DİYANET İŞLERİ BAŞKANI NE KADAR DİNDAR
CHP PM Üyesi ve İstanbul Mv.İhsan ÖZKES'in. TBMM Genel Kurulunda 26.03.2013 tarihinde yaptığı konuşmada Diyanet İşleri Başkanı Görmez' in İzmirliler için sarf ettiği sözleri yakışıksız bulduğunu söyledi
Sayın Başkan, değerli Milletvekilleri
Diyanet İşleri Başkanı Sayın Görmez İzmir’de din görevlileri toplantısında bir konuşma yapıyor. Bu toplantıda Sayın Başkan gerçekten öyle bir konuşma yapıyor ki anlamak çok güç. Sayın Başkan hangi maksatla yapıyor, niçin böyle konuşuyor? Gerçekten kendi bulunduğu makama uygun olmayan bu konuşmaları neden konuşur, milletin takdirine bırakıyorum. Sayın Başkan şöyle diyor: “İzmir’in farklı bir dindarlığı var.” Şu cümleye bakınız: “İzmir’in farklı bir dindarlığı var.” Başkan, bu dindarlık konusuna çok taktı.
Biliyorsunuz, geçtiğimiz haftalarda Diyanet İşleri Başkanlığı bir dindarlık anketi yaptı. Olacak bir şey değil. Tamam “Bir kişi namaz kılıyor mu, ne kadar kılıyor, hangi vakitlerde kılıyor, oruç tutuyor mu tutmuyor mu, zekat veriyor mu vermiyor mu, hacca gitti mi gitmedi mi?” gibi sorular sorulabilir, buna bir itirazımız yok ama bir kişinin çok dindar, az dindar ya da dindar değil gibi bir ölçüsü nasıl olabilir? Sayın Başkan acaba ne kadar dindar? Sayın Görmez ne kadar dindar? Bunu sormak lazım. Yüzde 100 mü dindar, yüzde 99 mu dindar, yüzde 1 mi dindar? Nedir, dindarlığın ölçüsü ne? Haram yemek, kul hakkı yemek dindarlığa sığar mı? Sayın Başkan önce bunu bir açıklasın.
Şimdi, Sayın Başkan der ki “İzmir’in farklı bir dindarlığı var.”
81 tane vilayet var. Ankara’nın dindarlığı, İstanbul’un dindarlığı, İzmir’in dindarlığı, Çankırı’nın dindarlığı, Erzurum’un dindarlığı… Böyle bir şey olabilir mi? Bu hangi mantıkla söylenir? Nasıl söylenir?
Sayın Başkan diyor ki “Bu dindarlığın irfan geleneğine ihtiyacı var.” Buyurun cenaze namazına. İrfan ne demek? Arapça bir kelime, arefe kökünden algılamak, anlamına gelir. Cümleye bakınız: “İzmir’in farklı bir dindarlığı var, bu dindarlığın irfan geleneğine ihtiyacı var.” Öyle olduğu için, tasavvuf profesörünün, irfan geleneğinden geçmiş birinin İzmir’e müftü olarak atanması tesadüf değil.” Yani, İzmir’in dindarlığını farklı görüyor Sayın Başkan, daha doğrusu İzmir’in dindarlığında bir eksiklik görüyor, sorun görüyor.
Bu sorundan dolayı irfan geleneğine İzmir’in ihtiyacı olduğunu belirtiyor. Bu ihtiyacı gidermek için de bir tasavvuf profesörünü İzmir’e müftü olarak atadığını buyuruyor Sayın Diyanet İşleri Başkanı. “Kentin manevi hayatını din görevlileriyle yeniden ayağa kaldıracak işe ehil bir kişi bu müftü” diyor. Yani İzmir’in manevi hayatı ayaklar altında, Sayın Başkana göre İzmir’in manevi hayatı yerlerde sürünüyor e bu İzmir’in manevi hayatını ayağa kaldıracak bir müftü atamış Sayın Başkan, bunu böyle söylüyor. Arkadaşlar, Sayın Başkan bilmiyor mu? İzmir’in öyle bir manevi hayatı var ki İzmir düşmanı denize dökmüştür. Vatana ihanet edenlerle asla iş birliğine girmemiştir İzmir. Hangi maneviyatı arıyor Sayın Başkan?
Sayın Başkanı irfanlı olmaya davet ediyorum, Diyanet İşleri Başkanını irfana davet ediyorum, irfanlı olmaya davet ediyorum.
Tabii, Sayın Başkan bunu rastgele söylemiyor. Biliyorsunuz, Sayın Başbakan da bir zaman şöyle demişti: “Zaman zaman İzmir’e yakıştırılan ifadeler var” ve devam etmişti Sayın Başbakan: “İzmir’le ilgili yakıştırılan bazı ifadeler var, ilk seçimde inşallah, bu yakıştırmaları İzmir silip atacaktır.” Sene 2005’te söylüyor, yanlış söylemiyorsam Sayın Başbakan.
Yani diyor ki Sayın Başbakan: İzmirliler eğer AKP’ye oy verirse üzerlerindeki yakıştırmaları silip süpürecekler. Şimdi, Sayın Diyanet İşleri Başkanı da Başbakanın bu söyleminin bir versiyonunu söylüyor.
Arkadaşlar, bir Diyanet İşleri başkanı bölücülük yapabilir mi, ayrımcılık yapabilir mi, ötekileştirme yapabilir mi, hem de bunu din üzerinden, diyanet üzerinden yapabilir mi?
Değerli Arkadaşlar, şöyle biliyoruz: AKP kendisinde olmayan belediyeleri ele geçirmek istiyor, bu doğaldır, buna saygı duyarız, bu siyasettir. Siyasette her siyasi parti bütün il ve ilçe belediye başkanlıklarını kazanmak ister, buna söylenecek bir şey yok. Ancak, AKP’nin kazanmak istediği il ve ilçe belediyelerinde Diyanet taşeron olarak kullanılmamalıdır, bu çirkin bir oyun olur. Şu anda Diyanet İşleri Başkanı İzmir Müftüsünü tartışmalı müftü yapmıştır.
Şartlı olarak, bilinçli olarak, bir amaca yönelik olarak İzmir Müftüsünü atadığını söylüyor. Türkçesi bu. Dolayısıyla, Sayın Diyanet İşleri Başkanı derhal özür dilemelidir.
Atatürk’ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı makamında bulunan bir şahsın bu şekilde konuşması doğru değildir. Ama şaşmıyoruz, niye? Çünkü, biliyorsunuz, geçtiğimiz haftalarda Çanakkale Zaferi kutlandı. Çanakkale şehitleri ve gazileri rahmetle ve minnetle anıldı. Maalesef, Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir camisinde 15 Mart Cuma günü okunan hutbelerde Ulu Önder Atatürk’ün adı geçmedi. Halbuki daha önceki yıllarda, her yıl, her defasında Atatürk’ün adı anılırken bir yıldır Diyanet İşleri Başkanlığının yapmış olduğu ne mevlit programlarında ne 10 Kasımlarda ne Cumhuriyet Bayramlarında ne de Çanakkale Zaferi’nde, şehitlerin ve gazilerin anıldığı, rahmetle, minnetle yad edildiği haftada Atatürk’ün adı geçmedi. Halbuki Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Çanakkale’de bizzat savaştı, kahramanlıklar yaptı. Yarbaylıktan albaylığa Çanakkale Zaferi’nde gösterdiği kahramanlıklar dolayısıyla terfi etti. 1915’te çıkan Harp Mecmuasında Ulu Önder Atatürk’ün Çanakkale’de göstermiş olduğu kahramanlıklar nedeniyle 1915 yılının Harp Mecmuasına kapak oldu ama Atatürk’süz bir Çanakkale Zaferi, Atatürk’süz bir Çanakkale Şehitleri ve Gazileri Haftası geçirildi ve 253 bin şehidimiz, nedeniyle 253 bin tane hatim okundu, bu hatmin duasını Sayın Görmez yaptı. Yine, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün adı geçmedi. Yahu kardeşim, Çanakkale savaşlarını anlatıyorsun, Çanakkale savaşlarından bahsediyorsun, neden Atatürk’ten bahsetmiyorsun? Neden bahsetmiyorsun?
FACEBOOK YORUMLAR