim denizinin sonsuzluğunu içinde açacağını bilemezse nasıl okyanus olabilir ki?

Aileler genelde suskunluklarımızın nedenleri de olabiliyor. En çok yargılarımızın ve de duvarlarımızın. Ve aslında sustuklarımız da bizleriz. Belki de var gözüken de, konuşup anlattıklarımızdan pek çok…

Ve de netice de film de düğümlenen sevgi, denge.

İşin en önemli kısmı.

Karşılaştığımız tüm diğer varlıklar. Bir yüze dokunduğumuzda ama dokunmak tamı tamamına hissetmenin yarattığı zenginlik. Empatinin çok ötesinde hissedilebilenler.

O yüzden yaşamda karşılaştıklarımız, bizlere aynalık yapar. Aslında herkes biraz da karşısındakidir.

Film de, başrol oyuncusu (Laura Benson),  bağırma noktasına gelen ki bu bazen ana karakter gibi 50 yaşını bulup; film içerisinde repliğinde ki gibi “bundan sonrası için böyle mi devam etmeliyim?”  Sorusunu sorabilecek cesaret de olanlar için açılım gerçekleştiriyor.

Dokunma Bana filmi; engelli, engelsiz, her yaşayan insan varlığı üzerinden hayata başka açılardan yorumlar sunuyor. Yüzleşmenin sertliğini göstererek.

Görmek ile bakmak arasında ki fark gibi.

Film de ki replikte ki gibi: “ aslında duvarların dışarıda olduğunu sanıyordum, oysa içerden duvarlarım dışarıya engel.”

Yani susa susa yok olanlar, bağırmayı öğrenerek, kendini keşfederek ve de sonunda dans ederek özgürleşebiliyor.

Eğer tek bir yaşam hakkımız varsa, niye susalım? Niye susarak kendimiz olmayı reddedelim?

Dolayısı ile 68.Berlin Film Festivali En İyi Film boşuna kazanılmamış. İnsanın kendi duvarlarını yıkan farklı bir film.

Yönetmen: Adina Pintilie
Oyuncular: Laura Benson, Tómas Lemarquis, Christian Bayerlein
Ülke: Romanya, Almanya, Çekya, Bulgaristan, Fransa
Dağıtım: Başka Sinema Dağıtım
Yapım: Bianca Oana
İthalat: Mars Prodüksiyon

Haber: Emel Seçen


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum